Jun 10, 2021

Kierkegaard’ın çıkarımı yanlış değil. Elbette Tin sığlaştıkça kaygı azalır. Bu Freud’un uygarlık kurulumunda da takip edilebilir.

Tabii psikiyatr “hımmm”ı bilmediğim bir şeye işaret ediyorsa o ayrı. :)

 

Jun 5, 2021

RT Yorum – Ahlâk ve Etik çalışması yaparken, bu kitapta, diğerlerinin havada kalmasına neden olan “eksik taşı” ustalıkla ördüğünü gördüm. Eksik taş Aşk’tır.

Yaptığı işi aşkla yapan bir neslin üyesi olmuş H.Z. Ülken ne mutlu!

ORİJİNAL – Türker KILIÇ @turkerkilic

Hilmi Ziya Ülken’i bilmek gerekir

Aşk Ahlakı: (Halka Rağmen, Halk İçin Kitap) kitabı benim için önemli zihin açıcı etki göstermiştir

Spinoza’nın Etika’sının Hilmi Ziya Ülken çevirisi, hâlâ en iyi çeviridir bence

“Bir üçgen geometri için neyse insan da evren için odur” der mesela

 

Jun 4, 2021

RT Yorum – Bu karşıtlığın dengeye gelmesi erdeme doğru yol alıştır. Nietzsche, bu karşıtlığın “kurumsallaşmış din” tarafından yok sayılmasına isyan etti; kendinde bulduğu ile öğretinin uyumsuzluğunu ifşa ediyordu.

Geleneğimizde, bu aşılan bir uğraktır ve fakat deneyimlenmesi de şarttır.

Bu ayrıntılar bilinmezse; Nietzsche baştacı ama gelenek “tu kaka” saçmalığına varıyor iş. Nietzsche öyle sahiciydi ki aklını yitirdi. Geleneğimiz oradan geçişe yardım eder.

Nefs, ki Külli Nefs Allah’tır, bastırılmaz; tekâmülüne, dönüşümüne izin verilir.

Kabaca:

Apollon => Akıl

Dionysos => Beden

Diyalektiğin aşılması => Erdemin tesisi

Beden yokmuş gibi davranamayız.

Hz. İsâ bedene aşkın olana “sevgi”ye işarettir fakat der ki “kılıçla geldim!” “Sevdiklerinizle aranıza nifak sokacağım!” Bu söylem uygulama yoksa pek anlaşılmaz.

Nietzsche, sorgulamakta haklıydı, dürüsttü; baştâcı yapılası adamdı. Bizde aforizmalarını kullanmaktan öte değeri artırılamıyor. Ötesi var oysa.

Bunlar bilinmeden yok Hegel filan yazar dururuz; Hegelcim de gösterdi nasıl aşılacağını ama akli kısmını yazdı. Hegel’i anlamak zor!

Buradan, içine düştüğümüz çukurun açıklanmasına katkıda bulunayım: “Nefsinize zulmetmeyin” işte “bu seviyelerde kalın” gibi algılanıyor. Neden bacak arasından kurtarılamayan bir din anlayışı var bunu anlamak zorundayız.

Nefse zulmetmek onun hakkını vermemek, potansiyelini yok saymaktır. İtki (Emmare) düzeyindeki nefsin yolu uzundur ama hedef beden ile aklın dengelendiği erdem noktasına tırmanıştır.

Bakın bizdeki din anlayışına… Kadın hareketleri bunlar anlaşılmadan daha çok oyalanır.

Nefs itki düzeyinde başımıza işler açar; âdeta “hadi yükselelim, benim yolum uzun” der. Nefsin çıkacağı 7 seviye var şimdi buraya dikkat lütfen: Nefsimiz hangi seviyede ise aklımız da o seviyededir. Geleneği bilen biri, önce nefs seviyesini görür kişiye ona uygun davranır.

Bilir ki açıklamaları, iyiliği,jesti, seviyesinin duruluğu, sevgisi, karşılık bulma imkanına sahip değildir; o da oralardan geçtiği için anlayışlı ve kapsayıcıdır.

Nefs bastırılmaz; ortaya saçılsın hele diye izin verilir ki neyle mücadele edilecek bir görülsün önce. Savaştır bu.

ORİJİNAL –  Esami @benelifim

>> Apolloncu ve Dionysosçu dünya yorumları üzerine ne düşünüyorsunuz diye sormak istedim. Sizin için uygun bir zamanda cevaplarsanız sevinirim hocam. Erdemli olmak için nefsini bastırmak Apolloncu olmak mıdır? Meramımı anlatabilmişimdir inşallah :)

 

Jun 3, 2021

Felsefede sempati pek önemli değil benim kanaatime göre.

Dev gibi filozofları hakkını verecek biçimde eleştiren kişi çok az bence.

Üstelik köşe taşı filozofları aklın geçtiği basamaklar olarak gösteren ilk filozof Hegel’dir. Acımadan eleştirir ama haklarını verir.

 

Jun 2, 2021

RT Yorum – Karşı karşıya getirmeye çalışmak bile saçmalıktı zaten.

Nietzsche nere Hegel nere. Şuursuz bir şey onları karşılaştırmak.

Nietzsche, dürüst bir adam; ne bulduysa onu söyledi. Hristiyanlığa bir başkaldırıydı onunki. Bizde, aforizma üretim merkezi olarak kullanıldı.

ORİJİNAL – DOĞAN GÖÇMEN @DGOCMEN

NEDEN HEGEL? (İKİ)

Hegel’e karşı Nietzsche tutmadı. Hegel’i karşılarına almaktansa yanlarına almayı tercih ettiler. Dilthey ve Gadamer amcalarından bunun nasıl yapılabileceğini öğrenmişlerdi. Fakat Hermeneutik ile Hegel’in esir alınamayacağını biliyor artık. Hegel metne sığmaz.

 

May 30, 2021

Aristoteles hareket (yer değiştirme) için hareket eden, ettiren ve hareketi kabul eden olarak 3. unsuru dile getirir.

Bir bardağın durduğu yere, başka bir bardağı hareket ettiremeyiz; orası boşsa (yoksunluk) hareket olanaklı olur.

“Alt tabakalara inmek” tuhaf bir yorum olmuş.

“Felsefe yükselerek yapılmaz.”

Sokrates, gençlerle konuşurken ünlü ironi yöntemini kullanıyor diyalektik temelli argümanlarında gençlere bildiklerinin tamamen yanlış olduğunu gösterirken felsefeye yükseltmiş oluyordu.

Bugün kim düşünemediğini kabul ediyor? Asıl düşüş odur ki yükseltir!

Samimi bir soruyla başlar felsefe; hareketin başlayabilmesi için kişide bir yoksunluk, eksiklik hissi olmalı. Daha ileri giderek hakiki felsefe için ızdırap çeken biri olmalı derim.

Sokrates, “felsefe yapmak ölmektir” dedi. Hakiki felsefe “zannımdaki ben”i öldürür; zannın ölümü.

Düşünce bir harekettir; önemini kavramıyoruz ama dünyayı değiştirme potansiyeli sunan bir hareket. Gerçek düşünce kendini edimde görünceye kadar durmaz zira. Tin dışarıdan tetiklenir sadece.

Düşünce, o yokluğa “düşer” önce.

Kaan Ökten hocamız paylaşmış; bakın Kant’ın uğraştığı problemlere. Hep kendi “olası” eksikliğinden kalkarak sorulur bu sorular, tabii gerçek, samimi sorularsa.

Samimi (kendinle) olmayan kişiyi kibre düşürür felsefe.

  1. Aurelius “Erdemli bir kişi, öfkeli olamaz,” der. Düşünce dünyası düzenlenmiş, zihni tımar edilmiş kişi huzurlu olur.

En büyük hatamızı; “Prolegomena”sında, Hume’u, usun, neden ve etki bağlantısını a priori olarak getiremeyeceği hakkında eleştirirken Kant söylemiş. Ona göre:

Us, bu kavram ile kendini aldatır; kavram, deneyim tarafından gebe bırakılan imgelem yetisinin bir piçi iken, onu yanlışlıkla kendi çocuğu olarak kabul eder.

Ne ağır tokat! Konu nereye geldi ben de şaşırdım.

Felsefe halka inmez, halk felsefeye eğitilir.” Baştacı bir çıkarım.

 

May 30, 2021

Evet, orada bir sıkıntı var belki sonra tamamlıyordur düşüncesini.

Düşünmekte hep bir yere çakılış var. Devinirse düşünce oluyor ve devinim eksik olana doğru ilerliyor. Eksiklik tetikliyor. Bu deneyim sahibi, “düşünemeyen” “halk” ile karşılaştığında durumu en iyi anlayan olmalı.

 

May 29, 2021

RT Yorum – Bu soru Varlık anlayışımızın temellendirilmesiyle ilgilidir. Buradaki gibi din-felsefe iki ayrı “birim” olarak ele alındığında haklı. Atlanılan nokta şu: İki tecrübe de bir insanın deneyimidir. Bir insanın iki ayrı yetisi: Sezgi ve Akıl.

Bunlar ihtiyaca göre kullanılan yetiler.

Felsefeye konu olan ‘sezgisel bilgi’ dini tecrübe ile değil, din-dışı birikim  üstüne düşünce ve akıl ile varılan sonuçtur. Dini tecrübe duygu durumudur. Dinin kendi içinde tutarlı mantığı vardır ancak akıl ile zorunlulukla temellendirilemez. Örn. Gayb.

Örneğin, alıntılanan tivitteki ilk cümlede felsefi düşünmeye konu olacak olan ham veri nereden gelir? Zihin analiz eder, yani parçalamak zorundadır. Parçaları toplamak ve bütünlük içinde değerlendirmek aklın işidir.

Deneyim, akla taşınır ve bu kez kavramsallığı içinde anlatılır.

Örneğin “Yüce” kavramını ele alalım. Buna hiçbir yere bakmadan ne yanıt verirsiniz? Bu kavramın içini dolduracak bilgi ya daha önceki okumalarınız ya da sezgisel bilginizden gelecektir.

Okumalardan eş deyişle dışsallıktan, ezberden geliyorsa, kalıp, donuk bir tanımınız olur.

Sezgiden geliyorsa ve siz sezginizde bulduğunuzu ifade edemiyorsanız; sezginize iman edersiniz. Sorun yok. Felsefi yeteneğiniz, çalışmanız varsa Kavramsallığı içinde açıklarsınız.

Örneğin Romantikler yüceyi anlatırken, Tanrının doğada gizlendiği betimlemesini yapıyordu.

Analitik düşünce için “yüce”, dağ gibi, büyüklük anlamında, üstünlük demektir.

Düşünme edimi doruğunda Ussal sezgide taçlanacak daha. Yol ne uzun.

Rasyoperest, analitik yanımız sanattan anlamaz zira sanata yaklaşamaz bile!

“Yüce”nin bilgisi deneyiminizden kaynaklanıyorsa bu sonlu-sonsuz karşıtlığının eridiği ve sonsuzun kendini küçük bir an için bile olsa sonluda deneyimlediği andır. İşte o an, sanatçının imgelem gücünde bulduğunu bize bir aracı ile aktarmasına neden olur: resim, şiir, müzik…

Sanatın gücü işte bu bütünsel alana davetindendir. Bu huşû duygusu, o bütüleyici ânı tekrar yaşamak için ritüeller yaratmaya çalışırız. Sessizlik, içe dönme, ritüelik tekrarlar eş deyişle ibadet.

Adına Tanrı denilen o bütünselliği hiç deneyimlememiş din-i-dar oluyor. Sanatçı müthiş ilham bölgesinden geri dönüp, nefs seviyesi neyse onun içine çakılıyor. Sanatçılar o nedenle biraz “kopuk” olurlar. Deneyimleri dünyevî değildir âdeta.

Filozof bütün bunları deneyim deposunda bulundurmuyorsa ne anlatacaktır? Felsefeciler genellikle bilgiyi dışşallıkta bulanlar ama felsefe eğitimi en azından bu imgelem alanının gücünü fark etmeyi sağlayabilmeli.

Bu üç alan birbirinden ayrılmaz ama farklı yetilerde ifade bulur.

Bunun ayrıntısı için imge ile simge arasındaki ilişki çözülmüş olmalı; dolayısıyla “dil nedir?” yanıtlanmış olacaktır. Dil ve düşüncenin seyri; zihinde nasıl ilerler, sezgide nasıl  davranır, imgelem alanında var mıdır?

Filozofların, bilgelerin her konuda söylecekleri bir şeylerin olması tesadüf değildir. Bu düzeyde felsefe philo sophia’dır. Sophia’sını aramayana ebediyen kapalı bir alan. Dişil yanımızdır ve dişil olandan yoksunluktur bizde sezgiyi harekete geçiren.

Bu kavramlar rastgele kullanılacak kavramlar değil. Mantıksal dorukta, Hegel mantığında yerleri “dizge” içinde gösterilmiştir.

Fakat bizde “metafizik alan” indirgendiği “atması serbest” alanda hapsolmuştur. Bu durumda felsefeden nasıl konuşacağız.

Demek ki henüz aklın işlevi bilinmiyor. İmgelemden, Us’a bunlar bir yetimizin farklı seviyelerde aldığı isimlerdir. Akıl yetisi ile doğarız fakat çoğumuz bu yetiyi kullanmadan ölür. Akıl bütünsel olanı kavrar. Us yani. Bunlar üst düzey kavramlar.

Bu konuları çok yazdım hem burada hem de köşemde. Kitaplarım da bu konular ağırlıklıdır bilen bilir.

Derin okuma yapmak demek kanımca çok okumak değil ama titiz okuma yapmaktır. Aristoteles, Spinoza, Kant, Hegel vd bunlar “ne dedi?” değil benim derdim. Çok da sıkıcı bulurum.

Ayrımları nerededir? İşte bunu anlamak bir ömür alır. Bu dışarıdan verilemez eğer idrak etmek şartsa. Benim çabam bu yönde.

Koyu dindar bir insanım; Allah’ı bırakmam. Sonsuza temas ettiğim bölge sanatçı ilhamımı aldığım bölgedir.

Biricik sanat eserim kendimim.Ustalaştığım alan “İncittiğimle incinirim” disiplinidir. Ömrümü aldı, olsun. Elif gibi dimdik ama boynumuz bükükse ne gâm!

Felsefe ile doğru düşünmenin tesis edildiği edimde görülür. Yoksa kuru çekişme. İlk iş kavramlarımın içi dolu mu diye bakmalı.

Hatta kavram nedir? Çatı kavram nedir vs. Bunun içsel bilgisi olmayınca insanlar bir ve aynı şeyin farklı tezahürlerini tanımıyorlar. Örn: Allah’ın isimleri ile felsefi ilkeler.

“Sanat ve din bir ve aynı kaynaktan beslenir,” önermesi doktora düzeyini kaldırır; yıllar alır.

Bizde neden sanat yok ve neden dindar yok? Filozof da yok. Ağır soru sordum biliyorum. Ben yanıtlamaya çalışıyorum.

Rasyoperestlik feci, hep böler. Allah ve ahlak konusu da bu sığlıkta konuşuluyor. Allah ile kul ne ara ayrıldılar, anlayamıyorum ne felsefe ne de din bakımından.

Hızlıca yazdım. Geçişler kopuk, tapaj hataları bol olabilir. Bu konuları öyle sık ele aldım ki artık burada kusur gören lütfen önce yazılara göz atsın.

Belki yeni okurlarda bir ilgi yaratır.Bu konular çözülmedikçe insan kalıcı huzura eremez bence. Geçicisine razıysak oh ne âlâ:)

Bu konulara değindiğim bazı yazılarım daha ayrıntılı bilgi veriyor.

ORİJİNAL –  gümüşservi @flk42

Felsefeye konu olan ‘sezgisel bilgi’ dini tecrübe ile değil, din-dışı birikim  üstüne düşünce ve akıl ile varılan sonuçtur. Dini tecrübe duygu durumudur. Dinin kendi içinde tutarlı mantığı vardır ancak akıl ile zorunlulukla temellendirilemez. Örn. Gayb.

 

May 29, 2021

RT Yorum – Felsefede Kavram’a doğru ilerleyiş vardır. Kavramlar birbirlerini tamamlayarak, evrilir.

Allah, bir isimdir; isimlerin cemmidir (toplamı) denilir.

Cemal + Celal = Kemal…

Hegel, Kavram> Tanrı.

Allah, kapsıyor> Ayrımlı, birlik >Tevhid

Din-i-dar, kindar > Ayırır, nifak sokar.

ORİJİNAL –  Esami @benelifim

Doruk deneyimler yani tüm varlık alemiyle bir olma deneyimindeki bütünlük mü Tanrı’dır? Abes bir şekilde sormamışımdır umarım. Çok önemsediğim ve merak ettiğim için doğrulatmak istedim sadece.

 

May 28, 2021

Dinin kaynağı sanatla aynıdır; yani kurum, aracı referanslı değil özdeneyim referanslı haliyle.

Sanat sezgisinde bulduğunu duyusal algıya sunar; din sezgide bulunanın peşine düşer (ritüelik tekrar) nihayet felsefe sezgide olanı akıl aracılığıyla açıklar. Deneyim yoksa felsefe yok.

 

May 28, 2021

Dün, ABD’de bir spor karşılaşmasında aşılılar ve aşısızlar ayrı tribünlere oturtulmuşlar. Bu iş nereye gidiyor?

“Önceden emin olamadık, bu normaldi, korktuk ama artık okullar açılsın,” diyenler çok geç değil mi?

Özgürlüklerin teslimatı, işte o “korku” bölgesinde gerçekleşti.

Böyle bir öneri mantıklı olabilir mi? Sağlıklı olduğumuzu ispat yükümlülüğü bile değil bu çünkü o aşamadaki hakları PCR testleriyle teslim ettik.

Erdem ve korkusuzluğu ayırmayan felsefe ile iman sahiplerinin korkusuz olacağını söyleyen dinin, kesiştikleri praksis alanını işaretlemek için iyi bir fırsat.

Eh, praksis, bedensel ve ruhsal çabanın bir ürünü. Âşikar olduğu mahal neresi? Korkudan pırpır eden yer işte.

 

May 28, 2021

RT Yorum – “Doğru zaman” tikel olgular için, genelden daha sonradır.
Ülkenin, insanlığın menfaati için doğru zaman tespiti akılla elele gider. Yönetimlerde o nedenle akıl aranır duygu değil.
Bir arkadaşımıza, dostumuza, tanıdığımıza merhamet eder, bekler; belki de yanlışını hiç söylemeyiz.

ORİJİNAL – Zeynep Merdan @kesfsever

Yanlışı söylemenin bile “doğru zaman”ı var.

 

May 27, 2021

Kendini kaybettiğini idrak ettiği için “bir ümit” dine ya da felsefeye sarılanlarla

Kendini kaybettiğini idrak ettiği için “artık” dinden ya da felsefeden kaçanlar birbirini anlıyor, ortak bir alanda buluşuyor.

Verili bulduğu dini ya da felsefeyi sorgulamayanlar çekişip duruyor.

 

May 27, 2021

Materyalizme argüman toplamaya gerek yok ki. Şunu demeye çalışıyorum: Madem argümana bilimden bakacağız soru şu olmalı; “Mater/maddeyi nerede temellendireceğiz? Aristoteles, Platon önemli şeyler söylediler ve bugün kuantum kuramı, holografik evren teorisi ‘tekrar dön bak'” diyor.

 

May 27, 2021

Keşke Kant olabilsek. Adam nefis bir kuşkucuydu; yalansız. Bedelini ödemeye hazır bir dürüstlük abidesi. Bizimki lâf salatası. Asarım, keserim, engellerim… :)

 

May 13, 2021

RT Yorum – Size, felsefi ve dinî terminolojileri birlikte kullanarak, bu konuda açıklama yapmak istiyorum.

Dünya, özgür ve özgün birey için topumuzu silkeliyor. Ringde, kim bilir kaçıncı raunddaki boksör gibiyiz; yorgunuz. Dinde bu durum, “artık Ferdî Hikmet dönemine girdik” diye anlatılır.

Samimi olmayana kurtuluş yok. Bir işle, o işin hak ettiği gibi ilgilenmek samimiyettir. En önemlisi bu.

Pandemi süresince “korktum” diyebilmek samimiyettir. Pandemi süresince “mesleki kimliğimle var olduğum mecralarda insanları yanılttım” demek samimiyettir.

“Ortak alanlarda su içmeyi uzatıyor” diye kızabildik başkalarına; hastalandık. Önce bunu kabul etmeliyiz. İnsan temasından vazgeçtik kolaylıkla!

Her başarılı işin, nesnesi ortaya konulunca “ben yaptım” diyeni bol olduğu gibi, tersi durumda da “ben yapmadım” diyeni bol olur.

Bu hesaplaşmaları sık sık yapanlar, pandemi sürecini rahat geçirdi. Ne demek o? İnsan onuruna yakışır bir ruh haliyle geçirdi.

“Kurtuluşa ermek” bu dünyada başarılamadıysa öbür dünyaya bedavadan mı alsınlar?

Tinin tözünün özgürlük olduğunu deneyimlemeyen akıl neden aydınlansın?

İster dinî ister felsefi olsun “aydınlanmak” fena bir şey değil. İsteyelim elbette. Gölge yanı olduğunu görmeyen aydınlanabilir mi?

Bu bağlamda samimiyet, aydınlanmış bir aklın ve ruhun kazanımlarına ortakmışçasına atıp tutmamaktan geçer. Gelir bir pandemi, feci sınar.

Samimiyet sınavı burada bile peşimizde. Herkes kendindekini yazsa? Bi havalar filan…

Konusunda çok başarılı bir uzman artık yeterli değil; zaman dünyayı bütünsel kavrama zamanı. Bunu ancak kendimiz başarabiliriz.

Bizdeyse henüz ilkel topluluklardaki gibi şeflere tapınılıyor.

Mamafih, en üst düzey eğitimliler bile ne düşünmeleri gerektiğini bilmiyorlar. Eğitim arttıkça “bilmediğini” saklama tilkiliği artıyor.

Felsefenin doruğu olarak “Ussal Sezgi” korur. Yanıbaşımızda bir rehber gibi izler bizi.

Dinde teslimiyet korur. Neye teslimiyet? Hakka elbette.

Yasa karşısında boynu eğiktir modern insanın. Onurlu mahkemeler, yasalı kararlar mazide kaldı gibi. Din de bu mahkemeyi içeride kurdurur. Dışarıda başkası için kurulmaz o mahkeme. İslam alemi nerede kurtuluş nerede!

Bütünsel bir anlayışa ulaşmak samimiyetle (ihlas) ancak.

Kur’an’ın en anlaşılmazı İhlâs Sûre’si. Din tamamlanmış, artık anlatım aşamasına bir meyil vardır orada. Olan biten   şu! Next level? Anlatan şöyle başlar artık: “Kavram Tanrıdır.”

Hegel’in “Saltık başkasının kalmaması” olarak tanımladığı cânım özgürlük.

ORİJİNAL – Karl Blackwood @tanhauss

Şurada bahsettiğim nedenlerden kimseye güvenemiyoruz hocam ya.

“Aşı sıram geldiğinde vurulmayı düşünmüyorum. Karşıtı olduğumdan ya da bir takım derin, üst akıl oyunlarına inandığımdan değil. Ortalık bilimsellik adı altında spekülasyon kaynıyor. Hiçbir doneye güvenemiyorum. Aşılanmışları uzun süre gözlemleyip karar vermek en doğrusu.”

 

May 16, 2021

RT Yorum – Ürkütücü boyutlarda bir alınganlık sorunu var artık; dünyaya salgın gibi yayıldı.

Sürekli yazıyorum. Bıkma hakkım var mı bilmem.

Bu, düşünmeyi bilmemekten kaynaklanıyor.

“Virtue signalling” VS

“Cultural appropriation” CA

“Politically correctness” PC bir sorun boyutuna ulaştı.

Bunlar temelde sağlam argümanlar ama “snowflake” psişelerin ağlama duvarı oldular. Bu gidiş artık faşist boyutlara yaklaştı. Faşizmin yeni yüzünü görmüyor muyuz?

PC için örnek bol hatta bıktırdı.

Batı’da, saçına rasta yapan beyazlara saldırılıyor artık! CA’ya uygun değil diye.

Kızımın dersinde bir İngiliz öğrenci “inşallah” demiş. Diğer bir İngiliz öğrenci “sen ne hakla İslam terimi kullanırsın, biz onları aşağılayan beyaz kültüre aitiz” demiş. Diğeri “bilmiyordum” diyerek özür dilemiş.

VSci faşist, “özrünü kabul edemem, ben müslüman değilim” demiş!

Gençlerin kafası karışık. İçten içe yanlış olduğunu biliyor ama korkuyorlar. Dışlanma korkusu derin bir korku. Bu korkuyu, sosyal medya yaygınlaştırıyor.

VSci, CAcı, PCci dolu. Bıktık!

Bari, okumadığınız yazara yorum yapmayın. Yine de siz bilirsiniz; haksızlık yapmak iyi değil.

Bezmek yok. Tekrarlamak istiyorum: Bir gün denildiğinde onun içinde yapıcı unsur olarak gündüz ve gece bulunur. Ayrım her zaman özdeşlikten hareketle olur.

Özdeşliğin kavranılması, anlaşılması kolay değil; en kolayı deneyimlemek ama zor çünkü bu çaba iyi niyet gerektirir.

ORİJİNAL – Serdar Erden @SerdarErden20

Türkler Batılı Oryantalizmi eleştirirken kendi Oryantalizmlerini görmezden geldiler.

 

May 14, 2021

Okuma çabamdan yıldım!

Çılgınlık bu: Herkes birbirinden alıntılıyor, çalıyor, yazıyor, konuşuyor. Herkes artık çok biliyor. Kötü değil.

Oysa, Dünya Tin’i hepimizi, bildiğini, yapabilen insanlar olmaya doğru sıkıştırıyor. Ferdi hikmete, özgün ve özgür bireye, bilgeliğe doğru.

“Başını yastığa koyduğunda,” der Emre “mahkeme kurulur; hakim sen, savcı sen, avukat sen, suçlu sen…” Nasıl çıkılır bu işin içinden! Çok acımasız bir mahkeme.

Gece mahkeme + gündüz uygulama = Al sana hesap günü!

Uyku bozukluklarının toplam maliyetine bakın, dehşet bir rakam.

 

May 11, 2021

RT Yorum – Örnekle anlatayım: Komşuyu rahatsız etmemek için sevdiği hâlde yüksek sesli müzik dinlemeyen kişi kendini “komşuluk” şemsiyesi altında tanımlayan bir davranış yapmış olur. Topluluk içinde yaşaması, bireysel isteğini öncelemiştir.

Kendini sınırlayan özgür, sınırlayamayan keyfîdir.

ORİJİNAL – meryem ezgi @meryemezgiduran

“Özgürlüğün hakkı, kendini sınırlamayı başaran evrensel birey tarafından verilebilir ancak.”

Hocam bu kısım neden bilmiyorum çok hoşuma gitti. Zamanınız olursa biraz daha açar mısınız?

 

May 10, 2021

Sık sık kitaplara olan düşkünlüğünü, kitap sevdasını dile getiren, kütüphane görselleriyle aşk yaşayan paylaşımlar görüyorum. Başlarda buna özeniyordum; “keşke ben de…” diyordum.

Bunca kitaba rağmen, neden on binlerce tivitle sergiledikleri düz mantığın ötesine geçmiyorlar?

 

May 10, 2021

İşgâle razı olduk. Yazışmaları, WhatsApp’tan sürdürmek için bile izin alırdık bir zamanlar.

Sözsüz hukuka feraset gerek; atomize bireysellik içinse bir lüks.

Özgürlüğün hakkı, kendini sınırlamayı başaran evrensel birey tarafından verilebilir ancak.

 

May 9, 2021

RT Yorum – Güzel flood. Okumayın.

Fen Bilimleri emekçilerinin de bu “sorunsallarla” boğuştuğu…

Uzun iş: Önce “soru” soruyor araştırmacı ve bir “sorun”a doğru sürüklendiğini hissediyor ve bir “sorunsal”la karşı karşıya olduğunu anladığı anda artık kıyısı olmayan okyanus; yüzerken dinlen.(:

Düşünmede bu derinlik yoksa uzmanlık alanınızı da yüzeysel kavrarsınız.

“Nesnel nedir?” Hegel’e gelinceye dek bunun iki, Hegel ile de üçüncü tanımı oluşmuştur.

Burada nesnel sözcüğü uçuşuyor havada. Anlamı ne?

Popper Kantsız eksik anlaşılır ve Hegel ile aşılır diye düşünüyorum.

ORİJİNAL – Murat Önderman @muratonderman

Soruyu tekrar edeyim. Bunu size sormuyorum. Ortaya atıyorum.

Yanlışlanana kadar doğru kabul ettiğimiz bilimsel kuramları bilgi saymamızın gerekçesi ne? Bunlar mesela birer sistemli önermeler kümesi olmanın ötesine nasıl geçebiliyor? Bu önermeler niye (hangi sebeple) bilgi?

 

May 8, 2021

RT Yorum – Evet öfkelendi ama nedenini bilmiyor henüz; merak eder umarım. Düşünceyi diyalektikten kurtarmak çok zor iş.

İlerlemek, derin bir parçalanma duygusu getiriyor. O ana kadar inandığın, olduğunu sandığın şeyi terk etmek bir tür yara almak çünkü. “Parçalan ki ilerle” diyor sistem.

O kritik aşamada yan tutmaksa geçici bir rahatlama sağlıyor. Rahatlama geçici çünkü aynı zamanda kendimize karşı öfke biriktirmemize neden oluyor. İlerlemeyi reddetmek insan olmanın doğasına aykırı zira.

Yaşamı erteleyerek geçirmek de bir hak tabii.

Ne yaparsak kendimize!

ORİJİNAL – Berfin And @BerfinAndd

Cok cok sasirdim. Uzucu dogrusu.. Ben de katiliyorum. Eksik kaldigini dusundu.. Ofkesinden.

 

May 5, 2021

Andın savunulacak yanı olup olmadığı konuşulabilir ama minimum 2 şart gerekir:

* Oturulacak masada sonucun halihazırda belirlenmemiş olması.

* “Milli” “Milliyetçilik” “Türk” ile ne denildiğini anlamış aydınlar ve hem bunu bilmediğini bilen hem de anlamak isteyen dürüst kişiler.

Hep “diyalektik” diyorum.

Ulus devletin sınırların olmadığı bir dünya devleti için öncelikle ulus bilincinin tesis edilmiş olması gerekir. Dünkü örneğimde “gün” denildiğinde gece ve gündüz oradadır ama yokluklarıyla.

Bizde Marksistler bile bunu anlamıyor; burjuvaya karşılar!!

Bizde bu bilinç zayıf; bir de artık utanıyoruz. Korkuyoruz çünkü “ırkçı” derler diye. Ne alakası var; derin bir cehalet.”Türk” tanımında ırk yoktur.

Cumhuriyet tarihinde bunun ne kadar ırkçı bir anlam ve uygulama kazandığıyla da yüzleşmek zorundayız. Bundan kaçana güvenmem ben.

Atatürk’ü, ders gibi ve şevkle çalışmalıyız. Hem bölge hem de dünya için çok zor bir şeyi başardı.

Hedefinin yüksekliğini, karşı devrimin çukurluğu ispatlıyor!

Hem yurtta hem cihanda sulh! Bunu anlamak için kaç fırın ekmek gerek.

Dikkat ama “Dünyada sulh, yurtta sulh” demiyor.

 

May 4, 2021

“Diyalektik düşünmek” denildiğinde; “gece ve bak gündüz, ikisi bir arada!” gibi bir süreç sanılıyor.

Karşıtları düşünmek onları bir arada bulundurmak değildir; birlikteliklerinden bir ürün doğar:

Gece+gündüz= Gün

Bir şey üzerine düşünürken bu doğumu biz yapacağız.

Nasıl mı?

Yüzeysel örnek: Perinçekgilleri güvenilir bulmam ama ona “haklı olabileceği” payını vermek, karşıt olana geçiştir ve araştırmamı sağlar; nihayet beni anlayışa götürür. Ben doğurdum; mecburen kabul ederim.

Ateist dîne; din-i-dar da dinsizliğe… Hz İbrahim aşaması çok yüksek.

Diyalektikte kalınamaz çünkü çıldırma riski taşır.

O nedenle gündelik düşünme hemen taraf tutar ve diyalektiği bitirir.

Aşılması çok zordur. Başkasının düşünce ürünü ile yapılmaz, yapılamaz.

Başaranların düşünce ürünlerini ancak ezberleriz.

Başaranın boynu acık büküktür. :)

 

May 3, 2021

RT Yorum – Bilmiyorum Ali Hocam.

Düşünme sürecinde bilgidense, sentezi önemlidir bilirsiniz. Burası o işe yarar mı bilmem.

Belki de bilgiyi boğan ve kendi başına düşünme cesaretini kıran bir yer burası.

Burada çoğu kişi başkasının fikrini kendi fikri sanıyor. Bunu üsluplarından anlıyoruz.

Özellikle eleştirildiklerindeki üsluptan. Eleştiri bizde öfke yaratıyorsa o düşünceyle henüz duygusal bir bağ içinde olduğumuz anlaşılır.

Fakat, düşüncemiz nesnel, ortaya koyuşumuz şahane olabilir ama hep bir “dangalak” görevini yapmak üzere teşrif eder; görevi o çünkü.

İşte, senteze varmış “müthiş” paylaşımı yaparken gelen “dangalak” için de sentez yapabilmeli. Çünkü o dangalak sayesinde, dangalak olmayanı ayırıp kıymetini anlıyoruz.

Olay kişiselleştiğinde sergilediğimiz tavır kadardır hepimizin aklı, dini ve felsefesi.

Bakınız Boynukalın.

Ona öfkeleniyorsak fikri iktidarımızın zedelenmesinden korkmaktan, sorgulanmak istenmeyen örtük bir otorite bağımlısı olmamıza kadar geniş bir çerçeve var demektir kendimizi eleştirmek için.

Konu ne zaman “öteki” oluyor ben anlayamıyorum. Benim öğretmek gibi bir misyonum yok ki!

Beni şaşırtan hem de çok şaşırtan burasının “gönül birliği” oluşturmaya yaramış olması. İki gündür mesaj yanıtlıyorum aralıklı olarak ve daha epey yanıtlayamadığım mesaj var.

“Orada Google dururken bana niye ihtiyaç duysun ki gerçekten öğrenmek isteyen insan? Bu ciddi bir soru.

Bilgi için takip tehlikeli bir iş bence. “Draje bilgi” peşinde olmak, uygun fırsat geldiğinde “satmak” niyetini barındırır. Birbirimizin üstüne bilgi atıp duruyoruz burada.

Bir havalar bir kasılmalar filan. Alaycı, üsttenci bir tavır.

Ham zeka tilki olmana yarar. Giderek etrafındakiler nasıl da zeki olduğundan dem vurur; hayranlar artar. Peki ama bu zeka kendi başına olduğunda sana ne yaptırıyor? Bu soruyu sormadıysan henüz akla geçmedin demektir.

O ham zeka ile niyet okumaya başlarsın: Cehennem’e ucuz bilet.

Özümsenmiş bilgiyi hakaretamiz, alaycı ya da üsttenci olmayan bir tavırla ortaya koymak, buradan hiçbir beklenti içinde olmamayı barındırmazsa, çok yıpratıcı olur.

Özümsenmiş bilgi, yoğun düşünsel emek; ortaya koyuştaki nezaketse, tutkunun damıtılmış özünü sunar.

Nezaket, çelik gibi bir iradenin ürünüdür. Yapmacık olanından ayrımı budur. O irade ki “yapmacık/taklit nezaket” aşamasını, kafana vura vura aşmanı sağlar.

Yapmacıklık şarttır. :)

Süresi mi? Sizin iradenizle olan aşkınıza bağlı.

“Övenle söven bir olduğunda yol biter” anlayışıdır bu. Sanırım, aslında yolun ancak o aşamada başladığına nazik bir işarettir, bir yemdir sevdalılar için.

Bu yeni dönemeçte, gönül bağının tesis edildiği takipçiyle, yine “neyi bilmediğimi” paylaşacağım satır aralarında.

Öğreniyorum hâlâ. Yaşam boyu öğrenci olmak kolay iş değil, lâfta kalmasın yeter.

Amma uzattım!

Bir bilge ne güzel özetlemiş:

“Yeryüzünün öğretmeni olabilmek için gökyüzünün öğrencisi olmak lazım.” Aliya İzzetbegoviç

Sevgili Ali Bey, satırlarıma burada son verir..:)

ORİJİNAL – Ali Sebetci @alisebetci_

Bir insan bile “sizden öğreniyorum” diyorsa bırakmamak için yetmez mi Gülgün hocam?

 

Apr 30, 2021

Düşünme faaliyeti kumaş dokumaya benziyor: Bir iplik çekildi, doku bozuldu.

Atomize birey tehlikeli. Seküler, dindar, entel fark etmiyor; dünyayı hep şu meret öznelliği seviyesinde kavrıyor.

Pandemi ve yasaklarına şikayet de kendine dokunduğu yerden ve dokunduğu kadar.

“Düşünceye duygu bulaştırmamak” anlaşılmıyor.Bir hekim TTB’nin “tam kapanma” çağrısına tepki göstermediyse, kreş-bakıcı sorununa üzülebilir ama meslek adı altında tepki gösterirse, duygusal tepki olur bu, nesnel değil.İnsan bir bütündür; tikel-tümel arası geçişler keyfi yapılmaz.

Pandemiye başından beri sağduyulu yaklaşanların öyle oldukları şimdi anlaşıldı; dudak büküyordunuz. Okulların kapanmasını onaylayan ankastre beyaz yaka yatacak yerin yok.

Kıpkırmızı bir alanda, 16 ay boyunca yalancı + ama semptomsuz sadece bir birey varsa, toplum hasta demektir.

 

Apr 27, 2021

Gelenler adamdı, buldukları insandı

İnsan yalnız Tanrının yarattığı mâhluk

İnsan mâhluktan, adam insandan çıktı.

Tanrının insanı yer ve içer.

İnsanın adamı düşünür ve yaratır.

Atatürk yazmış. İşaret bedenden değil Tinden doğana. Çok yüksek bir düşünsel seviye.

Sağ ol @gunaldoga

 

Apr 17, 2021

Bütünlüğe açılan kapıda zebanilik yapmak iyi bir şey değil. Toptan kabul toptan ret anlamına gelir.

İnsan mucizevi bir varlık; bir gecede öyle bir yol alır ki şaşırtır. Birbirimizdeki bu potansiyeli anlamak acil ihtiyaç.

“Anladığımızı sevebiliriz” diyen Spinoza ruhun şâd olsun.

 

Apr 16, 2021

Karşıtlar birbirini doğuruyor; bu diyalektik gerilim kolay aşılmayacak gibi görünüyor.

 

Apr 12, 2021

Hegel’in söylediği

Anlaşılan

Örn.Hegel “Saltık kendiyle özdeş olandır,” dediğinde anlak özdeşliği sağdakini anlıyor.

Oysa o, pencereyi; ormana, denize, göklere bakan; plastik, ahşap, demir; yuvarlak, kare, dikdörtgen; temiz, kirli, paslı vb binlerce formda sanat, din, bilim aracılığıyla şölen olarak sunuyor.

 

Apr 11, 2021

Sezgide bulduğumuzla yaşarız; ibadet, ritüel, içe dönme, inkar vs. Eğer sezgimizde bulduğumuzu bilincimizin önüne koyar ve ifade etmek istersek (yazmak) felsefe yapmış oluruz.

Sorun; filozofun öncelikle sezgisinde bulup yazdığının bizde olduğunu (anladığımızı) sanmak.

 

Apr 11, 2021

RT Yorum – Eh ne diyeyim! Herkesin Tümeli kendine:) Düşünmek evrenseli yaratmak; akletmek hareketle hareketsizi kavramaktır.Zerre konusunda vurgu insanadır bu nedenle toplumadır.

Sokrates’in dünyaya getirdiği yenilikten başlayıp anlamlandırma çabası olmadan böyle kuru çekişme kalıyor elde.

ORİJİNAL – e.cetin @emincetin_

Tümel iddia, tümün kusursuzluğunu esas alır. Zerrenin bile dışarıda kalmayacağına inanç, hedefleri sabit değişmez bir yaratılışın mükemmel olan algoritmasına duyulan saf inançtır. Oysa düşünen “akıl” insan ilişkilerinden başlar toplumun üretici faaliyetlerine ulaşır. Kök insandır.

 

Apr 11, 2021

RT Yorum – Eylem söylem diyalektiği çetin ceviz. Bütünsel olanı anlamak, içinde yaşamak ve buna lâyık davranmak zor ama fizik biliminin bulguları ışığında, en azından reddetmemek zorunluluktur kanımca.

Bütünsel olanın anlaşılması, her şeyi dizgede gösterebilme sorumluluğunu getirir.

“Bir zerrenin bile dışarıda kaldığı tevhid tevhid değildir.”

“Tuzlaya, kara kedinin bir kılı düşse tevhid bozulur,” söylemlerinin altından kalkabilene “gelenek” demeli.:)

Her mertebenin bir sözcüsü olacaktır elbet. Kapsayan mertebe, eylemde “anlayış” olarak ortaya konulur. Akıl.

“Anlamak” sözcüğündeki “an” zamanla ilgili değildir. Bu ayrımı yapmalı mutlaka. “An” “ayırt etmek, idrak etmek” fiilinden geliyor.

Felsefece söylenişi: “Kuramsal, özsel olarak kılgısalda kapsanır.”

Bu ülkede savaştığımız asıl sorun bu olmalı. Psikolojizme gömülmeden tabii ki.

ORİJİNAL –  Göksel @goksel1991y

Hocam siz ne düşünüyorsunuz tradisyonalist tutum hakkında?

 

Apr 11, 2021

Hegel’in, Saltık “başka”nın kalmaması olarak tarif ettiği özgürlük hedefi zor iş.Tinin hedefi özgürlüktür çünkü.

Gerçek özgürlük TGb’nin sonunda “aklın boşluğu kavraması” olarak tanımlanan aşamanın da geçilmesini gerektiriyor kanımca.

Hepimiz bir aşamadan kavrayacağız. :)

Hegel’de o zerreye kuşkuculuk aşamasında ne olduğunu anlamak bile çok keyifli; deneyimlemek müthiş olmalı.

Yazmıştım; o zerrenin ben olma ihtimali bütün oyun planını değiştirir. Kuşkuculuk aşaması için önerdiği farklı değildir koca Hegel’in ama parçalı anlaşılıyor.

ORİJİNAL – e.cetin @emincetin_

Hegel 22 Mart 1812 tarihli Mantık Bilimi (Büyük Mantık) Önsöz’de şöyle yazar: Bütünün karşılıklı olarak belirleyen bağlantısı açısından metafizik şu -temelde totolojik- önermeyi ileri sürebiliyordu: Eğer tek bir zerrecik yok edilecek olsaydı bütün evren çökerdi.

 

Apr 8, 2021

Olsa olsa Twitter Hegelciliği olur o :)

Karşıtlığı ortaya koymak ilk aşama. Aralarındaki bağıntıyı gösterin; felsefe tarihi içinde ortaya konuluşunu gösterip kaldırın ama hâlâ dizgenin içinde olsun. Dizgenin hem mantıksal hem de zamansal kurulumunu sanatla dinle öpüştürün…

 

Apr 8, 2021

Düşünce mi sonludur, irade mi?

Neden?

Bir çeviri cinayetiyle yanıt vereyim:

Çvr1.”Düşüncenin sonlu ancak iradenin sonsuz niteliğe sahip olduğunu savunanlar Hegel’e göre yanılmaktadırlar; zira düşünce ile irade birbirlerinden ayrı olmalarına karşın ‘irade rasyonel düşüncenin sonlu olarak kalmaya karar verme gücüdür.'”

Çvr2.İstençte insanın sonsuz olduğunu ama düşüncde onun üstelik usun sınırlı olduğunu sananlar düşünmenin &istemenin doğası konusunda çok az şey anlamaktadır. Düşünme & isteme henüz ayrı oldukları sürece gerçek dahaçok tersidir & düşünen Us istenç olarak sonluluğa karar verendir.

Burada istenç ya da irade denilmesi önemli değil. Zaten birebir karşılık olarak vermedim. Dikkat edilmesi gereken şu:

İlkinde “düşünce ile irade birbirlerinden ayrı olmalarına karşın”

İkincide “düşünme & isteme henüz ayrı oldukları sürece”

“Henüz” işte bu çok önemli.

İrade yapabilme, muktedir olmadır. Bu bir belirlenme gerektirir. Eğer sıradan istek, evrensel olanı “yapma” çabasında ise yani düşünüyorsa kendini sınırlaması gerekir.

“Her şeyi isteyebilirim, sonsuz isteğim olabilir” demek, irade yani istencin ne olduğunu anlamamak demektir.

“Kim büyük bir şey istiyorsa, kendini sınırlayabilmelidir.”

Bu aynı zamanda sonluluğa karar vermektir. “Ben” her zaman evrenseldir. :) Ne tezat! Karar veren “ben” değil, düşünen Us.

Özgürlük, kendini sınırlayabilene mahsus. İslâmcı neden özgürlüksüz? Bazı adları boşa anmamalı.

 

Apr 6, 2021

RT Yorum – Bu tivitin altındaki tartışma evrenselden refleksiyonla kendini kavramış “Ben” ayrımı yapılmadığı müddetçe havada kalır. Evrenselden kendine yönelen ben değil bizzat Evrenselin kendidir zira, ki kendini fedakarlık ve feragat ahlakında tanıması şarttır: Edimsellik.

Buna gelenekte “Çekil aradan kalsın yaradan,” deniliyor.

Her konuda bu böyle; şu anda hukuk çalışıyorum örneğin, olduğu gibi Evrensel ile tikelin ilişkisi etrafında dönüyor.

Narsisizmin özyıkıcı doğası ancak “uyanma” ya da “farkındalık” için bir başlangıç olabilir.

“Evrenselden refleksiyon” Tikelin kendinin evrensel yanını kavraması, kaprisli öznel yanından kurtulması demek; yasanın, hukukun, iradenin, adaletin uygulanabilirliğinin ön koşulu.

Hareketsiz soyuta ulaşmak, aklın hareketiyle mümkün. Tanrı ilkin, nefis bir diyalektikte var. :))

ORİJİNAL –  suat @libernovuss

Sevgiye dair son zamanlarda çevremdekilerle çok muhabbetim oldu. Konuştuğumuzda hepsinin gözlerinin içi gülüyor, yüceltiyorlar sevgiyi. Ama örneklemelerini istediğimde, anlattıkları şey çok patolojik, çoklukla sevgiyle alakası yok. Bir adım geriye çekiliyorum o zaman.

 

Apr 6, 2021

“Önce oku, sonra altını çizerek oku; altını çizdiklerini bir deftere elinle yaz (el-beyin diyalektiği),” demişti çok iyi bir okur olan bir dostum.

“Kör, topal” uygulamaya çalışırım bu öneriyi. Tabii bu ağır düşünme gerektiren kitaplar için. Bu şekilde az kitap okunsa da olur.

 

Apr 4, 2021

RT Yorum – “Nehre taş atıp tesir etmeyi istemek” benim istemek istemediğim bir şey. O nedenle az önce verdiğim tepki yersiz bir tepki. :)

“Her fikir iktidarını ister” işte bunu da yadsımadan yaşamak gerek. Al bana diyalektik!

ORİJİNAL – harun Şakar @bharunsakar

Arkadaşlardan biri -ki biz felsefeyi doğru düzgün de bilmeyen tipleriz- “nehre taş atma” metaforunu kullanmıştı.

Nehre taş atıyor ve yönüne tesir etmeyi istiyoruz.

Bu zaman ve sabır istiyor.

Epeyce çok da taş.

Nehre teslim olmayın.

Sakince taş atmayı sürdürün hocam.

 

Mar 31, 2021

Bir felsefe tezinde gördüm, ha bire danışmanının çalışmalarından referanslar verip durmuş; sonlara doğru danışmanın fikrini yazıp Kant da Bergson da aynı fikirdeydi demiş. Filozoflar tam onlar olmayabilir ama o ayardakiler.

Ne akademik olarak ne de edeben söylenecek bir şey.

 

Mar 30, 2021

Felsefe çalışan “genç erkek” kibri beni yoruyor. Tevazu yok.

Felsefi anlayışımdan şüphe etmeyi severim. Sıkça arayıp, “bir baksana şurayı doğru anlamış mıyım?” dediğim anlayışları dorukta, multidisipliner bağlantıları kurabilen dört kişi var! Bu, benim için gerçek bir zenginlik.

Tırnak içine aldım çünkü benzer bir tavır kadında ya da yaşlıda da olabilir. :)

Çok şey bilen ama tevazu sahibi, erdemli pek çok tanıdığım var. Mesele, önceliğin kendini tanıma çabası olması sanırım. Bu büyük fark yaratıyor.

Fakat “doruk” anlayış bambaşka bir şey.

 

Mar 29, 2021

Laf yetiştirmek sığlığına düşmeden: Ben samimi bir şekilde sizin aceleci davrandığınızı düşündüm. :) O kadar kopuk bir bağlam çıkmaz o haliyle bile.

Bu konuları, hem felsefe hem eril-dişil hem de Aristoteles özelinde ele aldım. İnsan bıkkınlık duyuyor bir yerden sonra.

 

Mar 29, 2021

Aristoteles’in madde ve form ilişkisinde maddenin yani edilgin olanın dişil olmasını reddeden bir anlayış.Felsefe tarihini bu bakışla değiştirmek istiyorlar.

Bu, ruhun, tinin, nousun, düşüncenin vs cinsiyetsiz olduğunu anlamamak demektir. Üstelik hem cinsiyetsiz hem hermafrodit.

 

Mar 25, 2021

Sosyal medyada uyaranlara maruz kalıyoruz. Örneğin bir tivitle etkileşime girmek, bildirim almak, foto&video görüntülemek, sıkça tekrarlanan her şey gibi bağımlılık yaratıyor. Dopamin hormonu fazladan salgılanıyor ve kısır döngü oluşuyor.

Kapalı ekran, dopamin diyeti şart.:)

Bu gündelik boyut; asıl düşünülmesi gereken boyut vahim.

Etkileşim olmadan “yaşadığımızı” hissedemiyoruz artık. Sadece “bakmak” da bir etkileşim.

“Olumlama” asla dışarıdan gelemeyeceği için kesif bir mutsuzluk kaynağı. İsterse milyonlar takip etsin.

Tin, dışarıdan doyurulamıyor.

Bağımlılığın önemsediğim yanı, sosyal medya üzerinden aynalık şansının yaratılma ihtimali. Eğer kendinizi tanıyorsanız aynada gördüğünüzden kaçmazsınız. Oysa sosyal medya, aynada görüntüyü hazır sunma çabası. Bu diyalektik yırtılmayı aşmak, gelişmeyi de getirir.

“Blokla geç” bu amaç bakımından uygun bir yöntem değil. Aynaya boyadığımız her persona burada taraftar bulacaktır fakat olmasını istediğim “imaj” gerçek ben midir?

Ne akıllar gördük burada iki eleştiride inatçı, mızmız çocuklara döndüler.

Ne felsefe hocaları gördük düşüncelerini köşe bucak saklayan. Dünya yandı, insanlar öldü, tin bitti :) fakat onlar suya sabuna dokunmayan tivitleriyle burada düzenli endam edip renk vermediler. “Platon”, “şema”, “kahve”, “saatin tiktoku” filan dediler; ser verip sır vermediler.

Takipçileri arttıkça giderek anlamsızlaştılar. “Yüksek takipçi” iştah kabartıyor. Buraya hergün girip de etkilenmiyor muyuz! Mesele gayemizin ne olduğu? Allahtan samimiyet ekrandan bile geçebilen bir şey.

Özet: Evimizin anahtarını kaybettiysek, mutfağımızdan tivit atamayız.

Aman arkadaşlar, bu bir genelleme değil hemen alınmasın kimse. “Bu amaç” dediğim atlanılmasın lütfen. Yoksa ne olacak, burasını eğlence olarak kullanıp çıkabilenler de vardır elbet.

 

Mar 23, 2021

Hegel’de Varlık İyi’dir. İyi çok tartışmalı bir konu. Antik Yunan felsefesinde detaylı irdelenir. İyi her zaman Doğru ve dolayısıyla Güzel ile ilişkili.

ORİJİNAL –  Tuba @Tuba94967545

Saf iyilik diye birşey var mı? İçgüdüler ve ego tatminleri ya da öte dünya karşılığı beklemeden saf iyilik var mı?

 

Mar 22, 2021

Yanıt vermek istedim, sonra durdum; ne benim söyleyeceğim şey yeni ne de Allah ile aldatma fiili.

Onun inanan kitlesi değişmedi; tıpkı hakikatin duyulması için derisi yüzülen; evini, yurdunu terk edenlerin ne dediğinin umursanmadığı gibi.

Burada artık dinle ilgili yazmayacağım.

RT – Felsefe, din gibi olguları tartışırken zeminin tesisi önemli. Zemin özdeşlikte ayrımdır; anlaşılması hele uygulanması zor bir konu.

Din, felsefi kavrayıştan sonra bütünlüklü hâle geliyor. Düşünce, deneyimini kavrıyor böylece. Yoksa boş iş; ben istifa. :) Yazdığım ortada.

 

Mar 19, 2021

RT Yorum – Bu tür çıkarımlar bolca Twitter’da. Duyguları okşuyor. Mesela avukat “önce hukuk” doktor “önce sağlık” dedikten sonra, felsefi olarak yanlış bir düşünce zinciri öne sürüyor. Duygulara hitap ettiği için beğeni topluyor. “Öznel özgürlük alanı” çok katmanlı bir alan oysa.

ORİJİNAL – Umut Vera Tuna @UVeraTuna

Birlik beraberlik dilerken, Türk Kürt Sünni Alevi olmak önemli değil hepimiz biriz deniyor. Yanlış! Dininden ırkından ötürü dışlanmış insanlar için ne oldukları çok önemli. Herkes bireyliğini koruyarak bir olmalı. Kimliklerin yok sayıldığı yerde birlik olmaz, asimilasyon olur.

 

Mar 18, 2021

Gergerlioğlu’nun milletvekilliğinin düşürülmesini, HDP’nin kapatılması için girişimde bulunulmasını “ama”sız eleştirebilmeliyiz.

Demokrasi böyle işlemez. Bu iki gelişmeye sevinen; nesnelin hakikatini öznelin düşüncesine götüremeyendir.

Hoş, felsefeye de gerek yok vicdan yeter.

 

Mar 17, 2021

Hegel mantığı ilkin zorunlu olarak Aristoteles, Kant veya benzeri bir mantıkla dışsal bir araçla okunuyor.

Hakiki bir kavrayış, o mantığı işlevinde görünür kılıyor. Siz düşünüyorsunuz, o size adeta besiyeri oluyor. Eş deyişle  akıl kendini kavrar; o mantık bir araçtır artık.

 

Mar 11, 2021

Biriken nicelik, nitel dönüşüm getiriyor. Bahçenin sınırları genişleyince tarla oluyor; gölet>göl vs

Tanım hep ölçü; ölçü de nitel ile nicel olanın dengesi.

Bu iki kategorinin geçişli olduğunu anlamak Hegel’e nasip oldu.

Avrupa o sınırı zorlarken biz kesif Newton uzayındayız. :)

ORİJİNAL – Koçak @Kaosvesessizlik

İsviçreli bilim adamlarının gün geçmiyor ki haz kaynaklarımız konusunda bizi aydınlatan çalışmaları artmasın. Kahve beynimize, şarap kalbimize, çikolata bağışıklık sistemimize, seks her şeye, gün doğumuna bakmak sinir sistemimize, gün batımını izlemek karaciğere, ormanda yürümek

 

Mar 9, 2021

Ustalık kazanmak, çıraklığın kabulüyle başlıyor. Bu başlangıçta, kişi halihazırda bir felsefe mezunu ya da psikolog/psikiyatrist bile olabilir!

Bu iki alan, hızla gelişiyor ülkemizde. İçeriden bir çözülme var ki gelişiyor. Çok sevindirici.

Ustalık, eksik olduğunun kabulü; huzur.

 

Mar 9, 2021

RT Yorum – Lacan, Hegel’i kavradı; Freud’u yeniden okudu. Bu bağlamda; Lacan’da “Gerçek” doğru anlaşılırsa, hepimizdeki boşluk da anlaşılır.

İslam’da bu boşluk, Yokluk/Allah olarak ifade ediliyor. Lâ o nedenle. Anlayanı çok az. Allah-Tanrı aynı şey değil.

“Aynı hata, farklı giysiyle gelir.”

ORİJİNAL –  Aştiyan @mirovski0

Ne kadar anladım bilmem Gülgün hocam, eksik olduğumuzu bize hissettirecek, parçalayacak bir süreç. Bu söz üzerine her zaman aynı yerden parçalanmayi neye borçluyuz, insanin sürekli eksik mi bir tarafı yani.! Hep aynı hatalar bu yüzden mi peki? Bu işin manipüle tarafına ne olacak?

 

Mar 8, 2021

“Lekesiz imaj” arzusu biraz da narsisistik bir eğilim. Kendini ötekinde deneyimlemeye açık olmamak. “Öteki” partner filan gibi algılanıyor oysa diyalektik bir süreç. Eksik olduğunuzu size hissettirecek, parçalayacak bir süreç. Ustalık kazanan, bunu kendine bile uygulayabilir.

Şurada ne akıllar, ne ünvanlar gördük ya eksiklikle yaftalanmamak için ne düşündüklerini gizlediler ya da en ufak eleştiriyi bile irrite edici bir inatçılıkla reddettiler.

Bir kez de “bak bunu bilmiyordum”, “çok doğru; ben onu düşünmemiştim,” desen ne çıkar.

Bir de bir hesapla ilgili iki çift olumlu lâf edememe hastalığı var. “Ya ne güzel yazıyor,” deyince hemen dm’den filan “ama”lı itirazlar, dedikodu zincirleri.

Olumlu fikir bildirdiğim hesabı nikahıma alacam sanki!

Günde 45 tivitle gündemi yorumlayanlar mı olsun sadece (:

 

Mar 8, 2021

RT Yorum – Estetik; bazen binlerce yılı bazen en derinde yatanı bazen de en soyut olanı bir biçimde ifade edebilme gücüdür. Aklın, ahlâkın olmadığı yerde estetik olmuyor.

Bir ülkenin tepe makamından, yabancı bir ülkede verilen anlamsız, sığ tepkiye bakın; dondurma kamyonu dolaştırır gibi…

ORİJİNAL – Yeni Şafak @yenisafak

ABD’nin New York kentinde bulunan Times Meydanı’nda geçtiğimiz günlerde verilen ‘Stop Erdogan’ yazılı ilanının ardından bu kez ‘Love Erdogan’ yazılı dijital ekranlı kamyonet dolaştırıldı.

 

Mar 6, 2021

RT Yorum – Erdemin tesisi çok zor; bir ömürlük çaba…

Evrenselden alınan refleksiyonla sürdürülmeye çalışılan yaşamla; tikel ilgilerden alınan refleksiyonun kurduğu “yalan” yaşamın farkı, ikincide bireyin içsel şiddete uğraması. Zaten öfke de bu değersizlik duygusunun yansıması.

ORİJİNAL – ibrahim günay @gunibr

Schindler’in listesi filminde işlenmişti bu konu gerçekten güçlü ve erdemli kişi elindeki gücü ölçülü kendi arzuları yolunda değil de doğru olan yola harcayandır.

Asıl mesele eylemlerimiz üzerinde düşünebilmemizdir. Sahip olduğumuz fikirlerin hepsi doğru değil ne bugün ne yarın.

 

Mar 1, 2021

Sanatın ne olduğu tartışılan bir konu bilirsiniz. Felsefi olarak; “sanat kültürden doğmak zorunda” deniliyor. Bu, doğanın sanatkarlığı tartışmasını ekarte ediyor. Sanatın ne olduğu kapsamlı bir tartışma.

Bakın ben bu konuda şunu yazmıştım:

 

Feb 28, 2021

Bilmem :)

Dizgesel mantık söz konusuysa her uğrakta ana kavram vardır halihazırda ama örtük olarak. Bu mantık yani bütünselliğin lezzetini tadan başka türlü mantık yürütmelerle tatmin olmaz. Fakat çizelgeci zihin, örtük göndermeyi tanımaz.

 

Feb 28, 2021

Hegel mantığı dizgedir. Artık kıpılar/duraklar birbiri dışında değildir. Çok önemli bu; kategoriler artık Kant’taki gibi dışsal ve ilişkisiz değildir; bağlantısal bütünselliktir.

Bu kadar emin olmayın Mete Bey. “Saçmalık” nereye ait şimdi?

 

Feb 27, 2021

Abartıp, mantıkta 200 kavram var diyelim. Felsefi yazıp “Kavram”ı anlatan, 199’unu birbirine bağlı göstermek zorunda. Bilgeler bunu bir cümlede sezdiriyorlar lezzet o örtük tamlıkta.

Hepi topu 280 karakterle, 48., 57. kavrama değinirken “74.’yü atlamışsın” demeyin! İzan iyi şey.

 

Feb 27, 2021

RT Yorum – Ne güzel anlatmış Türker Bey.

“Çelişki”nin ortaya çıkmasına izin vermek, tutunduğumuz her ne ise onun “gerçek” olmadığının feci tokadıdır. Eleştiriden kaçış boşuna değil, ama en acımasız eleştiri, tamamlanmasına izin vermediğimiz vicdanımızdan gelir hem de intikam alırcasına.

Hegel’e göre, bu çelişki, bu yırtılma, bireyde “bilgi” konusunda ağırbaşlı bir çaba doğurmalıdır, savsaklanmamalıdır. Kendilik bilgisi bu anlamda önemli, yoksa kitap bilgisini niye taşıyalım.

ORİJİNAL – Türker KILIÇ @turkerkilic

Tırtıl ile dönüştüğü kelebeğin genetik yapısı aynı

Kelebeğe dönüşen tırtıl aslında genleri arasında yeni bir bağlantısallık geliştirir

Bu dönüşümde en zor aşama tırtılın önce ‘kendisini sindirmesi’ gerekliliğidir

Düşünceler de böyle, hep ‘içine doğduğumuz’, dönüşümü ‘tutar’

 

Feb 26, 2021

Hegel’e göre, gerçek Spinozacılık ancak akozmizmdir, yani idealist panteizm. Onun, materyalist panteist olmadığını okurları bilir.

Ait olduğu cemaat onu aforoz etti; yaşamının baharında mumunu söndürerek, sonsuza dek yanacak bir mum yaktı.

Tanrı inancı sağlamdı. Ruhu şâd olsun.

 

Feb 25, 2021

RT Yorum – Bu bizde hizmet etmek olarak geçiyor.
Hegel, hizmet edenin Tanrı olduğunu söyler.
İsmail Emre “Elma oldum, yedi beni sevgilim,” diyor.

ORİJİNAL –  adakarası @nedemekse

“Elma olmakla yetinmeyip elma çayı elmalı turta olarak da sunmak. Herkesten bunu beklemek” . Ne güzel anlatmışsınız. Bu feda etmek değil mi kendini?

 

Feb 24, 2021

Eksik olduğumuz yönleri fark ederek, daha sağlıklı ilişkiler kurabilmemiz için yazdım. Hoş, eksik olmanın da tadını çıkarmalı; o bir lütûf. Maske nerede çıkarılır?

“Bir elmanın eksikliği ‘şeftali olamamak’ değildir. Bu bakımdan eleştiri, iltifattır.”

 

Feb 21, 2021

On parmağında on marifet :) Bebeğiniz de olmuştu yakınlarda değil mi?

Hegel öncesi mantık, örneğin bir elmanın tohum, fidan, ağaç vs aşamalarının anlatımı gibidir. Hegel mantığı bu fazları birbirine bağlar; mühim bir fark. Kanımca bu mantık yaşamda uygulandıkça anlaşılır.

 

Feb 21, 2021

RT Yorum – Gençlere nefes olabilmek ne güzel!

İdealizm, ideal sözcükleri maalesef oldukça duygu yüklü kullanılıyor. Ben her zaman edimsellikte buluşan akıl ve kalp anlamında kullanıyorum. Bu Hegel’de saltık idealizmdir. Yoksa öznel idealizmin kastedildiği sanılırsa haksızlık edilmiş olur.

ORİJİNAL –  EMRE @EmreeGurbuzz

Hocam yaşım görece daha erken ama idealim o yetersizlik duygusunu son anımda bile yaşamak, bizim yaşımızdaki insanları sizlerden öğreneceği çok şey var.

 

Feb 21, 2021

O görüşe katılmıyorum, dolayısıyla bilemem.

Ahlak, ilk adımında dışsal değil; bir iç konuşma. Bu atlanıldığında konunun kendi iç dinamikleri önemsizleşmiş oluyor.

PhD konusunun saptanması ciddi bir iş,bu adımı önemsiyorlar. Herkes doktora yapmaya kalkışamıyor, ömür törpüsü çünkü.

 

Feb 19, 2021

Araçsal yaklaşım, benim için vakit kaybıdır.

Beni Allah’a götürmeyen dini istemem; hobiye ihtiyacım yok.

Filozofinin hakkını vermek isterim, felsefeciliğin değil.

Din içimizdeki dişil yana içsel bir dönüştür ki felsefenin (philosophia) Sophia’sı ile sezgide kesişir.

Dün literatür paylaştım. Herkesin dini kendine. Fikirlerinize, inançlarınıza, sizin getirdiğiniz literatüre, yanıt vermek durumunda değilim; bu bir yarış değil.

Dindarlığın ölçüsü > rüyalar, merhamet, ferah düşünceler, kendi kıymetini bilmek, aniden verilen tepkideki onur…

 

Feb 18, 2021

RT Yorum – Yaşamım boyunca saklayacağım en önemli uyarılardandır: “Psikolji/psikiyatri toplumla uzlaşmayı, Marksizm onu yadsımayı önerir.”

Her ikisinde de mandala merkezinde, bütünsellikle bağlantısını yitirmiş “boş ben”ler var şimdi. Asıl sorun bu.

Felsefesiz kişisel gelişim, boş iş.

Hegel’in Sokrates çözümlemesini okuyun lütfen. Dinlerde de kocaman bir gedik olarak duran bu sorunu incelemesi müthiştir. Yadsımada tutunulan dal bırakılır. Kolay iş mi?

Sokrates’le başlayan, Roma ile tamamlanmıştır. Bu bütünsellik olmaksızın çözümlemeler keyfi kalır.

ORİJİNAL – Erdal Yanbuloğlu @qujunil

Toplumsal mesele kavramını hep gözardı etti. Psikolojiyi kişisel patolojiye indirgedi. Toplumda gerçek, özsel değişim isteyenleri, tedavi edilmesi gereken, hastalıklı, patolojik vakalar olarak kabul etti. Bu varsayımlarla her şeyi kişisel varoluş çerçevesi içinde kabul etti.

 

Feb 17, 2021

RT Yorum – Kırılma yaşayıp, düze çıkarız belki.

“Etkide hiçbir içerik yoktur ki nedende olmasın.”

Mottomuz bu olmalı ikili ilişkilerde. Diyalektik, karşıdakini olumsuzlama değil.

Eleştiri neredeyse hiçbir düzeyde kaldırılamıyor. Maddi, manevi, eğitim seviyesinden bağımsız bir körlük.

Bunu, son aşamasında ne olmalı diye inceleyip, uygulamaya çalışıyorum. Yeni bir boyut kazandı anlayışım. Uzun zamandır yazdıklarımı paylaşmıyorum ama bu konuda kısa bir “karalamaca” yapıyorum, onu paylaşacağım.

Hiç olmazsa, çıtayı yüksek tutarak katkıda bulunalım.

ORİJİNAL – mücahit batgiray @MBatgiray

“Tr aşağılık kompleksli kişilerle dolu.”

bunu nasıl aşarız hiç bilmiyorum hocam?! aşabilir miyiz?!

 

Feb 17, 2021

RT Yorum – Kendinle yüzleşmenin aşamaları var ve seviyelerdeki uyumsuzluğa, “yaşamın zorluğu” da deniliyor.

İnsan ilişkilerinde, henüz çiğiz maalesef. Bizde, iş ilişkilerinde,  “zorunluluklar” alanı aşılamadı. Bu alan iyice oturunca, sözsüz hukuk ya da nezaket alanları anlamlı olabilir.

Örneğin, nezaketin belirleyici tanımı, “yapmak zorunda olmadığın şeyi yapmak”tır. Bu konuları sıkça yazdım. “Şunu yap” “Şunu yapsana” “Şunu yapar mısın?” “Şunu yapar mısın, lütfen?” Hatta bazı durumlarda “Şunu yapmanı rica edebilir miyim, lütfen?”

İşte o cümlelerin arasında yaşam, son cümlelere doğru “temel yaşam”dan “iyi yaşam”a evrilir. Şehirli yaşamdır. Soyut akıl “görünür”: Şehir düzenli ve estetiktir.

Nezaket aşaması, “zorunluluk” aşamasındakine nefes aldırır. Tr’de bunu yapan patron/amir/hoca azdır. Bu sorun.

Ama… nezaketli amire karşı “zorunluluklar”ını unutan çalışan da boldur. Bir şiraze kayması olur. Çalışan laçkalaşır. Artık kendi zorunlu alanı için bile “zorunluluğu” kaldırır. Nezaketle sormayı, talep etmeyi sürdürmek feci bir cendere.

Tr aşağılık kompleksli kişilerle dolu.

Bu kişiler alıngan oluyor. Alınganlık her zaman büyük bir ego demek. Zayıfken örtük otorite hayranlıkları, güçlü konumdayken alenî hal alıyor.

Kendiyle yüzleşmemiş kişi, hatasını kabul edemez; sizi suçlayacak bir yan mutlaka bulur. İş ilişkileri için asit bir durum, aşındırıcı.

İşçinin sigortasının bile ödenmediği bir ülkede bunlar lüks tabii. Zaten, sistem düzelse her şey düzelecek. Sistemi uzaylılar düzeltecek. Suçlu hep başkası. Bunu ne kadar vurgulasak az! İktidara başkası gelse fark etmez, onlar da başkalarını suçlayacaklar. Düşünce evimiz böyle

ORİJİNAL – Serdar Erden @SerdarErden20

Benim deneyimim, Türkiye’de çalışma hayatı insanı çok yoruyor , tüketiyor. İşten daha ziyade insanlarla ve egolarla uğraşıyorsun. İnsan ilişkileri bir çok yerde çok gaddar ve acımasız. Bu patolojik meselelerimizin cevaplarını çoğu Türkçe kitaplarda bulamadım. twitter.com/oktaybanli/sta…

 

Feb 12, 2021

Mertçe özür dileyebilmek, hem değerli hem de zamandan kazandıran bir özellik. Özür dileyemeyen kişiler, hata yaptıklarında bu basamakta kalmıyor, hatayı etraflarına ve hatta özür dilemeleri gereken kişiye bile bulaştırabiliyor. Kasabalı, tehlikeli bir zihniyet.

Toplumun çoğunluğu çocukluk döneminde utandırılmış sanırım. Değerli olan her şeyin dışarıda bulunduğu kocaman bir içsel boşluk.

Kendine norm seviyesi davranılmasını isteyen ama başkalarına tikel kaprislerini sunan, üzücü ölçüde yaygın bir hâl.

Hasta bir toplum.

Durum böyle olunca onlarla hakiki bir ilişki olanaksız olduğundan sevgi ülkesine de girilemiyor.

Yalnızken, boş meşguliyetler, zihinsel vıdıvıdı;

Başkalarıyla, katıksız dedikodu, olay seviyesinde konuşma girdabı;

Toplumsal bilinçte âni bir yükselme beklentisi!

Ne mantık!

 

Feb 10, 2021

Tabii, Aufheben – Aufhebung onun en önemli kavramı, daha doğrusu felsefeye getirdiği biricik yeniliktir.

Feb 10, 2021

Kişi kendini “yalnızca” ve “hep” bir kez aldatır. Şimdi ve buradanın mantığıyla, yani dondurulmuş mantıkla bakarsak “olanaksızdır” deriz. Bu durumda süreç dışlanmıştır. Oysa “insan” bir süreç varlığı.

Duyu algılarımızdan gelen datayı birleştirip anlamdıran merkez zihin.

Zihin devreye girdiğinde halihazırda kendimizi bir mekan ve zaman varlığı olarak deneyimliyoruz (apriori). Zihne gelen “data” bellekteki imgeyle örtüşür; imge bir çeviri aracıyla simgeyi anlamlandırır ki bu dille olur.

Bu mekanizmanın, hem bilinçaltı (Freud) hem de kolektif bilinç (Jung) ile olan bağıntılılığı, felsefeyi de derinden etkiledi.

İnsan, sürekli ve ancak çeviri yaparak kendiyle konuşabilen bir varlık. Anı depolamayı, duygu dataları üzerinden gerçekleştirdiğimiz saptandı. Bu önemli.

Bu durumda, “çeviri” bilinçaltı ve kolektif bilince rağmen değil, onlarla birlikte gerçekleşir. Düşünmek bir süreç işidir, tarihseldir. Denetlenemediği durumda “aldanma” ortaya çıkıyor. “Al” kökü “hile” anlamına geliyor.

“Kişinin kendini aldatması” olanaklı. Kişilik yarılmaları, kaygı, öfke hep bu mekanizmanın bir ürünü.

“Çeviriyi” denetleyen mekanizmayı, denetleyen kim? Bu sorunun yanıtı verilmeli öncelikle.

Hile yapan veya yapmayan bir mekanizma var. Bu mekanizmayı kim denetliyor? 0 ve 1

 

Feb 10, 2021

Bizde halen böyle sanılıyor. Dünyada da analitik felsefeciler henüz aşamadı bunu. “Kapsayarak aşmak yoksa çürütme yoktur,” der Hegel. “Öyle olsaydı panteon yerine tinsel sapınçlar bulurduk,” diye ilave eder. Eh daha ne desin! Hegel’i anlamaya çabalamak çok değerli.

Hegel’i anlamam belki bir ömür alacak ama iyi ki buna beni özendirdi Sevgili Metin Bobaroğlu.

Fakat Hegel’in kıymetini anlayan biri de dönüp Kant’ı karalamaz.

 

Feb 10, 2021

Bu öyle tercih ettiğim için kullandığım bir sözcük değil. Hegel “çürütme” üzerinden yola çıkar mantık dizgesinde.

 

Feb 9, 2021

RT Yorum – EB’nin bu sitemine bayılırım. Ayrıntıda derinleşmek, evrenselin bağıntılarını kavramayı da getiriyor.

Düşünme faaliyeti anlaşılmıyor.Eğitimli çevrem bile gereksiz işlerle uğraştığımı düşünür. Zihnin içeriği algıdan gelir, aklın değil. O nedenle çoğunluk için “somut” daha değerli.

ORİJİNAL – yasin ramazan @parmakuclari

Ördek tüyü üzerine çalışmaya devam.

 

Feb 8, 2021

Ahlak, etik çalışıyorum aylardır. Söylenecek her şey söylenmiş. Kendimizle, diyalog değil de monolog yaptığımızı anlamak bir devrim olabilir. Vicdan uyanır böylece.

“Biri kötülük düşünür, başka biri gider o kötülüğü yapar. Kendi fikri sanır, oysa frekansı uygundur.” Dünya ortak.

 

Feb 7, 2021

Hyppolite, Hegel’in, TGb’yi Fenomenolojinin kendisi olan bir “keşif” yolculuğundan sonra gelen bir bilinçlenmenin hemen ardından kaleme aldığını söylüyor.

Hegel, temel amacının philosophianın, edimsel bilgi olduğunu göstermek olduğunu söylemişti. “Formsuz Öz, bir hiçtir.”

 

Jan 31, 2021

Muhteşem bir okuma içindeyim.

Hakikatle, gerçek farkı üzerine:

“Hakikatler ilkeleri gösterir, Varlık alanına aittir; ontolojiktir. Gerçeklerse, varoluşu. Gerçekleri, birliğe getiren ilkelerdir hakikatler.”

Reality/Verity/Truth: Akılda doğrulananla, duyuda doğrulanan farklı.

Bunu kavrayıp, sonra anlayıp, sonra uygulayıp… Aslında hepsini aynı anda yapıp, ve yaptıktan sonra İdealizm hele hele Saltık İdealizm eleştirisi yapmak ne kadar bilgece bir tutum olur ama!

Duygumuz tek gerçeğimizmiş gibi yaşıyoruz. Sürünüyoruz(:

“Gayesi olmayanın öznesi olmaz.”

“Doğru” sözcüğü de var. Ne yapacağız? Nedir bunların ayrımları? Bunları henüz anlayamadıysam Tanrı üzerine nasıl konuşabilirim. Henüz onu yaratmadım demek. Ayrımı bilmiyorsam, ilişki yok demektir. Tanrı ilkeler, Allah?

Kavramak > Nesnesi dışarıda.

Anlamak > Nesnesi içeride.

“Tanrı’ya inanmak en azından, ilk anda O’nun var olmasını istemektir.”

 

Jan 29, 2021

Twitter’da zor tabii ama pneuma ve psükhe ayrımından “tin” alanına ilerlemek gerek. Antik Yunan’da nous da dahil “bir ve bütün” olarak ele alınmış. Tin kendi dışında var olamadığından, yanılması olanaksız.

 

Jan 28, 2021

Müslüman atfı “Türk” olarak yapılırdı; yaygın bir tutum o zamanlar.

Hegel, Doğu hakkında. çok yetkin analizler yapmıştır. Bugün bile altından kalkılmakta zorlanılan, nitelikli çözümlemeler bunlar. Oysa o toprakları hiç ziyaret etmemiştir. Felsefe için duyusal deneyim şart değil.

 

Jan 28, 2021

Sanat felsefesini Estetik ciltlerinde, sosyo-kültürel okumalarını Tarih Felsefesi ciltlerinde okuyabilirsiniz.

 

Jan 27, 2021

Hegel, lise mezuniyetinde bir konuşma yapar ve Türklerden söz eder. Yarısı, artık kaybolmuş bu konuşmanın diğer yarısını çok zor buldum. Kitabın yazarı “Türklerin sanat ve bilimdeki yetersiz durumunun yeteneksiz olmalarından değil, eğitimin, ülkeyi destekleme ve güçlendirme gayelerine ilgisiz olmalarından kaynaklandığını…” diye giriş yapmış.

Ülkemizle hakikaten ilgili miyiz? Bu soru çok can yakıcı. Tatminsizliğin yarattığı duygusal taşmaları, ülke gündemine bulaştırmaktan öte ne yapıyoruz?

 

Jan 25, 2021

RT Yorum – Anlamlı mı şimdi bu karşılaştırma! Felsefeciler para alsın, meslekleri o.

Ama filozofluk/bilgelik kulvarında minimum idrak, kişinin kendini bir tarih ve dil varlığı olarak kavramasıdır, ki bu tikel tutunmalara şifa olan minnet ilacıdır.

Herkes değil, bu minneti duyan para almaz.

ORİJİNAL – Murat Erşen @_MuratErsen

Platon akademide devletten maaş mı alıyordu ki ücretli seminer yapanlar sofist olsun.

Çevirmenler gönüllü olsun, yazılara telif verilmesin, kitapların pdf’si paylaşılsın, seminerler bedava yapılsın. Bunlar dışındaki her emeğin ve hizmetin bir karşılığı, bir ücreti olsun ama.

 

Jan 24, 2021

Tr’de neden muhalefet yok?

Düşünmelerimize naçizane bir katkı vermek isterim.

Bir olayın “olumsuz” halini dile getirmek onu eleştirmek, alternatif bir görüş öne sürmek değildir.

Örneğin, “tatlı” denildiğinde, “tatsız” demek, olumsuzu dile getirmektir. Ayrımsal anlamı yoktur.

Oysa, “tatlı” diyen birine, eleştiri getirmek istersek, ona “acı” “ekşi” diyebilmeliyiz.

“Tatsız” demek, bizdeki muhalefetin tutumudur ve neden darboğazda olduğumuzu anlamak için iyi bir örnektir.

Gündemi belirleyememeleri “olumsuzlama” girdabına kapılmalarından.

Ancak birbiri ile ilişkide olan ayrıma getirilebilir. “Tatsız” diye tutturmak, ayrımı gösterememektir. Zira, tatlı ancak başka bir tanımla ayrıma gelir ve kavranılır olur. “Tatsız” demek ayrımı gösterememek, özdeş alandan çıkamamaktır.

Bu özdeşlik felsefe konuşmalarında bile var.

Ayrım her zaman ilişkidir. Gece+gündüz=Gün. “Gece” diyene, “gece değil” demek anlamsızdır. Ne peki? “Gündüz” denildiğinde, gündüzün gece olmaksızın tarif edilemeyeceği ortaya çıkar ki bu durumda “gün” üst kavramına ulaşılır.

“Birlik” ayrımların bir ilke altında birliğe gelmesi.

Muhalefet bunu yapıyor işte.

Kavgalarımızda bunu yapıyoruz.

Karşıtı bulup ortaya koymak, her zaman emek ister. “Gece değil gündüz” dediğimizde o ikisini “gün” kavramını düşünmeden bir araya getiremeyiz. “Düşünce kendi içinde devinir” denilen şey.

Twitter’da da bu sık oluyor. :)

 

Jan 23, 2021

Bir felsefeye anlamsız ve yararsız demek bir sorun.

 

Jan 19, 2021

Hegel mantığını kapsamayan hiçbir mantık çalışması tam olamaz; kendi mantığımızla bir hesaplaşmadır o. Peki onu kavradığımızı nasıl anlarız? Kant’a ve Aristoteles’e geri düşmeler biter, fakat Kant düşmanlığı da oluşmaz. :)

Felsefi atıp tutmalar serbest ama ispatı hep fiilde.

 

Jan 17, 2021

Hislerimize tercüman oldunuz. Buna Platon ve Sokrates “Öğrenilmez, hatırlanır” diyor. Jung da bu konuda çok şey söylemiş. Ve daha nicesi.

 

Jan 17, 2021

Dilthey’e göre, Tin felsefesi asıl felsefeymiş, bugüne dek öğretilen mekanik mantıkçılıkmış.

Hâlâ öyle. Temel sorusu “Neden?” olan kişiyle “Ne için?” olan kişi arasındaki fark derin. Uçurumdan karşıya yürünmüyor; köprü kurmak eleştiriye, diyaloğa açık olmakla sağlanacak gibi.

Yapıbozum uğrağında ters köşe olan, hazır bulduğu legodan oyuncağı bozup, yeniden yapan çocuk gibi. Belki sevinci de ondan.

Fakat mekanik mantıkçı kibirle, tepeden bakıyor ona. “Salak” diyor, “anlamadı gitti kapının nereye konulacağını.”

Babasının ona yaptığı modelde öyle. Haklı.

 

Jan 16, 2021

Bu tiviti ve yapılan yorumları okumanızı öneririm, zengin bir tartışma. Murat Bey’in vurguladığı nokta anlaşılmıyor.

Felsefe tarihinde bu, özne-nesne örtüşmesiyle karşılanıyor.

Sorunumuz kavramları kavram olarak değil, onların kavram olma yolundaki zorunlu ara uğraklarındaki tanımlarıyla yetinmek; elma olmayı, tohum ya da fidan aşamasında durdurmak gibi.

Bir anne anne olduğuna inanma sorunu yaşamaz;  o anne olduğunu bilir. “Acaba anne miyim?” demez.

Bilimsel bilgi ara uğraklarda nesnesi ile örtüşür; yeterlidir, fenomen karşılaştırmasının geleceği doruk da orasıdır. Bu, yöntemine inandığınız için gerçekleşmiştir.

İnanmayı bir taraf bilmeyi de öteki taraf zannetmek kavramı uğraklarında henüz tanımamaktır.

Sn. Anar da bu bakımdan kavramsal bir şey söylememiş oluyor. Hem niye söylesin, o bir edebiyatçı.

Sorun, irdelenmeyen bilginin bilgi olamayacağı. Eleştirel düşünme kendine katmaktır.

 

Jan 13, 2021

RT Yorum – Gönülden katılıyorum bu saptamaya. Duygularını gösteremeyen, onları yerinde kullanamayan bireyler bu sürşarj yükü, “nasıl olsa denetimsiz alan” olarak gördükleri düşünme faaliyetine aktarıyorlar. Düşünmekle, zihin içeriklerini kusmak farklı şeyler.

ORİJİNAL – Murat Önderman @muratonderman

Ahali ulaşılması zor ama doğru bir fikri pek beğenmiyor da heyecan uyandıran ve sansasyonel, ilginç fikirleri beğeniyor.

Bilgi ve tespit heyecanlandırmıyor da itham ve eleştiri heyecanlandırıyor. Olması gerekenler evreninden gelen sesler yani.

Dengesi kurulmamış bunların.

 

Jan 12, 2021

“tinin tözü özgürlüktür” deniliyor. bu bağlamda, sanılanın aksine  özgürlük zorunluluk, yasasızlıktan yasalılığa geçiş. iç çatışmalardan kurtulmak için insanın”kendine söz verebilen ve onu tutabilen” onurlu 1 varlık olduğunun unutulmaması yaşama anlam vermek bakımından da önemli.

 

Jan 12, 2021

Bu sabah tereyağ yaparken, düşünce dünyamızdaki yasasızlılığı, çıkarlar/duygular söz konusu olduğunda nasıl da “bana göre” haline getirdiğimizi düşündüm.

Bolca Hannah Arendt atıfları filan yaparız. Oysa, şimdi Tr’de fikir bildirse, duyguya batık bizden linç yerdi.

Şu merdiven silen gariban kadınla ilgili tivit atmak çok kolaydı. Ortak bir havuzda buluşmanın konforu pek yüksek. Oysa, kadın, yasayı çiğnemişti.  Asıl sorun odur. Fakat duygusal tepki yasasızlığı örttü. Bu bağlamda, yasaların neden herkese uygulanmadığını sorgulamak gerekir.

Küçük ihlalleri mazur gören, dahası hak gören tehlikeli bir çete gibi yaşıyoruz hep birlikte. Bunun oluşturduğu bağ ideolojilerimizin kenar süsü oluyor.

Burada “devrim yapınca” diye başlayan tivitler görüyorum. Ben size söyleyeyim; felsefe öğrenmekle olay çözülmüyor.

Hepimizden sarayda yaşayan bir tiran çıkar. Çünkü, duyguyla düşünülmez. Duygu direksiyondaysa, düşünmenin ilkesinin kaprisli ben tarafından ele geçirilmesi anlamına gelir. Çok ince ayrıntılar var. Fakat yasalılığı hedef edinen insan dışarıda yasayı uygular, duyguyu içeride tutar.

Adını unuttum, olmuş 1 olay; yol ehli bir ‘kadı’nın oğlu 200 sopalık bir suç işler.Yakalayanlar bilirler ki cılız çocuk 200 sopada ölür. Kenarda usul usul ağlayan baba onurludur onu da bilirler. “200 çubuğu deste yapıp onunla bir kez vuralım” derler. Baba kabul etmez, oğlan ölür.

Bu fikirleri dillendirmek, kalpsizlikle suçlanma riskini getiriyor. Oysa yasanın olmadığı yerde gerçek anlamda sevgi de gelişmiyor. Maddi, manevi, çıkarlarımızı kollamanın adı sevgi oluyor. Hem bir toplumun önce yasalılığa ihtiyacı var. Sevginin toplumdaki tecellisi adalettir.

*Yasalılığı olacak tabii ki.

 

Jan 11, 2021

Anlamsızlık damarlarımızda dolaşıyor, boğuluyoruz. Oysa, insana anlam veren gayedir, topluma da. Platon bunu hem akla hem sezgiye anlattı, kıymetini bilemedik.

Çok zor günlere ilerliyoruz; çığın hareket etmeye başladığını görüyor ama kaçamıyoruz. Çok yazık.

 

Jan 11, 2021

RT Yorum – Öyle olduğu anlatılıyor. Bizim deneyimimiz ne? Fil zannettiğim kuyruğun fil olmadığını hortumuna dokunduğumda anlarım; bu da “şüphe”yi sonraki aşamalarda kendim için kullanacağım bir kart haline getirmem demektir.

Tersi oluyor ama. “Bak bu hortum, fildir” YouTuber da olunuyor.

2500 yıl öncesinin düşüncelerini tekrarlamaktansa artık deneyimlesek. Özgürlük, erdem, üzerine aforizmalardan bezmedik mi?

Arkadaş, henüz kabus görüyorsak özgür sayılır mıyız! Birine düşüncemizde her türlü olumsuzluğu yüklüyorsak özgür sayılır mıyız!

Alınmakta, bozulmakta, pek özgür hissediyoruz; bu ruhsal köleliğin kaynağı nedir?

“Özgürlük, saltık başkasının kalmamasıdır”, büyük, çok büyük bir laf. Tinin özgürlükten başka hedefi olabilir mi? Olmuyor demek ki bir türlü tamamlanmışlık hissedemiyoruz. İyi ki.

ORİJİNAL – Karl Blackwood @tanhauss

O emin olma halimizin fili tarif eden körlere benziyor olmamızdan kaynaklandığını söyleyebilir miyiz! Kuyruğunu tutan birimiz “fil yılan gibi uzun ince bir şeydir,” derken kulağını tutan da “fil bir yaprak gibi, yelpaze gibidir” der ve aslında file dair hiçbir şey söylemezler.

 

Jan 11, 2021

İnsan hem tensel hem de tinsel bir varolan. İsteyen yalnızca tende yaşasın bana ne :) Yer, içer, barınır, çiftleşir…

 

Jan 10, 2021

RT Yorum – Evet, incinmekle başetmek zor.

Utancı Hegel özdeşlikten çıkmakla ilişkilendirir;hem bedensel hem de ruhsal bakımdan. Adem ve Havva miti için “özdeşlikten çıkışla gelen farkındalık örtünme ihtiyacına neden olur” der. Kendimizden başka gidecek yerimiz olmadığını deneyimliyoruz hep.

ORİJİNAL –  Lacandone @Lacandone1

Kusur bulmak, kendi kusurlarından kaçmak arzusuyla ilgili. Sanırım bu arzu da utançla…Utançtan kaçıp kendi incinebilirliğini hissetmek yerine, herşeyini kaybetmeyi göze alıyor bazen insan…

 

Jan 10, 2021

RT Yorum – Ne kadar içten bir soru.

Sanırım yanıt niyetlerle ilgili. Ben burada niyetime bakıyorum hep. Etki yaratmayı istemek de bir perdedir ve bugün sosyal medya bu anlamda nefis bir burun rendesidir. Bu rendeyi niçin kullanmayalım! :)

Niyeti temizleyen bazı deterjanlar yok değil.

Örneğin, hatırlandığı ölçüde referans vermek, hâlini yaşamadığı bir seviyede atıp tutmamak, en az bir aşama sonrasını anlayamadığı bir kavramsallıkta tartışmaya girmemek.

Binlerce beğeni alan yüz binlerce salak tivit var. Ne büyük sınav yahu! Önemli bir şey dedim sanmaz mı insan?

Burayı zamanı gelince tanıtım için kullanmak da bir niyet örneğin; iyi niyet mi bilemem! Birkaç hashtag’e katılmak, yemek fotosu paylaşmak, “just in case” etkileşimler yapmak ve planlı favlar yapmak.

Bir de bilgece yazıp, en ufak tartışmada küsen hesaplar var. :)

İçerik üretenler kadar üretmeyenler de niyetleriyle yüzleşiyor burada. Hiç içerik üretmemek bir tercihtir, ama buraya her gün girip, başkalarını ıncık cıncık inceleyip bir fav bile vermemek çok sorunlu bir ruh hali. Bu kişiler, minnet edemeyen, hep alacaklı “müşteri” kişilikler.

Kimseyi takip etmemek de son derece makul bir tercih olabilir, başkaları umrunda değildir; lâkin, binlerce yanıtı tek tek okuyup, ayrıca adını aratıp insanları engelliyorsa bu da bir tür iletişimdir ve kendiyle derin bir çelişkiyi gösterir.

Burada ülke gündemi bile belirlenebiliyor; içerik üretip, düşünce paylaşmak ve bunu da dürüstlükten ödün vermeden yapmak bence önemli.

Kıskançlıkla başedebilmek, sosyal medyayla olanaksıza yakın. Depresyon ve intiharları tetikleyen bu platformlarda dürüst olmak ayrı bir meziyet.

ORİJİNAL –  Mağlub @serbedar_ali

Neden gerçek, yalan kadar etkileşim almıyor? Twitter’da yazmadan önce devrimci bir dervişken, şimdi ikisini de kaybediyor gibiyim. Buradaki her taraftan sığ yorumları okudukça insan nasıl hala öteki sevgisini ve değişim umudunu koruyabilir ki? Ve sonuç: Bir kez daha mağlubum.

 

Jan 9, 2021

Öyle tabii.

O diyalektik yırtılmadan yanık kokusu gelir adeta, insana çaresizliği talim ettiren.

 

Jan 9, 2021

RT Yorum – Benim tecrübem, insanın dert etmesi gerektiği. Ama dert ne? Dert, sorun, kendi davranış ve duygularımızda idrak edilir. Kendinden bıkmayandan filozof mu olur!

Düşünmenin kavramsallaşması, eş deyişle artık düşünebiliyor olmak, yanında mutlaka hâl de getiriyor, işte bu nedenle.

Ama hâl sahibi olmayı da başarıyla taklit edebiliyoruz. Kurnazı bol bir dönem bu. Alanı da bolsa neden satmasın?

Kendine dürüst olmak çileli iş. Kendine girişmiş insan, başkasına olan merhametinden anlaşılıyor.

Anlamlandıramadığımız böyle bir merhametin alıcısı olmak ne şans!

ORİJİNAL – Alperen BAYAR @BAYARAlperen

Kavramları çok iyi bilmek ve eleştirel  bir gözle yaklaşıp sorunlara çözümler aramak gerekiyor galiba.

 

Jan 9, 2021

Her insan, duyularına çarpanı, birleştirsin diye zihnine veriyor. Zihnin içeriğini, imaginatio, bize rüyalar aracılığıyla bildiriyor (hayal, tahayyül.)

Eksiğimi, rüyamdan saptarım. Kaygı, korku, kabus, tekdüzelik var mı diye bakarım.

“İyi insanın rüyası da iyidir.” Aristoteles

Bu duyusal aklın çalışma biçimi. Korku, kaygı vs zihnin işleyişinin sonucu olarak varılan noktada, özeleştiri vs.

Rüyaların tek anlamı olmadığını biliyorum; hatta tek tip rüya olmadığını da.

Ay ciyak!

 

Jan 8, 2021

“Felsefe öğrenilemez, çünkü burada öyle nesnel olarak kavranmış,temellendirilmiş kavrayışlar yoktur veya kavramsal olarak iyice belirlenmiş ve anlamları bakımından tamamen açıklığa kavuşturulmuş problemler, yöntemler ve teoriler yoktur.” Husserl

“Felsefe öğrenilmez yapılır.”Kant

 

Jan 4, 2021

Aydınlanma denilince kiminin aklına beyaz sakallı bir ak dede, kimininkineyse seküler birey gelir. “Işıklar içinde uyusun” tuhaflığına genişleyen bir yelpaze.

Felsefe hâlen bu sorunla boğuşuyor. İşin içinden çıkamazsa, boğulacak olanın kalın derdi bu.

Zöllner’in dipnot sorusu, artık bir sorunsal haline gelmiştir; çözümü, birebir katılım olmayınca nazlanan bir sorunsal.

Kant öncesinde de “Aufklarung”un berraklaşma vurgusundan söz ediliyordu; bilginin, aksiyomların, kavramların.

Konu kapsamlı ama şunu söyleyebilirim:

“Düşüncesinde bir Evrensel yaratıp ona tâbi olan şapşal,” inancasıyla buradan çıkmak zor. Duyusal algı düzeyinde örgütlü zayıf bir “ben” kalır elimizde. Kaldı da.

Bunca sıkıntı bundan. Bedeli birlikte ödüyoruz.

 

Jan 4, 2021

bilinci nerede temellendirdiğinizden bağımsız olmayan uzun bir konu.

bu, düşünce tarihinde de ele alınan bir husus. foucault “neden başaramadık” sorusunun yanıtlarını hristiyanlığın ilk dönemlerdeki “günah çıkartma” pratiklerine kadar inceler.

 

Jan 4, 2021

RT Yorum – Duanın sonunda “Amin” ve “Awoman” demişler.

“Ben yaptım oldu” sınır tanımıyor.

Kaç bin yıllık a-m-n/amon/amin/iman…

Bugün denk geldiğim başka bir dorukta “ben yaptım oldu” örneği de aşağıda. Queer Theory kitabında Annamarie Jagose yazmış.

@AtakanYrlmz’dan alıntıladım.

“Heteroseksüellik de kurgusaldır ve anlamı farklılaşan kültürel örüntülere bağlıdır. Tanımlayıcı bir terim olarak kökeni, hakkındaki evrensellik iddiaları istendiği kadar söylenedursun, tarihseldir”

Tarihsel, evrensel, kurgu, anlam, sözcüklerinin gizli anlamları mı var yoksa!

ORİJİNAL – The Daily Wire @realDailyWire

When you say a prayer, you now have to say amen and awoman

 

Jan 3, 2021

“Özcü” olmakla bir kavramın özüne, temel ilkesine uygun olması aynı şey değil. Bir akademisyen “özcü” olabilir, öteki olmayabilir. Kavram halinde, özünde evrensel olma iddiasındaki bir kurumun ilkelerine uygun yöntemlerle çalışmaktır.

[/fusion_text]

 

Jan 3, 2021

RT Yorum – Tamam işte! Sartre da Bourdieu de nitelikli dönemin son temsilcilerinden. Belki onlardan bir sonrakiler de bir miktar farklıydı. Ya sonra!

İtham olmaktan çok öte, sorunun odak noktalarından bence.

Sosyal bilimciler kendileri adına konuşsunlar; fen bilimlerinde kendi üniversitemin olanaklarının fevkalade altında bir bütçeyle ne işler başaran meslekdaşlarımla çalışma fırsatım oldu Avrupa’da. Bizde FP’lerden, Tübitak’tan akan paraların hesabını kim sordu? Milyon dolarlar…

Bunu kişisel almamak gerekli. Siz kendi alanınızda dünyanın en başarılı hocalarındasınız belki de bunu bilmiyorum ya da Celal Şengör örneğin dünya çapında ama bu mesele kişiler bazında tartışılmamalı; bu nedenle tek bir üniversite bağlamında da ele alınmamalı derim.

Üniversite hocalarından, din konusunda, Kürt sorunu hakkında, Ermeni katliamı konusunda, daha nice önemli konuda, bir açıklama gelmiyor. Ben bunu değil sosyal bilimci hocalar fen bilimcilerden de beklerim. Bu dediğim nedir? Aydın tavrıdır.

Felsefecilerden bile ses gelmiyor.

Evrensel olma iddiasındaki bir kurumda kafalar bu denli kuma gömük yaşanmaz. Karşınıza hergün dünyayı değiştirecek, ona yön verecek dinamizmin temsilcileri oturuyor. Bu muazzam bir sorumluluk.

Suya sabuna dokunmadan ünvan biriktirmek en başta bu gençlere saygısızlıktır.

ORİJİNAL – Murat Önderman @muratonderman

Ben bir tartışmadan çok itham görüyorum. Elbette Batı Avrupa’da bazı liselerde üniversite hocasına denk hocalar vardır. Aralarında Sartre ve Bourdieu da vardı mesela.

O halde Sartre düzeyinde lise hocası bulun. Bulamıyorsanız, ötesi kaynana dilidir. Yani gelinin bağlamına bakmaz.

 

Jan 2, 2021

Metal, önce yorulduğu yerden aşınır;

evrensel olma saikiyle kurulan üniversitelerin muhakemesine, bizimki gibi bilim ve kültür üretim alanında kısır kalmış ülkelerdeki temsilcilerinin çöküşüne yerel sorun olarak bakılmamasıyla başlanılabilir.

Akademisyenlik ağır bir sorumluluktu.

Uyduruk doktoralı danışmanların, uyduruk doktoralı öğrencileri kendilerine lütfedilen pozisyonlarda, evcilik oynar gibi “sorun çıkarmayacak” jüriler oluşturmakla öyle meşguldünüz ki!

İki yüz elli sayfalık CV’leri olan hocalar, isimlerinizi “al takke ver külah” projelere yazdırmaktan usanmadınız.

İki bölüm başkanı kavgalı diye, yüzbinlerce dolarlık ekipmandan bir binaya iki tane aldırmaktan hicap duymadınız.

Devlet kapısında işim olsun düşüncesiyle başlayan vasatlıkla o pozisyonları işgal ettiniz; çürüme böyle başladı.

Araştırmacı, okumayı görev edinmiş, farklı bakış açılarıyla topluma liderlik edebilecek vasıfta olanları türlü entrikalarla üniversitelerden uzaklaştırdınız.

Dirimli ruhların büyük bir şevkle yakmaya çalıştıkları aydınlanma meşalesi, postmodern dönemlerin kendinden menkul aydınlarında karşılık bulamadı.

Mezunların niteliği, üniversite-iktidar ilişkileri, gibi derinlemesine incelenecek yanlar da var kuşkusuz.

İşgalin bunca kolay gerçekleşmesinde baş rolü politik erke vermek kolaycılık. Şikayetler çocuksu kalıyor.

Üniversite yerini yeni oluşumlara bırakacak gibi görünüyor.

Belki de artık üniversitelere ihtiyaç yok. Peki onu ikame edebilecek bir oluşum nedir? O da başka bir konu.

*”yorulduğu yerden kırılır” olacak.