May 29, 2021

Bu soru Varlık anlayışımızın temellendirilmesiyle ilgilidir. Buradaki gibi din-felsefe iki ayrı “birim” olarak ele alındığında haklı. Atlanılan nokta şu: İki tecrübe de bir insanın deneyimidir. Bir insanın iki ayrı yetisi: Sezgi ve Akıl.

Bunlar ihtiyaca göre kullanılan yetiler.

Felsefeye konu olan ‘sezgisel bilgi’ dini tecrübe ile değil, din-dışı birikim  üstüne düşünce ve akıl ile varılan sonuçtur. Dini tecrübe duygu durumudur. Dinin kendi içinde tutarlı mantığı vardır ancak akıl ile zorunlulukla temellendirilemez. Örn. Gayb.

Örneğin, alıntılanan tivitteki ilk cümlede felsefi düşünmeye konu olacak olan ham veri nereden gelir? Zihin analiz eder, yani parçalamak zorundadır. Parçaları toplamak ve bütünlük içinde değerlendirmek aklın işidir.

Deneyim, akla taşınır ve bu kez kavramsallığı içinde anlatılır.

Örneğin “Yüce” kavramını ele alalım. Buna hiçbir yere bakmadan ne yanıt verirsiniz? Bu kavramın içini dolduracak bilgi ya daha önceki okumalarınız ya da sezgisel bilginizden gelecektir.

Okumalardan eş deyişle dışsallıktan, ezberden geliyorsa, kalıp, donuk bir tanımınız olur.

Sezgiden geliyorsa ve siz sezginizde bulduğunuzu ifade edemiyorsanız; sezginize iman edersiniz. Sorun yok. Felsefi yeteneğiniz, çalışmanız varsa Kavramsallığı içinde açıklarsınız.

Örneğin Romantikler yüceyi anlatırken, Tanrının doğada gizlendiği betimlemesini yapıyordu.

Analitik düşünce için “yüce”, dağ gibi, büyüklük anlamında, üstünlük demektir.

Düşünme edimi doruğunda Ussal sezgide taçlanacak daha. Yol ne uzun.

Rasyoperest, analitik yanımız sanattan anlamaz zira sanata yaklaşamaz bile!

“Yüce”nin bilgisi deneyiminizden kaynaklanıyorsa bu sonlu-sonsuz karşıtlığının eridiği ve sonsuzun kendini küçük bir an için bile olsa sonluda deneyimlediği andır. İşte o an, sanatçının imgelem gücünde bulduğunu bize bir aracı ile aktarmasına neden olur: resim, şiir, müzik…

Sanatın gücü işte bu bütünsel alana davetindendir. Bu huşû duygusu, o bütüleyici ânı tekrar yaşamak için ritüeller yaratmaya çalışırız. Sessizlik, içe dönme, ritüelik tekrarlar eş deyişle ibadet.

Adına Tanrı denilen o bütünselliği hiç deneyimlememiş din-i-dar oluyor. Sanatçı müthiş ilham bölgesinden geri dönüp, nefs seviyesi neyse onun içine çakılıyor. Sanatçılar o nedenle biraz “kopuk” olurlar. Deneyimleri dünyevî değildir âdeta.

Filozof bütün bunları deneyim deposunda bulundurmuyorsa ne anlatacaktır? Felsefeciler genellikle bilgiyi dışşallıkta bulanlar ama felsefe eğitimi en azından bu imgelem alanının gücünü fark etmeyi sağlayabilmeli.

Bu üç alan birbirinden ayrılmaz ama farklı yetilerde ifade bulur.

Bunun ayrıntısı için imge ile simge arasındaki ilişki çözülmüş olmalı; dolayısıyla “dil nedir?” yanıtlanmış olacaktır. Dil ve düşüncenin seyri; zihinde nasıl ilerler, sezgide nasıl  davranır, imgelem alanında var mıdır?

Filozofların, bilgelerin her konuda söylecekleri bir şeylerin olması tesadüf değildir. Bu düzeyde felsefe philo sophia’dır. Sophia’sını aramayana ebediyen kapalı bir alan. Dişil yanımızdır ve dişil olandan yoksunluktur bizde sezgiyi harekete geçiren.

Bu kavramlar rastgele kullanılacak kavramlar değil. Mantıksal dorukta, Hegel mantığında yerleri “dizge” içinde gösterilmiştir.

Fakat bizde “metafizik alan” indirgendiği “atması serbest” alanda hapsolmuştur. Bu durumda felsefeden nasıl konuşacağız.

Demek ki henüz aklın işlevi bilinmiyor. İmgelemden, Us’a bunlar bir yetimizin farklı seviyelerde aldığı isimlerdir. Akıl yetisi ile doğarız fakat çoğumuz bu yetiyi kullanmadan ölür. Akıl bütünsel olanı kavrar. Us yani. Bunlar üst düzey kavramlar.

Bu konuları çok yazdım hem burada hem de köşemde. Kitaplarım da bu konular ağırlıklıdır bilen bilir.

Derin okuma yapmak demek kanımca çok okumak değil ama titiz okuma yapmaktır. Aristoteles, Spinoza, Kant, Hegel vd bunlar “ne dedi?” değil benim derdim. Çok da sıkıcı bulurum.

Ayrımları nerededir? İşte bunu anlamak bir ömür alır. Bu dışarıdan verilemez eğer idrak etmek şartsa. Benim çabam bu yönde.

Koyu dindar bir insanım; Allah’ı bırakmam. Sonsuza temas ettiğim bölge sanatçı ilhamımı aldığım bölgedir.

Biricik sanat eserim kendimim.Ustalaştığım alan “İncittiğimle incinirim” disiplinidir. Ömrümü aldı, olsun. Elif gibi dimdik ama boynumuz bükükse ne gâm!

Felsefe ile doğru düşünmenin tesis edildiği edimde görülür. Yoksa kuru çekişme. İlk iş kavramlarımın içi dolu mu diye bakmalı.

Hatta kavram nedir? Çatı kavram nedir vs. Bunun içsel bilgisi olmayınca insanlar bir ve aynı şeyin farklı tezahürlerini tanımıyorlar. Örn: Allah’ın isimleri ile felsefi ilkeler.

“Sanat ve din bir ve aynı kaynaktan beslenir,” önermesi doktora düzeyini kaldırır; yıllar alır.

Bizde neden sanat yok ve neden dindar yok? Filozof da yok. Ağır soru sordum biliyorum. Ben yanıtlamaya çalışıyorum.

Rasyoperestlik feci, hep böler. Allah ve ahlak konusu da bu sığlıkta konuşuluyor. Allah ile kul ne ara ayrıldılar, anlayamıyorum ne felsefe ne de din bakımından.

Hızlıca yazdım. Geçişler kopuk, tapaj hataları bol olabilir. Bu konuları öyle sık ele aldım ki artık burada kusur gören lütfen önce yazılara göz atsın.

Belki yeni okurlarda bir ilgi yaratır.Bu konular çözülmedikçe insan kalıcı huzura eremez bence. Geçicisine razıysak oh ne âlâ:)

Bu konulara değindiğim bazı yazılarım daha ayrıntılı bilgi veriyor.

 

May 28, 2021

Dinin kaynağı sanatla aynıdır; yani kurum, aracı referanslı değil özdeneyim referanslı haliyle.

Sanat sezgisinde bulduğunu duyusal algıya sunar; din sezgide bulunanın peşine düşer (ritüelik tekrar) nihayet felsefe sezgide olanı akıl aracılığıyla açıklar.Deneyim yoksa felsefe yok.

 

May 27, 2021

RT Yorum – Haklı bir tespit.

Hakta durmak istiyorsak, ilerlemeliyiz; dini, bir dış baskı aracı olarak kullanan bir zihin seviyesindeyiz.

Din, sanatsal bir “şey”in ifadesidir. Bu “şey” Hak yoluna adanmış bir kişinin, kendini bir sanat eseriymişçesine yapılandırmasında görünür olur ilkin.

ORİJİNAL – Müverrih @EypAydn34

Bizde ise içerisinde tuz miktarınca dinî tema bulunan sanat eseri sanattan sayılmaz! Yeşilçam filmlerinde İstanbulda okunan beş vakit ezanın sesi duyulmadı

 

May 27, 2021

Size bir resim hediye etsem ve “değeri bir milyon dolar” desem, aklınıza ilk gelen “acaba kopya mı orijinal mi?” sorusu olur.

“Dünyaya neden geldik?” “Bir anlamı var mı?” gibi sorular zorunlu olarak karşıtını beraber getirir.

 

May 26, 2021

Ünlü, “İsa gerçekten yaşadı mı?” sorusu bağlamında, biçim-içerik; beden-ruh; orijinal-kopya dikotomilerine şarap-ekmek-kilise üçlemesiyle gönderme yaptı.

Şarabı içemediler, ekmeği yiyemediler (ellerinde kaldı), ardından kiliseye girdi ve sütyenini çıkardı.

Buradan nefis bir yazı çıkar. Keşke biri yazsa da okusak. İlişkileri gerçek mi yoksa taklit miydi? Din felsefesiyle nefis irdelenir ve böylece konu zorunlu olarak sanat aracılığıyla anlatılır.

 

May 25, 2021

İçim, en çok, sanatçı ruhlular için yangın yeri bugünlerde.

Feci bir tıkanıklık var. Doğum sancısı aşaması değil bu besbelli ne de hamilelik sevinci; daha çok, şimdiye kadar ödenen hiçbir bedelin günahlarımıza denk düşmediğinin sezgisi.

Yıllar önce yazmıştım benzer bir acıyı.

 

May 19, 2021

“Stairway to Heaven” adlı heykel.

Hristiyanlık tamam ama diğer ikisi için mantıksal öncelik ve zamansal öncelik konuşmak gerek ilkin. :)

 

May 14, 2021

Audi, Mercedes marka arabaların açık camlarından fışkıran korkunç müzik, her dükkandan yayılan kalitesiz, ruh emici müzikle karışıyor. Yaşam bu kadar yorucu olmamalı.

Müslümanların henüz pagan döneme bile giriş yapamadığını söylemiştir İsmail Emre. Büyük bilge.

 

Apr 17, 2021

“Covid aşısı zorunlu olsun” söylemini, zalim kenar süslü yaptırım örnekleriyle dillendirenler ve karantinayı koşulsuz kabul edenlerin ortak yanları korkuları. Hadi diyelim ölüm korkusu ağır basıyor; anlayış gösterelim.

Sanat düzeyinde bile benzer bir tepki verildi, yazık.

Erkan Oğur benim dinlediğim bir sanatçı değil. Baskıcı, demokrasi ve çağdaşlık karşıtı iktidardan nemalanan bir iktidar yanlısı ile sanat alanında bir ortaklık yapmışlar. Kanaatime göre başarılı bir iş çıkmamış ortaya. Erkan Oğur eleştirilmelidir fakat adam aforoz edildi.

“Yekpare ben” sevicilik iyi bir şey mi? Aforoz sevdalıları. Linç olaylarında topluluk güruha böyle dönüşür. Üstelik eleştirilen konu sanatsal bir üretim! Yapıcısı kim olursa olsun sanat bu kadar hızla terk edilebilir mi?

Eleştirisin ama dinlemekten nasıl vazgeçebileceksin?

Hoş, “sanatı bir kez terk eden” değil de “bir kez sanatla buluşan” daha doğru bir tanım. Sanatla hakiki bir buluşma terke izin vermez.

Sanatsız, çölleşen bir toplum olduğumuzdan bu nobranlık.  Her grup, ülkeyi kendi rengine boyama peşinde.

Görüldü ki sol bile bir cemaat bizde.

Sanatın dokunduğu her iş ayrı tutulmalı, sanat özgürlüğe giden en hızlı vasıta.

Gümüşlük’teki okulu ile ilgili açıklamasından sonra, okulla ilgili zanlarını paylaşanlar, suçlayanlar özür dileyecekler mi?

Zanlarınızı gerçekmiş gibi yaydınız, hakkı çaldınız. Soyut hırsızlar!

 

Apr 12, 2021

Hegel’in söylediği

Anlaşılan

Örn.Hegel “Saltık kendiyle özdeş olandır,” dediğinde anlak özdeşliği sağdakini anlıyor.

Oysa o, pencereyi; ormana, denize, göklere bakan; plastik, ahşap, demir; yuvarlak, kare, dikdörtgen; temiz, kirli, paslı vb binlerce formda sanat, din, bilim aracılığıyla şölen olarak sunuyor.

 

Apr 8, 2021

Olsa olsa Twitter Hegelciliği olur o :)

Karşıtlığı ortaya koymak ilk aşama. Aralarındaki bağıntıyı gösterin; felsefe tarihi içinde ortaya konuluşunu gösterip kaldırın ama hâlâ dizgenin içinde olsun. Dizgenin hem mantıksal hem de zamansal kurulumunu sanatla dinle öpüştürün…

 

Mar 1, 2021

O aşamaların hepsi inceleniyor işte. Üç bin yıllık maskeden, tiyatro maskesine; mimariden, şiire…

 

Mar 19, 2021

Twitter hallerine benziyor :)

Bir yazar, bir arkadaşıyla karşılaşır ve ona uzun uzun kendisinden söz eder; daha sonra da şöyle der: “Şimdiye kadar kendimden söz ettim. Şimdi de senden söz edelim. Söyle bakalım, son kitabımı nasıl buldun?”

 

Mar 1, 2021

“Azizler” tivitime istinaden sanırım. :)

Önce sinemanın bir sanat hatta diğer sanatları da hem gösterebilen hem de saklayabilen bir sanat olmasından yola çıkmak gerek. Bu ciddi bir uğraş.

Sanat olarak “abartılmış gerçeklik” neden olmasın?

Lâkin İvedik filmleri, ham alay!

 

Mar 1, 2021

“Olması gereken”le, “Olan” arasındaki hassas dengeyi koruyabildiğimi düşünüyorum. Minimum 3000 yıllık mesele.

“O” tivitte övdüğüm “Azizler” filmi popüler sinema örneğidir;

karşılığını soyut akılda bulan bir espri çizgisi.

Örneğin duyusal akla komik gelen “Borat” da popüler sinema örneği. Bu türü dışladığımı nereden çıkardınız?

İvedik; komik, esprili, değil çünkü yaslandığı ana mevzu, alay etmek. Alay kimini güldürüyorsa o da onların problemi.

Eh zaten “sinema sanat değil” diyorsunuz! :)

 

Mar 1, 2021

Ben de diyorum ki; sinema bir sanat dalı. Her üretilen film sanat filmi değil; olmak zorunda da değil. Örneğin popüler sinema “değil” grubunda; güldürür, ağlatır filan. Gülmek, ağlamak için bir mesnet olmalı ki üretimi oradan kalkarak yapalım. İvedik filmleri “ham” alay.

 

Mar 1, 2021

Sanatın ne olduğu tartışılan bir konu bilirsiniz. Felsefi olarak; “sanat kültürden doğmak zorunda” deniliyor. Bu, doğanın sanatkarlığı tartışmasını ekarte ediyor. Sanatın ne olduğu kapsamlı bir tartışma.

Bakın ben bu konuda şunu yazmıştım:

 

Mar 1, 2021

Sinemanın, sanatların sanatı olduğu yönünde kocaman tartışmalar varken, bu konuyu burada çözmek olanaksız gibi. Yine de elimizde şu soru kalması gerekir diye düşünüyorum: Neden bir film çekilir? Yanıtlardan bir yanıt; sezgide örtük olanı, duyusal algıya sunmak olabilir.

 

Feb 9, 2021

“Mimari donmuş müziktir, müzik akan mimari…”

Goethe

Dayanamadım yine paylaşıyorum. Çok güzel ama değil mi!

 

Feb 9, 2021

Goethe, Hegel’in Estetik derslerinde açıkladığı minval üzerinden gidiyor sanırım yani “ifade” açısından. Mimaride her öğe kendi dışındakine işaret ediyor. Müzikse notalar hariç tinsel.

 

Jan 27, 2021

Hegel, lise mezuniyetinde bir konuşma yapar ve Türklerden söz eder. Yarısı, artık kaybolmuş bu konuşmanın diğer yarısını çok zor buldum. Kitabın yazarı “Türklerin sanat ve bilimdeki yetersiz durumunun yeteneksiz olmalarından değil eğitimin, ülkeyi destekleme ve güçlendirme gayelerine ilgisiz olmalarından kaynaklandığını…” diye giriş yapmış.

Ülkemizle hakikaten ilgili miyiz? Bu soru çok can yakıcı. Tatminsizliğin yarattığı duygusal taşmaları, ülke gündemine bulaştırmaktan öte ne yapıyoruz?

 

Jan 21, 2021

Dünya görüşü okyanus; müzik, tiyatro, sinema, şarap,viski bilgisi, uzmanları aşan birini tanıdım. Çoğunlukla orta halli, ama bir kışın, bir çuval soğan bir çuval bulgurla çıkarıldığı sert durakları da olan bir yaşam.

Parasızlık bahane, ya şu milyarderlerin fakirliği! Bulantı verdi.

 

Jan 10, 2021

RT Yorum – Estağfurullah, burada bana “hocam” filan diyorlar ama öğrenciyim ben. Hiç öyle alçak gönüllülük filan değil.

Yazdıklarınız gibi öğrendim ben de. Zihnimiz aşağı yukarı aynı çalışıyor ki bu nedenle bilim yapıp standardizasyona uğratabiliyoruz. Soyutlama için akıl da gerek tabii.

Özgür olan imaginatio, sanat onun aracılığıyla var.Burada derin imge-simge ilişkileri var, çok zor konu, ele alamam ama tek tip rüya olmadığı kesin.Ben örneğin, rüyalarım monotonsa yoruma bile muhtaç değilse, anlarım ki gündüzki yaşamımda sanat eksik , zihni bulurum monotonlukta.

ORİJİNAL – TunalıCan @canhas65

Siz sayın Hocam buna katılırmısınız… Eleştiriniz ve katkınız ne yönde olur bize.

‘İyi insanın rüyyasıda iyidir’

Burada deniyor ki;

Önce iyi insan olamaya bak

Göreceksinki rüyalarında iyileşmiş.

Sayın Hocam burada bunu ancak yaşayan anlar.

Kadimde ‘ ayna’ olarak geçen metafor malumunuz.

Kişi aynası olarak algılıyorum. Muazzam bir tecrübe…