Dec 30, 2020

Zor bir işe kalkıştım bakalım yazmayı becerebilecek miyim. Konuyla ilgili  onlarca sayfa yazdım, hepsi çöpe gidebilir. Yazacaksan doğru anı yakalamk için kıvranırsın. Kıvrandıkça buraya atıyorum kendimi. Bağlantıları kurabilecek miyim bakalım.

Marksizm eleştirisi yapmalıyız. Eleştiriyi bilhassa Hegel üzerinden yapmalıyız. Böylece enerjimizin, takım tutar gibi ideolojiye tutunanlarca emilmesinin önüne geçilecektir. Üstadın yanlış anladığı yerleri analiz etmeli, oradan kalkarak yeniden bir değerlendirme yapmalıyız.

Özgürlük, Aydınlanma, İnsanlık gibi konularda fikir beyan edeceksek, en azından Kant>Foucault>Habermas eleştirilerinin ötesine geçebilmeliyiz. Felsefe başka ne işe yarar!

Salt Batılı literatür, Batılı düşünce ile olanaklı değil. Onlar bu işe çok emek verdiler, sıkı analiz etmeli.

Derdi olmayanın dini de felsefesi de olmaz; içsel olmaz. Bu nedenle bugünün sorunlarından kıvranmak gerek ki şimdinin analizini, tarih üzerinden, çözüme (gelecek) doğru yapalım. Bu bağlamda, Neoliberalizm ve Fransız düşünürler bağlantısının mesnetli, ussal analizi gerekiyor.

[/fusion_text]

 

Dec 30, 2020

RT Yorum – Aldırma sen Hegel Hocam, sen de Arabi Üstadım.

Yaşa İsmail Emre, böyle olacağını söylediydin.

ORİJİNAL –  Pelin Dilara Colak @pelindilaraclk

Stanford Üniversitesi Psikoloji Bölümü profesörü Carol Dweck’in harika bir sözünü okudum: “Becoming Is Better Than Being.” -Dönüşmek, olmaktan iyidir.

Buram buram Deleuze felsefesi. Olan değil; olmakta olan özneleriz!

[/fusion_text]

 

Dec 30, 2020

Not All Particles And Antiparticles Are Either Matter Or Antimatter

If you think ‘particles are matter’ and ‘antiparticles are antimatter,’ think again.

https://www.forbes.com/sites/startswithabang/2021/12/29/not-all-particles-and-antiparticles-are-either-matter-or-antimatter/?sh=2ab1269778af

RT – Keşke bu tür konuları bilim, felsefe, mitoloji bağlamında ele alıp konuşabilsek. Madde ve anti-madde eşit oranlarda var ve yok olmalı, ama öyle olmuyor!?

Baryogenez sırasında on milyarda bir sapma nedeniyle maddenin arta kaldığı düşünülürken Fermilab bunun % 1 olduğunu gösterdi.

 

Dec 28, 2020

Şengör Hoca,

Platon’u aşağılar, kendine realist der; oysa Platon realisttir, hoca pozitivist.

Hegel’i hiç anlamamıştır.

“Dışkı yedirmek işkence değil” demiştir.

Bunlar birikince, o yazıda zihni, akla geçmeye davet ettim. Zihin bilim yapar, süper, tamam da ilerleyemezse, kibir…

Kendi alanında yüz akımızdır. Uluslararası başarısıyla gurur duyuyorum. Çok değerli bir hoca, ayrıca onu dinlemeyi de çok severim. Lakin yukarıda saydığım konulardaki tavrını yakıştıramıyorum kendisine.

ORİJİNAL –  Aştiyan @mirovski0

@gulguntp hocam Celal Sengorun Hegel ve diyalektik hakkındaki görüşleri yüzünden mi ona bu göndermeleriniz? :)

 

Dec 28, 2020

Küçük çıkarlar söz konusu olduğunda hep çıkarını tercih etmekten başını kaldıramayanların, büyük çıkarları tercih edenlere tahammül edemediği ülke günaydın.

Günaydın Aristoteles Üstadım. Ziyaretlerinizde size uzo ikram etmeme ve sizi dinlememe izin verdiğiniz için minnettarım.

“Nikomakhos’a Etik” etik kitabı değildir. Aristoteles gündelik yaşamda erdemi hedeflemeyenin, devlet yönetiminde farklı olamayacağını biliyordu.

Ona göre erdemli olma hedefi temel hedeftir. Bunun zorluğunu biliyordu. Çok çabalayıp, başarısız olanlara “bul bir erdemli” diyor.

Biz erdemli birini bulunca, boş işlerle uğraştığını ihsas ettirmeyi, sonra erdemi değil övmek görmezden gelmeyi beceriyoruz hocam. Yengeç Sepeti Sendromunu duymadın mı allasen! Sendrom yengeç, suratlar tilki ama; o güzel aklın karışmasın.

 

Dec 27, 2020

Duyguların düşünceyi değil, düşüncenin duyguları oluşturduğu gösterildi.

Bir fikrin imana dönüşmesi duygularla olur; yoksa tasarım.

Kavramsal düşünebilen eleştirilince kızmaz; yoksa tasarım.

Ne iman ne de düşünme dışarıdan malzemeyle oluşur. Tin dışsal olanla tetiklenir ancak.

 

Dec 26, 2020

Nefesinizi boşuna tüketmeyin. Anlayışla, nezaket; etikle, estetik elele gidiyor.

 

Dec 26, 2020

Soru, pozitivist bakış açısının sorusu. Tanrı ve insan iki ayrı yan. Dinciler de böyle bakıyor. Felsefi bir mercek olmadan buraları aşmak zor.

 

Dec 25, 2020

Pırıl pırıl, yetenekli, azimli ve donanımlı gençlerimiz var. Felsefe alanında nitelikli ürünler ortaya koyuyorlar; onları takip etmekle kalmayıp destekliyorum da.

Fakat kendi kültürlerine hiç temas etmemişler, hiç! İki cümleyi yanyana koyamazlar ama “Batı” de ciltler üretsinler.

 

Dec 25, 2020

RT Yorum – Mesut Hocam, Hegel habire bu konuları yazmış ama derli toplu hale getirdiği başlık “Düşüncenin Nesnelliğe Karşı Tutumu” Bunu kaleme aldığı sayfalarda düşünme edimini her mertebede çok yetkin ele almış. Bizde düşünmek üzerine kitap yazılıyor buna atıf bile yok.

Sonra Füsusul Hikem var. Ussal sezginin doruğu.

Tabii bunlar anlaşılması çok zor eserler. Bazı bölümleri 4-5 kez okumuşluğum vardır, hâlâ zorlanıyorum. Belki bir gün tam olarak anlarım.

Aşağıdaki çaprazlamayla okumanın epey verimli olduğu söylenildi bana ama tamamlayamadım henüz.

Mevlâna-Nietzche

İbn-i Arabi-Hegel

İbn-i Haldun-Marks

İmam Rabbani-Kant

Sühreverdi-Platon

Gazâli-Descartes

Hoş, Hermetika’yı zevk etmek bile yeter de, işte…

ORİJİNAL –  @mesut_t07

 

Dec 24, 2020

RT Yorum – Diyalektik zorunluluk. Felsefi konuşulacaksa Kuran’ın kurgul anlayış ve deneyim olmaksızın kavranılamayacağından söz edilir. Füsus anlaşılmıyorsa Kuran nasıl anlaşılır?

Kuran’ı kavramak zor iş. Anaokulundan doktora seviyesine kadar karışık müfredat. Doktorayı veren susuyor. (:

ORİJİNAL –  Sadik Usta @sadik0707

Kuran’da birbirini nesh eden ayetlerin varlığı bile evrensel bir ahlakın olmayacağını /ilkelerin zamana göre değişebilirliğini göstermektedir.

 

Dec 24, 2020

Bazen, gece vakti uyandığımız anda görmekte olduğumuz rüyayı ucundan tutarız, hâlâ hatırlamak için bir umut vardır ve sonra aniden sonsuza dek bizi terk eder. Bunu düşüncelerle de yaşarız, saliseler önce dokunduğumuz bir düşünce boşluğa düşen biri gibi yiter gider. Ülke öyle.

 

Dec 21, 2020

RT Yorum – Bu girişe bir göz atan Hegel’le ilgili önyargılarını da çöpe atar.

Benim aklımın yattığı açıklama Hegel’in anlaşılmasının önünün bilinçli bir biçimde kesildiğidir. Neden?

Onu bir kez anlayan özgürleşir. Hem din hem de pozitivizm etkisini yitirir. Artık dışarıdan yönetilemezler.

ORİJİNAL –  Pınar Sağır Yıldızbaş @pinaryildizbas

Hem de önsözden, hocam. Ben de bu tweetinizle almaya niyetlenip ancak alabildim, teşekkür ederim bu sebeple.

Dec 20, 2020

Değil. Bu güzel bir soru. Zihin aşaması kanıtla yetinir; fenomenler arası karşılaştırma. Oysa tanıt us ile yapılır. Bu felsefede özsel bir ayrım. Hegel anlak usu tanımaz diye söyler durur.

Bu bilinmeden Tanrı-insan tartışmaları hep bir bu yan bir de öteki yan seviyesinde olur.

 

Dec 20, 2020

Ahlakın görünürlüğü konusunu bir yana koyarak, diyelim ki; “ahlaklı, benim de buna kesinlikle katıldığım bir arkadaşımla çay içiyorum, farz edelim ki ben de ahlaklıyım.” Bu temada ahlak nasıl vicdanımın nesnesi olur?

 

Dec 17, 2020

Üniversitelerin, Universal/Evrensel olma hedefleriyle ne kadar örtüşebildikleri tartışması var. Bu adamlar, tartışmayı sonlandırmaya vesile olabilir.

Bunlar evrensel karşıtı olarak yerel kategorisine de girmez.

Bildiğin kötülük bu. İyi ki kötülük evrensel değil.

 

Dec 16, 2020

Hegel’i Türkçe olmasına rağmen zor anlarız.Duyusal bilinç hep imge ister.Sorun Kur’an’ın hem gündelik hem de kavramsal dil kullanmasında.  Akıl mertebeli düşünür, mertebeli düşünme ciddi bir eğitim işi. Kutsal metinlerde bir de fazladan “deneyimlenmiş bilgi” devreye giriyor.

 

Dec 12, 2020

RT Yorum – Modern insan, özgürlük ve zorunluluk arasındaki ilişkiyi anlamadı maalesef. Büyük bir çürüme yaşıyoruz. Canının istediğini yapmak özgürlük sanılıyor hâlâ. Bu minvalde, duyguya bulaşık ifadelerin düşünce olduğunun sanılmasındaki boş özgüven gibi ayrıntılar da var tabii.

ORİJİNAL –   ADEM ARIBAS @ademaribas

Binbir Gece Masalları’nda bir vezir, “Arzularımın, aklımın eşiğine gelmesine izin vermem.” der iken, modern insan(!), “Duygu, aklı yönetir” diyecek noktasına ilerledi. Arslan kaplan belgeseli izleyip “Doğada tek eşlilik yoktur” bahanesi de en büyük “hayvanî” kozu.

 

Dec 11, 2020

RT Yorum – “Güzel bakılır”  “Güzele bakılır” biçimini almıştır, bilen az.

İlki, eylemde (fiil)  ve düşüncede (sıfat) sorumluluğu alabildiği için o seviyeye (Zati) çıkışı anlatırken ikincide tacizciye dönüşmüş. Hoş, güzel erkek görünce de soyarak bakıyorlar mı o da ayrı konu.

ORİJİNAL –   Civezoğlu Ahmet @ahmetn96590931

Güzele bakılır.

Türkülerimizde yer alır.

“Bizde adet böyledir, güzeli oynatırlar,

çirkini söyletirler…”

Daha büyük sorunu olmayanların kaygısı bu.

Ekonomik sorunlarını çözmüş toplumların uğraşısı…

 

Nov 25, 2020

Saltık olanın içerikçe zenginleşmesi anlamında “Varlık yoksuldur” der Hegel.

 

Nov 24, 2020

“Ben kendimi henüz Delphoi yazıtına yaraşır biçimde bilebilmiş değilim; bunu bilmiyorken başka şeyleri sorgulamak bana gülünç geliyor.”

Felsefe tartışmalarında, körlerin ve sağırların birbirini ağırladığı, giderek sevimsizleşen bu ortamda bilge Sokrates kalbimize dokunsun…

Hoş, “Yüzme öğrenerek mi suya giriyoruz?” tartışmasına da geri dönülebilir ama neden dönelim? Sokrates’in bilgeliği, tikel yaşamın gelip geçici tezahürlerinin, onun sonsal ereğine boyun eğdirildiği bir yaşamdır. Adam yüzerek çıktığı adadan konuşmuş işte.

 

Nov 22, 2020

Anladığımız anlamda uygulamaları kapalı, kendi dirimli. Cmhryt sonrası, bilgelerin şehirlerden, eğitimlilerden çıkacağını bildirilmiş önceden. Sanat,bilim, felsefe konuşabilmeli, zamana ayak uydurabilmeli.

Düşünce konusu bilimsel, ayrıntısı:

 

Nov 22, 2020

Tasarımda duyusal algı düzeyi var. Bilim için anlak düzeyi (zihin) gerekiyor ama bununla felsefe yapılamıyor, en azından kavramsal felsefe. Bu nedenle parçalı ve birbiri dışında anlatımlara yöneliyor bu bilinç seviyesi. Dorukta bilinç bütünsel, olguyu dışarıda bırakamıyor.

 

Nov 22, 2020

RT Yorum – Felsefe düşünceye berraklık getirdiği için, artık felsefe ile hakiki anlamda angaje olmuş bir yaşamın huzur getirmesini talep etmeliyiz. Çünkü bilim düşüncelerin duyguları belirlediğini ispatladı.

Bu da Hegel’i haklı çıkarır, felsefe ile din ayrılamaz.

Her ikisi de dinginlik sunabilmeli.

Kendini bir sanat eseri gibi inşa etme çabasında olan kişi, ilişkilerinde sanatsal zarafetiyle vardır. Tasavvuf bu özeti anlatır.

Neden bu kadar öfkeliyiz? Neden suçlu hep başkası?

ORİJİNAL –  berkay @berkayrs

tevhid çok rahatlatıcı bir yöntem;huzur doluyor insan,hiçbir olguyu dışlamayıp anlam verebilmek.Fakat ya/ya da’yı da dışlayamaz değil mi?Onun tam değerini merak ediyorum şimdileri;belki idealde değil de,oluşum-süreç içinde zorunlu olarak işlek bir olgumuz.Kaos-kozmos döngülerinde

 

Nov 21, 2020

“İnanç” denildiğinde aklımıza dini inançtan başka bir şey gelmediği halde din ve felsefe konuşmaya kalkışmak büyük problem. Çok yüzeysel ve sorumsuz bir bakış açısı bu.

Peki bana ne bundan? Değil mi?  “Tasarımdan” düşünmeye geçiş varsa “ya-ya da” mantığı gidecek. Boğulduk ama!

RT – Arkadaşlar bu pek netameli bir konu. En az Descartes’e kadar geri gitmeyi gerektiriyor. “Düşünüyorsam öyleyse varım” Oysa bunun bir tasım (syllogism, kıyas) bile olmadığıyla ilgili uslamlama bizi zorunlu olarak dolayımlı ve dolayımsız düşünmeye getirir.

Bakın Hegel neden geri düşüldüğünü anlatmış. Bu gibi kritik noktalarda diyalektiği uygulayamamak geriye atıyor. Oysa bunu daha yaşamımızda uygulayacağız. :) Tasımdan düşünmeye giden yol meşakkatli ama değer. Bakın kaç kez okumuşum bu bölümü, her sefer yıkılıp yeniden inşa oluyor.

Utanmadan, böbürlenmeden, yarışmadan, bilgi boca etmeden, hedefsiz bilme tutkusundan beri, derdimizi masaya koyarak, altından kalkamadığımız sorunu paylaşarak konuşabilsek şunları ne güzel olur, ne güzel.

Yönelimsiz eril, sidik yarıştıran, açığını bulup azımsamaya çalışan olmasa.

 

Nov 16, 2020

RT Yorum – Çok üzgünüm, bu video pek beğenildi ama hocanın çıkarımı sıradan. Özdeşlik aramak felsefenin geldiği dorukta yetersiz kalıyor. Yüzeysel bir sorgulama.

YZ ile özdeşlik kendine dönen bir ayrımda zeminini bulursa anlamlı olur: Ben bu beden miyim? İnsan olmak zeminini nerede bulur?

ORİJİNAL –  DW Türkçe @dw_turkce

“İnsanların robotlaştırıldığı, robotların da insanlaştırılmaya çalışıldığı bir zamanda yaşıyoruz”

“‘Bu beden benim, Covid olsa sana ne’ diyenleri gördük. Hem ona hem başkasına zarar veriyor”

Filozof İoanna Kuçuradi, hayatı ve Türkiye’yi anlattı – Tamamı: https://youtu.be/SQ7soJHTZ9g

 

Nov 15, 2020

Hem bir alaylı hem de “affedersin” bir kadın olarak akademisyenlerimize naçizane bir önerim var:

RT – Bir erkek akademisyen olsaydım, yazdığım şu kısacık not çok ses getirirdi.

“Okullarda mantık okutulmalı,” deniliyor sık sık. İyi de şurada endam eden kim Hegel’in felsefesiyle hesaplaşmış?!

Yorumlar ağırlıklı dedikodu.

Kendinizin yapmadığını neden başkasından bekliyorsunuz?

Felsefe adına, anlak ve onun mantığını okumaktan usandık şurada. Bir özdeşlik mantığı ki ülke neden bu halde anlatıyor.

İkinci diploma olarak felsefe okumayı özellikle reddediyorum. Düşünmek namustur ve ben sıradan vatandaş olarak buyrun tartışalım diyorum.

 

Nov 7, 2020

“İman görmediğimize inanmak değil, görmediğimizi yaratmaktır. Tanrı’ya inanmak, en azından ilk anda O’nun var olmasını istemektir.” Unamuno

RT – “Bir uyarı ile uyandırılan düşünce kendini özsel olarak öyle bir yolda belirler ki…böylece kendi içinde, bu görüngülerin evrensel özlerinin İdeasında ilk doyumunu bulur; bu İdea (Saltık, Tanrı) az çok soyut olabilir.” Hegel

 

Oct 19, 2020

RT Yorum – Philosophia bilgi-sevgisi değildir.

“Bir sorunu fark etmek ve hayret etmek, kendinin bilgisiz olduğunu kabul etmektir. Bundan dolayı miti seven (philomytos) de bir anlamda bilgeliği sevendir (philosophos). Çünkü, mitler, hayret verici şeylerden oluşur.”Aristoteles

Bunları yanlış anlarsak Aristoteles’in dizgesinde erdem, theoria, siyaset, ilişkisi ve önemi yiter gider.

ORİJİNAL –  Geist Arbeiter @_geistarbeiter

Philo-myhos olmadan philo-sophia olmaz. “Kurgu olmadan bilgi olmaz” diye de çevirebiliriz. Çünkü kurgu ve hayal de insan zihninin birer etkinliğidir ve bu egzersizler zihnimizi kavramsal bilgiyi alacak şekilde eğitir.

 

Oct 18, 2020

RT Yorum – Bu çelişkiye düşmemek ortak paydanın bulunmasıyla olanaklı. Bu iki uç insanda dengelenir. Yerel ve evrensel dışarıda mı temellenir? İnsana insan olduğu için saygıyla yaklaşmak ezenin olduğu kadar ezilenin de sorunudur. Böylece yerel kendi yerelim, yani henüz ham olan yanımdır.

Bu tür bir olayda, insanlık bakımından eksik olanın yerel olarak adlandırılması doğru değildir. Bu bizi kültürün ne olduğu sorunuyla başbaşa bırakmaz değil. Kültürel kimlik alabilir mi böyle bir davranış? Ama ticari kimlik alabiliyor “dr’den satılık”

Hatta kültürün uygarlığa taşınması konusunda ciddi görüş ayrılıkları varken, İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi gibi metinlerde, özellikle ilk maddelerde konsensus olması da bu yönde bir işaret değil mi?

ORİJİNAL –  Murat Önderman @muratonderman

Demek istediğim şu: Kendini yerelin basitliğinin ve geriliğinin dışında bularak konuşanlarla olaya dahil olan yetkilinin ortak bir noktaları var. Biri kendini yerelin standartlarına göre itibarlı diğeri ise yerel karşısında itibarlı görüyor. Biri yerelin valisi öbürü evrenselin.

 

Oct 15, 2020

Dünden beri Walter Benjamin’in “diyalektik imgesi” üzerine düşünüyorum. Hakkında tefekkürün çok çok zevkli olduğu bir konu. Köşem olsa bunu yazardım hemen öyle coştum.

 

Oct 13, 2020

“İnsanlar bir araya gelip akıllarını birbirine sürterse, paslı çivilerin bir tamburada birbirine sürtünüp paslarından arınıp parladığı gibi parlar” İ.Emre

Bilgelere, aydınlara özenmeyi seviyorum.

Entelektüel tat hiç bana göre değil. Yıkılmaktan korkmamalı. Eleştirilmek iyidir.

Dünya neden solipsizme gömüldü düşünmemiz gerekli. İdrak devrindeyiz, söyledi bunu bilgeler geçen yüzyıl başında. Artık, bedendense düşüncelerimizde yaşıyoruz ve bunu tahammül edilmez buluyoruz. Uyku sorunları, intiharlar ve delilik artıyor.

Narsisizmin belirlediği yaşamlar sosyal medyada perçinleniyor. Asla katılım yapmayan fakat gününün önemli bir bölümünü sosyal medyada geçiren özne tehlikeli, en başta kendine. Bu tür bir “gözetleme” insan olmanın onuruna aykırı.

Ön-ergen  intiharları artıyor. Depresyon yaygın.

Katılan, üreten hesaplar daha ağır bir narsisizm tehditiyle başbaşa. Düşünsenize saçma sapan bir fikrinizi binlerce insan beğeniyor! Felsefeyi asla içselleştirememiş feci çelişkili, ve yanlış fikirlerinizi on binler, yüz binler takip ediyor. Nicelik avcısı olduk. Ne fenâ!

Bu tarz entelektüellik ciddi bir sorun bizde. Biraz okuyan kendi öğrenci grubunu etrafına alıp, bundan böyle hoca kalmak istiyor. Yapılsın tamam ama vazgeçilebilsin de.

Özdeğer sorunu kalıp gibi duruyor. Eleştiriye bunca tahammülsüz bir toplum olarak delilik sınırında yaşıyoruz.

Nereye dönersek dönelim kendi fikirlerimizi arıyoruz.Böyle ne felsefe ne ahlak yeşeriyor.

Samimiyetsizlik, eleştiriye tahammülsüzlük kibir elbisesiyle podyuma çıkıyor. Palavra hayatlar, yazık bize.

Bugünkü kendilik bilincim, dünküyle aynıysa bu tutumum dünya için bir tehlikedir.

 

Oct 12, 2020

RT Yorum – Benim liste:

*Aristoteles’i anlamanın Platon’u anlamayı gerektirmesi. *“2500 yıllık felsefe tarihi Platon’a yapılan dip nottur”tespiti.

*Kavramsal okumanın ihmal edilebildiği metinler oldukları için daha kolay okunurluk.

*Sezgimizde bulduğumuzu yazılı bulmanın bitimsiz zevki.

ORİJİNAL –  Sadik Usta @sadik0707

Çok merak ettim:

Acaba piyasadaki Platon çevirileri, Aristoteles çevirilerinden neden kat be kat fazla.

Üstelik sosyal medyada da Aristoteles’ten ziyade Platon konuşuluyor.

9-13. yy İslam coğrafyasında tam tersiydi

Bu, felsefeden ziyade ilahiyata olan ilgimizden olabilir mi?

 

Oct 12, 2020

RT Yorum – Diyalektik çatışkıyı aşmadaki yetkinlik dediğim şey işte bu. Dün yazdım özdeşlik, ayrım ve zemin ilişkisini. Dizgesel mantık diyeceğim saçma olacak, mantığın dizgeselliğini gösterdi işte Hegel!

Duygusal çıkarım yapmak hakkımız, insanız bize yakışır ama kavramsallıkta yeri yoktur.

Düşünmemizde diyalog varsa çelişki aşılır. “Dia” arasındalık anlamındadır. Oysa monolog hakim düşünmelerimize. Bu durumda çelişki aşılamaz.

Evrensel en başta düşünmemi diyalog haline getiren şeydir.

Zihin monolog sever.Bizde “modern”ler de tutucudur. Öfke de bununla ilintili.

ORİJİNAL –  Murat Önderman @muratonderman

Hocam nasıl oluyor bu? Nitelik ve nicelik farkı hiç yoksa, bunlar ayırd edilemiyorlarsa, özdeşler demektir. Mesela liberal solcular kalımlı olarak Akp’ye oy mu verdiler? Akp’nin milliyetçilik dozu giderek artan dini milliyetçi dış politikalarını mı desteklediler?

 

Oct 12, 2020

RT Yorum – Yerelin, evrensele yolculuğunda kültürün yadsınmasının, soyut evrenseli boş bir hedef olarak nasıl sabitlediğine ilişkin bir metin okurken Murat Bey’in bu anlamlı tivitine denk geldim.

Kültürümüze ait olanın değil sorumluluğunu almak, anlamak her temasta aşağılamak habitusken.

ORİJİNAL –  Murat Önderman @muratonderman

Günaydınlar.

Bakalım bugün de müzakereci, akılcı, uzlaşmacı, evrenselci ve umutlu liberal solcu ve liberallerin Akp seçmenleriyle zerre kadar müzakere edemeyip, uzlaşamadığı bir gün mü olacak?

Radikal farklılıkların olmadığı bir toplumda uzlaşmak kolay tabii.

 

Oct 9, 2020

Evet. El-beyin diyalektiği kalem-kağıttan sonra klavyeye taşındı ve Twitter da en kendine özgü yazım stilinin oluştuğu bir alan olarak karşımıza çıkıyor.

 

Oct 4, 2020

RT Yorum – Başkalarını örnek almayın kendinize bakın derim. Erdemi, ahlakı talep etmenin ön koşulu nedir? Bende olmadığını kabul etmek. Bu bir sezgidir ilk planda, insanın ilk uyanışı, kendi dışına ilk adım. Din bununla başlıyor lâ, felsefe yani düşünme de olumsuzlamayla.

Neyin olumsuzlaması? Kendi düşüncemin. Erdemsiz olabileceğimin kabulü, erdemli olmayı tutkulu bir biçimde istemeyi gerektirir ki yoldan çıkmayayım. Yani sabah kendime söz verdim ama öğlene kadar unuttum gitti. Her saat başına bir alarm kurup hatırlayayım. Bakın ritüel.

Bunu kişi kendinde takip etmelidir. Masanın üstünde bir bardak duruyorsa, o bardağın durduğu yere başka bir bardak koyamazsınız, o yer doludur; orası “yoksun, eksik” değildir, kabul etmez ikinci bardağı.

Ahlak, erdem, düşünce de öyledir. Soyut olduklarından pek umursamıyoruz.

Hareket için, hareket eden (A), hareket edilecek nokta (B) zorunludur. Aristoteles B noktasındaki eksik olma halinin hareketi olanaklı kılan şey olduğunu söyler. O eksiklik olmasaydı hareket hiç başlamayacaktı. İnsan önünde duvar varsa arabayı durdurur. Ahlak, erdem de böyledir.

Bizde olmadığını kabul etmeden, erdemli, ahlaklı olmanın hayalini kuramayız. Bunu kabul etmeden erdemli birine hayranlık duyamayız, onu karalamaya bile kalkarız!

Aristoteles “bilim hayret olmadan başlamaz” dedi.

Akılla kalp arasında otoyol inşa etmeli. Kalp aklı yalanlamaz.

Kendimizi ele almak bilimsel titizlik gerektirir. Neden? Ahlakı olmayan kendi tarafını tutar da ondan. Diseksiyondansa otoviviseksiyon şart! Yazılarımda buna hep değindim.Ahlaklı olmayı istemek bir tutkudur. Tutkuyu kalplere nasıl yerleştireceksiniz? “Erdemli ben” başta hayaldir.

ORİJİNAL –  HAKan Peçel @hakanpecel

“DİN insanların iyi ahlâklı olması için gelmiştir” anlayışı ve amacı kesin yanlıştır! Bu anlayışın sonu, “Ben zaten iyi ahlâklıyım; öyleyse benim dine ve peygambere ihtiyacım yok” kabulüne çıkar!

https://ahmedhulusi.org/tr/kitap/yenilen/muhtesem-irsal

 

Oct 3, 2020

RT Yorum – bu, felsefede “kendinde”den kendi için”e geçiş olarak ayrıntılı anlatılıyor; varlık alanından öz alanına geçişin temelleri. bilincin yolculuğu… tin…

gelenekteyse “ben halkımı hak bilirim dedikleri deli benim” diyerek özetleyivermişler.

Çok basit olan, unuttuğumuz bir gerçek var: Karşımdaki ne yaparsa yapsın ortak paydamızın “insan” olduğu gerçeği.

Bu öze saygılı davranma nedenim, bendeki insanı onda tanımış olmamdan kaynaklanır.

Yürürlükteki yasayı tanımam demek, iç yasalılığımın dışarıdakini tanıması demek. Neden bunca yasasız bir toplumuz çok düşünmeliyiz.

Kimse bakmadığında ne yapıyoruz. Whitehead işte buna “din” demişti. Kimse bakmazken ne yaptığına.

Töz, özne ister; yoksa din de felsefe de boş iş.

Daha da basiti: “Kendine yapılmasını istemediğini başkasına yapma.” Bu bilinç en, en basitinden, dedikodu yapmamı bile engeller. Birini gözümle ima etmemi bile!

Dedikodusuzluk yalan yükümüzü azaltır.

Ne kadar endişe verici miktarda dedikodu yaptığımızın farkında mıyız?

ORİJİNAL –  merve @sonyarodya

Yani hep kendim oluyor karşımdaki öyle değil mi?

 

Oct 3, 2020

Çok zor.

Ussal sezgiye ulaşmamış Us, Us mudur? Elbette değil, her ne olursa her kim olursa olsun gösterebildiğimiz merhametle sınanan bir aşama.

Kendine merhameti olmayanın başkasına merhameti olmuyor, tecrübem bu. Didişilen hep “kendi.”

Dostluğun mertebelerini yazmıştım.

Yazı aşağıda.

İlişkiden beklenti acıtıyor, büyütüyor çok faydalı.

Yalnızlığın abartılı anlatımlarını, narsisistik bulanlardanım.

En çok, “kişinin hak ettiği kadar” sanatında ustalaşmak istedim. “Hak ettiğim” verildiğinde derin düşünmeye tutkuluyum.

Sizin “sevgi” dediğinize ben “sevgi” demiyorum. Kendi fikrimden daha ziyade, sevgi kavramı “hakkında” düşünmeye çabalıyorum. Dünyanın en kirletilmiş iki kavramından birini neden kolayca çözümleyelim hem zaten. :)

 

Oct 3, 2020

RT Yorum – Hegel’in “The Spirit of Christianity and its Fate” adlı Hegel 1798 tarihli makalesinde. Sanırım Türkçeye henüz çevrilmedi.

ORİJİNAL –  merve @sonyarodya

Hegel’in Hz İbrahim değerlendirmesi nerede geçiyor Hocam

 

Sep 28, 2020

RT Yorum – Metafizik sözcüğü bile yetiyor :)

Bilimin kendisi, Tr’de bilim karşıtlığı olarak algılanıyor artık. Öylesine katı.

Buna “Newton Uzayı’nda donduk” diyorum, ama Newton çok değerli filan diye karşı görüş bildiriyorlar. Tabii ki çok değerli!

Newton bir dehâ, ama artık düalist fizik yasalarının bir yere kadar geçerli olduğu biliniyor. Bunun felsefi uygulamalarının da mutlaklaştırılmasına karşıyım. Düalist anlayış aşıldı.

E=mc2 bize tek bir realitenin değil, realiteler çokluluğu içinde olduğumuzu gösterdi.

Son cümlem akıl almaz bir şey değil mi!? Russell’ın bile nasıl çaresiz kaldığı “Göreliliğin ABC’si” adlı kitabında nettir.

“Nesnel İlişkinlik” tanımı bile çok şey anlatıyor. Fizik bilmeyenler, artık dikkatli konuşmalı, hele kavramları olguları yargılıyorlarsa.Sonra, düşünme dizgesini olguları atıp kurmaya çalışıyorlar, ellerinde çatışkı kalıyor, çünkü dizge bozuldu o artık dizin.

ORİJİNAL –  Ali Sebetci @alisebetci_

Fizik yasalarının mutlak ve değiş(tirile)mez olduğu, fiziksel dünyayı bütünüyle belirlediği ve bu dünyanın mutlak anlamda kapalı bir sistem olduğu gibi metafizik öncüllere dayanıyor bu yargı, ancak bu öncülleri geçersiz bulan birçok insan var: https://youtube.com/watch?v=Gm5JXJGFw2k

 

Sep 26, 2020

RT Yorum – Önemli bir tespit.

Murat Hoca, kanımca, burada en izlenesi hesaplardandır. Onun, diyalektiği uygulayışındaki yetenek, çokça felsefe “erbabı”na kök söktürür. Çatışkıyı sunar, aşar, konuyu kapatır.

Çok zordur bunu yapmak, bu nedenle ortalık kıyasıya kendi tarafını tutanlarla dolu.

Bilir misiniz, felsefe/philosophia’nın “Sophia”sı dişildir.

@muratonderman oldukça nitelikli müzik zevki ve paylaştığı fotoğraflarıyla, bizi sanatçı yönüyle tanıştırırken, edim ve bütünsellik ilişkisini belki de farkında olmadan ortaya koyar.

Ayrıca, bazen neredeyse gün boyu süren çekişmelerimiz oldu. Küsüp gitmez. Bu, bizim memleket için nadir bir şey değil mi? Düşünceleri eleştirildiğinde kişiliği saldırı altındaymış gibi algılamaz. Epey saldıran da oldu.

Israrla fikrinizi isteyip sonra küsenler mi felsefe yapıyor?

ORİJİNAL –  Murat Önderman @muratonderman

9000 kadar hesap izliyorum ve bunların çoğu 6 kıtadan İngilizce yazan hesaplar. Tr sosyal medyasındaki kadar densizlik ve sefalete hiç bir yerde rastlamadım. Berbat bir durumda.

 

Sep 22, 2020

Marksistler “Tanrı” tartışmalarına girdiklerinde, “dinci”lerin, en az bin yıl önceki fikirleri modern yaşam üzerine, boca etmeleri karşısında yaşadığım çaresizlik duygusunu yaşıyorum.

Din felsefesi ya da fizik çalışmayanın Newton uzayından gönderdiği fikirleri neden önemseyelim?

Hegel bezgince:”Bir uyarı ki yeterinden öte yinelenmiştir ama amaç bu özdeşliğiye ilişkin bayat ve giderek kötü niyetli yanlış anlama ya bir son vermek olsaydı, böylesine sık yinelenmesi söz konusu olmazdı; gene de bunun için usa yatkın bir beklentiye girmek olanaksızdır.” demiş.

“Birliğin” varsayılması denli reddedilmesi de her iki taraf için “kendinde” ele alma olacaktır. Bütünüyle soyut ve dolaysız varlık’tan sonlu-sonsuz ilişkilerine geçerken, “sonlunun nesnelliği, özü, ereği ve kavramıyla uyumsuzdur” Tasarımdır…

Arabi’yi anlamaya çalışıyorum.

 

Sep 20, 2020

“Gülgün, felsefeye nereden başlayayım?” diye soranlara “işte buradan bir nefeste felsefe tarihi” diyeceğim artık. :)

 

Sep 19, 2020

RT Yorum – Hegel’in dediği gibi, kurgullayamayan kurgular.

ORİJİNAL –  Murat Önderman @muratonderman

Martin Buber’in dediği gibi, sensizliğin acısını sen nereden bileceksin… Sen hiç sensiz kalmadın ki.

 

Sep 14, 2020

RT Yorum – Felsefe ülkesinde Tr’nin adı “Soyut Evrenselin Töze Olan Karşılıksız Aşkı” olabilir.

Özgürlük hem kendinde hem kendi için olacak, nesnel olacaksa tikellik üzerine yükselir.

Geleceğini belirlemek, ne olduğunu bilenin hakkıdır.

“Ben yaptım oldu”cular kadar yorucu bir kitle yok.

ORİJİNAL –  Tuncer Şengöz @TuncerSengoz

Bu “Atatürk demedi, Mustafa Kemal dedi” eleştirileri bana 12 Eylül döneminde hayaları sıkıştırılarak zorla istiklal marşı okutulan siyasi tutukluları hatırlattı. Yeter artık aşalım bunları. Bu gösterişçi, kaba milliyetçilikler yeterince felaket açtı başımıza.

 

Sep 10, 2020

Çocuğu olmayanların boş vakitleriyle, bizimki karşılaştırılamaz. Ebeveyn-çocuk ilişkisinin potansiyeli çok değişti, uyum zorluyor.

Ağır bir sorumluluk, çocuk sahibi olmak, bu nedenle de dönüştürücü. Dönüşmenizi bu denli zorlayan başka bir gönüllü çalışma mümkün müdür bilemem…

Annelerin yükü daha ağır; anne-çocuk ilişkisinde çocuk, yuvaya geri dönüyor. Çocuk için fiziksel yabancılaşmanın olmadığı bir üretim süreci gebelik.

İşte bu dolayımlanmaya ihtiyaç olmayan beklenti (olmasın zaten) anne-çocuk ilişkisinin yükünü ağırlaştırıyor.

Çünkü fiziksel yabancılaşmanın içerilmediği bir oluşum sürecine (gebelik) daha sonra ruhsal yabancılaşma giriyor, ki o da özünde, her bireyin aşması gereken bir yabancılaşma. İşte, anne için fırsat burada başlıyor. Şehirli kadının tarumar olduğu yer de burası.

Şehirli kadın, çalışan, evi çeviren, çocukları üstlenen, kusursuz program yapabilen bir tür robota evrildi. Kafasında dokuz değil, doksan dokuz tilki gezdirir de kuyrukları birbirine değmez. Müthiş yetenekli. Kanımca, erkeklerde bu kapasite genellikle daha düşük.

Ter kokan koca memelerinin arasına başını yaslayıp huzur bulan çocuğuna “Oy anasının kuzusu” diye sarılan ve gelecekle ilgili kaygı taşıyamayan bir ana olabilmek şehirli kadın için özendirici olsa da geride bırakılmış bir basamak.

Kadın artık yabancı topraklarda, “kendi başkası”nı deneyimliyor.

Erkekler henüz daha geride olsa da Batılı ülkelerde,bebekli erkeklerin yasal haklarının yeniden düzenlenmesi;erkeklerin çocuk bakımı/yetiştirilmesi konusunda aktif katılımı bir olguyla başbaşa olduğumuzu gösteriyor.

Fiilde kendi başkasına geçen cinslerin, kadının dişil yanından, erkeğinse eril yanından “iç” düşüncede birlikteliğini koparmadan ilerlemesi gerçekleşiyor: Önce diyalektik, sonra ölçü.

Devletlerin kurulmasında bile bunun izleri var. Hegel ışığında ayrıntısıyla yazacağım bir ara.

“Türkiyeli” feminist felsefeciler, beden üzerinden anlatımlarda saplanıp kalmaktansa buralara kafa yorsalar iyi olur; bu, çağı yakalamak açısından önemli. Üstelik, “dinci” anlayış da karşıtından besleniyorken! Ben anlatmaya çalıştım; kanımca, çağı bu yönde okumalıyız.

Kaygı ve endişe, insanı tekamül yönünde tetikleyen duygu durumları; insan olmanın özünde geçerli değiller. Korku, örneğin, özsel. Korkma refleksi yaşam kurtarıcı olabiliyor.

Düşüncelerin duyguları belirlediği bilimsel olarak gösterilmişken neden kaygıda yaşayalım, öyle değil mi?

Kaygı, birikmiş korku bir nevi; geçmiş-gelecek dengesi ve zaman kavramı devreye giriyor. İnsana özgü bir soyutlama zaman (buralar daha kavramsal ele alınmalı).

Uygarlığın temelinde taşları bulunan kaygı, üzerinde çalışılması gereken bir duygu. Doğru düşünebilmeye ihtiyaç suya ihtiyaç gibi.

“Doğru düşünme” dizgeseldir, bu nedenle her düşünme hakiki anlamda düşünme değildir. Kaygın varsa düşüncelerinde virüs var demektir. Abartmıyorum.

Annelik, insan olmaya doğru tini tetikleyen bir dış etken. Kaygı, annelerin her anını kendine göre düzenleyen, onların neredeyse, yalnızca ölünce kurtuldukları bir hastalık. Anneler kendilerini tanımaya daha gönüllüler, bunun normal olmadığının farkındalar.

Şehirli annelerin çocuklarıyla yaşadıkları sorunlarsa, eskilerin yaşadıklarından epey farklı.

Özellikle, babaları gözlerinin önünde kastre edilmiş erkek çocukların, anneleriyle yaşadıkları derin sorunlar var.

Neden kastre edildiklerini, çocuğu olmayanlarla tartışmak yüzeysel kalsa da bu, tartışılamaz anlamına gelmiyor.

Oğlunun fiziksel şiddetine uğrayan anne sayısı yükseliyor. Bu konuda psikiyatristlerde bol data vardır diye tahmin ediyorum. Daha ötesi var, henüz konuşulmayan.

Kızımla, iç işlerimi okudum, oğlumla dış işlerimi. Onlarla olan sorunlarımda, kendimde düzeltilecek bir yan buldum hep. Yorucu olsa da sevgi dolu ve dönüştürücü bir süreç.

Okumaya kalan zaman daralıyor o kesin.

Bilgi biriktirip “isim yapmaya”mı “hâl toplamaya”mı geldik bilinmez(:

Hata yaptığını farketmek, sonsuzluğa açılan bir kapıdan geçmek duygusu yaratır bende. Hata yaptım, farkındayım ve böylece dönüşüm potansiyelimi artık aktifleştirdim.

Ruhsal ebeveynlik yapanların huzurları daim olsun.

 

Sep 9, 2020

RT Yorum – “Bana göre öyle değil” ile başlayıp biten şey de eleştiri değildir; olsa olsa öznel kanaatinizdir. Peki ondan kime ne?

Binlerce yıllık bilim felsefe ve din tarihi “dizge”sinin gözetildiği bir yazı/kitap eleştirilecekse yazarı sevindirirsiniz. Ancak, eleştiriniz de yazılı olmalı.

ORİJİNAL –  Hasan Aydın @HHasan_Aydin

Hakaret etmeyi ve aşağılamayı, eleştiri sanmak büyük bir cahilliktir. Eleştiri, karşıt bir düşüncenin, başka düşüncelerle diyalaktik içinde, hesaplaşılarak ortaya konmasıdır. Oysa hakaret ve aşağılama, sadece düşünsel yetersizlik sonucu doğan duygusal bir tepkinin ifadesidir.

 

Sep 8, 2020

Gereksiz Bilgiler 3:

“Gerek”, eski Türkçe “kergek”ten türemiş; eksik, noksan demek. Oyuk sözcüğüyle arasında semantik ilişki varmış. Sizdeki eksiği, boşluğu dolduruyorsa bu bilgi artık gereksiz olacaktır.

Felsefeye uygulayın, sonuç şaşırtıcı değil mi?

 

Sep 7, 2020

Düşüncelerinin eleştirilmesinden haz etmeyenler felsefeye bulaşmamalı. Yüzlerce insan “haklısın” dese ne olur? Hele burada, hemen yağcı DM’ler yağar. :) Oysa sen kızmışsın bir kere. Geçtiğin bir aşamaysa hoş görürsün, kızmazsın.

Gelen eleştiri canını sıkıyorsa orada ilerleme olanağı var demektir. Düşünce bu, hepimiz eksiğiz. Yetersizse bakarız, bırakıveririz, yenisine daha gelişmişine ilerleriz. Batı’da bu olgunluğun güzel örnekleri var. Düşüncesiyle kendini özdeşleştirenler katı oluyor.

Halkı eleştirme, eğitme, hizaya getirme hakkını kendine  apriori veren solculuk sorunlu. Onlarsa kat’a eleştirilemez.

Eski tüfek solcular var, sağlam adamlar. Onlar başkaydı. Dev-Genç kurucularından Bülent Uluer’in entelektüellerimize getirdiği eleştiriye bir bakın:

“…Bir kere çalışkan bir ulus değiliz, kitap okumak demek, çalışkan insan demektir. Kendinizi sıkacaksınız, masaya çökeceksiniz, yahut nereye oturuyorsanız, okuyacaksınız, not alacaksınız. Böyle sıkıntılara gelmeyip ağızdan dolma, kulaktan dolma bilgiyle idare edebiliyoruz.

En âlimini televizyonda seyrediyorum, bilim üzerine konuştukları zaman, bilmiyorlar; dini bilmiyorlar…”

“En âlimini” diyor, alanınında uzmanı eleştiriyor. Bir de Twitter uzmanlığımızı bir görse! Şimdi bir yazınız bile okuyamıyorsak sizin felsefi seviyenizi nasıl anlayacağız.

Neden itibar görmek istiyorsunuz? Oturun çalışın. Ameliyat olacağınız zaman cerrahın elinden bistüriyi de kapıyor musunuz yoksa? Din kulaktan dolma, sanat bilmiyoruz, fizik bilmiyoruz… Ne konuşacağız? Bir alet kutusu olarak felsefe mi?

Derin düşünce ayrılıklarına düşüp birbirimize kızsak keşke.  Samimi olurdu hiç olmazsa.

Maddi dünyada gösterimi olmayan bir şeyin yokluğunun yarattığı derin hüznü seviyorum bazen.

 

Sep 7, 2020

Örgütlenmenin önüne nasıl geçilecek? Zaten yasak! Bu, ne dinciler ne de dinle ilişkisi olmayanlarca çözümlenebiliyor; iki taraf birbirine benzer ve pek emin konuşuyor. Konu her iki yan için de dışsal bence.

“Madde ötesi varlık” bu biçimiyle felsefi bir tartışmaya konu olamaz.

 

Sep 6, 2020

Sadık Bey olur mu hiç? Kabus gören biri ortada “somut” bir şey olmadığı halde hastalanabilir örneğin. Sonlu ile sonsuzun birlikteliği gibi karşıtlıklar felsefede aşılmıştır. Diyalektik nasıl devreye girsin böyle bakılırsa! Toplum ve birey böyle ayrılabilir mi hiç? İdeolojik bu bakış.

Sep 6, 2020

Gülen yüz koyduğunuz için, bu galat-ı meşhur tanıma bir espri mahiyetinde yazdığınızı varsayıyorum. Benden de :)

Felsefe “bilgi sevgisidir” diyen bir filozofa rastlamadım, zaten kavramsal olarak olanaklı değil. Bunu Pitagoras kendine bilge diyenlere “bilgelik sevgisi” diyor.

 

Sep 6, 2020

RT Yorum – Metin Bobaroğlu’nun sevdiğim bir sözü vardır: “Felsefe halka inmez, halk felsefeye eğitilmelidir.”Felsefe doruklarında, bilhassa yazılı formda okunması çok zor metinler üretir. Edebi formda üretimini

gibi yazılarımda görebilirsiniz.

Bunlar kolay okunabilen, altındaysa sağlam kavramsallığa oturtmaya çabaladığım yazılarımdandır.

Ülkemizde felsefe tarihçileriyle, felsefeciler karıştırılıyor. Oysa daha filozofi aşaması var bu işin.

Filozof sanat ve din üzerine derin analizler yapabilir.

Felsefe, tarihinde, belirli bir dönüm noktasından sonra sanat ve dinle bağını koparmıştır. Nispeten kolay okunan metinler özellikle analitik felsefeyle arttı. Kuru anlatımlardır bunlar.

Sanat ve din kapsam alanı dışında bırakılınca yazmak kolay ve yazılan daha anlaşılır oluyor.

Bütünsel kavrayışla yani bireşimle eş deyişle tevhid açısından yazılmış felsefi metin zorlar.

“Felsefe ülkesi, kapılarını kolay açmaz.”

Sanat&din konularında derin kavrayışı ve anlatımı olmayan ama felsefe anlatan biri felsefe tarihçisidir. Hatta magazinel felsefe bile var artık.

Deleuz’un nefis bir videosu var. “USA’da sıkça ‘Can you elaborate on that?’ diye soruyorlar hatta ‘Varlık sözcüğünü açıklar mısınız?’ diyorlar” diye şikayet ediyor.

Bunlar nasıl soru olabilir?

Benim tecrübem: Açıklamaya başlayınca iki dakika bile dinleyemiyorlar, ağır geliyor!

Uzun lafın kısası, şahsi tecrübemle “anladığım metinleri sindirip, heyecanla, anlamadıklarıma, zorlandıklarıma ilerliyorum” diyebilirim.Anladığımı bir de deneyimimide sınıyorum. Hegel okumak bu nedenle çok zor.

Nazik eleştirel üslubunuz için teşekkür ederim.

@sapiensmemo

ORİJİNAL –  Memo Sapiens @sapiensmemo

Sitenizdeki bazı yazıları okudum. Affınıza sığınarak bir kaç kelam etmek isterim.

Anlaşılabilmek, derdini muhatabına doğru aktarabilmiş olmak çok değerlidir. Ahmet Arslan hocayı anlaşılma konusunda oldukça başarılı buluyorum. Avama anlatabiliyor kendini; dertli bir iş gerçekten.

 

Sep 4, 2020

Firavun kendi koyduğu yasaya uymuyordu. Siyasal İslam firavunculuk oynamaya tapıyor. Dört kitabı bir bilmeyenlersiniz. Tevrat’ta anlatılan Firavunluk seviyesinin nefsteki tezahürünü tanımıyorsunuz, bir de Musevi ve İsevi basamakları hâkir görüyorsunuz.

Namuslu olmak, işine geleni değil yasayı uygulamaktır. Aklı henüz cinsellikten yükselememiş sıradan adamlar, riyakar adamlar bunlar. Ergün Yıldırım sistemi koruyor bu tivitle; bir kez de bu seviyeden nefsi korumayın, özdeşlik yaşamayın.

İyi ki Hakk korumanıza muhtaç değil.

Beni her dem şaşırtan şey, gerek dindar olmaya çalışıp ilerleyemeyen gerekse de dini gereksiz görenlerin belli bir seviyede pişirdikleri temcit pilavının bıkkınlık yaratmamış olmasıdır. Kendine, örneğin Fecr Sûresinin 27-30 ayetlerini dert etmiş biri dürüstse

nasıl huzuru bulmuş gibi davranabilir? Libidinal enerjinin tamamı cinsel organda biriktiyse kişi henüz akla yükselememiş demektir. Dilerdim ki, bu gibi adamları yüceltenler, koruyanlar emmare, levvame, mülhime nefs seviyelerini geçtikten sonra, yukarıdaki ayetlerde sözü edilen

mutmainne seviyesindeki insanı konu etsin bir kez de. Niçin tekâmül edemediğini kendine dert edinmiş dindarlar tanımış olmayı da dilerdim. Bu ayetlerde, öncekilerin değil, ancak mutmainne nefs ehlinin Rabbi’ne dönüp Allah’ın rızasını kazananlar olduklarını anladığında,

bağrı yangın yerine dönenleri örneğin. Benden iyi bilirsiniz “fe udhulî” “artık gir” demek değil midir? Neden “artık” diyor? Üstlenin bunu. Hesaplaşın şu seviyenizle, ilk kez hakiki anlamda bir “lâ” deyin yahu. Bacak arasına hapsettiğiniz dininizden bıktık, bezdik.

Atatürk’ün tarikatları kapatmasını kişisel tercih gibi görenler var. Bu türden bir okuma hem din hem de felsefe adına cehalettir. Zamanın ruhu bunu gerektiriyordu. Atatürk’ün tezahürü akıl boyutunda hesaplaşılması gereken bir basamak. Cesaretle; ne överek ne de yererek.

Hakiki tasavvuf ehlinin, tarikat kapısının ardının boş olduğunu açıkça söylediğinden söz ediliyor. Dinde tarikat dönemi bittiği için, faal olduğunu iddia eden her tarikat sahtedir. Şeyh olduğunu düşünenlerden hızla uzaklaşmak en iyisi.

Devrin kamili sanat,bilim konuşamıyorsa nasıl kemale ermek bu?Ne konuşacak söyleyeyim, bilinçaltının oyunlarını din sanacak; bilinçaltının tezahürlerini vahiy sanacak.

Tarikat faslı bitti diyen işin ehli, bilime işaret ediyor.Siyasal islamcıların çağ dışı kalmaları boşuna değil.

İsmail Emre’nin ve Lütfi Filiz’in dini kavradıkları seviyeye ulaştırmak gerek anlayışımızı.

Hiç abartmadan söyleyeyim:Emre’de kavramsallığın yükseldiği düzey müthiş. Din terminolojisiyle anlatıyor, o nedenle tepeden bakanlar oluyor.Oysa felsefi olarak tam karşılığı Hegel’de var.

Bu konuları laik ve dinci gibi sığ ayrımlar üzerinden tartışmak/aşağılamak sorunu çözmeyecek. İnsan olmanın/olamamanın sorunları ortak. İki yan da her gece kaçan uykusu aracılığıyla ya da mükerrer kâbuslarıyla hakiki dinle temas etmek zorunda kalıyor: Kendiyle olan ilişkisiyle.

 

Aug 31, 2020

Duyusal algı düzeyinde yaşadığı için halka karşı çıkılmaz. Tekil fikirlerden yükselmek özgürlüğe adımdır, felsefe buna yarar.

Sadece, aforizma paylaşan, takipçi “kasan”, hesabını reklam için kullanan felsefe hocalarımız korkmayınız. Düşüncelerinizi, eleştirinizi merak ediyoruz.

 

Aug 30, 2020

diyalektiğin sorundan kaynaklanan içselliğiyle, yöntem olarak kalan dışsallığı.

 

Aug 30, 2020

“Sokrates, diyalog kurduğunda, tarzı yapay değildir. Oysa, modernlerin diyalogları hiçbir içsel sebep onların formunu gerekçelendirmediği için bıktırıcı ve sıkıcıdır.” Hegel

 

Aug 30, 2020

Ulus ve yurt karşıtı, felsefesiz ahkam kesmeler düşmesin önümeFolded hands Burjuvaziye lanet eden Marksistler gibi.:) Olgu o. Seviyeli bir analizde yeri tespit edilir. “Bence kötü” anlamsız ve değersiz bir çıkarımdır. Ulusların kaldırılması için yeter koşul, onların kuruluş şartında aranır!

“Ulus kavramının olgusallaştığını anlamayıp ahkam kesenlerin…tıpkı, burjuvaziyi…” olarak gidiyor mantık. Yani, “Marksist’ler, ulus ve yurt karşıtıdır” demedim.

Olguyu dışlayan analizlere örnek niteliğinde yaptığım atıf.

 

Aug 25, 2020

O halde tekrar okuyun! Kullandığı sözcük birebir deliliktir. Dışarıdayım, bakamıyorum #376 olabilir. Hegel anlayışınızı kaleme aldıysanız okumak isterim. Böyle iddialaşmalarla olmuyor!

RT – Yazdıklarımın sağlamasını vereyim:Doğru hatırlamışım #376. Emin değilsem üstelemiyorum,  lâkin iddialaşanlar bir teşekkür edebilirler. :)

Hegel’in bu çıkarımı önemli; öncesinde sonrasında ne dediği de anlaşılmalı. Tin’den söz edeceksek Duyusal Bilinç, Sezgi, Algı, Tasarım, Anlak geçişlerini, eş deyişle ayrımlarını; Mantık çalışıyorsak Varlık-Öz-Kavram dizgesini,  göz ardı edemeyiz. Hegel, Kant’ın bu dizgeyi eksik bıraktığını fark edince, derin düşünceyle ilgili eklenti yaptığından da söz eder. Buralar kolay lokmalar değil, deneyimsiz daha da zor.

Bakın ne diyor, hepimizden söz ediyor!: “Kendisinin bu öz-bilinçli yıkılış kıpısını ve böylece deneyiminin sonucunu bildirirken, kendini bu kendi iç sapıklığı olarak, özünün dolaysızca öz-olmayan olduğunu ve edimselliğinin dolaysızca edimsellik-olmayan olduğunu bulan bilincin çılgınlığı olarak gösterir. Çılgınlık genel olarak özsüz birşeyi. özsel olarak, edimsel olmayan birşeyi edimsel olarak almak — öyle ki, biri için özsel ya da edimsel olan birşey bir başkası için böyle olmasın, ve edimsellik ve edimsel olmamanın, ya da özsellik ya da özsel olmamanın bilinci dağılsın — olarak görülemez.— Birşey gerçekte bilinç olarak bilinç için edimsel ve özsel, ama benim için değilse, onun hiçliğinin bilincinde ben aynı zamanda genel olarak bilinç olduğum için onun edimselliğinin bilincini taşırım; ve bunların ikisi de [bilincimde] saptanmış ve kökleşmiş oldukları için bu bir birliktir ki genel olarak deliliktir.”

Bu uğrağı nasıl atlayacağız? Bu uğrağı yok sayarsak, Mantık Bilimleri’nde işin henüz başındaki “zemin”i nereye oturtacağız? Düşünce zeminimiz pek kaygan, boşuna değil.

 

Aug 29, 2020

RT Yorum – Bu o kadar önemli bir vurgu ki! Analitik felsefe yöntemleriyle düşünenler bunu kavramakta zorlanıyorlar.

Prensip olarak felsefe konuşulacaksa Hegel, din konuşulacaksa İhlas Suresi (dizgesi içinde/4 kitabın sonu) yorumuna bakılıp tartışma sürdürülmeli belki de. Yoksa yorucu…

ORİJİNAL –  Enis Doko@enis_doko

“İnanmak değil bilmek istiyorum” diye klişe ama yanlış bir cümle var. Bilgi bir inanç türüdür, gerekçelendirilmiş doğru inançtır. İnanmadiğin şeyi bilemezsin. Dünyanın yuvarlak olduğuna inanmıyorum ama biliyorum demek mantıksal çelişkidir. Okulda felsefe öğretmek şart…

 

Aug 27, 2020

Kuru gürültü felsefesi, felsefe dedikodusu ortamında tazae bir soluk.

 

Aug 19, 2020

Yasasızlığın, yasa haline geldiği bir ülkede kimse payını inkar etmesin. Kanada’da evinin önündeki karı küremeyen komşuna dava açan zihniyet bu bağlamda ortak iyiye hizmet eder. Bizdeyse “Vay şerefsiz! Daha geçen hafta ne güzel yedik içtik” olur.

İsmail Emre’nin, ilkokul mezunu bile olmayan o güzel adamın çok önemli bir tespiti vardır. Toplumda radikal iyileştirme için en az 25-30 yıl yasanın acımasızca işletilmesini önerir.  “Baba oğluna, oğul babaya acımayacak, yasaya aykırı tutumdaysa şikayetçi olacak” der.

En az bir neslin yasalı büyümesi için şart bu süre. “İyililik”“sevgi” dünyanın en kirletilmiş sözcüklerinden; çok mesafeli durmalı. Riyakarlıkla, yalanla yüklü.

“Nefret” örneğin daha temiz bir sözcük, kimseyi ondan nefret ettiğimize ikna etmeye çalışmayız, tutumumuzdan bellidir.

Rasyonel aklın tutumu öznel alanda kadükse, tutum rasyonel değildir. Bu, Batılı toplumlarda insanlığın şimdilik gelebildiği en üst seviyeye ulaştı ama yetersiz. Bunun nedeni kapsamlı bir tartışma konusu.

Bu analizler yapılır, uygulanırsa devrim olur. Ne güzel olur! Herkes nefsini devirsin önce.

Not: Nefs, ego demek değildir. Ego gibi nefs de yanlış kullanılıyor. Ben yukarıda nefs-i emmare demeliydim.

 

Aug 19, 2020

Hegel’i önce yorumcularından okumalı elbette ancak kendinden okuyuncaya kadar emin olmayın, iddialaşmayın derim. Zira 28-30 kol Hegel anlayışı var. Hayret eder insan nereden çıkardılar bunları diye!

 

Aug 19, 2020

Açık kimliğinizle, kavramsal yazılmış bir yazınız, kitabınız yoksa iddialaşmanın bir anlamı yok. Felsefe kavrama ve kavramdan hareketle olur. Kendi düşünce dizgemiz hakkında düşünemiyorsak yaptığımız şey felsefe olamaz, dışsal bir uğraştır.

 

Aug 19, 2020

RT Yorum – İyi ki yapıyorsunuz.

Bu sorunlar, din olgusuyla hesaplaşmadan bir yoluna zor konulur memleketimizde. Sol cenah bu çabayı küçümseyip, kartondan biçilmişçesine kalıp elbiseler giyiyor ve giydiriyorlar.  Din olgusuyla nasıl başa çıkılabileceği kapsamlı bir sorun oysa.

Entelektüelin bilgisi bol lakin felsefi tartışmalar bile inşa etmek, tamir etmekten ziyade alet kutusundaki aletlerden söz edilmesi -organon- seviyesinde kalıyor. Halkı tanımıyoruz, nasıl olacak bu iş?

Niyazi Berkes’in eleştirilerini anlamaya çalışmak iyi bir başlangıç.

biri diğeri kadar var, bu tam bir paradoks. evrensel, öznelin askıya alınmasını talep eder. çok zor bir iş, hele mesele çıkarlara dokunuyorsa.

ORİJİNAL –  Murat Önderman @muratonderman

Tr’de devlet-birey-toplum ilişkileri, entelektüellerce neredeyse her zaman üstten alta doğru okundu. Sanki Tr’de toplum ve bireyler heykel çamuru kadar esnek ve şekilsizlermiş gibi. Bu ilişkiler alttan üste veya karşılıklılık formunda  pek okunmadı.

Ben bunu yapmaya çalışıyorum.

 

Aug 19, 2020

TgB, “Usun Pekinliği ve Gerçekliği” bölümünü okumanızı öneririm. Ortadan kaldırarak kapsama (Aufhebung) bilirsek değil yapabilirsek edimsel olur. Diyalektikte kalmayız, kalamayız çoğunlukla. Entelektüel kibri de buralardan açıklanabilir ama uzun konu, gitmem gerek.

 

Aug 19, 2020

RT Yorum – Deliliği, ya belirli bir tanıma tıkıştırıyoruz ya da boş öznelliğimizden kaynaklanan duygulanımları “delilik” sanıyoruz.Düşünme edimselse “delirme” uğrağının zorunlu olduğunu Hegel göstermiştir; diyalektik basamağı nasıl geçilir?

Edimsel değilse “o bunu, öteki şunu dedi” zorunlu.

ORİJİNAL – tecessüs @alleinstehend1

Kant delirmedi, özellikle Kant delirmezdi…

 

Aug 16, 2020

RT Yorum – Nefis bir zincir.

Estetik yoksa etik yok, etik yoksa akıl yok. Kulağa hoş geliyor diye söylemiyorum. Saygının, boşuna, özne arayıp durduğu memleketlerden Elia Kazan çıkamaz tabii.

Benzer biçimde, estetik nosyondan uzak ülkelerin çirkin kaldırımları yüksek de oluyor maalesef.

ORİJİNAL –  Seda Özen Bilgili @Seda_Ozen

Kayseri’de Germir’i gezerim, burası Elia Kazan’ın memleketidir, karşıma bu kilit taşı (harç) çıkar. Karşıma bu kilit taşı çıktığı sürece buradan bir Elia Kazan daha çıkmayacaktır.

 

Aug 2, 2020

Sevildiğimizde sevgiyi deneyimlemeyiz. Sevgiyi deneyimlemenin şartı, sevmektir; sevginin edimselleşmesidir bu. Sevgiye atfedilen niteliklerin bendeki idraki ancak seversem tamamlanır. Sevgiye dair bilgimin üstünlüğü, derinliği onun gerçekte ne olduğunu, hakikatini bana vermez.

Tanrı deneyimi de böyledir. Varlığı ya da yokluğuyla ilgili milyon delil sayılsın kimin umrunda? Anne olarak sevgi yok denilse benim çocuklarıma karşı deneyimlediğim sevgi değişmez hatta beni ilgilendirmez. Anne olarak sevdiğime inanmam; bilirim, çünkü deneyimliyorumdur.

Şikâyet ahlâkından muzdarip, sorumluluk almaktan kaçan, çokça korkak, kaygı içinde, diğerlerini durmaksızın eleştiren yaşamlara gömülüyken, kalan boş vakit Tanrı’ya ayrılıyor!

Salt akılla kavranılamaz bir deneyim hakkında, hiç olmazsa deneyimlemediğimizi bilsek fena mı olur?

Naçizane tavsiyem, bu uğurda kâvi nefsinden dolayı yarı yolda kalmış kişilerin bilgisine değer verin ama hakikati fiillerinden çıkarsayın. Zira, bu kişiler (entelektüel, dinci vb) yola (Hakka) uyamadıklarından son çareyi yolu yaşamlarına uydurmakta buluyorlar.Uyanık durmak gerek.

Bunu anlamanın en etkili yolu dengeye işaret edip etmediklerine bakmak. Sürekli aklı mı övüyor? İmanı küçümsüyor mu? Kavramı, olguyu, tamirden artan parçaymış gibi bir kenara atıveriyor mu?

Düşüncesinde galip gelenle fiilinde galip gelen uyumlu mu?

Kibir, horgörü, kurnazlık gibi sıfatlarda Tanrı yok/tur; eş deyişle, yokluğuyla vardır. İşte o da Hak. Saltıkta olumsuz yoktur bu demek. Anahtarımı arıyorsam aradığım sürede o yokluğuyla vardır ki bu eksiklik bana onu aratır.

Kime ne! Hiç karışmamalı.

RT Yorum – Çok güzel soru.

Tenzihi, teşbih olmaksızın değerlendir-e-memek denilebilir. Saltıkta olumsuzun olmaması, sürece ve sürecin kıpılarına bir işarettir.

Örneğin, bir elma fidanı, nihayetinde elma olacaktır ama henüz değildir.

Bodur, faydasız bir çubuk olması ancak elmayı tanımayanlar için bir olumsuzluktur.Elmayı bilen içinse ara basamak; ki bu olumsuzluk değil zorunluluktur.Kışın elma fidanına boş çubuk demek olay seviyesinden bakış, bu çubuk üç seneye elma ağacı olacak demek olgunun kavranılışıdır.

Tanrı’yı inkâr etmeyi, tohumda elma ağacına ait bir şey göremediğinden dolayı elmayı reddetmek; tohumda içkin elma meyvesi olma potansiyelini ayrımlarıyla gösteremediği halde onun elma ağacı olacağına iman etmeyi de Tanrı’nın onaylanması gibi düşünebiliriz.

Oysa bu ayrımlı birlik ancak elmanın kemale gelmesiyle bilinir yani meyvenin tohum vermesiyle.

Şimdi biz, kendi elleriyle yetiştirdiği elmalardan yaptığı turtayı bize elma çayı eşliğinde sunan birine elmanın varlığı ya da yokluğuyla ilgili kütüphane dolusu bilgi sunabiliriz.

Elmayı tanımayız! Yetiştirdiği elmalardan elma likörü sunana da “Elmasız, şerefsiz, kafir” diye söyleniriz. Kafir/küfr örtülü olmaktır. Örtüsünü fark edip ondan kurtulmuş olan başkasına kafir diyebilir mi hiç!

Hegel’de edimsellik, bizdeki bilmek yapabilmektir bilgeliğidir.

ORİJİNAL –  Mutlu Karavelioglu @Darkwali

Saltıkta olumsuz yoktur söylemi için ‘münezzeh’ ya da tenzihci bir düşünce denilebilir mi ?

 

Aug 1, 2020

RT Yorum – Aksine sorunuzu çok beğendim, üslubunuz her zaman nezih. İkinci sorunuzla da şunu ekleme fırsatı verdiniz: “Din Allah’a götürmelidir, yoksa boş uğraş” derler.

Tıpkı felsefe gibi:Edimsel değilse boş iş.

Düşünce ve fiilin; reel “ben” ile ideal ben birliği.

ORİJİNAL –  Aştiyan @mirovski0

Gülgün hocam sanırım yanlış şekilde sordum benim de ima etmek istediğim aslında red etmekten ziyade, ihtiyaç ve muhtaçlık çerçevesinde değerlendirmekti. Ve böyle bakıldığında insan dinsiz de yaşayamaz mi.? Olguyu red etmekten ziyade ihtiyaç duymamak..

 

Aug 1, 2020

Dinci eğer “ateist iflah olmaz bir ahlaksızdır” diyorsa dinden nasibini aldığı söylenemez.O zanlarıyla yaşıyordur.

Ateist de dinciyi eğitilebilir, “yanlıştan” döndürülebilir ahmak olarak görüyorsa henüz “doxa”da demektir.

Hiç abartmadan: Felsefe umut ışığımız ama edimsel olanı.

 

Aug 1, 2020

Panteizm müthiş bir aşama, ama devamı da var. Hegel, “felsefeye Spinoza’yla başlayın” der.

Taraf tutmadan ilerlemeye çabalamayı çok değerli buluyorum. İyi ki bana bu öğütlenmiş. Konu o kadar derin ki! Bakınız bugün fizik biliminin geldiği aşamada bile bunlar aşılmıştır.

 

Aug 1, 2020

RT Yorum – Güzel nokta. “Ancak, kendine dönen tin dini zevk eder” derler.

Düşüncenin doruğu kabul edilen Hegel’de din, saltık tin’de, yani dizgenin sondan ikinci basamağında. Öncesi sanat.

Sanatın yoksa din kemale eremiyor.

Ancak edimsel tin kendini bir sanat eseri olarak inşa edebiliyor.

İslam coğrafyasının sanatsal açıdan böylesine çorak olması tesadüf değil. Burada bile öyle nobran, kaba saba tavırlar. Türkiye’de sanat üretilemiyor. Dünya’da?Buna da “hayır” deniliyor. Nedensiz değil bu yalnızlık bunca ıssızlık.

Tasavvuf “Önce özeleştiri, ilham daha sonra” der.

ORİJİNAL –  cuneytmusabak @Bacchus_craze

oysa kendinde ve kendi için saltık Varlık, Tinin özbilinci, bu biçimler içinde ortaya çıkmış değildir. “Diyor yani din bilincinde sonra da yolumuz var gibi.

 

Aug 1, 2020

RT Yorum – Bu soru bana sıkça soruluyor. Nasıl reddedebilirim? Bir olgu ben reddedince yok olmuyor. Dine ihtiyacın olmadığını düşünmek olgudan ziyade olay seviyesinde düşünmektir. Bütünsel insanı baltalamaktır dinin reddi, ama önce kültürün dini acımaksızın baltalanmalıdır.

İbrahim/put/balta

Felsefi düzeyde tartışmak isteyen “dinci” bilincin, dinin neden olay değil de olgu olduğunun hesabını verebilmesi gerekir. Yoksa argümanlar seviyesiz kalıyor.

Ateist bilincin de dinin olay değil olgu olduğuyla hesaplaşması iyi olur.

İki görüşü de üreten, olumsal, “tikel iç”tir.

Dinci eğer“ateist iflah olmaz bir ahlaksızdır” diyorsa dinden nasibini aldığı söylenemez.O zanlarıyla yaşıyordur.

Ateist de dinciyi eğitilebilir, “yanlıştan” döndürülebilir ahmak olarak görüyorsa henüz “doxa”da demektir.

Hiç abartmadan: Felsefe umut ışığımız ama edimsel olanı.

ORİJİNAL –  Aştiyan @mirovski0

Gülgün hanım dini red etmeme gereğinizi öğrenebilir miyim?

 

Aug 1, 2020

RT Yorum – Aksine sorunuzu çok beğendim, üslubunuz her zaman nezih. İkinci sorunuzla da şunu ekleme fırsatı verdiniz: “Din Allah’a götürmelidir, yoksa boş uğraş” derler.

Tıpkı felsefe gibi:Edimsel değilse boş iş.

Düşünce ve fiilin; reel “ben” ile ideel ben birliği.

ORİJİNAL –  Aştiyan @mirovski0

Gülgün hocam sanırım yanlış şekilde sordum benim de ima etmek istediğim aslında red etmekten ziyade, ihtiyaç ve muhtaçlık çerçevesinde değerlendirmekti. Ve böyle bakıldığında insan dinsiz de yaşayamaz mI.? Olguyu red etmekten ziyade ihtiyaç duymamak..

 

Aug 1, 2020

Neyin dogma olduğunun bilincine varmak önemli. Bilim bile dogma oldu günümüzde. Sorgulamayı kestik çünkü.

Diyalektik düşünce, sonra kurgula geçiş. Zor da değil aslında, zihnimiz dışında neredeyse her şeyde gözlemlenebiliyor bu.

 

Aug 1, 2020

Karıştırmışsınız. Naçizane tavsiyem bu kadar emin olmamanız.

Kant çok önemli bir filozof, bunu nasıl yadsırım! Hegel’de kapsanmıştır onun felsefesi.

Hegel’in felsefesi kurgul felsefedir. İnsanlar bunu kavramadıkları için “Hegel diyalektiği” derler, onda diyalektik bir kıpıdır.

 

Aug 1, 2020

Hegel felsefesiyle aşılmıştır Kant’ın çözümlemesi. Bazı açılardan Kant Aristoteles’in bile gerisine düşmüştür.

 

Jul 31, 2020

RT Yorum – bu tiviti beğenip rt’lediğim için mesajlar alıyorum. fikrimi değiştiremem, katılıyorum ama eksik de buluyorum bu tiviti. ben bunları çok yazdım. bizdeki solcudan da aydın olmaz.

islamcı, sağcı, solcu, entelektüel olabilir ancak. hiç “ci” “cı”dan aydın olabilir mi? oksimoron bu.

Burada kütüphane bilgisi yağdıranların bir eleştiride ne seviyeden tepki verdiğini de görüyoruz. Kolay mı aydın olmak! Kendini eleştiremeyenler başkalarını külhanbeyi tavrıyla eleştiriyor, blokluyor, çiğ tavır sergiliyor. Örtük kibir itici.

Kendini eleştiremeyenden aydın olmaz.

Eleştirilince sinirleniyorsanız eleştirilen düşüncenize duygu seviyesinde bağlısınız demektir; bu inançtır henüz.

Büyük lafları bitimsiz sıralayıp ahkam kesip eleştirilince bozuluyorsanız aydın sayılamazsınız.

Üstelik burayı aktif kullanan hemen herkes bir grubu arkasına almış yoluna devam ediyor.

Diyalektik sancıyı çekmeden nasıl aydın olunur? Kalıp fikirler, toplu hareketler çimento gibi akıyor taymdan.

ORİJİNAL –  Die nagende Kritik @kritisch_kritik

Sağcıdan, islamcıdan aydın olur mu sorusu  oksimoron bir ifade. Aydın adı üstünde aydınlanmış demek. Birisi aydınlanmışsa sağcı, islamcı nasıl oluyor acaba? Aydın sağcı olmaz, hala sağcıysa aymamış demektir.

 

Jul 30, 2020

Felsefenin başlangıcıyla ilgili Yunan-Hint/Çin karşıtlığı vardır. Ağırlıklı olarak da Batı’nın iddiası geçerli kabul edilir.

Oysa felsefe ne Yunan ne Hint ne de Çin topraklarında başlamıştır. İyonya yani Ege Bölgemiz’dir başladığı yer. Miletli Thales, Urlalı Heraklit vs.

Batının Doğuyu bilinçli olarak yok saymasını göz ardı etmesem de hakiki anlamda felsefe Hint/Çin’dense Batılıdır diyenlere katılıyorum. Çünkü “bilincin, bilinç önüne yazılı olarak konulması etkinliği” olarak sistematik, açık ve seçik metinleri ilk onlar üretmiştir.

Binlerce yıl önce Doğulu düşünürlerin değindiği, hatta düşüncelerini etrafında örgütlediği bütünsel anlayışaysa Batı yeni yeni varıyor. Bu da yadsınamaz. Şimdi bilimle de desteklenen bu olgu felsefi metinler olarak da bilinçlere sunuluyor.

 

Jul 28, 2020

Madde Hisseder, Konuşur, Acı Çeker, Arzular, Özler ve Anımsar: Karen Barad ile Röportaj [1] https://terrabayt.com/dusunce/madde-hisseder-konusur-aci-ceker-arzular-ozler-ve-animsar-karen-barad-ile-roportaj-1/ via @terrabaytt

RT – Fizik ve felsefenin buluştuğu alanların daha da yetkin irdelenebileceğini düşünüyorum ama konu bu değil. Batı’da bir fizikçiyle felsefe, bu seviyede konuşulabiliyor.

Biz bu konuları, kendi memleketimizde daha yetkin dile getirenleri tanımıyor, anlamıyoruz.

Batılı söylerse inanan, Doğulu söylerse tepeden bakan tavrımız sorunlu ve hiç sorumluluk almıyor.Bu ciddi bir özsaygı sorunu aslında.

Bir zamanlar ben de öyleydim. Doğulu fikirleri dile getirenleri kolaylıkla etiketleyenler, kendileri etiketlendiklerinde ortalık ayağa kalkıyor.

 

Jul 27, 2020

Hegel’in “Flsfe Trhi” 1.Cilt Sokrates yorumu tek kelimeyle muhteşem.

Bugün bilincimizin hangi aşamada olduğu, bir yönüyle henüz antikite bilincini bile yakalayamamış olduğumuz gibi hesaplaşmalara itiyor.

Sokrates’e atfettiği önem, döneminin tinselliğini yüklenen ve ilerleten Sokrates analiziyle taçlanmış. Atatürk’ün, milletin bağrında bulduğu tinsellik bize çok şey anlatmalı. Gerçek olan olguydu, yönü geriye bakmasa gerek.

 

Jul 26, 2020

Hayran olabilmenin arka tasarındaki düşünce durumlarıyla ilgili çok şey söyleniyor; akla tırmanışın özsel bir eşiği olduğuna işaret ediliyor, önemli bulunuyor.

Artık hayatta olmayan kişilere daha çok daha rahat hayran olabilen bir türüz.

Hatta, hayran olunanın yaşadığı dönem bizden ne kadar uzaksa hayran olma olasılığımız artıyor. Olumsuz bir yan bulduğumuz usta, düşünür, bilge kişiliklerden ise uzaklaşma, soğuma eğilimindeyiz. Olumsuz bulgu kendimizi kendimize hatırlatıyormuşçasına. Hani, bize katlanan kişi,

çokça, en acımasız olabildiğimiz kişidir ya aynı zamanda:”Sevilmeye lâyık değilim” arkatasarı. Hayranlığı kolaylaştıran faktörler, temasımızın olduğu zaman diliminin uzaklığı;evimizden, varoluş alanımızdan uzaklık vb ise,bir tartışma anında hayran olma olasılığı da en zoru olmalı.

Hayran olmanın ilkesi “Ben”in geçici bir süreliğine de olsa askıya alınmasını gerektiriyorsa, bir tartışma anında karşımızdakinin fikrini kabul etmenin -bir tür ölüm- ötesinde hayran olmayı -sonsuza geçiş- bile barındırabilen bir an olmalı.

Bunu başarmak çok zor; sıkça, hayran kaldığımızı  karşı taraftan saklarız. Minnet yükü dışlanır ve “Ben zaten biliyordum” yılanlı kuyusuna geçilir. Egonun çözülme riski ötelenir. Bunu bir kişiyle bile olsa başarabilmek zaferse; herkesle yapabilmek Tanrısal yaşam olsa gerek.

Huysuz, kaprisli bireysellikten evrensel bireyselliğe çıkış denilen felsefi olguya bir örnek vermiş oldum. Sonlu-sonsuz tartışmalarında edimsellik hedeflenmezse yaşam, tutulan tarafın hapisanesinde ya da kitap satırları ezberleyerek geçiyor maalesef.

 

Jul 25, 2020

RT Yorum – Sorun tam da Varlık anlayışının eksikliğinden kaynaklanıyor. Arap kültürü için İsmail Emre henüz “Adem devrinde” der. Lakin biz de anlayışımızı evrensel anlayış yerine Türk olmamıza bağlarsak, o anlayışı yeniden parçalamış oluruz diye düşünüyorum.

Evrensele çıkarken ulus  basamağı zorunlu olsa da geri dönüş kapsayıcı olmalıdır, olmuyorsa Varlık anlamında kuşatıcılık anlayışı eksik kalmıştır demeye çalışıyorum.

ORİJİNAL –  Prof.Dr. Kemal Üçüncü @profkemalucuncu

Bozkırın/Kuzey Çayırlarının  VARLIK anlayışı  Çölünküyle hiç uyuşmadı/uyuşmayacak.

İki bambaşka VARLIK ve medeniyet anlayışı. Biz İslamı da Sufizm felsefesiyle kendi VARLIK anlayışımıza dönüştürdük. Yunus’un VARLIK anlayışı Mezopotamya’ya hiç uymaz.

 

Jul 23, 2020

Felsefe, gerçeğin araştırmasına, gerçek kavramımızın gerçekliğini araştırmakla başlar. Bilincin kendine yansıması, gerçek varoluş, “kendi”nin bilincinin bilgisidir.

Bu süreç, soyut evrenselin tikel bireye rağmen edimselleşmesini nasıl dışlar? Adı hoşumuza gitmiyorsa başka.

 

Jul 22, 2020

RT Yorum – Entelektüeldense aydının yürüdüğü yol ondan olabilir. Nietzche saltık felsefede kaç satırdır bilmem. Gelenekte levvame/özeleştiri aşamasına denk gelir; yedi aşamanın ikincisi hep geri dönüleni/iyi ki.

Nietzche dürüsttü, namusluydu; delirmek şart ama onu atlatmak da. Hegel’de var

ORİJİNAL –  Murat Önderman @muratonderman

Tr’de niye pek Niçeyan entelektüel çıkmıyor. Foucault gibi önemli birisi ben bir ara Niçeci bir komünisttim demiş mesela hafif gülümseyerek. Daha zilyon “tane” yeni Niçeci sayılabilir. Niçeci düşünce niye yalnız entelektüelin zihninde kıvam tutamıyor?

Tahminim fazla modernlikten.

 

Jul 22, 2020

“Dark night of the soul” var onlarda. Bunlar bugünkü psikolojinin temelleri. Bizim gelenekte özellikle dillendirilmez; sıradan kabul edilir.

Hyppolite, Hegel TgB’yi yazmadan vecd geçirdi der. Adam 2-3 ayda yazmış. Sonra Husserl’in parantezi vs.

DL’ye göre Sokrates üç savaşa katılmıştır, sabaha kadar meditatif oturuş, sabah öyle bulunurmuş. Bazen 24 saat o halde kalırmış. Adam yaralanan Ksenofanes’i sırtlanıp aynı zamanda kılıç sallayıp büyük bir sakinlik ve soğuk kanlılıkla savunmuş, savaşmaya devam etmiş bir adam.

Bunlar düşüncelerinin gezindiği dorukların bedelini ödeyen insanlar. Nesnel olanı, külli olanı özdüşüncemizde bulmak kolay mı? Orada olması için düşüncemiz tarafından bizzat üretilmiş olması şart. Düşünmek demek evrenseli düşünmek demek zaten.

Bizler bol bol dedikodu yapıyoruz.:)

*DL > Dīogénēs Lāértios

Kısaca: Hakikat kendi düşüncemizle dolayımlanmış bir ürün değilse başkasının malıdır. Filozoflardan alıntı yaparız biz de olsun :) Yeter ki kibirlenmeyelim.

 

Jul 22, 2020

Sanırım en özsel noktalardan birini yakalamışsınız. Analitik felsefenin ıssızlığında unutulmuş bunlar maalesef.

“Anlamak sevginin başlangıcıdır.” Çok hoş.

Ben de size teşekkür ederim.

 

Jul 22, 2020

Güzel bir soru. Asıl ve temel sorun düşünce sandığımız şeyin duyu algılarımızdan veriler toplayan zihnimizin oluşturduğu imgeler olması. Felsefede düşünme, eğer Tümel altında düşünülüyorsa düşünme adını adını alır. Yoksa zihnin üretimidir. Kullanılan akıl iyileştirir derler.

 

Jul 22, 2020

Düşüncenin üretimiyse farklı bir konu. Bilimdense felsefe. Bakın Kant da delirdi. Dürüst düşünür yaşar denilir böyle sancıları.

 

Jul 21, 2020

Hegel’in Stoacılara eleştirisini okuyorum. Binlerce yıldır ortada olan sorunu herkesin kendi çabasıyla aşmak zorunda olduğu çok açık. Ya zihinde ya da duyguda evrenseli kavradığını sanmak ciddi bir sorun.

 

Jul 18, 2020

* Balkonda bağırarak konuşulmaz.

* Balkondan, evin içindeki kişiye seslenilmez.

* Müzik setinin sesi yükseltilip balkonda müzik dinlenilmez.

* Balkonda üst çıplak oturulmaz, atletle bile oturulmaz. Erkeklerin kendilerine tanıdıkları bu hak çok itici.

Şehirlerimiz estetik değil tamam ama itici olmasa bari.

Estetik yoksa akıl yok, akıl yoksa ahlak henüz çirkin demektir.

Şehrin merkezine gitmeye gerek yok; bu kadar saygısızca apartman/site yaşamı kotarılabilir mi?

Hilafsız her şikayet eden benzeri bir kabalıkta.

Bu nasıl bir kendini bilmeme halidir! Oysa şehir yaşamı bunların çoktan aşıldığı ve karşı tarafın sizinle temasında nasıl göründüğünüzün, ses tonunuzun bile önemli olduğu bir ilişki türü. Nazik olmak zorunda değiliz ama zorundayız.

İnsan etrafına bu kadar rahatsızlık verir mi?

Ses seviyeleri insanca yaşam hakkı olarak tanındığında uygar sayılacağız.

Bunlara uymazsak ceza almayız, zorunlu değil tabii. Zorunda olmadığın halde yapmak, bunu isteyebilmek görgüdür.

Sanırım bu Twitter’da da böyle. Bir sorunuz yanıtlandıysa teşekkür etmek nezakettir. Tanımadığınız kişiye “sen” diyemezsiniz. Adıyla hitap edemezsiniz. Askerlik arkadaşınız değildir. Kaba saba olanları nazik olmaya zorlayamayız tabii. Yine de siz bilirsiniz.

 

Jul 15, 2020

Dinler değil tek din var denilir. Felsefe de bu sonuca varır. Tek dinin farklı basamakları. Tevhid kapsayarak aşar. Dışlayarak tevhid nerede görülmüş. Hoşgörü, huzur gelemiyor topraklara.

 

Jul 14, 2020

Usun, nihai olarak dorukta anlattığı/felsefe kendi sezgisinde bulduğudur. Felsefeci başkalarının bulduklarını anlatıyor. Filozoflar bu nedenle dinleri dışlamadılar, olanaklı değil çünkü. Dindarlar da sezgide bir türlü bulamadıklarını önümüze sürüyorlar. Din, saltık tinde taçlı.

 

Jul 13, 2020

Düşüncenin doruğuna talip olmak bir sorumluluktur; tıpkı, yaşamayı değil iyi yaşamayı istemek gibi.

Konuşmak ve yazmak da böyledir.

Üzüm suyu, gündelik olan, emek gerektirmeyendir. En önemlisi, içilmese de olur. Yazmasan, söylemesen de olur.

Sirke aşaması, uzmanlık aşamasıdır…

 

Jul 13, 2020

RT Yorum – Katılıyorum.

Törel tin, törel tözün özbilinç ile dolaysız birliğidir hatta. Tinin Görüngübilimi’nde bu, abla ve erkek kardeş ilişkisine dek açımlanır.

Öznel fikrimiz uygun görmediği için olgu yadsınamaz. Dün ve bugün attığım tivitlerde değindiğim konular bunlar.

ORİJİNAL –  Murat Önderman @muratonderman

Ataerkil rejimlerin de her rejim gibi kendini yeniden üretmesi gerekir.

Ataerkinin devamlılığını sağlayan “taşıyıcı” unsurlardan biri annedir. Annelik ataerkinin kendini yeniden üretim mekanizmalarından biridir. Burada Uzuner’in bahsettiği sonuç bir neden, ama neden de sonuçtur.

 

Jul 12, 2020

Bana Orhan Hançerlioğlu, “Düşünce Tarihi” önerilmişti. Yaklaşık 5000 kitabın nefis bir özeti. Onunla başlanılabilir. Biyografiler de yakınlık kurmayı sağlıyor ama  filozofun yaşamıyla felsefe tarihinde kavramın ilerleyişi karıştırılabiliyor. Filozofun yaşamı felsefe değil çünkü.

 

Jul 12, 2020

Felsefe tarihi okumak çok faydalı oluyor. Sahakian kolay okunanlardan. Ansiklopedik olanlar da var tabii. Thilly iyi bir tercih.

Naçizane en büyük tehlike bir filozofa takılıp kalmak oluyor. “Neden şu filozof” açıklaması bir süre sonra kavramsal olarak verilebilmeli, duygusal değil.

 

Jul 12, 2020

“ilk ben yaptım” “benim de şöyle bir sözüm vardır” gibi cümlelerden ürkerim. egonun, okyanusta suyla ilgili nutuk atması gibi. oysa, ilişkilendirebilmek çok değerli bir şey. artık bağlantılılık matematiği bile var. çabası bu yönde olan kişiler sahici oluyor. aksi kibir.

klasik fizik, kuantum, izafiyet ve kaos fiziği, kozmoloji bağlantısı olmaksızın felsefe yapmak artık olanaklı değil gibi. prigogine’in kaos kuramını anlamaya çalışırken şuna denk geldim, ağır bir okuma ama çok değerli. edebiyat, bilim kurgu, fizik, matematik nasıl da içiçe.

 

Jul 12, 2020

RT Yorum – Mazur görmek gerek. Bu konu felsefi düzeyde bile tartışılamıyor. Ağır blokaja uğramış bir bölge. Her türlü nicel birikim mutlaka nitel dönüşüme neden oluyor oysa. Kategorik düşünme, dönüşmedense dışlamak zorunda.

ORİJİNAL –  Murat Önderman @muratonderman

Son cümledeki fikri ben de dile getirdiğimde, bana ersözlülük ithamında bulundular. Hatta soyadımın eril “önder”lik arzumu dile getirdiğini yazıp dalga geçen bile çıktı.Gülgün hanıma ersözlü ithamında bulunamazlar.

Bence kadınlar eril kamusal alana hatta asimile olarak çıkıyor.

 

Jul 12, 2020

RT Yorum – Uzun sürüyor, hiç bitmiyor. Musa, o aşamadaki anlayışını terk edip yeni anlayış elbisesiyle yola devam ediyor. Dönüşebilmek için, anlayışı kıt kendi olmak zorundaydı. Ve hiç numara yapmadı. Olduğu gibi davrandı. Hegel’de aklın tarihte akışı da bu minvalde olanaklıdır.

ORİJİNAL –  Coinamat $Sc Nöbeti @coinamat

Hocam Hızır ve Musa yoldaşlığı bu yüzden mi uzun sürmüyor?

 

Jun 12, 2020

Fenomenlerin ilişkilerinin, etkileşimlerinin gözlem, deney, ölçüm ve raporlaştırılması demek olan bilimle dinin bu şekilde karşılaştırılması mantık hatasıdır. Benzer biçimde “Seni 7kg seviyorum” da denilemez. Bilim akılla/usla değil zihinle yapılır. Aklın “rasyo” basamağıyla.

Çocuklar da haklı, eğitim düşünmeyi gerektirmiyor. Bizim zamanımızda iyi değildi şimdiyse dökülüyor. Pozitivizmle bu kadar oluyor.

 

Jul 12, 2020

Yeni bir insan, yeni bir etik anlayış dönemindeyiz. Ahlak yoksa etik olmaz, ahlak öngerek. Kendindeki dişil yana yönelmeyen erkeklerin oluşturduğu  uygarlık topallıyor. Oradan devam etmek, yeni bir yön almak gerek. Kadınlar da buna dahil kanımca, herkes, hepimiz aşırı eriliz.

Terf, trans tartışmaları bile bu anlamda tıkanıp kalıyor. Kendini eleştirmenin toplumu dönüştürme gücü de yadsınmamalı. İdeolojilerin değerlendirilişi de eril! Tek yanlı. Bunlar ciddi sorunlar yaratıyor. Diyalektik/Cedel varsa yıkım var. Yıkım yoksa yapım nasıl olacak?

Jung’un Freud’a bakışı, Freud’un hastalarıyla kendi rüyalarını tartışmama nedeni olarak “Otoritemi kaybederim.” bahanesini ileri sürmesinden sonra  değişir. “Kendi psikanalizden geçmemiş psikiyatrist psikanaliz yapamaz” denilir. Dostluk da ona benzer kanımca.

İnsan kendine dost olmayı istemiyorsa ilişkiler yürümüyor. Çokça idare ediyoruz birbirimizi. Bu, insan olmanın onuruna aykırı bir şey.

Bir yandan da davranışı, yazdıkları, şiiri filan gibi konularda fikrinizi istediği ve siz de zarafetle yanıtladığınız halde küsebiliyor insanlar.

Çok egosantrik, hastalıklı bir dönemdeyiz. Örneğin Twitter’da beğenmediğimiz biri iyi bir fikir ortaya attıysa onu layklayabiliyor muyuz? Bir insanın olumsuz yanlarını, iyi düşüncelerinden ayırabilmek demek, kendine de merhamet etmektir. Total ret total kabulü de getirir yanında.

Buysa takım tutmak gibi bir şey. Partileri, ideolojileri, kişileri bu tutumla sağlıklı irdeleyemeyiz.

Ana-dolu topraklarında öylesine eril bir tahakküm var ki. Bunun, beden cinsiyetiyle sınırlı olduğuna inanmak sorunlu. Kadınlar eril tahakküme gizli değil gizil onay veriyorlar.

Çocukluk dönemi kodlarından kurtulmak kolay değil elbette. Çoğu kadının, kadın bilgeliğine bile tahammülü yoktur. Erkekler için zaten bir kabus. Bunun akılla, rasyoyla tartışılabilir bir şey olmadığını anlamak asıl mesele. Bilge arketipi bizde beyaz saçlı, yaşlı erkektir.

Bir yandan da “mitoljide mi takılısın hâlâ” söyleminin her gece gördüğü kabuslarda, en kral mite rahmet okutacak kadar mitik ögelerle boğuşması gibi bir gerçek var. Dişil yanın tanınmak için yarattığı basınçtır bu. Sonra kalkıp işe filan gidiyoruz. Naber? İyilik, senden naber?…

Bu sahtelikle nasıl yaşanır? Ruhsal anlamda plastiğe, betona gömülmek benzeri bir durum.

“Bir kadın ve bir erkek dostluğu” demek ayrımı cinselliğe yüklemektir. Cinsellik dostluğa engel midir? Duyusal algı düzeyinde, açlık gibi bir şey.

Yaz yaz bitmez bir konu ama yoruldum.

 

Jul 2, 2020

Uzun zamandır Newton, kuantum, görelilik ve kaos fiziği çalışıyorum. MIT, Harvard, Cambridge, Oxford gibi ünilerden mezun fizikçiler, Nobelli fizikçiler, yazdıkları kitaplarda, İbrani ve İsevi kutsal kitaplarından alıntılar; mitlere atıflar yaparlar; filozofların da yaptığı gibi.

Bizdeyse Kur’an mutlak sıfıra dek soğutucu etken!

Felsefeyi, din ve mit olmadan kotarabilme çabası, namuslu düşünme, ussallık adına utanç verici.

Kestiği karpuzda, bal peteğinde Allah yazısı bulanları; namusu (nomos, yasa) hep kadınların bacak arasında arayanları hakediyoruz.

 

Jun 28, 2020

Özgül yeterlilikten, evrensel yeterliliğe zorlanırken canımız yanıyor; içine düştüğümüz yabancılaşma çok derin.  Geri dönüş yok. Hepimize sabır diliyorum.

 

Jun 23, 2020

Fizik olmadan felsefe konuşmak çok verimsiz kalıyor artık.

 

Jun 23, 2020

Dr. Lijun Wang, Dr. Lene Hau bu iki ismin çalışmalarını takip ederseniz dünyalık her şeyin üzerine “maddesiz” çıkabilirsiniz.(:

Yıllardır fizik çalışırım, uzmanlık alanım genetikten bin kat daha heyecanlandırır beni… Geldiğimiz aşamada, ne felsefe ne de din fiziksiz anlamlıdır.

 

Jun 12, 2020

Diyalektik düşünemeyen ayrımlı birliği anlamıyor maalesef. Bu aşılabilir bir sorun da kendinden eminlikleri ve yansıması olan kabalıkları çok üzücü. Felsefenin içeriği din ve sanattır diyen Hegel’i bulsalar onu da topa tutar bu okumuş cahiller.

 

Jun 8, 2020

İzleyin, öneririm. Bütüncül anlayışla din yorumu yapan ender kişilerden  @izzeters

Din felsefesi yapılmadan felsefe hep yarım kalır. Din bir olgu, onu kesip atmayı düşünmek çocuksu bir tutum.

Avrupalı filozoflar bu düzeyde yorum yapabiliyorlardı. Bu bizde anlaşılmıyor bir türlü.

 

Apr 29, 2020

RT Yorum – neredeyse herkesin morali, hep bozuk.

moral, ahlak demek. mütemadiyen “ahlakım bozuk” demiş oluyoruz. batı dillerinde moral sözcüğünün böyle bir kullanımı yok!

bir şey bozuksa işlevsiz kalmıştır. tesadüf mü diyelim?

heteronomiden, otonomiye geçiş etik felsefesinde kapsamlı bir konu.bizi anlamak için, scheler’in değerler hiyerarşisi faydalı olabilir. scheler dört katmanlı olarak yapılandırdığı değerlerin en altına dirimsel değerleri koyar.sonra, sırasıyla duygusal, tinsel ve mutlak değerler.

bırakın en üstteki mutlak değerlere dokunmayı henüz tinsel değerler aşamasına dokunamadık. tinsel değerler devinmeye başladığında toplum, estetik, adalet, hakikat gibi konuları gündemine alıyor;  onları dert ediniyor. eş deyişle, erdem üzerine düşünüyor.

bizde dualara bakın. “allahım, bana şunu, bunu ver” “allahım, onun, bunun acısını gösterme” “allahım, yazdıysan boz” “allahım, tanıdık, çoluk, çocuk, zengin olsun” hep birinci ve ikinci basamak.

seküler birey de sıkça duyusal algı kaynaklı yaşam içeriklerini kendine dert ediyor.

kamusal alanı kavramak, ciddi bir eğitim gerektiriyor. dianoetik erdemler ile eudaimonik erdemler birbirini nasıl destekler, biri neden diğerinin olmazsa olmazıdır gibi konulara yoğunlaşmayı, bunları konuşmayı çoğu kişi sıkıcı bulur.

ORİJİNAL –  Murat Önderman @muratonderman

Otoriterliğin temeli heteronomi. Yönetilmeden kendini yönetemeyeceğine inanmak diyelim buna. O zaman da iyi yönetilmek isteğinin ve erdemli, iyi yönetici arayışlarının vurgulanarak ortaya çıkması çok doğal.

 

Apr 25, 2020

Üç yıl önce, çok geniş bir yelpazede, yarışmadan konuşabildiğimiz dostlarımdan biriyle canlılık ve abiyogenez hakkında konuşurken, o bir şey söyledi ve ben “Evet, bu müthiş değil mi?” gibi bir şey geveledim. Dostum bana şöyle dedi:

“Abla ya, bu cümleyi kurabilmek benim beş yılımı aldı!” Öyle utandım ki!

Oysa, olay önüme o netlikte konulduğu için net bir anlayışla kavrayabilmiştim. O gün, emeğe karşı bu duyarsızlığımı tekrarlamamak için dua ettim.

Her konuştuğunuzu halihazırda bilen bir güruh vardır.

Yıllar süren emeğin çıkarımına “ben biliyordum” “ben bunu hep söylemişimdir”derler.

Şunu bilirsek belki böyle boş konuşmayı bırakmamıza yardımcı olur: Sonuç belliyse ilişkilendirilecek neden tek, sonuç henüz belirsizse ilişkilendirilecek neden çoktur.

Hazır temizlenmiş, nesnel bir çerçeveye oturtulmuş, üzerinde düşünülmüş, evrensele taşınmış çıkarımlara “bence de” deyip geçmemeli.

Emeğe saygı, hiç de farkında olmadığımız yerlerden başlıyor. “Her şeyin başı dürüstlük” denilmesi boşuna değil!

 

Apr 24, 2020

Felsefi anlayışımı geliştirmek için, yıllardır fiziği anlamaya çalışıyorum .  Evet, Prigogine’i anlamak zor; hep bir önceki teoriye ondan da bir öncekine derken bitmiyor. :)

 

Apr 23, 2020

Biçimini, tikel öznellikten alan düşünme, felsefe açısından geçersizdir. Duygunun, piçini, aklımıza, onun çocuğuymuşçasına sunduğu konusunda Kant uyarır. Düşünme faaliyeti içerik olarak olguda derinleşebilirse gerçeklerden konuşabiliriz.

Eğer, bundansa, öznenin tikel varlığı olarak biçimlenecekse gerçek olması beklenemez.Benzer kaygısı olmayana bu gereksiz bir büyüklenme hissi yaratır. Oysa, aksine, bu dirençli tavır evrenselin “somut” olarak göründüğü biricik olanaklılığın tekil aracılığıyla olduğunu bilir.

“Âyinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz” aforizma kullanma hakkım bir taneyle sınırlansa yanıma almak isteyecek olduğumdur.

Duygularla, fikir alışverişi nasıl yapılsın? Hele hele derin düşünmenin ürünleri! Hadsiz bir tutum değil midir?

Hegel şöyle dillendirmiş: “Eğer felsefe ile ilgili olarak alçakgönüllülük ve kendini beğenmişlik söz konusu edilirse, ve eğer alçakgönüllülük kendi öznelliğine hiçbir tikel özellik ya da edim yüklememekten oluşuyorsa, o zaman felsefecilik en azından kendini beğenmişlikten bağışlanır, çünkü düşünme içerik açısından yalnızca olguda derinleştiği ölçüde gerçektir; ve biçim açısından öznenin tikel bir varlığı ya da edimi değildir.”

 

Apr 16, 2020

Pandemi nedeniyle,Bolşoy Balesi’nin bazı performanslarına, İnternet üzerinden ulaşılıyor.

Bu hem iyi hem de kötü oldu. Tiryakilik yaratıyor.

Felsefe ülkesi, uzun süren çabalarınızdan sonra,artık kapılarını açınca, trene atlayıp istasyon istasyon gezersiniz. Hegel’de iş değişir.

Hegel’e geldiğinizde, trenle seyahat etmediğinizi,  uçağa bindiğinizi anlarsınız; ya da, heykeltraş olarak ifade edebileceklerinizle sınırlıyken birden, gürül gürül şiir okumaya başlamak gibidir Hegel okumak.

Bolşoy da öyle.

Yetişilmesi, olanaksız görünen bir seviyede dans ediyorlar. Halihazırda, zarafetin doruğu olan bir sanatı, diğerlerini (Avrupa) çırak seviyesine mıhlayarak taçlandırmışlar.

Fındıkkıran’ı izlemek kolaydır. Öyküsünü okuyup, Paris, Londra, Viyana filan izleyin; sonra, Bolşoy’u.

Kavgayı, savaşı, ihaneti ve hatta kabalığı bile zarafet içinde anlatan bu sanat, Bolşoy’la farklı bir diyardan sesleniyor.

Marco Spada’yı izlerken hayran olmaktan yoruldum. Ertesi güne taşınan bir hafiflik bırakıyor.

 

Apr 15, 2020

“Zaman … her şeyin bir defada verilmesine engel olan şeydir.”Bergson

Belki de bir defada verileni deneyimlemek için zorunlu bileşendir. Ekrana yansıyan görüntüleri izler gibi. Hologram Evren… Veren de alan da “Biz”sek?

İlim önce sonra irade?

“Şah damarından yakınım” diyor.

Allah’ın subuti sıfatlarının sırasının neden öyle olduğunu anlamadan din üzerine konuşmak kuru gürültü tadı bırakıyor. Bu da felsefe olmadan olanaksız. Yoksa inançla yetinmek zorunda kalırız; ama, amaç emin olmak değil mi?

Schrödinger’in denklemi, dalga işlevini determinist bir yaklaşımla betimliyor, öte yandan dalga işlevinin nasıl kullanılacağını bize bildiren ilkeler bütünü… Ölçülerimizle evrensel determinizmden kurtulan şeyin sorumlusu muyuz?

Hawking salt kozmolojinin uzaysal yorumunu yapar; zaman açısından yetersiz olduğunu bilir ve antropik ilkeye yönelir. Birdenbire ortaya çıkış! Sonra Einstein&Spinoza’yla doğanın birliği adına otomat haline getirilen birey. Descartes’in res cogitans’nın res extensa’sına yabancılığı.

Son iki tivit Prigogine’in görüşleri. Din üzerine konuşacaksak bunları irdeleyebilmeliyiz.

“Elhamdulillah müslümanız” ile “Dinlere gerek yok” özsüz içerik olmaya devam eder. Ortak nokta: İlkinin koşulsuz kabul ettiğiyle ikincinin gereksiz bulduğu din aynı. Oysa din farklı.

 

Apr 12, 2020

:) felsefeyi omurga olarak kullanıp yapılandırıyorum yazılarımı.

aslında antikite, diğer bilimleri felsefe altında inceliyordu. Bence, düşünmenin üzerine düşünme olması açısından felsefe hepsini kapsar ve buna özellikle bu devirde çok ihtiyaç var.

 

Apr 11, 2020

pozitivizmin, özü, algı aracılığıyla doğruladığını düşünmekteki fakirliği, yaşamın her yanına sıçradı. tek, tek olguların sonsuz görünüşüyle, özü arasında ayırım yapamayan araçsal akılla başbaşayız: toplumsal iktidarı totaliter, öznel akıldan yansımasıysa, arsız bir uyum talebi.

öznel aklın, öznel mantık bile olmayan talebi, whatsapp gruplarında dahi yoruyor. duyusal algıya boğulmuş her türlü yazışma isteği kendine sonsuz bir uyum bekliyor: otoritenin yansıması.

otoritenin has arkadaşı, cezalandırma güdüsüdür.

 

Mar 31, 2020

Foucault’dan dile gelişini “onca bilgiye, binlerce yıldır yaptığımız felsefeye rağmen, neden hâlâ huysuz ve huzursuzuz?” sorgulamasından dolayı severek paylaştım.

 

Mar 28, 2020

İklim krizi ve korona salgını, eğer insan olarak kalmak istiyorsak yeni sistemlere su gibi ihtiyacımızın olduğunu ortaya koydu.

Ben okumadım ama güvendiğim bir dostum Marx’ın dehasının, Fransız Devrimi’ni değerlendirirken parladığını söylemişti.

Eşitlik, Özgürlük ve Kardeşlik bu devrimin sloganı. Marx, “Eşitlik, zenginlerin varlıkları dağıtılarak herkesin maddi olarak eşit olduğu seviyeden başlarsa eşitliktir” diyor.

Kardeşlik, evet: Ben çocuğuma süt alamazken, sen 100 milyon dolar mirasın üzerine oturuyorsun.

  1. Zenginlik aktarılabilr olmamalıdır.Fransa’da veraset vergisi çok ağır olsa da yetersiz. Buna ciddi bir sınır koyulmalı. Bu tür bir uygulama, zengin ailelerin çocuklarına da çok iyi gelir. Sırf, patron, babası diye, işyerinde ayrıcalıklı konum elde etmek, çok kasabalı bir tutum.

Zenginlik, derin bir kültürle içiçe değilse burnu büyüklüğü aşamıyor. Zengin Türkler henüz bu seviyede değil. Levanten aileler, yüzlerce yıllık varsıllıklarına rağmen, kültürsüzler. Sanat etkinliklerinde görünmek, evde kullanılmayan bir kütüphanenin olması yetmiyor.

Veraset kanunları iyileştirilmeden dünyaya huzur gelmez diye düşünüyorum.

Corona salgınında, yeni bir şey öğrenmedik: Kafamızı öbür tarafa çevirdiğimiz sorunlarla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. İşçiler, emekçiler insanlık dışı koşullarda çalışıyorlardı; fatura yine onlara çıktı.

  1. Gerek dinler gerekse ideolojiler, doğasına yenilen insanı tanımak için çabalamalı. Bu uyduruk bir ayrıntı gibi görünmesin, aksine hayati önem taşıyor. Gücü eline geçirenin içine düştüğü çukur, endişe verici.

Yeni dönemin payandası dürüstlük olacak.

Sorunun temelinde aklı ve gönlü bir olmamış insan çıkar yine karşımıza. Solun da, siyasal islâm’ın da tıkandığı yerdir burası. Eylemlerini, düşüncelerini bir merkez etrafında örgütleyebilen insanlar çoğaldıkça, sistemler daha iyi işleyecektir.

  1. Batılı ülkelerin ulaştığı uygarlık düzeyi, aklın doruğuna da işaret ediyor. Bu kazanımı insanlığın kazanımı olarak görüp, onlar ve bizler ayrımının sığ sularında yüzmemeliyiz. Bu kazanımı ortak miras olarak görüp, nerelerde tıkandığını çok iyi incelemeliyiz.

Nasıl marxizm, burjuva sınıfı olmaksızın anlam yitimine uğruyorsa, artık üzerinde yükseleceğimiz ulus kavramını yadsıyarak da ilerleyemeyiz.

Batılı ulusların başarısını hor gören, evrenseli kavramamış islâm, islâm değil. Kültürün dini ve kültürün tanrısına “hayır” demeliyiz.

Ulus, dünya devletine geçişte kenara atamayacağımız bir uğrak. Benzer biçimde, uygarlık da farklı kültürleri dışlayamaz.

Anlayışlı, kapsayıcı, sevgi dolu, fedakar olmayı öğretemeyen her öneri, sistem, din, ideoloji, bir dogma olarak dışlanmalı, reddedilmelidir.

Bunun bireydeki yansıması, devrimcilik ve dindarlığın elele yürütülmesi olur.

Alışageldiği, kanıksadığı kendini; sürekli aynı çıkarımlara varan zihnini devirecek denli güçlüdür insan. Bu hedefe, kendi doğasına uyan ritüellerle sarılmak herkesin hakkıdır.

Felsefe olmadan bunlar başarılamaz elbette, bu çok açık. Kadınların güçlendiği, örgütlendiği ölçüde çıkacağız bu delikten.

Kadına saygı duymayan toplum kasabalı toplumdur. Saygı da lafla değil fiilen olmalı. Her dem ayağına servis bekleyen adam ilelebet kasabalıdır.

 

Mar 27, 2020

Batılı filozoflar bunlarla yakinen ilgileniyorlar. Bizde felsefeci olarak kalıyor akademisyenler; dinlere gerek yok diyorlar. İlahiyat da felsefeyi hor görüyor. Derin bir eksiklik.

 

Mar 27, 2020

bütün bu felsefe, psikoloji ve içe dönüş çabasını bir roman haline getirebilirim umarım. yalnız, eğer roman olacaksa yıllarımı alır :)

 

Mar 27, 2020

RT Yorum – düşüncede evrensele/külliye kendimizi olumsuzlamadan ulaşamayız. olumsuzlama bu nedenle din ve felsefenin olmazsa olmazı: devinimin biricik tetikleyicisi. devinim yoksa dönüşüm yok.

Düşünce (felsefe) ve davranış(din) birlikte ve geçişli amansız, bitimsiz bir takip gerektiriyor.

anlaşmakta diretmek her zaman “kendi”yle anlaşma çabasıdır.öteki, tivitır kullanıcısı, arkadaş, akraba kılığı giyse de mesele kendimiziz: öteki, “kendi başkamız”

meseleyi halletmeyince, yaşımız ilerledikçe bir ve aynı sorunun değişik kılıklarda karşımıza çıktığını idrak ederiz.

bizden hakkını zorlayarak da olsa talep eden dominant karakterimiz/has esmamız, süreç içinde olumsuz özelliklerle ortaya çıkar; çünkü,henüz eksiktir.Bizi olumsuz davranışlara sürükler, çünkü o da evrimini/kemalat talep eder.hegel’in “us bizi şiddete uğratır” dediği bireyde budur.

akıllanmak yani vicdana ulaşmak yazgımız, yeter ki şimdiden öyleymiş gibi bir yanılsama içerisinde olmayalım.

ismail emre der ki: “bir torbaya atılmış paslı çiviler misali eğer, birbirimize sürtünürsek pasımız geçer.”

torbadan çıkmak, torbanın hakkını vermeyi gerektiriyor.

Usanmadan olaya değil olguya bakmalıyız. Düşünmek o nedenle zihnin deviniminden farklı.

Olay olguyu elbisesiyle örter. İlişkilerde hep aynı sorunu yaşıyorsak, o güne dek elbiseleri eleştirdiğimiz içindir. Bir de bakmalı elbiseyi giyen kim? Bu aşamada atıştığınız kişi, elbisedir

ORİJİNAL –  Pınar Sağır Yıldızbaş @pinaryildizbas

Ben’in hakikâti de bu olumlu/ olumsuz çelişkisinde yani (dinin hakikâti gibi, hatta gibiyi at)bu durumda anlaşmakta diretmek kendine sürekli bu çelişkide kal telkini değil midir,ve bu direti insan olma evrimi için şarttır diyebilir miyiz, hocam?

 

Mar 24, 2020

Bazı hücrelerinin kültürünü yapmak çok zordur. Petri kabında nefis bir çoğalma görür, müsterih olursunuz. Oysa çoğalan hedeflediğiniz hücre değildir; o, gizlenmiştir.

Sosyal medyada da buna sık rastlanılıyor. Hesaplarımız arası etkileşimler besiyeri adeta.

Bir duygu ortaya atılıyor: duygu. Düşünce olmaktan uzak elbette. Bu duygu çığ gibi büyüyor. Bulaşıyor. Ünlü, çok takipçili hesaplar, ideal ben ile reel ben arasındaki yırtılmayı zerrece umursamayanlar, zırt pırt tivit atıyor artık gündem olan bu duyguyla ilgili.

Artık yaşamadıkları için, kendilerine sosyal medyada düşünmeyi öğretmekten mahrum bırakıldığımız Arendt, Hegel, Aristo ve benzer diğer düşünürler, bence, “yaşlı” konusunda, -eğer düşüneceksek- öncelikle us dışı olanı, bu bağlamda yasal olmayanı işaret ederlerdi.

Bir kişi, hayatını önemsemeden virüsün onu enfekte etmesinden korkmadan dışarıda dolaşmayı tercih edebilir. Yaşlılar konusunda durum bu. Dışarı çıkmalarını engellemekle onların korunması öncelendi.

Asıl sorun, enfekte olması çok yüksek bu riskli grubun hasta olması durumunda  hastanelerin, sağlık çalışanlarının yükünü, kırılma noktasına kadar artıracakları gerçeği.

Distopik, evet; ama, bazı ülkelerde doktorlar kimin yaşayacağına karar vermek gibi yaşamlarının sonuna dek atlatmaları zor görülen bir yükle yüklendi.

Yasak, çıkmayın. Böylesi bir felaket kapımızdan girmişken bu bencillik niye?

Yasağa uymayan biri söz konusu olduğunda onun ırkı, ünvanları, cinsiyeti, maddi gücü dışsal kalır, tam da bu nedenle yaşı da.

Yasağı delenin yaşının bizzat yasak konusu olduğu yerde yaşlılarla ilgili duygusal çıkarımlar yerinde değildir.

Arendt’i “Arendt” yapan Eichmann konusunda neredeyse kimsenin duygusallığını paylaşmamasıydı; konu Nazi soykırımıydı üstelik.

İrrasyonel olan neden duygusal bir elbiseyle, rasyonal olanı böylesine kolay gizleyebiliyor?

Bilinçaltı bir günah çıkarma isteği midir bu dayanışma?

 

Mar 24, 2020

RT Yorum – hatta, yalın dolaylılığa doğayı aşan bir yaratılış bile atfedilir; yeter ki, doğanın ancak, ussal belirlenim altına alınarak doğa olma özelliğini kazandığı ve bunun karşısında tinselliğin olduğu anlaşılmasın.

ORİJİNAL –  Murat Önderman @muratonderman

Doğanın kusuru yoktur ama bu kusursuz olduğu anlamına gelmez.

Doğanın insanın adaletsizliklerini düzelttiği inancı onun suçluluk duygusunun azalmasına yararken yani yine insana hizmet ederken adaletsizliğin azalmasına zerre karar katkısı olmaz.

İnsan doğanın üzerinde yükselir.

 

Mar 22, 2020

Ödev ahlakını bile başaramamış bir toplum, aşk ahlakı potansiyelini barındıran varlığıyla rafları yağmalıyor. Bunun bedelini hepimiz öderiz.

Topluma ödev ahlakı, bireye aşk ahlakı gerek der Tasavvuf.

Ödev ahlakı Avrupa’da fiilen uygulanabildi. Bu ahlak, uygarlık çıtasını yukarı taşıdıysa da hak ettiği yüksekliğe çıkarmakta yetersiz kaldı. Avrupa ülkelerinin, AngloSaxon-JudoKrist sınırlarını genişletmekte başarılı oldu.

Topluluk ruhu, sınırın ötesindeki başkalarını asla kendi-başkası olarak göremedi. Hatta, Naziler hedefin gizlenerek, segmente edilmiş emir uygulamasını bu ahlakı payanda yaparak işlettiler.

Aşk ahlakı ise bedensel aşkın çok ötesinde bir tanımdır.

Tinsel/Manevi bir varlık olan insanın özüne duyduğu şiddetli iştiyaktır.

Ödev ahlakı insanı değiştirir değiştirmesine; ama, aşk ahlakı dönüştürür. Sürünen canlının kelebeğe dönüşmesi gibi bir tinsel sıçramayı getirir.

Sosyalist bir doktorun dindar bir hastasıyla çok uzun soluklu tedavi sürecini dinledim. Hastanın, din denilen şeyin, hakikatinde, işte bu adanmışlığı yaratan şevk olduğunu keşfetmesini; bunun nasıl da tüm insanlığa açık manevi bir alan olduğunu anlamasını…

Kendini feda ederek başkasına yani insana yani kendi-başkana adanmış bir yaşam, uygulama sırasında feragat ahlakını da beraberinde getirir. Din, bizi buraya taşımaktan başka ne işe yarar?

Ayakları üstünde duranı baş aşağı duruyor diyerek, baş aşağı çevirmek binlerce kez denense de başarısız olacaktır.

Din alanında olduğu gibi ideolojik olarak da beşer unsuru hep problem olacaktır.

İnsan, nesnel tinsel, toplumsal üretimin kökünü kendi bağrında bulabilmelidir.

Ölmekten korktuğumuz şu günlerde bence sorulması gereken soru: “Yaşıyor muyduk?” olmalıdır. Hakikaten ne yapıyorduk? Hep aynı günü yaşamıyor muyduk?

Tasavvufla bitireyim: “Hayvan varolanı ister, insansa olmayanı isteme gücüne sahiptir.”

“Kendi suretimde yarattım” ciddi bir mesele, sorumluluk yüklüyor zira.

 

Mar 20, 2020

“emeksiz aydın” kesim de yobaz! payda aynı. ben halkım ama tepeden bakılmış hissetmiyorum. bu insanları akla davet ettiğinizde hemen öfkeleniyorlar, “felsefe boş iş”e kadar gidiyor bu tutum.

demek ki mesele aklımızı kullanmamakta.bir tartışmada sakin kalan aklını kullanabilendir.

 

Mar 20, 2020

“Etik yoksa, estetik de yoktur” derler.

 

Mar 20, 2020

Haklısınız alaycı ahlak berbat.

Hoşgörüden daha çok hukuksal süreçlerin işlememesinin yorgunluğu da var. İçinde boğulduğumuz anomi bu yılgınlığın ana sebebi.

 

Mar 16, 2020

Hac ritüeli, yaradılış felsefesinin sembolik göstergesi, bu felsefenin içeriğinin somuta dökülmesidir. Tek kelime ile hac, yaratılış tiyatrosudur.”

 

Mar 14, 2020

Descartes okuyorum bugün. O da diğerleri gibi naif ve sade. Sıkıldığında, örümcek dövüştüren Spinoza; ilerleyen hastalığında, doktor gelecek diye pijamalarını çıkarıp takım elbise giyen Kant. İdeal ile reel benin uyumuna adanmış herkes gibi, burun sızlatan bir masumiyetleri var.

düşünmesinin üzerine düşünmesi mütevazı, sıfır kibir ve yayımlanmasına zar zor verdiği onay. hakiki anlamda düşünmenin ne zor bir iş olduğunu bilmesinin verdiği temkin.

naif yanlış olarak, biraz “salak” anlamında kullanılıyor bizde. kılıç çekmek cesaret göstergesi belki.

 

Mar 12, 2020

Kendi deneyimini mutlaklaştırmak, bir anlamda yaşamı ıskalamak demek. Bu zorunlu bir aşama ama orada diretmek bir tercih. Peki, bireyin bunu aşmış olduğunun göstergesi nedir?

Bu türden bir yanılsama içinde olmadığımızı nereden bilebiliriz?

RT – Bu soruya çok güzel yanıtlar geldi. Teşekkür ederim.

Uzun süren iç ve dış gözlemlerim, beni, bilen bilinen ikiliğinin aşılamaması halinde bunun olanaksız olduğuna getirdi. Öznel deneyimlerin yüceltildiği psişik süreçlerden bağımsızlığın hesabını verebilmek zor ve ciddi bir iş.

Geldiği dorukta en büyük gösterge kanımca, kişinin kalıcı bir biçimde kendinden razı olmasıdır. Rüyaların, anlık tepkilerin bile içine katıldığı bir süreç.

Bunu hem ruhsal hem de akli bir süreç olarak tanımlamak istediğimde kapsamak sözcüğünü tercih ettim.

Kapsayıcı bir kişi denildiğinde hızla başkalarına karşı anlayışlı biri düşünülür. Oysa bu bir sonuçtur. Kişi yaşamının çetelesi gibi biriktirdiği, üzerinde çalıştığı ve nihayet aştığı şeyi kapsar öncelikle.

Dışarıya anlayışlı, kapsayıcı olarak davranabilmesi, karşısındaki kusurlu da olsa onda kendi eski hallerini görmesinden kaynaklanan bir şefkattir, anlayıştır.

Herkesle iyi olmayı istemek vakti gelmeyen için, kendinden kaçma yöntemidir. İyi olunmaz, iyilik bizden yansır.

Sevgi çok kirli bir sözcük. Nefret ondan daha temiz. Kimseyi ondan nefret ettiğimize ikna etmeye çalışmayız. Varlığın Hak olduğunu bilip ona uygun davranmak sevmektir, bizimle ilgisi yansımasına izin verip vermememizdir.

Akılda kapsayıcılıksa, düşünmenin sorumluluğu alınarak bakıldığında kısacası felsefe denildiğinde Hegel’i anlamadan bu işin olamayacağı açık. Bilen bilinen ikiliğini aşan onun dizgesidir zira.  Bu bize keyfi bir biçimde din uğrağını yadsıma hakkı tanımaz.

Yadsımak, dışlamak, kapsamanın karşıtı değildir, inkardır.Kapsamanın karşıtı olumsuzlamadır, hesabını verir: “Her olumsuzlama bir belirlemedir.”Yadsıma ve dışlama böyle değildir.Burada eleştiri yaptığını sanan bazı hesaplar bu hataya düşüyorlar. Onlarınki olsa olsa eleştiricilik.

İşte bu bağlamda felsefe bilen bilinen ikiliğinin aşıldığı yerde bir sevgi tanımı yapar “saltık başkanın kalmaması” bu tam da yol ehlinin söylediğiyle örtüşür. Ölçüsü de şuymuş: Sevgi ve kutsanmışlık hissi.

Başka nasıl razı olur ki insan kendinden?

Ara basamaklar kendine dürüst olmak gibi zor bir işi yüklüyor omuzlara. Sana göre doğru bana göre doğru tuzakları pek cazip ama yine de tuzak!

Niteliği yutan nicelikten korkmalı.

Övgülere de kapılmamalı.

İsmail Emre’nin şu sözü pek anlamlı: “Yolun sonunda öven de bir söven de.”

 

Mar 10, 2020

Engels’in “Doğanın Diyalektiği” adlı çalışmasını okuduktan sonra kafamda beliren eleştirileri sağlam bir temele oturtmak için farklı kitaplar okuyorum. Bunlardan biri, Cogniot ve Besse’nin kitabı. “Yandaş” tadında bir kitap.

Engels’in bazı konulara değinen ilk kişi olduğu gibi tuhaf çıkarımlar da var; örneğin, nicelik-nitelik geçişleri gibi. Engels’in, Hegel’e duyduğu saygı ve atıf yitmiş.

Felsefenin yadsındığı, yadsınmadığında da eksik kaldığı bir döneme ait bir kitap olarak değerlendirilebilir.

Bilimle ilgilenen, ekmeğini bilimden kazanan herkesin mutlaka okumasını önereceğim bir kitapsa Nagel’in “Bilimin Yapısı” adlı başyapıtı. Çok zor bir kitap.

Aşı karşıtlarıyla, düzdünyacılarla dalga geçmek, CK gibi profları meslekten men etmeye çağırmak kolay. Zor olanı yapmalı.

Mekanistik anlayışla ne toplumbilimleri ne de yaşambilimleri yeterince anlaşılabilir. Din bile mekanistik anlayışla ele alınıyor bizde. Marxizm de.

Bunun önemini kavrayanlarda mekanik süreci yapılandıran bilim insanları ve felsefecilere saldırmak gibi bir saçmalık da yok değil.

Nagel’in bu kitabı da, yaşambilimleri ve fizik alanlarında aşılmış durumda olsa da çok değerli bir çalışma. Temel bilimlerle uğraşanlara özellikle öneririm.

Kitabı bütünüyle anladığımı iddia edemem. Bu kitapla ilgili yorum varsa lütfen bildirin (konferans, kitap) çok sevinirim.

 

Mar 8, 2020

RT Yorum – İzole yaşamları, dışlanmışlıklar vs neden değil, sonuçlardır diye düşünüyorum. Benzer koşulları deneyimleyen nice topluluk geldi geçti ama tutunamadı. Bir topluluğun dile kolay iki bin yıl boyunca dünyanın dört bir yanına savrulmuş olsalar da birliklerini unutmamış olmalarının

nedeni izolasyondan kaynaklanan dışlanmışlık olamaz: Bu duygudur sonuçta.Hatta,çoğu durumda bu acıya neden olan koşulların giderilmesi hamlesini bile çağırabilir.Bu durumda ilk terk edilecek şey “aidiyet” duygusu olabilir. Zamanla içinde yaşadığı topluma uyum isteği getirebilir.

Savımızı bir ilkeye dayandırmamız gerekir.

Tevrat’a bakarsak, Musa’nın bir ilke üzerine yoğunlaştığını görüyoruz: yasa. Musa aklın peygamberi olarak geçer. Karşıt ilkesi Firavun’dur: keyfilik.

Firavun kullarının yaşamalarına, ölmelerine bile karar verir. Yasa vardır ülkesinde. Dışarıda korkuyla, baskıyla tesis ettiği yasalılık içeride yoktur. Çünkü, bu yasalara uymayan tek kişi Firavun’un bizzat kendisidir.

Bizim, iç ve dış benzerlik olarak düşünecek çok şeyimiz var.

Tasavvufta akıl mertebeli anlatılır, insan egosunu/nefsini kontrol ettikçe aklı gelişir. Her nefs basamağına bir akıl basamağı denk gelir. Dorukta akıl, kendi koyduğu yasaya önce kendi uyar.

İslam coğrafyasında neyin eksik olduğu yeterince açık. Yeliz sonuç yani :)

Konu ontolojik. Batılı filozoflar dini bu nedenle dışarıda bırakmadan ilerlerler. Bizde aydınlanma dine saldırı gibi anlaşıldı. Haysiyetsiz yani akılsız bir tutum. Hegel Hz İbrahim’in her şeyi reddetmesi, kendi aklını kullanmaya başlamasıyla ilgili çok önemli bir şeyden söz eder.

“O sevgiyi de reddetti” der. Bu, psikologlar, psikiyatristler tarafından bile incelenmesi gereken bir şey. Sevilme ihtiyacı, beklentiler…. Bir okyanus var burada değinilecek.

Bu peygamberlerin her biri bilincimizin bir aşamasına denk gelir. “Muhammed’e giden yol uzun” diyorum.

Musa yasanın, aklın peygamberi. Yasası olmayan yerde sevgi olmaz. O nedenle İsa mecburen Musa’dan sonra gelir. Bir şehrin alt yapısı düzgün, olması gerektiği gibi değilse şehirde kaos hakim olur. Yurttaşlar birbirine saygı duy-a-maz. Ortak alanda sevgi, saygıdan sonra gelir.

Şehirlerimiz neden büyük kasabalar gibi neden böyle yorucu düşünmek gerek.

Öznel bir örnek de şu olabilir: Yasalılığı tesis edilmemiş her ilişkide hakkımız yenir, sevgimiz suistimal edilir, çarmıha geriliriz. İşte, İsa yaşayamaz. Onun yaşaması nasıl sağlanır?

Batı felsefesi geldiği doruklarda bunlarla boğuştu. Bu soruları irdeledi. Hegel bu alanda yaptığı yorumlarla Hristiyanlığı aşmıştır, ne olmuştur? İşte bu bizim İlahiyatçılar tarafından takip edilmeli kanımca. Eğer fırsat bulursam bu konuda yazacağım.

Törel olandan yazılı olana geçiş vs… Mesele yasalılık ile başlıyor, sonunda Adalet çatısı altında toplanıyor.

Duyusal algıdan yasalı alana geçişte geometri çok önemli. Çünkü geometri bu ilkelere imge elbisesinin giydirilmesi gibi. Aklı ve yasayı bulduğumuz ilk alan.

Atatürk’ün dehası burada parlar; onca iş, savaş, ülke yaratma arasında “Geometri” kitabını boşuna yazmadı.

Bütün bunlar yasalı düşünmeye adanmış bir kişide anlam bulacaktır. Ne yazık ki kavramı eyleminde bulmayan, aklen kavrayamıyor bu soyut konuları.

Bu bakımdan dünya akıl aşamasını başarıyla tesis etti sanırım. Şimdi İsa çağrılıyor. Avrupa şaşkın. Yarattığı onca kültür, zenginlik, bilim, yasalılık sınırlara hapsedilemiyor. İnsanlığın ortak emeğidir bu. Paylaşım, sevgi, hakların tesis edilmesi…Bu başarılacak ama ne zaman?

El, aldığını, kalp temizlediği kanı, vücudun diğer organlarıyla paylaşmaktan imtina etmiyor. Eh! Bilgeliğin sorusu da basit: “Neyi paylaşamıyoruz?”

Kalp aklın emrine girerse, sonunda akıl da sabote olur. Denge şart. Bu ikili birliğin idraki ve idamesi için Us filan deniliyor…

Anlamayan, uygulamalarının katılığıyla yavan yavan dalga geçiyor ama bir düşünmeli: Yahudiler ortak sınır, dil, hatta ülke bile yokken ritüellerini aksatmadılar ve halen de öyle. İsrail’in bulunduğu coğrafyadaki gelişimi inanılmaz bir başarı. O bir dışa vurum.

İslam için de böyle olması gerektiğini düşünmek doğru olabilir mi? Yanıt açık. Yoksa neden ilk kez “rabbülalemin” denilmiş olsun ki!

İlk tivitimde yönetmek dedim, bu özellikle dıştan içe bir gönderme: Kendini yönetemeyen başkasını yönetemez; korkutur, baskılar vs.

Ekonomi, politika alanında Yahudilerin, ABD üzerinden dünyayı yönettiği yadsınabilir mi?

Yüzeysel bir biçimde değindiğim bu konu, diyalektiğin; kişide, kişiler arasında ve toplumsal ilişkilerde dinamiğinin farklı olmasıyla devam eder. Burada “boş öznenin” egosunu güçlendirmek için, egosunu besleme arayaışlarından söz edilmiyor.

Bizzat dinamik bir süreç.

Konunun Avrupa’da taşındığı felsefi boyutta irdelenmesine, ben, yalnızca Metin Bobaroğlu’nda rastladım.

Kadim olan, aşkın olan, ilkesel olan, idea, gerek yatay, gerekse dikey tarihte hazır duruyor. Bu nedenle hem beden, hem ruh hem de akıl ona eşlik edebiliyor.

ORİJİNAL –  Murat Önderman @muratonderman

Yahudilerin tüm Dünyayı yönettiğini sanmıyorum ama özellikle entelektüel sahalarda (profesyonel meslekler dahil) çok ve gerçekten başarılı oldukları şüphesiz.

Neden/niye?

 

Mar 6, 2020

Düşüncede bile iyi olmak niyeti hatırlamakla değil ancak unutmamakla mümkün. Bu akıl tipine  Platon intelektus demiş.

 

Feb 29, 2020

John Locke’un Aristoteles hakkındaki düşüncesi: “Tanrı, insanlara karşı onları yalnızca iki ayaklı yaratıklar yapacak kadar eli sıkı olmasa da onları ussal yaratıklar yapma işini Aristoteles’e bırakmış.” :))

 

Feb 21, 2020

RT Yorum – içinde yaşadıkları kültüre o zamanda önemli şeyler söyleyip herkesi kendiyle yüzleşmeye davet ettiler.

bugün abartılmaları, bu hakkın verilmesinden öteye gitmemeli. demem o ki: onlar bir süreç içinde anlamlıydılar. bizde bu felsefi süreç unutulunca, duygularda anlam aranıyor.

ORİJİNAL –  Berat Mutluhan Seferoğlu @bmutluseferoglu

Pesimist/nihilist yazarların bu kadar abartılmasına ve söyledikleri şeylerin muazzam tespitler olarak görülmesine hicbir şekilde anlam veremiyorum. Hayat çok kötü intihar çok süper… Niye? Argüman sunan var mı? Hayır. Bu insanlara düşünür/filozof değil edebiyatçı demek gerek.

 

Feb 19, 2020

RT Yorum – Ne güzel bir soru.  Sezgi başlangıçta duyusal sezgi nihayetinde ussal sezgi olarak alınıyor felsefede.

Sanat ve din sezgide bulunuyor öncelikle, sezgide bulduğumuzu(sağ beyin) sol beyin aracılığıyla duyu algılarına sunmaya sanat deniliyor.

Bu sezgi “bak yeminle, geleceğini hissetmiştim” türü bir sezgi değil. Sonsuzun, Birliğin sezgisi gibi konular.

Bu olmadan geometri bile anlayamayız.

Platon akademinin kapısına “geometri bilmeyen giremez” yazdı. Tepeden baktığından değil, anlamı: buna eğitilmemiş olan anlayamaz.

Twitter’ın kapısı yok tabii. Belki de günümüze kadar evrimleşerek gelmiş insan bilincinin, özbilinçli insana bırakmak istediği özgürlüktür bu: özdenetim-özsaygı. Öyle bir çaba ki, kendi potansiyelini idrak ettiğinden, temaslarında henüz olmamışlığını sezmekten zevk alıyor olsun.

ORİJİNAL –  Oben Esi @Obenkirnaesi

Sezgiyi nereye koyacağız? Bir düşünme eylemi değil, duygu da denilemez.

 

Feb 19, 2020

“Tanrı kendini insana açıyorsa kendini onun düşünen yanına açıyordur. Kendini insana duygu yoluyla açsaydı onu düşüngeme yetisi olmayan hayvan düzeyine indirmiş olurdu-hayvanlara din yüklemiyoruz ki! İnsanın dini varsa bu hayvan olduğu için değil, düşünen varlık olduğu içindir”

“Tanrı…öncesiz sonrasız varlıktır. Kendinde ve kendi için genel-olan şey duygunun değil, düşünmenin konusudur.Her türlü tinsellik,bilinç içeriği, düşünmenin ürünü konusu olan her şey,en başta da din ve tözsellik,duygu biçiminde de insanda olmalıdır ve önce duygu olarak oradadır”

Ama duygu, insanın bu içeriği kendisinde bulduğu kaynak değildir; fakat bulma tarzıdır, en kötü formdur, insanlann yanı sıra hayvanlann da sahip olduğu bir form.Tözsel olan şey, duygu formunda ortaya çıkmalıdır…”

yukarıdaki alıntı dinin neden öncelikle duyguda açığa çıktığına kısa bir giriş. mitler ve din anlatımı olmadan din içeriksiz kalır. insanın kendiyle kurduğu ilişkinin, özgürlüğe giden biricik yolun ketlenmesidir bu içeriğin sökülüp atılma çabası.

ve devamı:

“Tözsel olan şey, duygu formunda ortaya çıkmalıdır; ama onun daha yüksek, daha vakarlı biçimi de vardır. Ahlaksal-olan, yani doğru-olan, tinsel içerik, öyle gerekiyor diye duygu derecesine indirilir, genellikle orada tutulmak istenirse, o zaman temelde bu içeriğe hayvanın formu veriliyor demektir; ama hayvanın böyle bir şeye yeteneği yoktur. Duygu, bir içeriğin girebileceği en aşağı biçimdir; bu biçim onu sanki varmış gibi bir duruma getirir.

Duygu aşamasında kaldığı sürece tinsel içerik hala örtülüdür ve bütünüyle belirsizdir. İnsanın duygu yoluyla sezdiği bir şey hala bütünüyle özneldir ve öznel bir biçimde vardır. Öyle duyuyorum, dersek, kendimizi kapatmışız demektir.”

 

Feb 19, 2020

Ben bilinci-kendi üstüne dönen bilinç-yoktur hayvanlarda. İnsanın tinsel (manevi) bir varlık olabilmesi ayrıcalıktır.

 

Feb 19, 2020

tin, özünü yani özgürlüğünü yadsımaya kalkışan şeyle hesaplaşır. gezi olaylarının özellikle ve önemle ilk on gününü böyle okudum.

kendi üstüne dönen bir bilinci ifade ettiği için gezi için özellikle tin sözcüğünü kullanıyorum.

şu da var yalnız: “tin ifadesine olanak vermeyen halkları terk eder.”

gezi’den bu yana nelerin olduğunu, olmadığını ya da olamadıysa olamama nedenini düşünmek gerekir; çünkü, tinin geri çekilmesi de bir oluş elbisesinde görünecektir.

 

Feb 17, 2020

Evrenselliğin biçimi ise, kendinde tamlığın, dolayısıyla sonsuzluğun biçimidir; bir sürü sonlunun sonsuz içinde kavranmasıdır… Bütün gerçek doğa biigisi, ölümsüzün, sonsuzun ve dolayısıyla temelde mutlağın bilgisidir.”

RT – katılanlara teşekkür ederim. engels diyenler bildi. bu anketle amacım önyargılarımıza dikkat çekmekti. bizde materyalist felsefe takipçilerinin, mekanik düzeyde bir doğa/bilim anlayışı var. yazılarımda bunu “newton uzayında donmuş” anlayış olarak ele alıyorum.

engels “doğanın diyalektiği” gibi önemli eserinde (kanımca başarılı değil, iyi bir özet) hegel’i neredeyse her sayfada anar:

“*hegel’in dehası…

*hegel burada kahinmişçesine…

*hegel’in şiir gibi anlatımı…”

bizdeyse, marksizmle “başaşağı duran ayakları üstüne konulduğu” için hegel yadsındı zannedilir. marksist ütopya, ki bu yönüyle idealizmdir cesur köklerini hegel’den almıştır.

“başaşağı duran” konusu, anket için alıntılıdağım metnin geçtiği “nageli’nin sonsuzu anlama yeteneksizliği” adlı bölümde, başaşağı duranın hegel felsefesi olmadığını gösterir nitelikte. kanımca sonlu-sonsuz diyalektiğini aşan kurgul kıpı bütünüyle kavranmamıştır.

ilgili bölümde nageli’nin haklı olduğunu söylemeye varan çelişkili bir tutumun yanısıra, tartışılacak epey ayrıntı var.

mekanikçi anlayışla, materyalizmi anlamaya çalışmak sorunlu. bizde marksizm anlayışında bu karmaşa var.hakaret etmeden, aşağılamadan bunları tartışabilmeliyiz.

celal şengör’ü eleştirdiğim yazımda ayrıntılı olarak açıkladığım, bizde bilim felsefesinin bilimle uğraşanlar tarafından neredeyse hiç anlaşılmadığını irdelediğim konuları, benzer eleştirilerle bu kitapta kaleme almış engels.

kitaptan bunun gibi onlarca alıntı yapılabilir.

Feb 16, 2020

Şu cümle aşağıdaki düşünürlerden hangisine ait olabilir? Googlellamadan yanıtlayın lütfen.

“Gerçekte, bütün gerçek ve eksiksiz bilgi, ancak, düşüncede tek’in teklikten özelliğe ve oradan da genelliğe yükseltilmesinde, sonsuzu sonluda, ölümsüzü geçicide arayıp bulmaktan ibarettir.

Evrenselliğin biçimi ise, kendinde tamlığın, dolayısıyla sonsuzluğun biçimidir; bir sürü sonlunun sonsuz içinde kavranmasıdır… Bütün gerçek doğa biigisi, ölümsüzün, sonsuzun ve dolayısıyla temelde mutlağın bilgisidir.”

Engels 8.6%

Hegel 33.4%

Spinoza 40.6%

Kant 17.4%

 

Feb 16, 2020

her ikisi de olmalıdır kanımca. inanç ve bilgi karşılaştırması gibi yaygınlaşan ve çoğunluğun görüş bildirdiği bir konuda mutlaka ağır felsefeye de yer vermeli.

 

Feb 16, 2020

negatiflik de bizim yüklediğimiz bir şey. engels bunu bir iki paragraf yukarıda dile getiriyor.

bize düşen hisselerden biri şu olabilir: anüs ve dışkı denli aşağıladığımız bir söylemde atladığım bir şey olabilir mi?

düşüncem yanlış olabilir mi?

bir diğer hisse de bu olabilir: karşımdaki benim düşünceme/eylemime benzer bir düşünce ile karşı çıkıyor? eminliğe nasıl ulaşabilirim? kendine dönüş; işte refleksiyon. “öteki”, dediğim, benim kendime dönme olanağımı sağlayan “kendi başkam.”

bulduğum “kendi”nin yadsınışı. “olumsuzun olumsuzlanması olumludur” dediği durum hegel’in.

öznel tin boşuna psikolojiyi hallederek ilerlemiyor. nesnel tinde devlet aşaması var.  saltık tindeki anlatımlar yolda yediğin, içtiğinin sanat din olarak anlatımı; yazarsan felsefe.

işte görüyoruz halkın yansıması nasıl oluyor. etik yoksa estetik yok, yurttaşlık bilinci yok; anomiye boğulduk. örneğin, erdemi eyleminde görmeyen akıl onu kavrayamaz.

hiç olmazsa erdemli biri gerekir,hayran olmak budur. kaprisli özne (boş ben) hayran olmaz:haristir, alaycıdır.

ve felsefe olumsuzlama ile başlıyor. ayrıca her olumluya ulaşma girişimi bir sonraki durak uğruna ortadan kaldırılıyor, deli bir maraton. işte bu tinin görüngübilimi, zorluk adında değil uygulanışındaki ıssızlıkta.

bunlar anlaşılmadan “lâ ilâhe” nasıl anlaşılsın?

bildiğimiz değil, yapabildiğimiz kadarız.

 

Feb 16, 2020

toplumsal tinimiz henüz ya-ya da aşamasında. bilgi, inanç tartışmasında da ikiye ayrıldık; üçüncü bakış, hem hem de bakışı önemsenmedi. aşağıdaki metin, engels’in “doğanın diyalektiği” yazmalarından alıntı. düşüncede bunu yapamıyorsak felsefe boş iş.

“Kutupluluk. Ortadan kesilen bir mıknatıs, nötr olan ortayı kutuplaştırır, ama eski kutuplar gene yerinde kalır. öte yandan, ikiye kesilen bir solucan, pozitif kutupta ağzını muhafaza eder ve öteki ucunda dışkı çıkışı ile birlikte yeni bir negatif kutup meydana getirir.

Ama eski negatif kutup (dışkı çıkışı) bu kez pozitif olur, ağız olur ve kesilen uçta yeni bir dışkı çıkışı ya da negatif kutup meydana gelir. Voila, pozitifin negatife dönüşmesi.”

mevlana  da “küfür iman, iman küfür olunca” demiş. düşünmek çileli bir iş.

 

Feb 15, 2020

“Bilgi bir inanç türüdür, gerekçelendirilmiş doğru inançtır. Inanmadiğin şeyi bilemezsin.”

Hegel de bunu söyler. Araştırmanın bilgisi, sezgi olarak orada vardır.

 

Feb 15, 2020

İki hekim tomografi yorumlarken, o dile eğitilmemişseniz onları anlayamazsınız. Analizlerden sonra doktora tekrar gider, yorum alırsınız. Doktor raporunu yazarken, size konuşurken konuştuğu dilde yazmaz. Her alanın terminolojisi vardır ve ona sadık kalınır.

Bir mahkeme kararını o dile eğitilmemişseniz anlayamazsınız. Karar açıklanırken hakimin ne dediğini hiç anlamadığınız bile olur, avukatınıza döner sorarsınız. Avukatınız mahkeme kararını konu edecekse kalemi eline aldığında konuşma dilini değil, hukuk terminolojisini kullanır.

Her bilim dalının kendine konu ettiği bir nesnesi vardır. Biyoloji>canlılık; Botanik>bitkiler vb.

Felsefenin kendine konu ettiği nesne düşüncedir.

Kendi düşüncemizi, düşüncemize konu etmekse düşüncenin geldiği dorukta felsefi metinler üretebilmektir.

Konuşurken filozof dosttur, yazarken onu ancak o dile eğitilmişler anlayabilir.

Bu bir ayrıcalık değildir, çünkü anlayanlar emek vermiş, çalışmış, okumuşlardır.

Bir kişi kendini felsefenin doruğuna eğitebilir, kökü kendindedir; düşünen bir varlıktır.

“Ayak ölçüsüyle doğduğunuzdan dolayı ayakkabıcı olamadığınıza” göre, düşünme yetinizi yetkinleştirmek için çalışmalı, çabalamalısınız.

Kiminiz alınıyor, sinirleniyorsunuz; haklısınız düşünme potansiyeli kendi peşini bırakmaz. Us fırsat verilmediğinde bizi şiddete uğratır. Öfke hep kendimize öfkedir.

Bu karanlık dönemde herkes kendi düşünmesini yetkinleştirme çabasına girerse memleket için çok hayırlı olur.

Bu işi kendi için başarmaya çalışan mutlaka anlayışlı olandır; çünkü, kendini bir zamanlar aynı pozisyonda bulmuştur, bulmaya devam etmektedir. Düşünmeye yükselmek, düşünemediğimizi kabul etmeyi gerektiriyor.

Buraya saldırgan, içi boş, alaycı ve seviyesiz yorum yapmaya yeltenen herkese minik bir önerim var: Elinize bir kalem ve boş bir kağıt alın. Tin nedir? yanıtlayın. Peki anlamını bilmiyorsunuz. Kaba bir genellemeyle ruh nedir yazın.

Psükhe mi pneuma mı hanginden başlayacak ve ne yazacaksınız? O da olmadıysa maneviyat sözcüğünü açıklayın. O da kabul. Ne yazabildiniz? Ruh yoktur ya da ruh rabbin emridir filan mı?

Varlık nedir? Varoluştan farkı nedir? Bir nedir? Nesne nedir?

Politika, botanik, tıp, muhasebe konuşabiliriz rahatlıkla çünkü imge vardır sözcükleri dolduran, duyusal algılara bağlı açıklamalar. Oysa kavramda imge yoktur. Anlamayıp o nedenle sinirleniyorsunuz.

Örneğin bir metinde ruh veya maneviyat geçince anladığımızı sanıyoruz, tin denilince sinirleniyoruz. Oysa ilk ikiyi hakkıyla bilsek tin, min hepsini anlarız. Sorun ilk ikiyi de bilmediğimiz gerçeği. Onları duya duya bildiğimiz “zannındayız” Bu can sıkıcı elbette.

Bir metin okurken özdeşlik bilincini sürdürme isteğidir bizi sinirlendiren; kişi anlamadığı şeyde taraf tutamaz. Bir tür güvenlik arayışıdır. Özgüveni düşük kimileri saldırgandırlar.

Önerimi denemeden saldıracaksanız buyrun. Nasıl olsa engellemiyorum, taymımı ayna olarak kullanın.

 

Feb 15, 2020

kestirmeden söylersem us/akıl yasalılığına uyum istiyor, zihinse keyfi. örn; kendini hep haklı bulmak ussal bir tutum değil,us kuşkuyu,olumsuzlamayı seviyor. binlerce yıldır felsefe “olumsuzla” diyor; din de “lâ” yap diyor.bunlar bir ve aynı varlığın farklı yetilerde duyumsanışı.

 

Feb 15, 2020

Katkınız için teşekkürler Türker Bey.

Bilim için kuşkusuz öyle. Felsefe kendine nesnesi olarak kendi düşüncesini verdiği için olay karmaşıklaşıyor. Bilimsel hipotezle iki görüngü orantısal olarak karşılaştırılırken, inanç kendini dolaysız sezgi olarak bulur.

 

Feb 15, 2020

sorunu anlamamışsınız. ingiltere ile bizim felsefe sanat bilim farkımıza bakın. temel sorun bu: türk düşüncesi avrupa’da düşüncenin geldiği seviyede değil. felsefede bu nedenle diretiyoruz.

us türkçe akıl demek bilmiyorsanız sizin sorununuz. uslu çocuktaki us akıl demek.

 

Feb 15, 2020

bence hadsiz bir öznellik geçerli tek akçe olduğu için. kaprisli özne kibre gömülü. insanlar anlamayınca bozuluyorlar ve tepkiselleşiyorlar.

o sözcükleri hiç anlamadığımı görünce acaba deyip felsefe çalışmıştım, felsefeden anlamayan neden anlasın? daha iyi çeviri ayrı konu tabii.

 

Feb 15, 2020

RT Yorum – öznel anlayış merkeze alınırsa başka sonuç çıkmaz. düşünce geldiği yeri tanır, gelmediği yeri tanımaz. bazı soyutluklarınsa bir dilde karşılığı olmayabilir, sözcük yaratılır. atatürk’ün geometri kitabından önce açı, açıortay, boyut, yüzey, düzey, koşut, orantı, eğik, kiriş,

türev ve daha nice sözcük yoktu, kullanıma sürüldü. felsefeyse düşünmenin doruğu. gündelik bilinç imgelerle düşünür, uslamlamada imge yoktur. anlamayan kişi kendi düşünmesinin yetersizliğinden kuşku duyarsa felsefeye başlar.

yoksa yavan alaylar, kibir filan.

ORİJİNAL –  abulkasis @abulkasis

acaba neden felsefe psikoloji gibi kitap tercümelerinde türkçede olmayan, kullanılmayan garip kelimeler üretilir. başı sonu anlaşıamayan cümleler dizilir. bir tercümenin amacı anlaşılmaz olmak mıdır?

 

Feb 15, 2020

elbette öyle. inanç ötekinin inancı değil benim inancım. bu atlanınca, konu başkası oluyor. bilim fenomen oranlarken tin ne yapar? hegel, öze uygun biçim alabilmesi için inancın kendini tikelden tümele devindirmesini ister. bilginin bir yanıdır inanç. bunu gözardı etmemeli hegel’de.

 

Feb 14, 2020

şu yazı da, hegel’in düşüncenin nesnelliğe karşı tutumu dizgesiyle biçimlenmiş bir yazıydı:

 

Feb 14, 2020

konu çerçevesinde örgütlenememişsiniz bile!

siz duyusal bilinçle felsefe yapmaya çalışıyorsunuz. felsefe nedir hiç anlamamışsınız. bence anlamak gibi bir çabanız da yok. özdeş bilinçle felsefe tartışılmaz. hakarete varan cesaretiniz özdeş zihninizden geliyor.

 

Feb 14, 2020

hegel anlayışımı onlarca yazıyla ortaya koydum. hangi noktaları eleştiriyorsunuz?

duygu aktarımı yapmışsınız; lâkin, düşüncenizi de felsefi bir bağlamda bildirebilirseniz çok sevinirim. ayrıca, sizin hegel anlayışınızı zevk edebileceğim yazılarınız var mı? okumak isterim.

RT – felsefe yapmak namus işidir. namus>yasa>νόμος(nomos).

psişe akıtıp, hakaret edilerek felsefe konuşulmaz.

eleştiri nesnel zeminde yapılamıyorsa yapılmamalı. benzer biçimde, eleştirilen de olgunlukla karşılık vermeli.

eleştiri seviyesi=akıl seviyesi.

alay çiğ bir hamledir.

 

Feb 14, 2020

örneğin şu yazın hegel’de edimsellik ve kurgul felsefenin anlaşılması için bir çabaydı:

 

Feb 14, 2020

RT Yorum – enis bey de benim gibi düşünenlerden. bu konu epey tartışılıyor. okunması biraz zor da olsa hegel’in “tanrının varoluşunun tanıtları” isimli kitabın ilk dersini okumanızı öneririm. inanmak ve bilmek ayrımı çelişkilidir.

hegel şöyle der: “…ikisi yalnızca en karmaşık yolda, dolaysızca ileri geri gidip gelmede karışmış olmakla kalmaz, ama birbiri ile öylesine içeriden birleşmiştir ki, kendi içinde derin düşünmeyi, uslamlamayı ya da genel olarak düşünmeyi kapsamayan hiçbir inanç, ve benzer olarak

kendi içinde salt kıpısal olarak da olsa inancı kapsamayan hiçbir düşünme yoktur, çünkü genel olarak inanç herhangi bir varsayımın, nereden gelirse gelsin sıkı sıkıya temelde yatan herhangi bir sayıltının biçimidir — kıpısal inanç.

Başka bir deyişle, giderek özgür düşünmede bile şimdi varsayım olarak bulunan daha sonra ya da daha önce düşünülen, kavranan bir sonuçtur, ama varsayımın sonuca bu dönüşümünde yine öyle bir yan taşır ki, varsayım, sayıltı ya da tinin etkinliğinin bilinçsiz dolaysızlığıdır.”

ORİJİNAL –  Enis Doko @enis_doko

“İnanmak değil bilmek istiyorum” diye klişe ama yanlış bir cümle var. Bilgi bir inanç türüdür, gerekçelendirilmiş doğru inançtır. Inanmadiğin şeyi bilemezsin. Dünyanın yuvarlak olduğuna inanmıyorum ama biliyorum demek mantıksal çelişkidir. Okulda felsefe öğretmek şart…

 

Feb 14, 2020

elbette öyle. inanç ötekinin inancı değil benim inancım. bu atlanınca, konu başkası oluyor.bilim fenomen oranlarken tin ne yapar?hegel, öze uygun biçim alabilmesi için inancın kendini tikelden tümele devindirmesini ister. bilginin bir yanıdır inanç.bunu gözardı etmemeli hegel’de.

 

Feb 13, 2020

Ancak varlıkların olgunluk çağındadır ki, ideal reelin karşısında boy gösterir ve aynı dünyayı, cevheri içinde kavradıktan sonra, onu bir fikirler âlemi şeklinde yeniden inşa eder. Felsefenin soluk rengi solgun zemine vurduğu zaman,hayatın tezahürü ihtiyarlık günlerini tamamlıyor

 

Feb 13, 2020

hermenötik olmadan, poetik felsefe zevk edilmeden felsefe kuru bir iş, hele bir de ideolojiye saplanıp kalınmışsa çok fena. kendini bilme meselesi aksi yöne savruluyor ve ortak payda hep kibir ve öfke oluyor, ne yazık ki.

oysa, usun kavramı kendini realite olarak bilmektir.

 

Feb 13, 2020

RT Yorum – bu ifadede sıkıntı, felsefenin her zaman sonradan geldiğinin unutulmasıdır. kavram, felsefe hep geçmiştir. öznel ve nesnel tin alanları sağlam atılmas ıgereken temellerdir, onlar olmadan felsefe ne anlatabilir?

bu yapılandırma ifade edilebilirlik açısındandır ve dizgesel olması eş deyişle sistemin ilerlemesi olarak alınmalıdır.

biri diğerine nasıl üstün kılınabilir? bu ancak parçalı bir zihnin işi olabilir.

bireyi, yasayı, yurttaşı edimselleştirememiş toplumlarda neden

sanat ve felsefe yoktur bu düşünülmeli. din de yoktur. sahtekar dincilerle doludur, zira pek kolaydır “sezgimde buldum” demek. sanat ve felsefe, dinin temas ettiği iki uçtur, felsefesi ve sanatı olmayanın dini yoktur. etiği olmayanın, estetik zevkinin olamayacağı gibi.

ORİJİNAL –  Die nagende Kritik @kritisch_kritik

“Sanat ve din yoksa felsefe olanaklı değildir”. Güzel. Ama eksik. Din yoksa sanat yoktur, siyaset yoksa din yoktur, toplum yoksa siyaset yoktur, insan (biyolojik hayvanlığın ötesine geçen tinsel varlık olarak) yoksa toplum yoktur. Tüm bunlar birbirine bağlıdır.

 

Feb 13, 2020

1) ilgili tivitinizin altına yanıt yazdım.

2) düşünmenin doğası gereği…hani şu ünlü söze üstten temas bağlamında: “Dünyanın düşüncesi olarak felsefe, ancak realite oluşum sürecini işleyip bitirmiş olduğu zaman ortaya çıkar. Kavramın öğrettiğini tarih aynı zorunlulukla gösterir.

Ancak varlıkların olgunluk çağındadır ki, ideal reelin karşısında boy gösterir ve aynı dünyayı, cevheri içinde kavradıktan sonra, onu bir fikirler âlemi şeklinde yeniden inşa eder. Felsefenin soluk rengi solgun zemine vurduğu zaman,hayatın tezahürü ihtiyarlık günlerini tamamlıyor

demektir. Felsefenin soluk rengiyle o gençleştirilemez, sadece bilenebilir…”

3) din hegel’deki anlamıyla kendini bilme çabasıdır ve sağlam temellerini öznel tinin aile ve psikoloji kıpılarından bağımsız nasıl atsın? kendiyle özbilinçli ilişkinin giderek devlete de yansıması ki ileride özgürlüğünün teminatı da olacaktır.

4) ikinci sorunuzda tekrarlamışsınız yukarıda edindiğim izlenimi

toplum, siyaset nasıl bağımsız olsun? zaten tinselliğin doruğu olarak saltık tin alanının gösterildiği bir dizgede, bir sonraki kıpı bir öncekini kapsamaz mı? itirazım buna.

 

Feb 13, 2020

yetkin bir örnek de şöyleydi:” bir anne anne olduğuna inanmaz bilir.”

dünden beri yazıyorum, bilgi dışarıda yoktur. aynı datayı alan iki insan kendi filtrelerinden geçirip farklı renklerd bilgi koyarlar ortaya.

işlemcimiz virüslü mü değil mi, bence temel sorun budur.

burada anlatmak istediğim: “somut” ispat herkes tarafından kabul ediliyor,ama, mesele, soyutun bilinmesinde, bu biliş tarzında toplanma alanının neresi olacağında.

sezgimizdekine imge bulmakta güçlük çekiyorduk; felsefi ifadedeyse imgeye ihtiyacımız kalmadı! felsefeyle öyle yetkin bir aşamaya kavuşturduk ki imgesiz. felsefe bu nedenle anlaşılmaz; içerik olarak zihin hep imge kullanır, soyutta ise imgelerden giderek soyunur düşünce: temaşa.

gündelik sezgi değil bu, işte hegel’in felsefesini oturttuğu zirve ussal sezgidir. ondan önce eksiksiz bir ussal kavrayış şarttır. yoksa psişemizden akanları sezgimiz sanıp “çuvallarız” hoş o zaman da jung yetişir imdadımıza: “hesaplaşılmayan bilinçaltı kader sanılır” filan der.

bilmeyen davasını yapacak, didişecek bizler gibi mecbur. :)) yapabilenlerse zevk ediyorlar.

 

Feb 13, 2020

2500 yıllık felsefe tarihidir; sanat ve din felsefelerinin geldikleri doruktaki açıklamalardır. yolu sürenler tecrübi olarak bunu onaylarlar.

bence, yine de varsayım olarak kabul edip, herkes kendisi için sınamalı ve deneyimlemelidir. yoksa inanmak da bir seçenek tabii.

 

Feb 13, 2020

RT Yorum – hegel’in bu tespiti müthiştir gerçekten. yanlış hatırlamıyorsam inananların, isa için canlarını verdiğinden ama sokrates’in takipçilerinin bunu yapmayacağından da söz eder. böyle de olmuştur.

işte bu din felsefe “sözde karşıtlığı”nı anlamak için iyi bir zemin. şöyle ki:

ORİJİNAL –  Die nagende Kritik @kritisch_kritik

“Hıristiyan Dininin Pozitifliği” isimli erken dönem makalesinde, İsa ile Sokrates’i kıyaslayan Hegel şöyle der: “İsa’nın takipçilerinin tüm ilgileri kişi olarak İsa’yla sınırlanmıştır. Ama Sokrates’in takipçileri, Sokrates’i erdemi ve felsefesi için severler, erdemi ve felsefeyi onun yüzünden seviyor değillerdir.” Bilme versus inanma, bilgi versus inanç dikatomisine dair üstaddan inci gibi satırlar. Filozoflarımızı söylediklerinden dolayı seviyoruz, yoksa onları sevdiğimizden, söylediklerini ezber ediyor değiliz. İyi geceler bilme ve yapma sevdalıları..

 

Feb 13, 2020

RT Yorum – hegel’in bu tespiti müthiştir gerçekten. yanlış hatırlamıyorsam inananların, isa için canlarını verdiğinden ama sokrates’in takipçilerinin bunu yapmayacağından da söz eder. böyle de olmuştur.

işte bu din felsefe “sözde karşıtlığı”nı anlamak için iyi bir zemin. şöyle ki:

“her peygamber, felsefede konulan ilkelerin kişilerde gösterimidir” denilir. arabi’nin füsus’u bunu anlatır sırasıyla peygamberler üzerinden. her peygamber bir bilinç basamağına tekabül eder ve gelişerek ilerler. bu nedenle deneyim sahipleri “dinler değil tek bir din var” derler.

inanç sahibi sezgisinde bulur, gerekirse canını verir ama dile getirip ifade etmesi akla uygun tanımlar yapması ondan beklenmez. yapabilen ise filozoftur. anlattıkları hepimizi çeker, çünkü kendi potansiyelimizi bize hatırlatır oraya doğru bir çekim yaratır.

bunu dinleyen ve hayran kalan “bu uğurda” canını vermez çünkü sadece “duydu, okudu” deneyimlemedi. özellikle köşe taşı filozofların teolog olmaları ve inançlı olmaları bir tesadüf değil.

hegel neden öznel, nesnel tinin üstüne saltık tin bölgesine koydu dini ve neden sanatın üzerinde konumlandırdı? bu üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. tefekkür-teoriya-temaşa’nın doruğa ulaştığı bir konu; kesintisiz doyum.

kendi adıma bu olmasa felsefeye katlanamazdım.

ORİJİNAL –  Die nagende Kritik @kritisch_kritik

“Hıristiyan Dininin Pozitifliği” isimli erken dönem makalesinde, İsa ile Sokrates’i kıyaslayan Hegel şöyle der: “İsa’nın takipçilerinin tüm ilgileri kişi olarak İsa’yla sınırlanmıştır. Ama Sokrates’in takipçileri, Sokrates’i erdemi ve felsefesi için severler, erdemi ve felsefeyi onun yüzünden seviyor değillerdir.”

 

Feb 13, 2020

vurguyu abartmışım:))
karşıtlık dile geldikleri yetilerdedir. imgelemdekinin duyu algıları için ifadesi sanat; bunun ritüelik tasarımı din; akla yükseltilerek anlaşılma/anlatılma girişimi felsefedir.
birin farklı tözsel ifadeleri.
sanat ve din yoksa felsefe olanaklı değildir.

RT – şunu duyunca pek beğenmiştim: “peygamber, iddiasını eyleminde göstermek zorundadır; filozofun böyle bir zorunluluğu yoktur.”

 

Feb 13, 2020

fikir alışverişlerini şahsileştiriyorsunuz, hem de çok sık. yukarıdaki ifadeniz en azından zan, dahası var ama çirkin bir yazışma olsun istemiyorum.

hegel tinsel özgürlük için duyguda sevgi, hazda kutsanmışlık der. bunu atlayamam.

olumsuz da değildi ama keşke alıntılamasaydım.

 

Feb 12, 2020

inanç edimselleşmemiş sezgidir.

bilgi ile “data” karıştırılıyor. duyusal algılarımızla (okuduğumuz, işittiğimiz) içeri giren data “iç işlemci” ile bilgiye dönüşür.

faal akıl budur. bilgi dışarıdan gelmez.

inanç ve akıl, karşıt yani tamlayıcı olarak ele alınır diyalektikte.

örneğin evrim teorisini oturup çalışıp, ayrıntılarına hakim olarak sezginizden (inanıyorum, inanmıyorum) aklınıza yükseltinceye dek, size ulaşan “ham” dataya inanır ya da inanmazsınız.

“evrime inanıyorum” demek sizi akla yükseltmez; tıpkı inanmayanları dindar yapmadığı gibi.

evrim bilgisini aktaran mercilere güvendir, evrime inanmak; bilgisine sahip olmaksa başka bir şeydir. bu tarz “inanıyorum”, kendinle özdeşliğin daha güvenilir olan tarafına doğru aşılmasıdır.

inanmıyorum diyerek, “data”ya kapanana ise ilk etaptaki özdeşliği aşamayandır.

aktif ateist ile pasif ateist arasındaki fark; felsefeci ile filozof arasındaki fark; ömrünü ibadete adadığı halde giderek acılaşmış dinci ile kendine yönelmesi neticesinde ermiş kişi arasındaki fark da böyledir.

 

Feb 11, 2020

Engels’in dili bile böyleydi! “Özensiz bir dişil, eril alegorisi” diye düşünerek, anakronik okuma yapma riskini savuşturabilirdim; lakin o ne yakışıksız bir ‘direnme’ yakıştırmasıdır öyle!

Pasif ve direnen aynı kaplarda o da ayrı.

“ Kuvvet kavramı, insan organizmasının dış dünya üzerindeki etkisinden ve ayrıca yersel mekanikten dolayı, ancak bir yanın etkin, etkileyici, öteki yanın ise pasif, alıcı olduğunu gösterir; böylece cinsiyet ayrımının cansız varlıklara kadar henüz tanıtlanmamış yaygınlığını ortaya koyar. Kuvvetin etkilediği ikinci kısmın tepkisi, en çok pasif bir tepki, bir direnme olarak görünür.” Engels, Doğanın Diyalektiği

 

Feb 10, 2020

geometrinin, görünüşler olmadığını kavrayanlarla konuşmak, tartışmak büyük bir zevk!

Geometri kavram olarak dışarıda değildir, görüngüsü dışarıdadır.“Mükemmel daire” insan aklında vardır.Zihnin kavrayışının üstünde bir bölge derler buna Yunan’da, bizim gelenekte. İnsanın eğitilerek ulaşabileceği bir düşünce biçimi. Tamamen duyusal algıya gömülü yaşamda yok bu algı.

 

Feb 8, 2020

Analitik psikolojinin kurucusu, kolektif bilinç ve arketip kavramlarının babası Carl Gustav Jung, mitlerin, arketiplerin temsilcileri olduklarını ve arketiplerin de kolektif bilinçdışının asıl içeriklerini oluşturduğunu söyler.

Arketipal motifler, tüm mitolojilerde, masallarda, dini geleneklerde ve gizemlerde tekrarlanır. Arketipi psişik bir organ olarak nitelendiren Jung onları Platon’un İdealarına benzetir, bir farkla, Jung’un arketipleri aydınlık kadar karanlık tarafı da içeren iki kutba sahiptir.

Arketipler bilinçli yönelişimizi değiştirip, onu karşıtına bile çevirebilir.Dolayısıyla arketip varoluşunu yalnızca statik bir biçimde, örneğin ilksel bir imge olarak değil, aynı zamanda dinamik bir süreç olarak, örneğin bilinç fonksiyonunun ayrıştırılması şeklinde de ifade eder.

Evrensel insan varoluşları arketipal bir yapı üzerinde durur. Mitlerin dirimliliğiyle ilgili olarak Jung şu örneği verir: Antikçağda, kumsalda yürürken topuğunu kum yılanı ısırmış bir kişinin sağaltımı için, aynı zamanda rahip olan bir Mısırlı hekim değişik bir tedavi yolu izler.

Kutsal kitaba başvurup, Güneş Tanrısı’nın kendiyolunda giderken, Ana Tanrıçanın nasıl da gizlice, kumlar arasına zehirli bir yılan saldığını anlatarak basit olayı mitik bir düzleme çıkarmaya çalışırdı. Tanrı ayağını üstüne basınca yılan tarafından ısırılır ve acıyla bağırırdı.

Diğer Tanrılar ona acır ve zehirli yılanı yaratan Ana Tanrıçadan etkili bir panzehir dilerlerdi o da bunu kabul eder ve acı çeken Tanrıyı iyileştirirdi. Öykünün imgeleri hastayı öylesine güçlü bir şekilde sarıyordu ki, damar örgüsü ve sinirler gerekli dengeyi kurabiliyordu.

 

Feb 5, 2020

“Kimlik ile aidiyeti karıştırmak matematikçiler tarafından düzeltilmiş bir mantık hatasıdır. Ya A A’dır, ben ben’imdir dersiniz, alın size kimlik/özdeşlik;[1] ya da A şu bütüne dahildir dersiniz, bu da aidiyettir. Bu hata saçma sapan bir şey söyleme tehlikesine yol açar.

Fakat aynı zamanda bir siyasal suç teşkil eder: ırkçılık. Şu ya da bu kişi siyahtır, yahut Yahudidir, veya kadındır demek ırkçı bir cümle kurmaktır, çünkü aidiyet ile kimliği karıştırmaya denk düşer.

Ben Fransız veya Gaskonyalı değilim: Ceplerinde benimkiyle aynı dilde düzenlenmiş bir belge taşıyan ve zaman zaman Oksitan[2] dilinde rüya gören insanlar topluluğuna dahilim.

Bir insanı aidiyetlerinden yalnızca birine indirgemek onu baskı görmeye mahkûm edebilir.

Oysa dinî, kültürel, ulusal vs. kimlikten her bahsedişimizde bu hatayı işliyor, bu hakareti ediyoruz. Hayır, burada aidiyetler söz konusu. Peki o halde ben kimim? Ben ben’im, bu kadar; aynı zamanda aidiyetlerimin toplamıyım, ki bunların tamamına ancak ölümümde vâkıf olabilirim

çünkü her gelişme yeni bir topluluğa girmeye dayanır: Türkçe öğrendiğim takdirde Türkçe konuşanlar grubuna ait olmam, veya mobilet tamir etmesini ya da yumurta pişirmesini bilenler topluluğuna dahil olmam gibi. Ulusal kimlik: bir hata ve bir suç.” Michel Serres

[1] Identité/identity hem kimlik hem özdeşlik olarak tercüme edilebilir. Türkçede farklı terimlerle ifade edilen bu iki kavram eşanlamlıdır – ç.n.

[2] Fransa’nın güneybatısında (tarihî adıyla) Gaskonya bölgesinde konuşulan bir dil – ç.n.

https://www.e-skop.com/skopbulten/ulusal-kimlik-bir-hata-ve-bir-suc/5064#_ftnref1

 

Feb 4, 2020

Yavaşlamış ontogenetik gelişimin beynin tam kapasite kullanımına baskı yapmasının, biyo-sosyo-kültürel sonuçları ve beynin uğradığı mutasyonlarla kültürel karmaşıklaşma diyalektiğini inceleyenlerin ilginç bir tespiti var.

“Evrim sırasında çocuğunu giderek bireyselleştiren anne, onun mümkün olduğunca uzun süre çocuk olarak tutmak ister. Ona bebeklere uygun gıdalar verir, çocuğun çevresini, okşamaların ve korunmanın hüküm sürdüğü plasenta benzeri bir alanla çevirir. Bunlar ontogenetik gelişimi

psikolojik açıdan ve belki de salgısal açıdan da geciktiren unsurlardır.”

Günümüzde uzmanlar gecikmiş ergenlikten söz ediyorlar. Giderek bunun ne kadar yaygın olduğunu deneyimliyoruz çocuklarımızla. Yukarıdaki evrimsel süreçle benzerlik dikkat çekici.

“Bedensel olarak insan cinsel olgunluğa ulaşmış primat bir cenindir” deniliyor.

Bedensel evrimle tinsel evrim arasında kurulacak bu analoji üzerinden bir roman yazılabilir. İlginç fikirlere ulaşılabilinecek zengin bir bölge. Psikiyatrist ve psikologlar için de.

 

Feb 1, 2020

“aydınlanmanın diyalektiği”nin önsözünde, horkheimer ve adorno,”kitapta hangi cümle hangimize ait bilmiyoruz” derler. kitap çok önemli bir kitap tabii; ama, beni işbirliğinin bu doruğu çarpar daha çok, hatta üzer.

çok sesli müzik dinleyebilen kaç kişi var aramızda?

 

Jan 31, 2020

felsefe de kendini bilme çabasından ayrı değil. onlara da söylenecek laf çok :))

 

Jan 27, 2020

Olgu ben dedim oldu demek değildir. Tikel uğrakta olgu henüz eksik olabilir. Devletle kişi bir tutularak ilerlenemez.

 

Jan 26, 2020

sorun oradan başladı zaten: kavramsal felsefi düzeyin, duyusal bilinçle karşılanmasının yeterli sayılması.

sizi anlamaya çalışmak, ortak bir anlayışta buluşmak çabasındayım. açık aramak, laf sokmada üstünlük gibi bir yazışma ortamına dönüşmesini hiç istemem.

 

Jan 26, 2020

Evet haklısınız. Frankfurt Okulu hem desteklenerek hem de eleştirilerek okunmalı. Aydınlanma’nın Diyalektiği’nin altından kalkmak kolay iş değil. Yalnız bizim tayfanın ısrarla anlamadığı maneviyatı öznel ve nesnel olan üzerinden dengeleyen geleneğimiz.Sünni eğilim de bunu yadsır.

 

Jan 26, 2020

maneviyetta (tinsellik) bir önerme vardır:kişinin parasıyla ilişkisi nasılsa tanrıyla ilişkisi de öyledir.”

parayla olan ilişki, bir nevî, tanrıyla olan ilişkinin dolayımlanarak ortaya konulmasıdır. bir ateist için de doğrudur. zira, o da önermede bir kutuptur yalnızca.

aristoteles’i hatırlarsak cimrilik ve müsrifliğin aşırı iki uç, cömertliğinse itidal/denge durumu olduğunu hatırlarız.

sosyal medyadaki tutumumuz maneviyatımızın (tinselliğimizin) bal gibi deneyimlenip, ölçülebileceği bir alandır.

düşünce, yaşama karşı düşmanca bir tavır alabilir: duygulanımların, duygu belirtilerinin ve bunların dışavurumunun zayıflık kabul edilmesi. her türlü, mitsel, ritüelik uygulamanın aşağılanması.

tam tersi de geçerlidir: ilk etapta misoloji, son aşamada aklın/usun tanınamaması.

düzenli olarak baktığım, paylaşımlarından etkilendiğim, yakın hissettiğim hesaplar kadar,sevmediğim,yadsıdığım, öfkemi kabartan hesaplarla temasım da kendimle olan temasımdır.örneğin temasımda ayak izimin kalmasını istemiyorsam, bu benim, kendi yaşamımı yadsıdığım anlamına gelir.

aklımız, edimimiz kadardır. edim yoksa akıl henüz yok. edimle eylem farklı şeyler.

maneviyata geri dönersek, cimriler bu yolun en tercih edilmeyen elemanlarıdır. parasını çok rahat harcayanın olduğu kadar, sürekli parasız olanın da aynı kefede olduğu bir derin düşünme alanı.

bu kişilerin bilgiye karşı tutumları da sorunludur. varlık alanları “bir bilen” olmak üzerine kurgulanmış kişilerin sosyal medyadaki varlıkları, sosyal medyaya niteliğini de kazandırır aynı zamanda.buradaki tutumumuzun iticiliğini fark edip,ondan sıyrılarak ilerlemek, gelişimdir.

buradaki varlığın ayak izleriyle yüzleşmek gerekir. sosyal medyada geçirilen zaman (araç) ile “amaç” arasında “sonsuz” bir uyum varsa, bu mecradaki varlığımız neredeyse sanatsal bir beceri olarak sergilenecektir.

kanımca her kullanıcının bu hesabı kendine vermesi gerekir.

düşüncenin yaşama düşmanca tutumuyla, yaşamın düşünceye düşmanca tutumu üzerinde çok düşünmeli. bu ikiliyi dengeye getirmek epey zor. neden taymlayndan horgörü akıyor? hani şu taymım psişeye bulaşık politik yorumlarla dolu diye ara ara şikayet ettiğim durum.

duyguların ideoloji düzeyine çıkması, politik yorum anlamına gelmez. dengeli yorumların ender olma nedeni kanımca budur. oysa milyonlar sürekli politika konuşuyor?!

kendini kurnazca koruma eğiliminin, üst yönetimde faşist bir eğilim olarak çıktığı yönündeki savlar incelemeli.

katolik inançla birlikte devam eden paganlığın ketlenmesiyle ödenen bedeli anlamak, kazanımlarını övebilmekten ayrı değerlendirilmemelidir. böylece, katolik devrim karşıtlarının ne dediğini de anlamak gerek.

bu hesaplaşmalar kendi kültürümüz için yapılmadığından, hatta bilinçli olarak imtina edildiğinden ideoloji düzeyine çıkmış duygu batağındayız. sağlam akıllar, konunun uzmanları bile bu konuda kalıplaşmış fikirleri aşamayabiliyor. duygu ketlendiğinde, ideoloji elbisesi de giyiyor.

RT Yorum – cibran’ın bu önermesi öznel ile nesnel tinin, saltık olarak ifadesidir. saltık olana ulaşmak, öznel olanın sağlıklı kurulumundan bağımsız olabilir mi?

ORİJİNAL –  Zeliha Karadal #İstanbulSözleşmesiYaşatır

“Ve devirmek istediğiniz bir despot varsa, önce onun sizin içinizde kurduğu tahtı devirmeye bakın.

Bir zorba, özgür ve gururlu olana, eğer özgürlüğünde zulüm ve gururunda utanç taşımasaydı, nasıl hükmedebilirdi?”

Halil Cibran, Aforizmalar

@gulguntp – akıldışının akılmışçasına sunulduğu günümüzde asıl sorun, tikel benin (cüz’i irade) “kaprisli özne” tarafından iğfal edilişinin araçsallaştırılarak, normalize edilmesi neticesinde ve sayesinde kapitalizmin yaygınlaşmasıdır.

özne ne yapması gerektiğini artık bilememektedir. bir zamanlar kolaylıkla ulaşabildiği “vicdan” artık örtülüdür. sol eleştirimi, solun “insan”la olan temas girişimine duyduğum saygıdan yapmıştım. bunları konuşamıyoruz bile. duygunun ideoloji sanılması saldırganlıkla ilerliyor.

maneviyata(tinselliğe) dönersek, tanrıyla ilişki talebi (özbilinç talebi):toplumsal olana öncelik verilmesi, daha iyi yönetim talebi, sürdürülebilir yaşam biçimleri vd “nesnel” alana geçişin önünü açacak “özeleştirinin” ilk aşamalarındandır ki, saltıkla temas yoksa, boş iştir.

kısa bir not: bizde, iktidar gibi iktidar karşıtları da yaşamı, düşünce karşısında küçümsüyor. oysa iki taraf da yaşamı yücelttiği zannıyla eyliyor. hırçın ben, yaşamı kendi üzerinden algıladığı için değersiz buluyor.

oysa, tikel ben(cüz’i irade) tanımını, tümel(külli)’den alır.

bir not daha: evde karısına, kızına saygısız olan kendine ne hakla sosyalistim der? çalışanına, karısına, kızına “kalk bana çay koy” diyen adam solcu olabilir mi? despottur işte o. çayını yudumlarken tv’de despot görüp küfredecektir ama. o da onun hakkıdır. egosu aşılamazdır.

burada da, varlığını, başkasının üzerine basarak, alay ederek, hırçınlaşarak, saygısızlaşarak, açık arayarak, inşa eden bir kullanıcı, emek üzerine atıp tutar anca.

bırak “ötekini” şu ortamda kendinin harcadığı zamanın emek cinsinden değerine bile saygısı yok demektir.

 

Jan 26, 2020

tanıdığım biri bir konferansında mevlana’dan bir pasaj almış, sevgi sözcüğünü para ile değiştirmiş ve bu pasaj kimden olabilir diye okumuş. ezici çoğunluk marks’tan olmalı diye düşünmüş. :))

“para da tanrı gibi, kendi yok ama işleri var, her şeyin değerini de o belirler” derler.

 

Jan 19, 2020

kutuplaştık, henüz diğerinin varlığını yadsıyoruz. oysa diyalektik, karşıtlığın, “bütünlük nedeniyle ve bütünlük için” yarattığı gerilimdir, feci çelişkili 1durumdur ki bu dinamik, hareketi başlatır. önkabuller sistemin engelleyicisidir. dinde lâ felsefede olumsuzlama dedikleri.

 

Jan 19, 2020

onlar ortaçağ karanlığını böyle aştılar. bizde her birey, her düşünce kendi ortaçağ karanlığıyla yüzleşmedi henüz. ortaçağımızla yüzleşmemiz yok ama rasyonalist dönemine geçmiş kabul ediyoruz kendimizi.

onlar hızla, felsefe, sanat ve bilimde doruğa tırmandılar. tesadüf değil bu.

 

Jan 19, 2020

doktora konum genetik; avrupa’dan cnrs’le bizde iki fakülteyi bir araya getirerek yaptığım bir çalışma! sanırım lâyık olduğumuz gibi yönetiliyoruz. aklaksızlık diz boyu.

antik yunan’da sokrat ve platon sofistlerle savaştı. sofistlere razı ettiler bizi!

Son dönemde zenginlerin çocuklarına para karşılığı retorik öğretiyorlardı. Zengin yoksulu ikna edebilsin demekti bu. Sokrates ve Platon buna bayrak açtılar. Yoksa Sokrates de bir sofist.

Aristoteles’in Organon’u yani mantığı bilim haline getirmesi işte buna önlem olsun diyedir.

 

Jan 19, 2020

Tam da bu. Diyalektik öncelikle bireyin düşünmesinde tecelli eder. Tecelli, tezhürün bilincidir. Yani refleksiyonlu düşünme, düşünmenin üzerine düşünmedir.

“Sezgimde bulduğum” duyusal olandan, ussal olana devinir. Bu aklın devreye girebilmesinin olmazsa olmaz koşuludur.

 

Jan 19, 2020

Nobelli Heisenberg şöyle düşünüyor:

“Bence, insanlığın düşünce tarihine bakıldığında, en verimli sonuçların, iki farklı düşünce sisteminin birbirleriyle temas ettikleri yerlerde ortaya çıktıkları fikri gerçekten de doğrudur. Bu sistemler, köklerini insan kültürünün çok çeşitli ve değişik biçimlerine, değişik zamanlarına ya da değişik dinsel geleneklerine salmış olabilirler. Ancak buna rağmen birbirleriyle temasa geçtiklerinde, yani gerçek bir etkileşim ortaya çıktığında, yeni ve ilginç gelişmelerin de bunun takipçisi olacağını ümit edebiliriz.

 

Jan 17, 2020

Sorun tam da burada. Çocuksu olmaz mı böyle bir teşebbüs?

Şengör yazımı okudunuz mu bilmem ama orada  bilinç seviyelerine ve felsefenin olmazsa olmazlığına değindim.

Jeoloji ile fizik bilimi tam da bu nedenle, bu bağlamda birbirini destekleyen örnekler olarak verilemezler.

 

Jan 17, 2020

RT Yorum – söz konusu yazımla ilgili açıklama yaparım, yanlış varsa düzeltirim elbette. ilk fırsatta ilgileneceğim. burada atlanılmaması gereken önemli konular var:

*fizikçilerden düzeltme metni bekliyorum. özelden yazanlardan rica ettim. henüz buna yanaşan yok.

*bilim felsefesi ile tikel bilim farklıdır. bilim felsefesi ayrıca felsefenin genelinde de yerine oturtulmalıdır.

*zeilinger ve ekibinin aldığı sonuç ortada.

*atom altı iki parçacık mesafeden bağımsız anında haberleşebiliyorlar. ışık hızı bağlamında bu açıklanırsa sevinirim.

ortodoks bilim anlayışı sorunlu. genel olarak felsefe ama bilimle uğraşıyorsak hiç olmazsa bilim felsefesi çalışmak gerek. ben çalışıyorum. o zorsa, yetkinliği yadsınamayacak bilim insanlarının, ortodoks bilimin kabuğunu kırdıkları kitaplarını okumalı. örn: tao’nun fiziği.

teorik fizikçi capra o kitapta ağzımı açık bırakan 1 saptama yapar: “bu kitabı, bilime, prestijini iade etmek için yazdım” kaos fiziği üzerine metinler üretmemiz gerekirken, biz, orta çağın bilinç düzeyiyle bilim karşıtlığı ve taraftarlığı yapıyoruz.

bu konuda söyleşi yapacağım.

metafiziğin ne olduğunu bile anlamayan tuhaf önyargılarla yorum yapıyor. metafizik çöpe atılınca ortada ne mantık kalıyor ne düşünce.

bir eleştiri hem olumlu hem de olumsuz olabilmelidir. bu, fikir alışverişidir.

memleketimizde, saldırıyla eleştiri karıştırılıyor.

ORİJİNAL –  Ekşi @AmaEksi

Pek çok fizikçi yazınızın ne kadar çok yanlış içerdiğini paylaşıyor. Düzeltme yayınlamayacak mısınız?

Bilimselmiş gibi görünen safsatalar mı yayınlayacaksınız  @gazeteduvar  ?

 

Jan 16, 2020

RT Yorum – aylar önce çirkin bir saldırıya uğradığınızda da sizi savunmuştum.

önderman’la ciddi çekişmelerimiz oldu burada. taraflı bakmıyorum, hak bildiğim yerde durmaya çalışıyorum.

her çekişmenizde önderman açıklama yaptı, siz belirli bir noktanın ötesini yok sayıyorsunuz.

felsefi söylersem: saltık tini işlerinden tanımıyorsunuz. öznel ve nesnel tin kıskacında, kendinizi hep nesnel tartıştığınızı ise öznel tinde konumlandırıyorsunuz. öznel tin ile “öznelci” bakışı karıştırıyorsunuz.

önderman’la tartışmalarım onun öznel tinden bakışına olmuştur.

öznel tinselliği eleştirmekle, öznelcilikle itham çok farklı şeyler.

ben bu eleştiriyi türk soluna da yapıyor feci saldırıya uğruyorum. feci çünkü yöneltilen argümanlar çocuksu, kaba ve felsefi açıdan değersiz.

önderman bunun üstüne çıkabilen ender kalemlerden.

sizden, yapıcı eleştiri de beklemek hakkım. bunu az da olsa yapıyorsanız eğer, ben görmedim, şimdiden özür dilerim.

anlayışınızı da ayrıca övdüğüm oldu bilirsiniz.

niçin birbirimizden esirgiyoruz merhameti?

neyse, keşke olmasaydı

ORİJİNAL –  Die nagende Kritik @kritisch_kritik

Ben Önderman’ın yazdıklarını kavramıyormuşum. Diyelim ki öyle, madem bunu savunuyorsunuz kendisi blöf yaptığı için 3 eleştirimden de kaçtı,sonunda beni engelledi, siz cevap yazın yazdıklarıma. Görelim bakalım kim neyi kavramıyormuş. Yazdıklarıma tek satır cevap yok. Buyrun hadi.

 

Jan 17, 2020

RT Yorum – ne güzel bir soru.

sanat ve din alanındaki deneyimin, deneyim sonrası, felsefede ifade bulduğunu düşünen ve deneyimleyenlerdenim. “sanat ve din yoksa felsefe boştur, laf salatasıdır” yerinde bir tespit. evet, hemen sonra rasyonalistler ve özneyi merkeze alan descartes geliyor.

ORİJİNAL –  Ayhan Eralp @ayhaneralp

Rönesans sanatı, felsefede de özneye yeniden dönmenin öncüsü olmuştur diyebilir miyiz hocam.

 

Jan 17, 2020

Siz perspektifin bu konumuna araçsallık veriyorsunuz, doğrudur. Bense ona bir sonuçtur diyorum ki bu durumda tinin tarihte gelişiminin bir durağıdır. Ayrıca Aristo’nun çelişmezlik ilkesini de tahtından iniyor olmasının bir göstergesi olarak görülebilir.

Bir de Tr’de başarsak.

 

Jan 13, 2020

Haklısınız Cenk Hocam. Benim itirazım şuna: Felsefe olmadan bilime dışarıdan bakış yetersiz kalıyor. Neredeyse psişik dışlaşmalar yaşanıyor. Örneğin şu aşı karşıtları ya da düz dünyacılara aklı sergileyen bir yanıt verilmedi henüz. Bilimin “ne”liği bilinmiyor.

 

Jan 12, 2020

RT Yorum – neden diğer filozofların isimleri eksiksiz söyleniyor da platon’a eflatun deniliyor bu topraklarda?

onca yıl felsefe bu soruyu sordurabilmeliydi. doğrudan “yanlış” olduğu kabul edilmiş.

ORİJİNAL –  O. Faruk Akyol @OFarukAkyol1

Otuz küsur yıldır karınca kararınca Aristoteles ve Platon okumaya çalışırım.Bu mahallede hazretlerin öyle önermeleri yayınlanıyor ki,geçmişimden ve hafızamdan şüphe eder hale geldim.

Bu arada;lütfen:Eflatun değil Platon!Hamdolsun alfabemizde P harfimiz mevcuttur.

 

Jan 12, 2020

RT Yorum – platon tivitime genel yanıt: düşündüğümüz ile gerçekte ne olduğunun ayrımını yapma çabası felsefede etik bir duruştur. musevilerin o dönemde kendi isimlerinin dışında bir ismi dile getirmelerine izin yoktu. bunu zorunlu yaptılar.

bizde platon dışında değiştirilen kim var?

ORİJİNAL –  O. Faruk Akyol @OFarukAkyol1

Batı düşüncesi olarak adlandırılan gelenek de pek çok filozofun adını kendi dillerine uydurarak kullanmış;bunu hala devam ettiriyorlar: tamamen yanlış! Sözgelimi, Avicenna, Averroes, Avicebron vd. Düşünün, çağrıldığınız adın dışında bir ad yakıştırılıyor size ve onunla tanınıyorsunuz.

 

Jan 12, 2020

o anlamda değil de,felsefenin düşünmenin üzerine düşünme olması hasebiyle, sağlıklı biçimde düşünmenin, kavramsallığa ulaşabilmişliğin tersinir olmadığı anlamında söyledim.gösteren, gösterilen nesne ve gösterilen kişinin birliği anlamında.

gösterenin kendi parmağına düşkünlüğü:)

 

Jan 11, 2020

RT Yorum – İyi soru.

Bence kavramı takip ederek. Bu bana öğretildiği için minnettarım. Platon’dan Hegel’e bir kavramın izini sürmeli: özgürlük, iyi, varlık vs.

Hegel’den sonrasını da nesnel olarak değerlendirmek bununla olanaklı olur kanaatindeyim.

Kavram kendi iç dinamiğini sergiler.

Filozof kavramın önüne geçmemelidir; o yalnızca bir isimdir; yaşamlarının bile kavram tarafından sürüklendiği isim. O yaşam yaşanmak zorundaydı.

Bu yol felsefeden talep ettiğimiz özgürleşmeye olanak sağlar: Hem onun sayesinde hem de ondan.

ORİJİNAL –  merve @sonyarodya

Hocam Günaydın herhangi bir felsefi metni nasıl okumalıyız?

RT Yorum – o anlamda değil de, felsefenin düşünmenin üzerine düşünme olması hasebiyle, sağlıklı biçimde düşünmenin, kavramsallığa ulaşabilmişliğin tersinir olmadığı anlamında söyledim. gösteren, gösterilen nesne ve gösterilen kişinin birliği anlamında.

gösterenin kendi parmağına düşkünlüğü:)

ORİJİNAL –  Zafer Atayurt @lafuzaf

Bu her araç için geçerli değil midir? Parmağa değil işaret ettiği yöne bakmak.

 

Jan 10, 2020

Düşüncenin, tarih içindeki yolculuğunda önemli duraklardan biri, ünlü Türk düşünür Fârâbî’dir. Fârâbî’ye göre, ideal bir toplum, sağlıklı bir bedene benzer.

Birbirinden farklı görevler üstlenmiş ve farklı önemde olan organların, dirimliliklerini sürdürebilmeleri, birbirlerine destek olmalarını, yardımlaşmalarını zorunlu kılar. İdeal bir şehirde de (madınâ fâdıla) bireylerarası yardımlaşma yaşamsal bir önem taşır.

İdeal bir devletin çökmesindeki neden, daha doğrusu toplumların bir türlü ideal hale gelememesindeki temel neden, kendi halkından bağımsız değildir: Onların kötü eylemleri, ruhlarına kusurlu istidatlar kazandırmıştır, böyle kentlerin bireylerinin ruhları hasta olur.

Erdemli kente zıt kentler vardır bunlardan biri cahil kenttir.

Halkı, mutluluktan habersizdir. Gerçek mutluluk anlatılsa da inanmazlar, çünkü anlamazlar. Onlar için iyi; sağlık, zenginlik, arzularının peşinden gitme serbestisi, saygı ve itibar görme, cinsel tatmin gibi şeylerdir.

Mutluluk, bunların toplamıdır. Böyle bir kentin halkı, temel olarak; mal-mülk edinmek, beslenmek, ev sahibi olmak, ün kazanmak, övülmek, itibar görmek için birbiriyle yardımlaşan bir kenttir. Hakikat ile hiçbir ilgi ve meraka sahip değillerdir.

Erdemli kentin yasalarının, kendi amaçlarına engel olduğunu anlayınca, hakikati toptan reddederler. Cahil, çirkin amaçlarını engelleyen her şeyin ortadan kaldırılması ana hedeftir. Fârâbî, bu bireylerin erdemliler arasına katılmamasını öğütler.

 

Jan 5, 2020

“düşünsel üst sınıf” olduğu zannına bulanmış bir kitle var burada. deney yaptım: tayma düşen bazı tivitlerle, tam da tahmin ettiğim kişilerin etkileşime girdiğini gördüm. her dem bir dayanışma içinde pek özgürlükçü, pek bi solcu filan…

kültürel ve toplumsal yaşamın “aynılaşmış” “türdeşleşmiş” özneleri onlar. seçme özgürlüğünü, aksatmadan, hep tek boyutlu olanı seçerek özgürlüksüz bir yaşamı tercih ediyorlar.

o gruba girip girmediğimizi test etmemiz kolay:

1) neyi reddettiğinize bakın; redlerimiz de bir ve aynı zira.

örnek: din konuşuluyorsa, hele hele islam konuşuluyorsa etkileşimdeki hesaplar tepeden bakılası, yaşamı ıskalamış, gerçekle alakası kopuk insanlardır.

2) 1 kişi, 1 düşünür, tarihsel 1 figür, 1 twitter hesabı onlarca “ya hep ya hiç” mantığı ile duyumsanırlar. duyumsama, çünkü, düşünmek bunun üstüne çıkabilmektir.insanlığa büyük katkısı olmuş 1 kişiliğin 1 yanlış düşüncesinin yakalanması suretiyle değersizleştirilmesi pek yaygın.

bu mantık “karşıt” görüş olarak konumlandırdığı kişiden değerli bir cümle sâdır olabileceğini de yadsıyor.

şaşırtmayan bir biçimde bu tipoloji en ufak eleştiride alınıyor; ama, alınmadığından pek emin yaşamını sürdürüyor.

olanak verilse, burayı tek tip kullanıma indirger.

 

Jan 4, 2020

Yaşadığımız bir olayın üzerine düşünmek felsefedir. Deneyimini düşüncesini anlatıyor. Tam karşılığı bizde hikmettir felsefenin. Neden yanlış olsun?

Vesile oldunuz hatırladım tekrar okurken.  Teşekkür ederim.

 

Jan 4, 2020

RT Yorum – devir kendi emeğimizin ürününü yeme devri.siz ne düşünüyorsunuz?eleştirinizin temeli nedir?hatta öz deneyimimiz ne söylüyor?

yüzlerce eser yazmış bir adamı okumadan karalamak kolay.islam dünyası da binlerce yıldır şikayet ettiği batılıya yanıt versin o zaman: bilim?sanat?felsefe?

ORİJİNAL –  Xiuhtecuhtli @aylakmakrofaj

Skolastik (Selefi) düşüncenin bugün İslam dünyasını ele geçirmesi büyük bir sorun ve hastalıktır. Lakin bunun panzehiri tasavvuf değildir. Hoşgörü ve sevgi tasavvufun tek elinde olan duygular da değildir zaten. Önemli olan bunlara odaklanmak diye düşünüyorum sayın hocam.

 

Jan 3, 2020

Ben demiyorum, etimolojisi diyor. “Şah damarınızdan daha yakınım” ciddi bir yakınlık. Felsefe de aynı yönde ilerliyor.

Bunları değil de nefsini dert edenler, sonunda neşeye gark olanlar da doğruluyor. Eğer deneyimlemiyorsam nasıl iddia edebilirim? Herkes kendine sormalı.

 

Jan 3, 2020

Etkisi giderek ağırlaşan Vahhabilik’ten kurtulmak için, dinle ilgili önyargılarımızdan kurtulmak gerek. Cinsel fantazyaları üzerine kurdukları bu din reddedilmelidir; ama, bu, “dine zaten ihtiyaç yok” denilerek yapılmaz. Yapılırsa, akıl, kültür ve bilgi eksikliğini gösterir.

Akıl, kültür ve bilgiyi gelişigüzel yazmadım. Zeki olmak akıllı olmak demek değil. Kendi kültürünü küçümseyenin kültürü olmaz; kültür olmadan uygarlığa yükselemeyiz. Bilgi, işlemden geçerse bilgidir; yoksa, okuduğumuz, işittiğimiz, görsel malzeme “data” dır.

Data, “ben” filtresinde renk ve şekil alır. Bilgi her zaman işlemcisine işaret eder. Zincirin ilk tivitindeki çıkarımız haksızca yapmadım. Hepsi birbirine bağlı.

Dinle ilgili paylaşımlarım felsefi yaklaşımla anlaşılabilecek şeyler; aceleci çözümlemeler yapmayın.

Din felsefesini kapsamlı olarak bilmeyen felsefe profesörünün bile, felsefesi hep eksik kalacaktır. Batı bunu yaptı. Müthiş okumaları var dinle ilgili. Eğer biz uygarlığa varmak istiyorsak, kendi kültürümüzde mayalanmalı ve İslam dini için sağlam 1 felsefi zemin oluşturmalıyız.

 

Jan 2, 2020

İslam’da öyle, tasavvuf’ta şöyle, felsefe’de böyleyi boşverip “bende nasıl?” demedikçe dışsal kalır bunlar. İnsan akıl, ruh ve beden arasında yarışma yapar mı hiç! Bir ve aynı şeyi değişik biçimlerde yaşantılar.

 

Jan 2, 2020

Duanın ne olduğunu öğrenmek için Arabi’nin Füsus/Şis(Şit) Fassını okumanızı öneririm.

Sorun şu: Evladının savaşta ölmesini arzu etmeyen bir annenin duası kabul olunmalı mıdır? Evetse, bir başkasının çocuğu ölecektir.

Felsefi anlayış, tasavvufi zevk olmadan din dışsal kalıyor.

 

Jan 2, 2020

Felsefeye gönül verenler: Akademinin, düşünmeyi meslek olarak algılayanların, dışlayıcı, kafamıza odunla vurucu tarzı sizi ürkütmesin.

Aklımızı, düşünme onurumuzu başkasına havale edemeyiz.

Lâkin, edime çıkmayan düşünce sığ kalır; çıkarsa durdurulamaz.

Spinoza bunu başardı.

[/fusion_builder_column][/fusion_builder_row][/fusion_builder_container]