Soner Yalçın’ın, gıda ve ilâç firmalarına karşı açtığı bayrağı protesto edenlerin iletilerini, sosyal medyadan takip etmek olanaklı. Eleştirilerin bir bölümü bilim adına yapılsa da bilimsel tutumdan öyle uzaklar ki. Beni şaşırtan, Soner Yalçın’ın, 25 Ekim 2018 tarihli yazısında, dayanaksız bir içerikle, haksız olanların yanında yer alarak, Sinan Canan lincine ortak olmuş olması.
Her üniversite mezununun aydın kabul edildiği ülkemizde, okuduğunu, dinlediğini anlama seviyesi oldukça düşük. Bunun nedenlerinden biri, okuma oranlarımızın çok düşük olması. Biliminsanımızın çoğu, kendi alanlarındaki okumalarla sınırlı kalıyor. Sosyal medyada kurulan tümceler, yürütülen akıllar bunu kanıtlıyor. Kendi alanlarında dahi okumayan “akrabagil akademisyen” soytarılığının oyuncularına değinmeyeceğim bile.
Sinan Canan, başarılı, üretken ve meraklı bir akademisyen. İlgi ve uzmanlık alanlarında konuşurken, hem erkek hem de kadınların kapasiteleri üzerinde yorum yaptığı, kadınların açık ara daha yetenekli olduğu alanları anlattığı konuşmaları göz ardı edildi. Çalışmalarını, seminerlerini incelenmeden, cinsiyet ayrımcılığıyla etiketlemek, haksızlıktır. Kendisi, o konuşmada, neden-sonuç ilişkisini doğru kurdu; yanlış olan, bunu açıklamak için verdiği örnekti. Uzam algısının yönetiminde erkeklerin daha başarılı olduğunun saptandığı bilimsel çalışmalar var; bunları saklayalım mı? Benzer biçimde, bunun aksini gösteren çalışmalardan da söz edilebilir. Konu etmek, dile getirmek, tartışmak, eleştirmek bu memleketin «aydın» kesimine bile yabancı. Bunları, uygarca tartışmaktan böylesi uzak olmak ne acı.
Lince neden olan videodaki konuşma, özenle cımbızlanmıştı: Nedeni belli. Bunu ilk paylaşan, (bildiğim kadarıyla) Can Gürses. “İlk 500 üniversite” tartışmasına bu kafalar nedeniyle giremediğimize vurgu yapan bir twit paylaştı. Neden ve sonuç ilişkisi kurulamamış bu saçma paylaşım, öteki bazı akademisyenler, kendinden menkul “aydın” unvanlı biliminsanımız tarafından kösnüyle (şehvetle) paylaşıldı, yorumlandı. Soner Yalçın’ın, Sorun, bacak araları başlıklı yazısına bile konu oldu. Can Gürses ve Soner Yalçın, kendine kolaylıkla ulaşılabilen Sinan Canan’a ne demek istediğini sormadan nasıl idam sehpası kurabildi?
“Adam, bilim, pipiyle yapılır sanıyor herhâlde” tümcesini sosyal medyada yılın esprisi olarak ilân etmenizden ben utandım Sayın Soner Yalçın. Yok, “pipi” sözcüğünden dolayı değil güldüklerimizin, soyutlama yeteneğimizin bir göstergesi olduğunu anımsadığımdan dolayı utandım. O, “Gökyüzünde yalnız gezen yıldızlar, yeryüzünde sizin kadar yalnızım,” diye şarkı söyleyen başrol oyuncularımızın, elleriyle, sırasıyla; havayı, yeri, sonra kendilerini işaret etmelerini anımsattı bana, içim burkuldu. Tüm içeriğin, duyusal algıdan beslendiği “sıradan bilincin” işleri… Recep İvedik filmlerinin rekor kırmasına şaşırmamak gerek.
Sinan Canan’ın iştahla linç edilmesinin nedenleri sosyal medyada irdelendi. Kıskançlık denildi, AKP’ye yakın durdu, o nedenle sevilmiyor denildi; ODTÜ’deki pankart olayıyla ilgili çıkışının rövanşı alınıyor denildi. Kendini tanımam, AKP’ye hiç oy vermedim, pankart olayında benimsediği üslûp ise Sayın Canan’ı eleştirdiğim bir konu. Diyeceğim o ki, ben bu konuda bir tarafı tutmuyorum. Vicdan sahibi herkesi davet ediyorum bu tutuma. Başarılı ve verimli bu akademisyenimizi; kendi konusunda, oldukça derinleştiği bir ilgi alanında, “atıp tutarak” yargılamayalım.
Gebelik döneminde fetüsün cinsiyetinin belirlenmesinde rol oynayan farklı hormonların etkileri yaşamımız boyunca devam ediyor. Ediyor olsa da, neredeyse; kadın ve erkeği farklı bedenler olarak ele almanın, toplum tarafından dışlanacağı, kaşların çatılacağı zamanlara geldik. Eşitlik, özdeşlikte olmaz; eşit olmanın temel belirlenimi, özdeşlik değil tersine ayrımdır oysa. Doğa alanı, determinasyon alanıdır.
Bilimsel tutumun, düşüncenin, nesnelliğe karşı ulaşabileceği son aşama olduğuna “inanan” bir bilim çevresi var. Dogmatik düşünce yapıları, değerleri maddî olana bağlanmış tek boyutlu bir kişilik ile yaşadıklarını algılamalarının, önüne geçiyor. Zengin evin şımartılmış tek çocuğu gibiler. Üslûpları, her dem alaycı ve kibirli. Ayrıca, şaşırtıcı bir biçimde ortak bir öfkeleri var, tartışma biçemlerini süsleyen. Bilimin, olaydan, olguya yükselirken, ona eşlik eden aklın, soyut tümeller bölgesine girip sağlam dayanağını buradan aldıktan sonra “evrensel” olanın yasalarını kavradığını takip edemiyorlar. Lezzetini duyumsadıkları akıl düzeyinin, soyut tümelin yasalılığının, uçaktan inmiş bir yolcunun karada uçtuğuna inanması gibi, artık kendilerinden ayrılmaz olduğuna inanıyorlar. İşin kötüsü, bilim yaparken, çoğunlukla Batı’yı taklit ettiğimizden, uçağın pilotunun da başkası olması.
Duyusal algı, tasarım, uslamlama, zihin içeriği, zekâ, akıl gibi ayrımlarla ilgilenmiyorlar. Oysa, ayrımları bilmek, özdeşliği anlamamızın biricik anahtarıdır. Bu nedenle, parçalıyor, çözümlüyor lâkin bir türlü birleştiremiyoruz. İnsan olduğumuza inanıyor ama soyut bir kavram olan insanlığın, keyfî tutumlarımız nedeniyle bir türlü içerik bulamadığını anlamıyoruz. Tekbenci (soliptik) benlikler haline geldik; kendi bireysel kaygılarımızda tükenip giderken, zihnimiz ve rüyalarımız bize kan kustururken, kendimizi anlayamazken, insanlık kavramı gerçek ilgimiz olabilir mi? Birbirimize ne hakla böylesine hoyrat olabiliyoruz?
Sayın Veyis Ateş, madem sorunlu sözler sizin programınızda kullanıldı, size bir önerim var: Sinan Canan, Soner Yalçın ve Can Gürses’i konuk ediniz. Bir kadın sinirbilimcimiz de olsun mutlaka. Ortamın yumuşacık olduğu, maskelerin indirildiği bir anda, konuklarınıza sorun bakalım evde hangi işleri yapıyorlar? “Eşlerine nasıl da yardımcı oluyorlar”a dönmesin ama, lütfen dikkat! Herkese sorun bakalım. “Âyinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz,” denilir. Bilimsel bir çalışmanın ortaya koyduğu nesnel sonuçlardan dahi rahatsız olacak denli kadın haklarına duyarlı hocalarımız, evde neylerler acep?
Ah şu dört duvar! Ah şu lâfla yürümeyen peynir gemileri!
Not: Beni, erkeklerin tarafını tutmakla eleştirmeden önce, lütfen “Kadın, Sahiplenir; Erkek, Teslim Olur” başlıklı yazımı okuyunuz: https://www.gazeteduvar.com.tr/forum/2017/12/14/kadin-sahiplenir-erkek-teslim-olur/