Dec 18, 2019

Miguel Asin Palacios, Arabî üzerine büyük bir monografi yazmıştır. Ona göre, Batılı mütefekkirler Arabî’den yoğun olarak etkilenmiş ve ilham almışlardır. Örn: Dante’nin İlâhi Komedya’sındaki miraç tasviri, doğrudan Arabî’nin Fütûhât’taki miraç tasvirinden mülhemdir.

Orta Çağ Fransız skolastiklerinden Reymond Lulle’ün Les cent noms de Dieu adlı eserinin Arabî’den alındığını ileri sürer. Esma-ül Hüsna çalışması yapmış olanlar Allah’ın yüz ismine aşinadır zaten.

Arabî’nin bütünsel yaklaşımının anlaşılması, içinde bulunduğumuz çıkmazda önemli.

 

Dec 18, 2019

RT Yorum – Bir zamandır devam ediyor bu, çok faydalı. Kavramlar öznel açılara hapsediliyor yer yer.

Burası çok önemli minik bir ilave yapayım: Arendth kültüründen,dininden bağımsız değildir bu yorumunda. Musevilik tek affedici olarak Tanrı’yı işaret eder. İsa bununla savaşmıştır.

Kişinin kendini ve diğerlerini affedebilmesi, “yaşamda” ilk kez iradenin yeryüzüne indirilmesi olarak görülür. Bunun sembolüdür İsa; tarihi hepimiz için “0”lamıştır.

Bu gerçekleşmeden sevgi inmez, kişi bir sevgi varlığı olarak yeniden doğmalıdır. Dinler değil din vardır derler.

Mutasavvıfların İsa’nın önemini vurgulayıp durmaları bundandır. Bu anlaşılmadan İslam’ın anlaşılması olanaklı değil.

Geçenlerde paylaştığım Zefirelli’nin filmini izleyin lütfen Affetme konusu da işlenmiştir.Yahudi din adamları nefret ederler İsa’dan; affetmeyi becerebilmesinden.

ORİJİNAL – Murat Önderman @muratonderman

Ben kişinin kendi kendini affedemeyeceği azınlık görüşüne bağlı olduğumdan (bildiğim kadarıyla bu görüşü savunan H Arendt var), diğerini affetmenin de kutsallık içeren bir eylem olduğunu düşünüyorum ama bu fikri bir kutsal kitaba dayandırmıyorum.

 

Dec 9, 2019

iman, emin olmaktan geliyor. bilmeyi içermeli tabii.

 

Dec 8, 2019

ussal sezgimde, giderek deneyimimde bulduğum yaşantıladığım: tasavvuf

bunu ifade etme çabam: felsefe

-bunlar aynı mı?

-hayır.

-farklı mı?

-ifadede ayrı; kimlikte aynı.

sanat ve dini yaşantılarım; sonra, bulduklarımı felsefe ile ifade ederim.

felsefe, dönüp anlatmak, dolayım kazandırmaktır.

“minerva’nın baykuşu yalnızca alacakaranlıkta uçar” denilme nedeni, sanat ve din dolayımsızca ussal sezgiye verilir demektir.

-felsefe ile tasavvuf karşılaştırılabilir mi?

-anlamsız bir uğraş.

-ya tasavvuf felsefesi?

-felsefe evrensele yükselmektir. ortak akıl alanında birden fazla akıl olmadığına göre, tasavvuf felsefesi de bir ve aynı şeyi bulur.

ussal sezgimizde, sanat ve din namına bir şey bulamadıysak, felsefe dedikodu olmak zorundadır. özgür düşünce zamanla  ve zorlukla kazanılıyor.

“felsefenin soluk rengi solgun zemine vurduğu zaman, hayatın tezahürü ihtiyarlık günlerini tamamlıyor demektir. felsefenin soluk rengiyle o gençleştirilemez, sadece bilenebilir.”

yani: felsefe her şey olup bittikten sonra gelir. deneyimimizin anlamlandırılması, yazılmasıdır

ifade bakımından, sanat, din ve en son felsefe, sıralaması keyfi değildir.

felsefeyle uğraşmak dedikodu yapmak mıdır? “o, şunu dedi” bu, bunu dedi”

sen ne diyorsun? deneyim yoksa felsefe boş bir uğraştır.

sanat ve din yaşantılanır; bulunanlara, felsefeyle kavramsallık verilir.

yobaz dincide rahatsızlık veren de budur: deneyimlemediği şey hakkında ahkam keser; ürkütücüdür; yalancıdır; toplumu örgütler: ideoloji. kötücül yanını din sanır.

felsefe söz konusuysa; katılmadığın fikri kavramsal yazar eleştirirsin, keyfi değil. dedikodu yapar gibi olmaz.

bir sanat eseri karşısında gözyaşlarınız süzüldüyse yanaklarınıza; ayrımsız birlik içinde, merhametle kutsandıysanız; tomurcuklu bir sardunya sevince gark ettiyse sizi, bunu felsefi olarak nasıl ifade edersiniz? kavramlarla.

şart mıdır? sevinci neden yetmesin? sûfî yetinir.

ağlatan: sanat

hazdaki kutsanmışlık: din

tomurcuğun diriliği: doğa.

kavramsallaştırılmaları, üzerine düşünmek sayfalarca yazmak demektir. muhakkik bunu yapar.

deneyimle akıl yarışır mı hiç!

akıl, nefs, tanrı birken, biz neden çelişkiye düşelim?

zihin dışında çelişki yok gibi.

 

Dec 7, 2019

Bu karşılaştırmaları yapmak yoğun bir eğitim gerektirir. Bu ne cesaret! Emeği tanımayan insan denli tehlikelisi az bulunur.

Gazali’yi Descartes’le Kant’la karşılaştırın, sonra konuşun. Gazali’i bağnazlığına çözüm bularak vefat etti. Descartes da öldüğünde şüpheci değildi artık.

Birebir aynı çıkarımları vardır.

Kant aynı şeyi söylemedi mi? Numen bilinemez demedi mi?

Batılı olunca tamam. Ayıptır bu kadar ezberci, kopyacı olmak.

Bir de Weil var şimdi moda! Kendi kültüründe karşılığını görünce kafasını çeviriyor ama bir Weil düşkünlüğü filan.

Tasavvuf denildiğinde yüzünü buruşturur ama Nietzche abi ya! Bilmez birebir örtüşür belirli bir yere kadar, sonra ilerler. İkincisi delirir ama. Dürüst olan delirir. Gerçekten dert etmeyen bari ahkam kesmese.

Biraz küçük saçmalasanız diyorum.

Dikkat emeksiz aydın çıkabilir.

 

Dec 7, 2019

ortak aklın çözümü: kendi üstüne dönen düşünce; ki bu şüphedir. şüphe kavramdır. doğal bilincin karşılık diye buldukları karşılamaz. “şüphe”nin binlerce yıl içindeki dönüşümünü izlemeden gazali yorumu yapmamalı.

yaşamına bakınız, din olgusu onun için nerede başlar nerede biter.

 

Dec 3, 2019

“bize rahmet yerden yağar”y.emre

felsefeyi öğrendiysek bu cümle anlamsızdır.

bir bilge tanıdıysak bu cümleye inanırız.

felsefe yapmaya başladıysak bu cümle kıblemizdir.

bilgeliğe vardıysak bu cümleyi deneyimleriz.

imana dönmeyen inanç yüktür.anne, anne olduğuna inanmaz; bilir.

 

Nov 13, 2019

“İlk Müslümanlar olan kadın ve erkekler, ibâdetlere ve ilâhi sohbetlere birlikte katılırlar; kadınlar sabah namazını Hz. Muhammed ile birlikte kıldıktan sonra örtülerine sarınarak evlerine giderlerdi.

Hz Muhammed kadınların mescide gitmesine engel olunmamasını emreder hatta gece namazı için bile kadınlara izin verilmesini söylerdi.Hz Ömer dönemine kadar, Mescidi Nebevi’nin kapısında, kadınlarla erkeklerin, aynı kabın içine ellerini sokarak bir arada abdest aldıkları aktarılır.

Hatta, Hz Muhammed, Ümmü Varaka’ya imamlık görevi vermiştir. Hem erkeklere hem de kadınlara namaz kıldıran Varaka, bu görevi Hz. Ömer dönemine kadar sürdürür.”

İbrahim Bahadır’ın, “Alevî ve Sünnî Tekkelerinde Kadın Dervişler” adlı kitabından alıntı.

On sekizinci yüzyıla gelindiğinde durum giderek kadınların aleyhine bozulmuştur. Ortodoks Sünni anlayışa doğru yönelim sonucunda, tarikatlarda kadın, tekkenin ayrı bir yerine taşınacaktır.

Artık, edep erkânı içinde şu şartları bulunduran tekkeler vardır:

  1. Kadınlar kocalarının tarikatına girerler.
  2. Kadınlar erkeklerle beraber zikir yapamazlar.
  3. Kendi aralarında zikir için mürşidin izni gerekir.
  4. Mürideler şeyhin elini öpemezler.
  5. Kadından hâlife olmaz.

 

Nov 6, 2019

çok derli toplu bir anlatım:

“tarihin hangi döneminde olursa olsun, sorun doğal bilinç, özbilinç sorunsalıdır. doğal bilinç özbilince karşı nicel üstünlüğe sahiptir. hemen taraftar  bulur. ‘değil mi’ der? herkes ‘tabii tabii’…

tinselliği teklif ettiğiniz zaman ancak tinsel karşılık bulabilirsiniz. felsefi bir metin yazın hakkıyla felsefi bir metin olsun, bir makale bunu okuyup değerlendirebilecek sadece felsefeciler. gerçekten sanatsal bir yapıt oluşturun, bunu hakkıyla izleyecek olanlar sanatçılardır.

ama karşı propaganda oluşturun: ‘bunlar da ne kardeşim! bize yutturuyorlar bunlar sahte işler numara’ demeye bir başlayın, taraftar nicel olarak o kadar çoktur ki, sanatçılar filozoflar tasavvuf gnostik insanların hepsi değersizleşiverir. hatta galeyana getirin katlettirsiniz.

tarih dolu bunlarla. bruno’yu yakıverirsiniz hemen. hallacı mansur’u doğrayıverirsiniz. nicel üstünlüğü nitele tercih etmek…

çağımız, maalesef positivizmin ve modernizmin etkisiyle çağımız, nicelliğin egemenliğindedir. ve bugün nihilize etmiştir her şeyi.”

sosyal medyada da bundan farklı bir şey yapılmıyor. yobaz herkese saldırıyor, bilimsel aklını üstün bulansa yobaza küfrediyor ama aklın kendinde olmayan üst boyutlarını hissedince dışlanmış hissediyor. alay etmeye, saldırmaya, değersizleştirmeye başlıyor.

aklı, anlayışı, kavrayışı yadsır hale gelebiliyor. çok hazin bir durum bu. emeğinizin yüzde birinde bir açık buluyor “şurası olmadı” filan başlıyor.

amerikan dizileri kodlarımıza işledi, hep bir alaycılık. neredeyse tek iletişim biçimi. değerli bir şey bırakmadı ortalıkta.

oysa, tinsellik, inorganiğin organiğe dönüşümü gibi. inorganikte yapısal elemanlar birbirinin dışında konumlanır; organik ise ayrılmaz bir birliktir artık. katedral diyorsun, taşı, tahtayı gösteriyor. çikolatalı pasta diyorsun “evet yumurta” diyor.

eğer hedef, niceliğin sosyal medyada o en cazip hâli ise geçmiş olsun. hani şu takip edilen: 125 takipçi: 145K hâli.

bence, bu çabayı önemsizleştirenler, bariz bir emekle yoğurdukları bilgiyi, her şeyden önce samimiyetle ortaya koyan hesaplar. hesapçı hesaplar, itici.

“bugün tinsel itibar bulamazsınız. bugünün insanı, hayal ettiği yunus emre ile karşılaşsa, dönüp bakmaz. itibar etmez.”

 

Nov 3, 2019

 

RT Yorum – önemli bir konuya değinmiş hikmet bey.

son aşamaya artık iman deniliyor. o nedenle “müslümansınız ama henüz müminlerden olmadınız” ayeti var.

modern dünya için söylem: özgüven, özbilinç varlığı olarak özgün ve özgür insan.

iman zor iş.

 ORİJİNAL – Hikmet Kırık @ituveybenina

İki tür inanç var.

Kesin bilme halinden kaynaklı inanç

ve  bilmemekten kaynaklı inanç.

Jung diyor ki, ben inanmam bilirim. Bildiğim inandığımdır.

Buradan üçüncü tip inanç doğuyor.

Bilerek inananın inandığına inanma.  Yani inanana inanç.

 

Nov 2, 2019

Din tweeti yapacağım, seri “unf”lar başlasın. :))

“İnsanlar uykudadır, ölünce uyanırlar.”

Annemarie Schimmel, Ankara Üniversitesi’nde Dinler Tarihi alanında eğitimi vermiş ilk kadın ve ilk gayrimüslimdir. Harvard Üniversitesi’nde kürsü sahibi olan Schimmel, bu üniversitede yirmi beş yıl çalışmıştır. Kitapları, şiirleri, aldığı ödüller saymakla bitmez. Ülkemizde çalıştığı dönemde, Tasavvuf araştırmacısı olarak da kendini yetiştirmiş, halkla iç içe yaşamıştır. Köylerimizi gezmiş, köylü kadınlarımızla ilgili ilginç gözlemler yapmıştır.

Annemarie Schimmel, küçük bir kız çocuğu iken anne ve babasının dünyadaki tüm dinler için yazılmış masal kitaplarını kendisine hediye ettiğinden ve bir gün İslâm dininin anlatıldığı bir masal kitabı verdiklerinden söz eder.

Padmanaba ve Hasan isimli bu kitap, Hz. Muhammed’in yukarıda sözü edilen hadisinin yazılı olduğu kitaptır. Annemarie Schimmel tüm yaşamı boyunca bu hadisten çok etkilenmiştir ve kitapta anlatılan masalı yaşamı boyunca ezberinden okumuştur.

Kuantum mekaniğinde gösterildiği gibi yüzeysel bir tanımlamayla: Eğer bir insanın atomarası boşlukları alınabilseydi, kişi bir tuz kristali boyutuna inerdi, eğer dünyadaki tüm bireylerin atomarası boşlukları alınabilseydi, 7-8 milyar insan, orta boy bir elma boyutuna inerdi.

Uzun yıllar önce yapılan bu açıklama, kuşkusuz ki, hologram evren ile yakından ilintili. Bunları düşünürken, insanın, 1970 yılında vefat eden Anadolu bilgesi İsmail Emre’nin, sohbet kayıtları olan satırlar arasına sıkışmış iki cümleyi düşünüp nasıl hayran olunmasın.

“Hakikati bilsen” der Emre, “İçimizdeki boşluk alınabilse, tuz kadar kalırız, ağırlığın aynı kalır ammâ.”

Konunun bilimsel açıklaması için hologram evren üzerine yazdığım yazıları okumanızı öneririm. Bir ara “flood” da yapmıştım.

 

Oct 31, 2019

elbette. hatta tam da bu nedenle hakkı bilen haddini bilendir çünkü had/sınırdır. sınır iki tarafın varlığı, her iki tarafı da bileni gerektirir. sorunuz sürecin asla sona ermediğini ve dinamizmini aradığı için çok değerli. bunlar anlaşılmadan din yorumları güdük kalıyor.

 

Oct 26, 2019

Kuşkuculuk, günümüzdeki kadar içi boşaltılmış olarak var olmadı sanırım. Ne Antik Yunan ne de Hume’da var bu anlayış.

Sonsuz ve zorunlu olandan kuşkuculuk kaldı elimizde!

Kant, akıl sağlığından olma pahasına boğuştuğu kuşkucu felsefesinde, şu sonlu ile sonsuzluk diye özetleyivereceğimiz açmazı aşamamıştır.

Kuşku duyacaksak, nesnelliği nereye dayandırarak başlayacağız? Günümüzde duyu algısı nesnel kabul ediliyor; eş deyişle tikel benin algısı.

Gelenekte de bu ciddi bir sorunsal olarak ele alınır. Bu, arayı kapatabilme uğraşına, bireşime, bütünlüğe ulaşabilme çabasının ilk etabına “Tevhîd-i İlim” denilir. Daha sonra, tevhîd ettiğimiz ilmin ahlâkına bürünmemiz istenilir.

İman ise sonra gelir. Çünkü, iman, kendine imandır. Ne zorlu bir hedef!

Plehanov, Hamlet’in sorununun bu olduğuna değinir: “Özgürlüğün, bilince çıkartılmış zorunluluk olduğunu anlamadı ve acı çekti” der. İnildeyip, kara kara düşünmekten başka iş yapmadığından dem vurur.

Düşünen, hisseden, eyleme geçen ve bunun sonunda/ahiretinde, kendinden râzı olan ben.

İsmail Emre, kafamızı yastığa koyduğumuzda kurulan mahkemeden söz eder. Mahkemeyi kuran, sen; suçlu, sen; yargılayan, sen; hâkim, sen…

Sonra derler, uyursun, rüyanda; gören, sen; görünen, sen; kaçan, sen; kovalayan, sen. Ne büyük çelişki. Kaçış ya da tahliyenin olanaksız olduğu bir hapishane.

 

Oct 3, 2019

Sorun tam da burada Fatih Bey. Din Allah ile kul arasında. Ruhban sınıfı olmamalı. O halde Teoloji yani ilahiyatın lojisi neyin bilgisidir? Hukuk alanı nesnelken din alanı özneldir.

 

Sep 30, 2019

RT Yorum – bu yaygın bir inanç. araçsallaştırıldığında ortaya çıkan sonuçtan konuşmak olgu yerine olaydan söz etmektir.

oysa din dişil yanımızla iletişim sağlar. bunu başaramayanın dini olur mu? islam coğrafyasında “kadın” sözcüğünün öcüleştirilmesi tesadüf değil; dişil yan onu utandırır.

ORİJİNAL –  Avni Erbey @AvniErbey

Sanırım paradox şu noktada, dünya genelinde dinin egemenliği kadını küçümseyen, ötekileştiren, aşağılayan, cadılaştıran, sahiplenecek varlık veya eşyaya kadar indirgeyen bir anlayışa dönüşmüşken; kendi mesihi, peygamberini dinlemezken, bu yoldan bir aydınlanma ummak gibi.

 

Sep 18, 2019

bu ayrı bir konu. yüzlerce yıl bilinçli bir biçimde sanattan koparılmış bir müslüman kitle var.

anakronik okuma yapılmamalı.

“bağımsızlık benim karakterimdir” diyen biri kimi ötekileştirebilir?

şu saydıklarınızın zenginlik olduğunu tabii ki biliyordu.

 

Sep 12, 2019

atatürk tarikatları kapattı. nokta.

tarih okumalarında olguyu görmek zor olabiliyor: olayı olgudan ayıramamak ya da “işimize gelmemesi” nedeniyle olabilir.

işlevlerinin kalmadığını biliyordu.

“dinin hakikatini kavrayıp atatürk’e karşı olan veli, bu nedenle yoktur” derler.

 

Sep 12, 2019

RT Yorum –  soyut akledilir. aklı olmayana din teklif edilmez denilmiştir. tikel/tümel-cüz’i/külli-sonlu-sonsuz diye gider bu. zihin yani gündelik düşünce akledileni “yok” hükmünde sayar. “sonlu olanın sonsuzluk karşısında…” gibi çıkarımlara mahkumdur.

tümelin has adamı “vicdan” hepimizde var ama kalın bir örtü altında :(

tasavvuf bu işi mertebeli götürür. mertebeleri anlamayan bu işi anlamamıştır der bilgeler.

felsefede de benzer bir durum görüyorum. önüne gelen konuşuyor. öfkesini yenememiş insan referanslı konuşsun bence.

şöyle de der:” tanrı madem merhametli, çocukların çektiği acı nedir?” bir bu yan ve bir öte yan…

oysa bunlar birlikte anlam kazanırlar. önce diyalektik düşünme (kant) sonra kurgul (hegel). platoncu, aristocu, kantcı, spinozacı olunur ama hegelci olunamaz. bu derin bir konudur.

felsefe “deneyimin” üstüne düşünmedir.

ORİJİNAL  –  merve @sonyarodya

Fark tam olarak nedir kişi Tanrıdan tanrısal olana mı demek istenmis?

 

Sep 10, 2019

dini, burada anlama çabasına girmeyeni peygamber ne yapsın! nefslerinde anladıkları bir peygamber sevdasından vaz geçsinler. dinin vadettiği huzur ve sevgi doluluğu ne yüzlerinde, ne eylemlerinde görüyoruz. allah anlayışları ona keza. geçiniz.

 

Sep 10, 2019

düşünce taşınılabileceği doruğa taşınmalıdır. insanın içkin potansiyeli çok yüksek. sezgilerimizde var zaten bunlar. dinin “ne”liğinin toplumun her kesiminde incelenmesi iyi olur. gereksiz olduğunu düşünenlerin uyanmasını ben çok önemsiyorum.

 

Sep 8, 2019

evet ben yazdım, konu din ve sol değil ama. kendiyle bağı kalmamış insan problemi işlenir o yazıda. sol da, politik duruş olarak insan ve emeğini konu ettiği için gönderme yaptım.

dinin “ne”liğini anlaşılmadığı için, dahaçok önyargılarımız giriyor devreye. bunu sıkça irdeliyorum.

 

Sep 6, 2019

ne güzel. işte dinin “la” dediği felsefenin “olumsuzlamanın sonsuz gücü” dediği şey tam da bu. kendinden bir adım dışarı atmak.

 

Sep 4, 2019

“ussal olan olgusaldır”

ve yorumladı da! descartes, spinoza, kant, hegel gibi nicelerinin kaleminden hem de.

yeter ki ruhban sınıf baskısı olmasın. bunun için, her bireyin dinin “ne”liğini kavraması gerek. bizdeki gibi, solo analitik yaklaşım “donduğunda” din denli tehlikeli.

 

Sep 1, 2019

Felsefede kavramlardır. Din alanında düzenleyici ilkeler olarak anlatılırlar. Örneğin Bir, varlık, ölçü, doğru, iyi kavramları gibi.

 

Aug 29, 2019

Köyde üretim ve tüketim bedenin ihtiyaçları çerçevesinde örgütlenir. Oysa şehirler, ‘görünende görünmeyen’ uğruna, insanlık adına, birlikte onurlu bir biçimde yaşanan yerleşim alanlarıdır. Demokrasi, şehirde yaşamı başarabilmiş toplumlarda doruğa çıkıyor.

Şehirler, yan yana yaşamanın değil, birlikte iyi yaşamanın başarıldığı yerlerdir, Aristoteles’e göre. Şehir, insan bedeninin ötesinde olanı tümeli/külliyi anlayabildiğimizi, kısacası medeni olduğumuzu, barışçıl birlikteliklerde gösterebildiğimiz yaşam alanlarıdır.

Din istismarcıları, adı gerçekte ‘Yesrib’ olan köyün adının, niçin ‘Medine’ olarak değiştirildiğini anlamaya çalışmalı. Medine şehir demektir, şehirde medeniyet beklenir.

Medine vesikası ‘gelin hepinizi tek renge boyayım’ anlayışının değil ‘hep birlikte, bir arada nasıl huzur içinde yaşarız’ arayışının dışlaşmasıydı. Evrensel değerlerin, görünür kılınma çabasıydı.

 

Aug 27, 2019

Din tarihçisi, felsefeci ve akademisyen Mircea Eliade önemli şeyler söylüyor. Jung ve Eliade birlikte okunursa çok faydalı olur kanaatimce.

Eliade şu önemli tespitte bulunur:

“Mitleri bilmek, şeylerin sırlarını ve kaynağını öğrenmektir. Daha değişik bir anlatımla, öğrenen kişi sadece şeylerin nasıl varlık alanına çıktığını değil, onları nerede bulabileceğini ve onları nasıl tekrar görüntüye çıkaracağını ve nasıl gözden kaybedeceğini bilir.”

Eliade, batılı akademisyenlerin mit çalışmalarına, 19. yy’dakilerin bakış açısından daha farklı bir bakış açısı ile bakabildiklerine dikkat çeker.

Yeni nesil akademisyenlerin, mite, “masal” “kurgu” “uydurma” diyen eskilerin aksine, onların: aynen arkaik toplumlardaki gibi, mitin “gerçek hikâye” ve bunun da ötesinde, kutsal olmasından dolayı en değerli olan bir kazanım, ibretlik ve önemli olarak kabul ettiklerini ifade eder

Ksenofanes, Homer ve Hesiod’un anlatımlarında kullandıkları uluhiyet ile ilgili tanımları ilk eleştiren ve reddeden kişidir; işte o zamandan beri Yunanlıların, efsanelerin, dini ve metafizik değerlerini istikrarlı bir şekilde boşalttıklarını anlatır Eliade.

En sonunda da, tarihi geçmiş ve logos ile de çelişkili olarak gösterildikten sonra, mitler “gerçekten var olmayacak olan” olarak tanımlanmışlardır.

Eliade, günümüzde Okyanusya’da görülen izole “kargo kültleri”nin, mitlerle gerekçelendirmeden anlaşılabilmesinin zorluğuna inanır.

Bu tür “mitik davranışların” eski kolonilerin bağımsızlıklarını ilan etmeleri neticesinde ortadan kalkacak olmasına dikkat çeker. Bu içgüdüsel davranışların patolojik bir salgın, tamamen bir çocukluk veya  vahşilik olarak değerlendirilmemesi

aksine bu aşırılıkların neden ve gerekçelerinin; insan fenomeni, kültürel fenomenler, insan ruhunun yaratıları temelinde değerlendirilmelerini önerir.

Mitler ve din, sanatsal ifade kazanmazsa, edimselleşmezse felsefe zihinsel kalır. Zihin felsefesi dinin “ne”liğini anla-ya-maz.

 

Aug 25, 2019

Sanat ve din, Yüce kavramına temas ettikleri noktada, ortak bir temeli paylaşırlar. Yüce, sizin için, “yüce dağ” gibi, büyüklük anlamında, üstünlük demek ise, sanat hep dışsal kalacaktır. “Yüce, sonsuzluğun sezgisidir” der filozoflar.

Duyularımıza aşkın olanın, sezgisel bilgisi karşısında, kendimizi aciz hissederiz. Sanat ve dinin başladığı ortak nokta. Romantikler, Tanrı’nın doğaya gizlenmiş olduğunu söylerken, buna işaret ediyorlardı. Kant, Yüce kavramını derinlemesine ele almış bir filozoftur.

Kutsal da böyledir: iç ve dışın örtüşmesi şarttır. Kutsal, karşısında ürperdiğimiz, aşkın bir güç ile karşı karşıya olduğumuzu anladığımız andır diye anlatır Kutsalı olanlar.

Rudolf Otto “Yaşayan Tanrı”nın soyut bir kavram, bir alegori olmadığını kendisini mysterium tremendum denilen ezici bir güç üstünlüğü ile manifeste ettiğini söyler. Buradaki “tremendum” sözcüğü korku, gazap olarak çevriliyor ki yanlıştır.

Sarsıcı bir ürperme deneyimidir sözü edilen. Bu, Kur’an’da haşyet olarak geçer. Haşyet korkmak değildir, havf korkudur. Korku, yaşamsal bir tehlike karşısında verdiğimiz tepki olabileceği gibi; nesnesi olmayan psişik bir durum da olabilir.

Korku, Emmare düzeyi nefsin sıfatlarındandır. Yunus Sûresi/62 şöyle der: “E lâ inne evlîyâallâhi lâ havfun aleyhim ve lâ hum yahzenûn” “Bilesiniz ki, Allah’ın dostlarına korku yoktur, onlar üzülmeyeceklerdir.” Allah dostu korkmaz ama haşyet duyar.

Tasavvuf ehli, Allah’ın azameti karşısında duyulan ürpertinin, ilahi Aşk’a dönüştüğünden söz eder. O güne dek deneyimlediğimiz tüm duygular, bu karşılaşma sonucunda kadük olacaktır, başka her şey değerini yitirecektir. Aşık dağları boşuna delmez.

Keşke diyorum; Kur’an’da başörtüsü ve cinsellik üzerinden, kadının özgürlüğünü kısıtlamak peşinde olanlar kadar; Kur’an’da işaret edilen bu yüksek mertebeleri kendisine dert edinen, Allah’ı Dost’u olmayı, bir “sabit nokta” olarak bellemiş güzeller artsa. Keşke.

 

Aug 24, 2019

“gerçek bütünseldir” “olgusal olan ussaldır”

kadın, erkek, dişil, eril, din, dinler, tanrı, kutsal, allah, zihin, akıl, kanıt ve tanıt kavramları edim olarak da doğrulanmadan konuşmanın olanaksız olduğu konular derim.

 

Aug 24, 2019

RT Yorum – teşekkür ederim.

imam demişken, tespihlerin başındaki uzun parçaya imame denilir. :) ibadet ondan kalkarak ona doğru yapılır. dilde tesadüf olmaz.

Arabi şöyle der:“Peygamberlik, imamlık ve önderliktir. Aslolan kadının imam olmasıdır, olmaz diyenlerin delil getirmeleri gerekir.”

Batı’da ilk erkek feminist olan Poullain de La Barre’ın 17. yy’da yaşadığı, kadın haklarını savunmasındandan rahatsız olan çevrelerin ölüm gözdağı vermesi nedeni ile gizlenmek zorunda kaldığı hatırlanırsa, ondan 500 yıl kadar önce yaşamış Arabi’nin değeri daha da belirginleşir.

Harvard Üni’de kürsü sahibi Anne Marie Schimmel’e göre: Arâbi, dişil unsurun âlemdeki merkezi rolünü o denli vurgulamıştır ki, modern Müslüman eleştirmenler onu ‘paraseksüel sembolizm’e meyletmekle suçlamıştır.

Döneminin oldukça ilerisinde, belki de bugün bile çoğunluğun ilerisinde olan bu ussal düşünme ustası, “Zât” isminin dişil olduğunu vurgular. Arapçada, bir kelimede ne kadar çok harf ve ses varsa onun anlamının o kadar fazladır der: erkeğe ‘el-mer’u’, kadına ‘el-mer’etu’ denmesinin kadınındaki fazlalığın, bir erdemin, bir üstünlüğün var olduğunu göstermesi gibi değerlendirmelerle Arapçayı feminist bir dilbilimci olarak ele almıştır.

Tabii, analitik akıllı birey için bu ne saçma, ne değersiz bir vurgudur. :)

ORİJİNAL –  hatice pelit @PelitHat

Müthiş bir bilgilendirme; cuma hutbelerinde erkek imamların kadının tesettürü için dakikalarca lakırdı yapmak yerine bu yazınızı her cuma bir kez okusalar asıl o zaman toplum (kadın-erkek) nefsi tesettüre girmiş olur.

Kaleminize sağlık.

Sevgiler.

 

Aug 19, 2019

umudun, umutsuzluğa dönüşmesi gelişim için şarttır. bunun din&felsefedeki karşılıklarının ne olduğunu anlamayı önemsiyorum. yoksa, her ikisi de dışsal kalıyor.

“nereye gitti bu tanrı” ile “nereden çıktı bu tanrı” soruları şarttır; aklımızın aydınlandığı ölçüde yanıt bulacaktır.

din-i-dar ile ateistin yaşam pratiklerinde, birbirine benzer tutum alma nedenleri felsefi olarak şöyle özetlenebilir:

Duyum ve sezgi içeriklerinin yeniden üretilip düşünce olarak ortaya konulduğu bir bilinç düzeyinin umutlarının istek biçiminde, beslenme, barınma ve üreme alanları ile ilintili olması doğaldır, kaçınılmazdır.

Yine de kendini doğa ile belirlenmiş olarak bulduğunda, İstencin, istenci, dolayımlanarak Ussallığa yükseltilmek suretiyle asıl doğasına kavuşmaktır. Bu yönde bir seyir için birey üzerinde baskı yaratır.

Daha gelişmiş bir bilinç tipi olarak, insan olmanın anlamını; insanın evrendeki yerini sorgulamaya başlayan bilincin (bilim), umudu dile getirişleri Tümel kiptedir.

Lâkin, Evrensel Bireysellikte ilerleyiş, eş deyişle Kavramın olgusallaşması, tikel özün kendini yitirişi olarak hissedeceği zorunlu uğrağa geldiğinde, umut karşıtına dönüşerek umutsuzluk olacaktır.

Dolayısı ile, bu tür bilincin istek ve İstenç ilişkisi, pratiklerinde, yukarıda ilk olarak tanımlanan bilinç düzeyi ile benzerlikler taşıyacaktır.

 

Aug 6, 2019

RT Yorum – bağlamında ele alınmadığında keyfi yorumlar çıkar. bu bağlamda :) hristiyanların isa hakkında, tanrı’nın oğlu ve giderek “kendi” olduğu, söylemleri hatırlanmalı. islam, isa doğmuştur der ve o bir mesihtir. “hem, hem de” anlayışını öngerektiren konular.

timothy freke, peter gandy’nin “isa’nın gizemleri” adlı kitabını öneririm.

kutsalın yorumu söz konusu olunca işler karışıyor. ruhumuzda ne bulduğumuz  önemli; yoksa, ya- ya da mantığından muzdarip tartışmalar. muzdarip çünkü ızdırap veriyor.

şu iki kitabı okumanızı öneririm.

 

ORİJİNAL –  Zubeyde Karaman @ZubeydeKaraman1

Lakin Kuranda der ki. İsanın durumu tıpkı Ademin durumu gibidir. Bene ikisinde ölümlü ve bir kadından dünyaya gelme. Bkz. İnsan suresi. 1.ayet.

 

Jul 27, 2019

Bir yazımda, İsmail Emre’nin yaptığı bir akıl yürütmeyi soru şeklinde sormuştum: “Hz Muhammed’in toplam yedi çocuğu olduğu bilinir. Bunların altısı Hz. Hatice’den olmadır. Toplamda yirmi beş yıl süren, tek eşli bir evlilik ve altı çocuk.

Hz. Hatice’nin vefatından sonra, birçok kadın ve genç kız onun karısı olmuştur. Kısır olmadığı ortada olan, bu denli büyük harem sahibi birinin neden yalnızca bir çocuğu daha olmuştur? Devrin doğum kontrol yöntemleri pek etkin olmasa gerek… Bu nasıl mümkün olabilir?

Yanıt açık da, seçik mi acaba?

 

Jul 23, 2019

freud, ‘söylem, eylem talep eder’ çözümlemesini din-i-dar türkler üzerinden şöyle yapar: “türkler doktora güvenirler ve alın yazısına da boyun eğerler…doktora, ‘kurtarılacak olsa, kurtarırdınız’ derler. ama cinsel zevki, her şeyin üstünde tutarlar; eksikliğinde, son derece

ümitsizliğe düşerler. bu, onların yaşamlarını yitirme tehlikesine aldırmayışlarıyla tezat bir tutumdur.” bosna hersekli bir türk şöyle demiş:”cinsel yaşamımızın sonu gelirse, yaşamın bizim için artık hiçbir çekiciliği kalmaz.”

 

Jul 18, 2019

tutkulu düşünce tıkandığı yerde yoğunlaşır. Dindar Allah’a ibadet eder kavramın içi boştur ve bu umrunda değildir. Felsefe çalışan başkası tarafından içi doldurulan kavramları ezberler ve tekrarlar. Oysa kavram tutkuyu talep eder. Felsefeye zıt ama olmazsa olmaz bir haldir bu.

 

Jul 15, 2019

Aklın, ilkesine bağlı işleyişinin bir zorunluluk olduğu, İslâm’da Cebrail ile anlatılmıştır: Cebr eden, zorunlu bir yeti olarak akıl, ki bir adı da ‘namus-u ekber’dir. Aklı olmayanın namusu olmaz denir, böylece ilkesel düşünmenin önemine dikkat çekilir.

Yasa, töre anlamına gelen namus sözcüğünün Yunancası nómostur. Hatta, Hz. Muhammed’e, kendi Cebrail’i tarafından indirilen Kur’an gibi anlatımlar; bu yetinin hazırda bekleyen bir dış mekanizma olmadığının,

bunun her bireyin kendisi tarafından işlerlik kazandırılması gereken bir yeti olduğunun vurgulanmasıdır.

Kur’an’da geçen ‘faal akıl’, felsefede ‘edimsel us’ demektir. Faaliyet, iş demek değildir; tıpkı eylemin, edim olmadığı gibi. Bu sözcükler sıkça birbirine karıştırılmaktadır.

Faaliyet/edim mutlaka erekseldir; ereği dışındaki hiç bir amaçta doyum bulmayan yönelimdir. Bu nedenle, kemâline ermek isteyen akıl (edimsel us olma yolunda ilkesine kilitlenmiş akıl) kendi üzerine geri dönmek zorundadır.

“Sen, aradığın şeyin gayesisin.” İbn Arabi

 

Jul 4, 2019

Mevlâna da dahil tasavvuf erenleri yollarının değişik aşamalarında konuşmuşlar. Bu nedenle mertebelere hâkim olmayanlar, söylediklerini kolay anlayamaz denir. Hatta tutarsız olduklarını bile düşünebilir. Söyledikleri bize ulaşanlar arasında, yolunu bitirdikten sonra konuşanın yalnızca Mısr-î Niyâzi olduğu söylenir. Mısr-î Niyâzi’ye sormuşlar: “Mesih gelecek, mehdî gelecek diyorlar, sizce ne zaman gelecek?” Yanıt muhteşem: “Mesih, benim fazlım durur, Mehdî, benim adlim durur.”

Dört kitabın özeti: gelmiş bile! Yasalılığı(Musa) öylesi sağlam temeller üzerine kurdum ki, erdem kendiliğinden geldi, sevgi varlığı (İsa) oldum. Bu zât-ı muhterem, dışarıda Musâ’yı, içeride Îsâ’yı öyle bir denge durumuna getirdim ki, Muhammedî şuur bendedir demiş oluyor böylece.

 

Jul 3, 2019

Bu aşamalar tevrat ve incil ile aşılana atıflardır. bakınız din nedir sorusuna yerinde bir yanıt olmadan bu işin içinden çıkılmaz.din tasarımdır(asla keyfi değil) tasarım sezgiye verilenin tasarımıdır, sezgiye verilenin kaynağı muhayyiledir. bunun kişinin zihniyle ilgisi yoktur.

 

Jun 25, 2019

inançtan bilmeye gidiş de kapsayarak gidiş var. bu bağlamda allah’a inanıyor musun? gibi bir soru bilen bilinen ikiliğinin kalmadığı aşamaya kadar sürdürülmelidir. faal akıl beni iman aşamasında bırakmaz, ileri taşır. bu bakımdan yükümlülüktür.

 

Jun 25, 2019

siz konuları ayırıp bilimsel (analitik) olarak bakıyor, inancın hakkını veriyorsunuz; ki bu nesnel bir yaklaşımdır, bunu yadsımıyorum, bense, bütünlüğe gelmiş, kemale ulaşmış, birlik bilinci açısından böyle olmalı diyorum. din bizi allah’a ulaştırmıyorsa ne işe yarar?

 

Jun 25, 2019

estağfurullah. panteizm değil. aslında islam panteizm gibi algılanıyor, kolay bir ayırım değil. bir ara farklarını yazayım.

 

Jun 24, 2019

Uygarlık batmaz, bilakis üzerinde yükselme olanağı veren biricik değerdir. Rabbül alemin üzerinde tefekkür edin lütfen.

Siz, Yesrib nam o kasaba, Hz Muhammed tarafından neden Medine olarak değiştirilid düşünün.Tevhid farkları cem etmektir, aynı renge boyanmak değil. Üslubunuz :(

 

Jun 23, 2019

ah, ah…

içinde bulamayıp, felsefe de olmayınca, dinin ne olduğunu da anlamakta güçlük çekiyorlar.

 

Jun 20, 2019

ne güzel satırlar…

izninizle şunu ifade etmek isterim: din,sanat, felsefe bir bütüne ait parçalar. sezgime verileni (ki, bu Yüce bkz Kant) ritüelik anmalarım din, hepsinin bir toplamı olarak üzerine düşünmelerimin yazılması felsefe. bu devirde sanat da, din de, felsefe de analitik.

 

Jun 20, 2019

evet. yok eden, sanatsız din. sanat felsefesi, sanatın din ile aynı kökenden kaynak aldığını söylüyor. bizde bunu düşünen yok.

sezgiye verilenin bir ifadesi olarak din sonra felsefe geliyor. sezgiye gelen sırf duyusal sezgiyse, ya ürkütücü ya da analitik bir din anlayışı çıkıyor.

 

Jun 19, 2019

Bakayım hemen.

İbn Arabi-Hegel örtüşmesine dikkatimi çeken dostuma minnettarım.:)

Felsefe ve din yaşantılanmadığı sürece tıkanıyor; deneyimleme, ikisini bir ediyor.

Din, Allah’ı bulmak için bir araç değil midir? Nefsi Mutmaine’yi merak eden, örnek arayan neden az? Soru çok. Slm.

 

Jun 19, 2019

Hayır, şunu diyor Hegel: Diyalektik karşıtların konumlandırılması(Kant), kurgul bunların kapsanarak aşılması. Bu 2 karşıt, artık olguda(ürün) içkindir. Dinde Celal ve Cemal, aşkın birlik olarak Kemal’dir. Nicelik ve niceliğin birliği ölçüdür, gibi. Hegel’de felsf tarihi kapsanır.

 

Jun 18, 2019

RT Yorum –  allah isminin “cami-ül ezdat” olduğu unutulmamalı. allah bir şeyin ismi değil, karşıt isimlerin toplamı.

aksine, dindar bilincin tanrısı vardır. tanrı doğaya, allah bilince işarettir.

felsefi olarak, allah kavramı hegel’de kapsanır.

hegel’i ve islam’ın özünü anlamak çok zor.

bunu her bilinç kendi için gerçekleştirmek zorundadır: yol yalnız yürünüyor.

diyalektikte kalmak olanaksızdır: geri gider ya da devam eder. geri gidiş taraf tutma ile görünür olur.

islam ve hegel atfı, edimsel olanadır. oysa, henüz, ikisi de karikatürize. kuşkuculuğa dikkat.

biraz önce attığım tiviti buraya ekleyeyim. bakın nasıl da önemli bir uyarıda bulunuyor hegel. seçe seçe, birini diğerine üstün kıla kıla gidersek ulaşılacak yer konusunda net. ama dindar kesim bunu bile yapmaktan aciz. eylem ve söylemlerinde allah nasıl olsun?

“…felsefenin çürütülmesi, yalnızca sınırının aşılması ve belirli ilkesinin ideal bir kıpıya indirgenmesi anlamına gelir… bu nedenle, felsefe tarihinde tinsel sapınç galerisi değil bir tanrılar panteonu buluruz.” hegel

“allah’ı bulan, artık inanmaz, bilir” derler.

ORİJİNAL  – dücane cündioğlu @ducane

dindar bilinç düşünmeyi öğrendikçe allah’ın yerini tanrı alır, çünkü bu süreçte tikelden tümele, yerelden evrensele yükselmiş olur.

dil dua ederken allah’a (sözcük), zihin düşünürken tanrı’ya (kavram) gereksinim duyar.

sözcüğün ait olduğu bir ulus vardır, kavramınsa yoktur.

 

Jun 16, 2019

evet islam’da cedel felsefede diyalektik. iyi ve kötü karşıtlığı derin bir konu. şeytanını müslüman etmek vs.

sorun, ülke gündeminin nefes aldırmaması.

olsun kötülük şiddeti kadar zarafet oluşuyor bir yandan.

umarım tekamül şansı için çok beklemez kötülük.

 

Jun 12, 2019

Bunu ben de düşündüm. Aktroller dışında, din nedeniyle dışlanan kesim konuşmaya diyaloğa daha açık. Bilim aşamasına geçmiş “beyaz türkler” arasında hadsiz, cahil ve edepsizler çook yorucu.dindar kitle sanat paylaşımlarından rahatsızlık duyuyor. diğerleri anlıyormuş gibi yapıyor.

 

Jun 12, 2019

“dinci” tweet.:)

atatürk, din, flsf, sanat, bilim yazdığımdan, belirli bir konu için beni takibe başlayanlar “öteki”ne ait tweet görmek istemiyorlar. bilimci, din dediğimde hayret ediyor. kürt türk’e, türk kürt’e hak verince bozuluyor.

ben hakkı görünce dayanamıyorum oysa:)

 

May 25, 2019

yok demem, sorun tabii:)

tasavvuf bilgeliğinde, kadim öğretilerde köpek, nefsin ilk seviyesine işarettir; hayvansı yanımız, dönüşecek olan doğamız.

 

May 13, 2019

Bugün Gazete Duvar’da yayımlanan yazıma eleştiri getiren @HurAyse’ye yanıtımdır.

Öncelikle Battuta’nın tarihçi yerine seyyah olarak isimlendirilmesi daha doğru olurdu diyerek başlayayım. Yine de, tarih yazımının bir türünün “kaynaktan yazım” olduğunu hatırlarsak, örneğin Heredot gibi bir kaynağın, aktarımlarında tasarımdan ne denli uzak kalabildiği tartışılır

bir konudur. Bu bağlamda, bir seyyahın notları sıfıra indirgenemez. Tarih Bilimi ile ilgili bu türden problemler hep vardır. Hegel’in Tarihte Akıl isimli kitabı bu problemi derinlemesine inceler.

Bu durumda, bir biyolog olarak yüzlerce tarihçinin çalışmalarına atfen, Batuta’yı referans kabul etmekte bir sakınca görmüyorum.

Ahilik konusunda güvenilir kaynak olmadığının söylenmesi beni epey şaşırttı. Zira, onlarca değil yüzlerce çalışma var bu konuda.

Atıf yapan bu tarihçilerin hepsi yanılıyor mu acaba? Sözünü ettiğim tarihçiler arasında Ord. Prof. Halil inalcık, Ord. Prof. Fuat Köprülü, Ord. Prof. Neşet Çağatay, Burhan Oğuz gibi devasa isimler de var! Konuyu tartışmak isterseniz Prof Dr. Ahmet Yaşar Ocak hoca var, şükür hâlâ hayatta.

Hatta Osmanlı modelinin temelinin Ahilik olduğu bile tartışılmıştır.

Fazla uzatmadan, @HurAyse’nin atıfta bulunduğu isimlerden bazıları ne demiş ona da bir bakalım: Örneğin, Claude Cahen yeterli bilgi yok demez, şöyle der

“İbni Batuta tarafından XIII. yüzyılla ilgili olarak verilen bu betimlemelerin, bir önceki yüzyıl için de geçerli olup olmadığını bilebilmek isterdik. Eğer o yüzyıl içinde geçerli iseler, bu öteki Müslüman ülkelerinde görülmeyen özgün bir nitelik olacaktır ve bunun nedenlerini saptamak gerekecektir. Şimdilik bu konuda bir şey söylemek mümkün değildir ama burada bu sorunu açıkça belirtmemiz gerekir…”

Paul Wittek ise “Orta Zamanlarda Ankara” makalesinde Wittek, Anadolu şehirlerindeki ahi örgütlenmesi hakkında bilgi verirken ahilerin yönetim nezdinde şehrin kumandanı, kaymakamı olabildiklerini kabul ederek yönetimde söz sahibi olduklarını belirtmektedir. O ahiler arasındaki zengin tüccarların reis olduğu ve nüfuzlarının çok artığını söylemektedir.Ayrıca ahiler arasında yabancı oldukları isimlerinden anlaşılan Seyyidlerin bulunması, ahiliğin yabancı ve dini nitelikli bir kurumun uzantısı olabileceğine dikkat çekmektedir.Wittek, Ankara’daki ahiler içinde, yine Ahi Şerafeddin ailesine dikkat çekmekte ve “diğer şehirlerdeki ahiler gibi, aynı surette hükümdarane bir rol oynamışlardır”

Bu alıntıları yaptığım makaleyi de vereyim, hem Sn Metin’e haksızlık yapmış olmayalım hem de bu konuda yüzlerce sağlam makaleye ulaşalım:

http://ahiyan.org/ahilik-tarihi/74-ankarada-ahiler-yonetimi.html

Cahen çok önemli bir şey söylüyor “öteki müslüman ülkelerde görülmeyen” Bunun üzerinde durmak zorundayız.

Battuta’nın Ahi toplumunda kadının yeri, erkek ve kadının birlikte, işretten uzak bir biçimde dans edebilmeleri konularında yorumları vardır. Genel gözlemi şudur: Türk bölgelerinde kadınların yaşadığı özgürlük şaşırtıcıdır; İslâmiyet’in hâlen Türkler arasında kökleşmemesi hayret vericidir.İşte Ahiliğe “sentez” dememin akledilebilir yanları bunlar.

Ahilik ile Alevilik, Melamilik bağlantıları konusunda okunacak çok kaynak var. Biz nasıl 13.yy’da yaşamış Mevlana’nın öğretisinin günümüzde uygulanabilirliğinden, Melamet ehlinin varlığından kuşku duymuyorsak; manevi öğretilerin ezoterik yanlarının da olduğu biliyoruz demektir. İşte bu da Ahiliğe sentez dememin yaşantılanabilir yanıdır. Ülkemizde Ahi Köy var ya hu! Ahi dernekleri var. Ahi Evran’a bile gelemedik henüz…

İşte bu nedenle, “Bu örgütlenme biçiminde, Reel ve İdeal Ben’in, ideal birlik olarak örgütlenmesi, kişinin öznel çabalarına terk edilmemiştir” cümlesini, polidiyalektik bir kavrayışa atıfla yazdım.

 

May 5, 2019

Sonsuzu, kutsal olanı yalnızca dışarıda arayan bir inançla, din-i-darlığa, onun da reddiyle ateist olmaya kısıtlanırız.

Eğer, kutsalın yorumunu yapacaksak, eş deyişle kendimizi tanıma çabasındaysak “Dört Arketip” isimli eseri eseri okumak yetmez bence; bir de hazmetmeliyiz.

Hayran bırakan bu çalışmasında Carl Gustav Jung, Kehf Sûresini yorumlamıştır. Psiko-mitolojik yaklaşımla, bir içgüdü, bilinç ve bilinçüstü varlığı olan insanı çözümlemiştir.

Kutsalın çözümlenmesi için, sembol okumayı bilmek gerekir. Örneğin mağara sembolünü bilmeden, Kur’an’dan mağara yorumları yapmak çocuksu olacaktır.

Ona göre, sembol çözümlemeyi bilmeden kendimizi anlamamız zordur. Kendimizi anlamak ise esas sorundur:

“İnsan yaşamının esas gailesi, kendi tedavisidir, yani kendi eksik­liklerini tamamlamak, çatışmalarını çözümlemek ve zedelenmişlikle­rinin ıstırabını azaltmaktır. Bunu başarmak, dünyayı, yeniden ve mer­kezinde kendisi olmak kaydıyle, yani, kendi dünyası olarak “tamam” etmektir.

 

May 4, 2019

tasarım aşaması olmadan kavram olmaz, sezgisiz tasarım olmaz.sanat ve din kendisinde canlanmamış insan felsefeci ama filozof asla. sanat ve din olmadan uygarlık olamaz. birisini dışlayan anlayış gerçek felsefeye yükselemez. hegel’in felsefesinde sonlu-sonsuz karşıtlığı aşılmıştır.

 

Apr 29, 2019

RT Yorum – GrekoRomen ve JudeoChristian dört ayağı anlamadan, yalnız tarih değil, din sanat felsefe ve daha nice konu üzerinde konuşmak olanaklı değil.

Türkiye’de hemen her konuda derin analiz eksikliği hissedilmesinin bununla çok ilgisi var.

ORİJİNAL – Koray Pehlivanoğlu @korayphlvglu

Bir süredir Roma tarihi üzerine okumalar yapıp belgeseller izliyorum. Büyüleyici bir tarih, anlıyorum ki Roma’yı kavramadan ne Avrupa tarihi ne de Osmanlı anlaşılamaz. Hatta ileri gideyim Türkiye tarihi anlaşılamaz.

Ülkenin son 17 yılı bile neredeyse bir Sezar dönemi özetidir.

 

Apr 29, 2019

Felsefeden, bilimden, sanattan ayrılmadan ibadet olanaklıdır. Hatta “Çalışmak ibadettir” derler. Tembeli kim sever ki Allah sevsin? Bu kokuşmuş, karanlık din anlayışını ancak hakikisinin ışığı yok edecek.

 

Apr 28, 2019

öyle tabii. avrupa kilise ile savaştı. aydınlanma kiliseye açılan bayraktır. isa ruhtur ve siz onu kiliseye hapsettiniz dediler. bizde ise durum çok acıklı. koyu bir cehalet var her iki tarafta. din özsel bir şey onu insandan çıkarıp atamayız.

 

Apr 28, 2019

Şu, içinde, sıfır, budizm, bir, üçleme, hristiyan dünyası geçen videoyu izleyince bu yazıyı yazmak şart oldu.

RT –  Sürekli şikayet ediyor, “dinci”lere kızıyoruz. Okuyun, bu yazıda binlerce yıllık din/felsefe serüvenini özetledim. Bu konular anlaşılmadan kendimize, memlekette olan bitene, ötekine ulaşabilir miyiz? Adalet kavramının içini anlayarak, kavrayarak, uygulayarak doldurabiliriz.

Apr 26, 2019

RT Yorum –  Güzel, bir sonuçtur denir. Aristoteles, yaşamak değil, iyi yaşamak mutluluğu getirir ki bu erdeme yönelik yaşamdır der. Erdemlilik zor iş.

Tasavvufa göre: İyiye ve doğruya yönelim eylemde ve düşüncede birliği getirir; bunların tevhidi güzeli ortaya çıkaran zâtî tevhiddir.

ORİJİNAL  –  UR @insveacz

Bence güzelliktir amacı. Güzelin kendisi olmak. Bu başlı başına mutluluğun kendisi olmayı da içerir. Mutluluk ve güzellik arasında ne kadar mesafe olabilir?

Güzelliğin kendi olmayı becerip mutlu olmamak mümkün değildir.

 

Apr 24, 2019

RT Yorum – Kadim öğretileri bile tek adamcılığa uydurma çabası, yazık.

Yahu sen üçleme olmadan nasıl Birlik’ten söz edebilirsin. İşte bunların tevhit anlayışı. Düşünmeden konuşmak ne kolay. Oysa bundan Panteizm bile çıkmaz.

Dizgeyi anlasan, teslisi kenara ittiremezdin.

Hak-Muhammed-Ali

ORİJİNAL –  İrfan Aktan @irfanaktans

Faşizmin yarattığı beyin göçüyle meydan bu safsatacılara kalmış. Üstelik bunları ciddiyetle, kahkahalara boğulmadan izleyen, bunların fikir insanı olduğuna inanan insanlar var.

 

Apr 20, 2019

Fârâbi’nin üç şehri:

  1. Cahil Şehir: Halkı mutluluktan habersizdir. Gerçek mutluluk anlatılsa da inanmazlar, çünkü anlamazlar. Onlar için iyi; sağlık, zenginlik, arzularının peşinden gitme serbestisi, saygı ve itibar görme, cinsel tatmin, gibi şeylerdir.

Mutluluk bunların toplamıdır. Böyle bir şehrin halkı temel olarak; mal-mülk edinmek, beslenmek, ev sahibi olmak, ün kazanmak, övülmek, itibar görmek için birbiriyle yardımlaşan bir şehirdir. Hakikat ile hiçbir ilgi ve meraka sahip değildirler.

Erdemli şehrin kanunlarının, kendi amaçlarına engel olduğunu anlayınca hakikati toptan reddederler. Cahil, çirkin amaçlarını engelleyen her şeyin ortadan kaldırılması ana hedefleridir. Fârâbî, bu insanların erdemliler arasına katılmamasını öğütler.

  1. Bozuk (fâsık) şehir: Gerçek mutluluk ve onu elde etme yollarını bildikleri halde fiilleri cahil şehrin insanlarınınkine benzer. Büyük ıstırap çekerler. Bir kez erdemi bilmiş olan ruhi istidatları, kötü olan ile savaşa girer.

Bu şehrin insanları; yalnız kaldıklarında, ıstırabı zorunlu olarak hissettikleri için kendilerini sürekli meşgul edenlere benzer. Bir araya gelmeleri ıstırabın sonsuz çoğalmasına neden olur.

Yöneticisi aldatmaktan, yalan söylemekten çekinmez, hatta kendisine vahiy indiğini bile iddia eder.

  1. Yanlışlık içinde olan (dâlla) şehir: Dalalet içindedir. Din ve ahiret konusunda yanlış ve yararsız görüşe sahiptirler.

Halkları kötü fiillere sahip şehirler çökmeye mahkumdur. Bu şehirlerin insanlarının ruhları hasta olur. Onlar doğru sözü duymaz olur. Hakikat misaller, semboller olarak ortaya konulduğunda onu anlamak ve tanımaktan aciz bu insanlar, hakikati yanlış diye reddedip; kendi bildiklerini doğru kabul ederler. Hakikate yönelen insanları hiç anlamazlar. Böylece onlar, hakikati bilen insanlara haset ederler, onların idraklerinin değersiz olduğunu gösterme çabasına düşerler.

 

Apr 12, 2019

Zanları din,

Kibri solculuk,

Arketipal atakları sağcılık,

Mızmız benin dışavurumlarını felsefe sanıyoruz.

İlişkilerimizde, birbirimize hürmet ve merhametle; kendimizeyse, deney yapan biliminsanı hassasiyetiyle yaklaşmaya ihtiyacımız var.

Herkes kendi yaşamının kahramanı olsa.

 

Mar 30, 2019

Platon/tepe İdea İyi; yanında zorunlu olarak doğru ve güzeli getiriyor. Felsefe tarihinde izi sürülebilir.

Tasavvufta Tevhit: Fiil, Sıfat Zat (sırasıyla İyi/hayr, doğru, güzel)

Kötünün sıradanlığı için: Hannah Arendt “kötülük radikal olamaz”

Kötülük iyiliğin yokluğudur denir.

 

Mar 23, 2019

mesele şu ki hesaplama alanı olan matematik, hegel için kavram değil, bir uğraktı. :)) hyppolite TGb vecd deneyimini takiben 2-3 ayda yazıldı der. capra, hegel, isa, tao, muhammed söylemleri aynı. bize ne onlardan, biz dönüp dolaşıp kuru bir ben buluyorsak, değil mi ama! :))

 

Mar 14, 2019

“Felsefe ve dinde meselenin kendi ruhunun hakimiyetini ve kapasitesini bilmek, bilgiyi kendine layık görmek ve mütevazi bir biçimde kendini dışarıda tutmamaktır” der.

O bilinmezci Kant ile zarifçe hesaplaşıyordu. Bizde mütevazılık bir hayal.

Bâri Nous çalışsak.

 

Mar 14, 2019

Rasyonel teoloji öznel görüş ve duygu bataklığına girdi.

Düşünce içeriklerinin boşluğu, ona dair tasavvur olmamasından kaynaklanıyor.

Akıl ve ruhun ortaklığını unutmamak önemli.

Hegel”dinin bilgisi yalnızca tarihsel olsaydı, teologlar da muhasebe bürosu katipleri olurdu” der.

 

Mar 12, 2019

öznel ve nesnel alanların ayrımı üzerinde düşünmeden, bu konularda düşünce üretemeyiz.

din tamamıyla öznel bir alandır. imanlı insanı belli eden, eylemde etik ve estetik; düşüncede hakikat tutkusudur. bu üçlü dışlamaz.

 

Mar 12, 2019

Put toplumu! “Yanları üzerine yatarken Allah’ı anarlar” isterlerse. Niçin ezan okunurken bacak bacak üstüne atmayalım. Müziği niçin kısalım?

Şeklen saygı boştur. İnsanların Allah’la ilişkilerine karışmayın.

Müslüman görünenlerin eylem söylem uçurumu bunca derinken, bu uçurumu genişletip derinleştirir bu tür söylemler.

 

Mar 12, 2019

Sapla saman karıştı. Orta yolu bulmak isteyenler “tabii ki ezan protesto edilmez” diye açıklamalar yapıyorlar.

Ortak değerdir; kimine göre kutsaldır, değildir. İsteyen protesto edebilir. Bu bir haktır.

Ayrıca Kuran’da yok demek zorunda kalmak bile berbat bir durum.

Bu devirde, ezana gerek var mıdır bu tartışılmalı. Buna karşı iseniz, devrin olanaklarını kullanmadan, çıplak sesle ezan okunmasını savununuz. Hem öylesi daha çok iş görür.

Gerçek müslüman ışığı ile kendisine çeker, evrenseldir. Müslüman olmayı iticiliğin zirvesine oturttunuz.

 

Mar 12, 2019

RT Yorum – Kesilmiş olsa bile müslümanlığın özünü kavramamış bir yaklaşım.

Şair, tümel olanı, tümelin tinselliğinin açığa çıktığı biricik varlık insanın olanaklarını kullanarak sanatın bu doruğuna ulaşır.

Sanatçı bir araçtır. Kendi görüşü kendinedir.

Tasavvufta levvameye uğramadan, mülhimeye (ilham alan) geçenler gerçek. sanatçılardır denir.

Sanat açığa çıktıktan sonra emmareye (emreden nefse mahkum) geri düşerler. Toplumla uyumsuzlukşarı bu nedenledir diye açıklanır.

Şiirleri ile şairin kişiliği arasına bir fark koyulmalı, bu akılcı olur.

Bu videonun tamamında nasıl toplamış, sarf ettiği bu saçmalığı hangi tinsel kapsayıcılığa ve itidal haline taşımış? Hele bi açıklayın.

Şiirdeki renge, hayale bakma Hafız/ Sadece boş levhayız, dokundukça çınlarız.

ORİJİNAL – şengül hablemitoğlu Rainbow flag @s_hablemitoglu

Allah böyle bir himayeden esirgesin milletimizi ve yazıklar olsun…

 

Mar 10, 2019

İhsan Fazlıoğlu ve ekibi bu konuda çok değerli eserler veriyor. Batının da dikkatle takip etmeye başladığı bir ekip.

https://islamdusunceatlasi.org

Yazılarına link veriyorum, sağcı mı oldun, dinci mi oldun?

Aydınlanma öncesi özellikle Paris Üni’de okutulan filozoflar ağırlıklı müslümanlar.

Ne yazık ki İslamcı kimlikler, uygarlıkla uyumsuz önermelerle yaşıyorlar. Aklını yükselmiş bulduğunuz kişi bile, öncelikle dînî kimliği ile var oluyor temaslarda.

 

Mar 6, 2019

:)) elbette değilim. inançta kalabilir miyim? sanat din felsefe bilim yardımıyla bütünlüğü anlama çabam tabii ki eminlik adına. emin olmadığım şeyle vakit harcamam.

zaten temel argümanım bu dinciler tanrı’ya “inan”ıyor, ateistler “inan”mıyor.

 

Mar 6, 2019

Din felsefesi bilmeden, dini sorgulamaya kalkanlar düşünecek onu. Felsefe düşünmek demektir. Neden salonlara tıkalım?

Sıkıştığını göremezsin, çünkü karşıt değil zıt fikirlerle çocuksu çıkarım taşlarını birbirlerine sapanla atıyorlar.

 

Mar 5, 2019

Şehri yönetme iradesini devredeceğim kişinin konuşacağı toplantıda, kendi irademin, beden kontrolünden dahi emin olamaması sorun. Tevhid dini nasıl olur da insanları bedenen ayırır? Hz Muhammed zamanında kadın erkek birlikte ibadet ederdi. Emevi dini bu.

 

Mar 3, 2019

Neden sonuç bağlamında anlamsız bir çıkarım olmuş. Zira altına saklanılan giysi, etek/bluz/palto olsaydı vurgu o yönde olurdu. Hatta, din anlayışının temizlik ve başkalarını düşünerek yaşama sorumluluğu getirdiği iddiasını da konu edebiliriz. Alıngan olmadan tarafsız bakabilmeli.

 

Feb 23, 2019

Kontrol noktası olarak kullanabiliriz. Sanat ile din elele gider. Ne din var ne de sanat.

“Yükselen bir düzen içinde sanat alanına en yakın olan bilinçli yaşam alanı dindir.”

 

Jan 28, 2019

Platon diyaloglar; Aristoteles Metafizik 12. Kitap, Nikomakhos’a Etik diye başlayarak Hegel’e hızla gelip Estetik (tüm ciltler), Din Felsefesi (tüm ciltler) Tinin Görüngübilimi diye devam edebilirim. Arada atladığım filozoflara ayıp. Bilmediği konularda fikir sahibi olmamalı.

 

Jan 28, 2019

Uygulanamadı maalesef. Atatürk anlaşılmadan bu topraklara huzur gelmeyecek. Atatürk dini aşağılamadı, aydınlanmanın özden gelen bir hareket olabilmesi için uygun alt yapıyı kurdu. Zabit ve Kumandan ile Hasbihal’e yanıt kitabı çok ilginçtir.

 

Jan 28, 2019

RT Yorum –  Sofist bir tutum. Aristoteles Organon’u bu nedenle yazmıştı. Tasımınız yanlış ama hatalı değil çünkü bilerek çarpıtıyorsunuz.

Olan bitene ben de tepki veriyorum, yazarak; kimliğim de ortada üstelik. Oldukça ağır eleştirilerim, doğrudan CB, BB, TBMM Başkanına yazılmış yazılarım köşemde duruyor. Sizin uygun gördüğünüz biçim bu olmayabilir. Özdeşlik mantığı aşılmalı, herkes “öteki” bildiğini kendi boyasına bulamak istiyor. Din pratikleri ve din-i-dar tutumu kıyasıya eleştiriyorum yazılarımda, bu yapılmalı ama dini ve inananı aşağılamadan, hoyratlaşmadan.

ORİJİNAL  – Aklın Gözü @aklingozu

Her gün ortadoğu bataklığına doğru bir adım daha atılırken,Hamurabi kanunları türevi şeriat kurallarının ayak sesleri duyulurken,Cumhuriyetin dini kontrol etsin diye kurduğu Diyanet,”eğitim zararlıdır”derken,hala İslam güzellemelerinize şaşmamak elde değil.İslam feng-shui değildr

 

Jan 28, 2019

Lakin, dinin dışlanması ve aşağılanması tehlikeli. Eleştiri, mantığın ulaştığı doruktan katkı ile yapılmaya devam edilmeli, ara basamakları tanımalı, düşünceyi ilerletmek için çaba göstermeli. On yıl sonra herkesin tabağında bir “keşke” olacak diye düşünüyorum. Umarım yanılırım.

 

Jan 28, 2019

Tasarımlarla değil de kavramlarla konuşulabilir felsefede. Sanat ve din aynı kökenden kaynak alır: imaginatio. Buraları derin konular. Cahil bir bakış “hayal” der geçer. Din adı altındaki uygulamalar eleştirilmeli; yazılarımla bunu en ağır biçimde yapıyorum.

 

Jan 28, 2019

Yüzlerce yıl önce Avrupa’da, bilgimizin salt öznel bilgi olduğu ve bu öznelliğin bir enson olduğu saplantısının giderek bir hastalık haline geldiği konusunda endişe eden filozoflar vardı.

Türkiye bu salgından bağışık değil ve hastalık giderek şiddetleniyor.

Dinin köklerini düşüncede bulamaması iki taraf için de incitici bir gerçektir. Başka nerede bulunabilir? “Yalnızca insan dine yeteneklidir, hayvan değil.” İnsanın, Tanrısal yanını deneyimlemesine düşman bu iki bilinç seviyesi, dışarıda bir Tanrı düşüncesi ile sanrılar yaratıyor.

 

Jan 16, 2019

Haklısınız.

Biz o seviyeye gelmediğimizden anlayamıyoruz diye düşünüyorum. Haklı çıkmak için canlarını vermiş derilerini yüzdürmüş olamazlar. Bu işi dorukta Hegel anlatıyor; neyi anlatıyor: din ve sanatta yaşantılananı.

Özümüzden koptuk, anlamsız beden varlığı olduk.

 

Jan 15, 2019

Zor iş: Ne dinci ne de ateistin umrunda. Çıban başı bir husus oysa.

Prof. Dr. Mahmut Erol Kılıç: “İslâm, Mutasavvıflardan Öğrenilmezse Işid Zihniyeti Hortlar”

http://akdenizdenhaber.com/prof-dr-mahmut-erol-kilic-islam-mutasavviflardan-ogrenilmezse-isid-zihniyeti-hortlar/

”Günümüzde maalesef yanlış bir algı var: İslâm âlimleri farklı, tasavvuf ehli farklı bir grupmuş gibi sunuluyor. Ya da basit bir halk ozanı veya şâir olarak tanıtılıyor. Oysa her mutasavvıf, aynı zamanda âlimdir.”

Allah’ın mürşit adı yok ama mürid adı var; insan bir irade varlığıdır” derler. Mürşitlik taslayanlardan kaçmalı, derin konular.

atatürk turnusol kağıdı. tarikat bağlantısı yoktur bugünün tasavvufunun. sarıklı, cübbeli komedisini; gülen’i ortaya serecek en etkili soru atatürk’e bakışıdır. evrenseli anlamayan, yurttaşlık bilincini olmayanın islam’ı kavraması olanaksız gibi bir şey.

 

Jan 10, 2019

Olmayan kutsalla dalga geçilemez. Milletin kutsalı boş bir önerme.

Mantıksızlığa kutsal, millet  filan deyince örtülmüyor.

Mantığı olmayanın kutsalı olmaz. Böyle ucuz çıkarımlara dini alet etmeyin.

 

Jan 5, 2019

RT Yorum – “Kendin olmaya karar vermek” alınması güç bir viraj; savrulma etkisi sarsıcı. “Şeklen din” dönüşümünü “açılmak” olarak yaşıyor.

Modernizmin kıskacındaki bir bireyin “kendisi olmaya karar vermesi” nasıl tezahür eder?

ORİJİNAL – BBC News Türkçe @bbcturkce

Başörtüsünü çıkaranlar anlatıyor: İnançsız olmaktan çok korkuyordum, cehennem korkusuyla büyüdüm https://bbc.in/2CPxoEw

 

Jan 4, 2019

muhammed ortada henüz yok ama dini var. buralar rasyonel akılla karşılaştırma yapılarak çözülecek yerler değil. hatta saçma sapan. insanın anlamaya talip olması gerek. ama herkes anladığınından, kabul edilecek bir şey olmadığından emin.

 

Jan 4, 2019

ne güzel sormuşsunuz. ben başta hepsi reddedilmeli diyorum. ateist de inanç içinde, bunu fark edemiyor. muhammed, ben ibrahim’in dinindenim diyor. ibrahim’in dini islam olarak geçiyor kuran’da. doğru kabul edilenin reddedilme aşamasıdır ibrahim aşaması:dünyanın en zor işlerinden.

 

Jan 4, 2019

Pozitivizm haddini bilmekte zorlanan anlayışlar yeşertti. Felsefe ile ilgilenmeyen, kitap okumayan yine de her konuda fikri olan nesiller yarattı.

Tuttuğu taraf ile ilgili her türlü çer çöp bilgiyi yığıp, onun karşısına geçip karalamayı, akıl yürütmek gibi algılıyoruz.

İçinde yaşadığı toplumla bağları kopmuş (anlamaya çalışmak bağ kurmaktır), kötümser, mızmız anlayışa; kapitalizm ile pompalanan Süpermen, Örümcek Adam mitleri kifayetsiz kalmış gibi görünüyor; zihinsel tasarımlarla olmuyor.

Ülkemizde dinin geldiği konum da bundan farklı değil:farklı olanı reddet, anlamadığını dışla, hakikati yalnızca kendi kupkuru “ben”inde tanı.

Mitlerin, akıl ürünü yalanlar olduğu konusunda, kitleleri derhal aydınlatma görevi ne komik, ne kopuk, ne üzücü! Tek karanlık gönlü oysa.

İnsan fiziksel dünyada var olurken, aynı anda her birey kendi anlam-değer dünyasında da var olmaya devam eder. Değerlerin (ethos) nesilden nesile, dirimli aktarılma yollarından birisi masal, mesel benzeri sözel aktarımdır.

Mitler sembollerle, alegorilerle örülmüştür. Logos ise saf bilinçtir. Biri diğerine üstün değildir. Mitlerde çok anlamlılık, sembol altında birliğe gelmiştir. Mitlerin boş inanç olduğunu, kendilerini sorgulamaya izin vermediğini düşünmek oksimoron bir tutumdur.

Her toplumun tininin (geist) oluşumunda mitlerin bilinçaltı mayalanması yadsınamaz; bu algıya, toplumun irfanına dahil olmayan kişi o topluma yabancıdır. “Mitler ortak rüyalardır, rüyalar ise kişisel mitler” diyen Campbell’i unutmamalı.

Mit, din, sanat gibi ayrı görünen alanların arasındaki özsel geçişlerinin tadına (farkına) varamayan bilinç, henüz felsefe (philosophos) yapmaya hazır değildir. Pozitivist bakış açısınınsa başka çaresi yoktur.

Anlamak için, büyüklere ait elektronik eşyayı söküp, tekrar birleştirme işinde başarısız olduğunda, artan parçaları çöpe atan bir çocuğun anlayışı olabilir ancak.

 

Jan 4, 2019

yukarıda açıkladım. din(ler) daha sonra felsefede bir süreç olarak gösterildi. dinci/ateist açıklamalar üç boyutun iki boyutlu anlatımı gibi. aklın gözü vb hesapları seviyorum, düz mantıkla,karşı tarafa hizmet ediyor. kendinin yapamadığı olumsuzlamayı karşıya yaptırıyor.