Dec 27, 2020

Duyguların düşünceyi değil, düşüncenin duyguları oluşturduğu gösterildi.

Bir fikrin imana dönüşmesi duygularla olur; yoksa tasarım.

Kavramsal düşünebilen eleştirilince kızmaz; yoksa tasarım.

Ne iman ne de düşünme dışarıdan malzemeyle oluşur. Tin dışsal olanla tetiklenir ancak.

 

Dec 27, 2020

RT Yorum – *Bir yanda Tanrı bir yanda insan ikiliğine inanmadığımdan,

*”Din yalnız kaldığında kendinle ne yaptığındır” tanımını sevdiğimden,

*Düşüncelerimin sorumluluğunu rüyalarımda bile almak için, onların duygu aşamasındaki renklerini analiz etmeyi sevdiğimden.

Hakiki bir dindarım.:)

ORİJİNAL –  Cihan Yurtseven @chnBey

Her şeye ve herkese dinin içinden bakmak neden :) Kaldı ki insan genellikle rasyonel bir canlı değil ve çelişkileriyle yaşıyor, yaşadıkça da değişiyor.

 

Dec 26, 2020

Din olgusu, insan olma yolunda alt doğayı yenebilmekten başka nedir? İşte o nedenle din yolunda alınan yolun ölçüsü bile olabilir. Önce serbest sonra yasak olması da bundan; içen “cıvıt”mış. Beşer, bişer olmaya yol alınca şişe şişe içse duruşu değişmez. Onur, alkolden etkilenmez.

 

Dec 25, 2020

Ne güzel bir soru. İşte buna tanıklık eden bir bilinç, bir özne var. Allah bir yanda kul da öte yanda zannı aşılıyor. Zamana aşkın olması, ilkesel olanın bugün de bilinçlere konu edilebilirliğini getiriyor. Hz Muhammed dile kolay 7 yıl mağarada keşf ve tefekküre çekiliyor.

 

Dec 25, 2020

Kerbela’dan, belki de Sıffîn’den beri İslâmcıların düştüğü çukur:

“Giydikleri derviş sıfat, ezberlemiş üç beş lûgat

Zahirleri pür marifet, batınları akrep yılan”

İnsan kendine sormaz mı “Neden hiç Nefs-i Mutmainne’den söz eden yok?”

Varsa yoksa emmare çukurunun azgın eğilimleri.

RT – “Ay ne gerek var bu ilkellerin savaşlarına kafa yormaya,” demeyin. “Truva” bu aynı zamanda…

Konya Nutku devam: Gerçek bilginler ile dine zararlı olan bilginlerin birbirine karıştırılması Emeviler zamanında başlamıştır. Hazreti Peygamberin yaşadığı mutlu zamanlarında…

Peygamberimizin ölümünden sonra Dört Halife hazretlerinin zamanında, doğrudan doğruya Hazreti Peygamberin uyarısıyla İslâm olan Dört halifenin aydınlatmasıyla kurtulan ümmet kitlesi arasında gerçek temizlik, kalpten saygı, yüce bir bağ vardı. Ne zaman ki Muaviye ile Hz. Ali karşı karşıya geldiler, Sıffîn’de Muaviye’’nin askerleri Kur’an-ı Kerimi mızraklarına diktiler ve Hz Ali’’nin ordusunda bu şekilde kararsızlık, zayıflık meydana getirdiler. İşte o zaman dine fesatlık, Müslümanlar arasına nefret girdi ve hak olan Kur’an, haksızlığı kabule alet yapıldı.

Tırnağı kapatmayı unutmuşum yukarıda. Evet, Atatürk bu işte. Boşuna “Atatürk turnusoldür” demiyorum. Sözde aydınlarımız bunları ilkel ayrıntılar olarak görüp burun kıvırmaktan vaz geçmeli.

 

Dec 25, 2020

Bakın yalnız adama ne diyor. Atatürk’ü “Batıcı” yapanlarla, “dinsiz” diyenler Konya Nutku’nu okumalı. Müthiş!

“Aydınlarımız milletimi en mutlu millet yapayım derler. Başka milletler nasıl olmuşsa onu da aynen öyle yapalım derler…

…Fakat düşünmeliyiz ki, böyle bir görüş hiçbir devirde başarılı olmuş değildir. Bir millet için mutluluk olan bir şey diğer millet için felâket olabilir. Aynı neden ve şartlar birini mutlu ettiği halde diğerini mutsuz edebilir…

…Onun için bu millete gideceği yolu gösterirken dünyanın her türlü ilminden, keşiflerinden, gelişmelerinden yararlanalım, ancak unutmayalım ki, asıl temeli kendi içimizden çıkarmak zorundayız.”

“Her şeyden önce şunu en basit bir dini gerçek olarak bilelim ki, bizim dinimizde özel bir sınıf yoktur. Ruhbaniyeti reddeden bu din, tekelciliği kabul etmez. Örneğin bilginler, mutlaka aydınlatma görevi bilginlere ait olmadıktan başka dinimiz de bunu kesinlikle yasaklar…

…O halde biz diyemeyiz ki, bizde özel bir sınıf vardır. Diğerleri dinen aydınlatma hakkından mahrumdur. Böyle kabul edersek kabahat bizde, bizim bilgisizliğimizdedir. Hoca olmak için, yani dini gerçekleri halka, telkin etmek için, mutlaka ilmi elbise şart değildir…

…Bizim yüce dinimiz her erkek ve kadın Müslümana toplum araştırmasını farz kılıyor ve bunlar toplumu aydınlatma ile sorumludur.”

 

Dec 20, 2020

RT Yorum – Ateizm iki türlüdür:

  1. Olumsuz ateizm: Tanrı ve dine ‘inan’maz, yadsır.
  2. Olumlu ateizm : Tanrı tasarımlarına karşı çıkışı ussaldır; kanıta değil tanıta yoğunlaşır.

Ateistlerimiz, hırçın bir dinciyle eğlenen sevimsiz çocuklara benziyor. Tarzları yavan; utandırıyor.

ORİJİNAL –  Ateizm Derneği @Ateizm_Dernegi

Ateizm, 6 milyon çift kara hayvanını aynı gemiye nasıl sığdıracağını düşünmek zorunda kalmamaktır.

 

Dec 18, 2020

“Din, kadın imgesinden kurtulmak için ödediğin bir vergi değildir, çünkü, bu imgeden kaçılmaz. Dini, insanın öbür dünyadaki yaşamının yerine koymak için kullananlara yazıklar olsun. Din, bir ikâme değildir, insanın her eylemine eklemlenen nihai bir başarıdır.” C.G. Jung

 

Dec 15, 2020

RT Yorum – Şubha, miryetin,  mumterîne… Kur’an’da birçok kavram var bu çerçevede. Bunların akılda ilkeleri, duyguda dışa vurumları aynı değildir. Yorum, böyle hayalimize göre yapılan şey değildir ki! Asla değildir. Yorum en azından bir ilke takip edilerek yapılır. Ana ilke, ilk ilke lâ.

Dini savunmak savunmak bana kaldı ya! Şüphe benim Kur’an’da çalıştığım ilk kavramdır. Bulduğum derinlik beni şaşırtmıştı. Ben yapabildiyesem, herkes yapabilir. Neden iki çeviriye göz atıp hüküm veriyorsunuz? Bu kavramları orijinalinden çalışmalı, felsefeye başvurmalı.

ORİJİNAL –  Asgard @AsgardveMidgard

O ayeti hiç unutmam; ama böyle bir cümleyi dilediğimiz gibi yorumlayabiliriz hocam.

Cümlenin burada neleri işaret edeceği yorumlayıcının hayâl gücüne kalmıştır

Aslında kitabın tümü böyle,onun içinde “şüphe et”sözü bulamazsınız; ama “etme”yi bolca bulursunuz. Dedim ya “yorum gücü”

 

Dec 15, 2020

Aksine “ilk iş şüphe et” diyor. “Müslüman oldum diyebilirsin ama henüz iman kalbine yerleşmedi”  uyarısını hatırlayan pek az. İman üst düzey bir iş, zanlar iman sanılıyor. İmanlı insan özbilinç, özgüven varlığıdır; özgürdür, mutlaka özgündür.

Bu anlayış henüz uzak bu coğrafyada.

 

Dec 15, 2020

Değişik mertebelerde anlayışların karşıtına geçtiği bir olgu bir de bütünlüğünde değerlendirilmediğinde, anlayış “nasibince/ölçü” oluyor.

İlkesinin yarısı bile anlaşılamamış 1 din bu. Neden? İlke ilk yarıda “zanları sil” diyor çünkü: Lâ ilahe. Haklı sonuç: İşid – Mevlana yelpazesi.

 

Dec 13, 2020

İnsan olan hüsn-ü zan ile bakarmış gördüğü de rahman olurmuş. Yolu bitirip, vuslatı hedeflemiyorsak din ne işimize yarar? Vasıl olan Koca Yunus’un dediği bize de nasip olsun:

“Din ve millet sorar isen

Aşıklara din ne hacet

Aşık kişi harap olur

Aşık bilmez din, diyanet.”

 

Nov 22, 2020

RT Yorum – Felsefe düşünceye berraklık getirdiği için, artık felsefe ile hakiki anlamda angaje olmuş bir yaşamın huzur getirmesini talep etmeliyiz. Çünkü bilim düşüncelerin duyguları belirlediğini ispatladı.

Bu da Hegel’i haklı çıkarır, felsefe ile din ayrılamaz.

Her ikisi de dinginlik sunabilmeli.

Kendini bir sanat eseri gibi inşa etme çabasında olan kişi, ilişkilerinde sanatsal zarafetiyle vardır. Tasavvuf bu özeti anlatır.

Neden bu kadar öfkeliyiz? Neden suçlu hep başkası?

ORİJİNAL –  berkay @berkayrs

tevhid çok rahatlatıcı bir yöntem;huzur doluyor insan,hiçbir olguyu dışlamayıp anlam verebilmek.Fakat ya/ya da’yı da dışlayamaz değil mi?Onun tam değerini merak ediyorum şimdileri;belki idealde değil de,oluşum-süreç içinde zorunlu olarak işlek bir olgumuz.Kaos-kozmos döngülerinde

 

Nov 21, 2020

“İnanç” denildiğinde aklımıza dini inançtan başka bir şey gelmediği halde din ve felsefe konuşmaya kalkışmak büyük problem. Çok yüzeysel ve sorumsuz bir bakış açısı bu.

Peki bana ne bundan? Değil mi?  “Tasarımdan” düşünmeye geçiş varsa “ya-ya da” mantığı gidecek. Boğulduk ama!

 

Oct 11, 2020

Kıskacında her geçen gün daha da ezildiğimiz çoğulcu din anlayışı bir oksimorondur.

Bir kişinin, diğerine, din hakkındaki biricik hamlesi hâli olabilir, bundan öte din yoktur. Hâlden sezildiği kadardır.

İlâh-ı mûtekad aşılması zor bir husus. Çetin ceviz.

 

Oct 4, 2020

RT Yorum – Başkalarını örnek almayın kendinize bakın derim. Erdemi, ahlakı talep etmenin ön koşulu nedir? Bende olmadığını kabul etmek. Bu bir sezgidir ilk planda, insanın ilk uyanışı, kendi dışına ilk adım. Din bununla başlıyor lâ, felsefe yani düşünme de olumsuzlamayla.

Neyin olumsuzlaması? Kendi düşüncemin. Erdemsiz olabileceğimin kabulü, erdemli olmayı tutkulu bir biçimde istemeyi gerektirir ki yoldan çıkmayayım. Yani sabah kendime söz verdim ama öğlene kadar unuttum gitti. Her saat başına bir alarm kurup hatırlayayım. Bakın ritüel.

Bunu kişi kendinde takip etmelidir. Masanın üstünde bir bardak duruyorsa, o bardağın durduğu yere başka bir bardak koyamazsınız, o yer doludur; orası “yoksun, eksik” değildir, kabul etmez ikinci bardağı.

Ahlak, erdem, düşünce de öyledir. Soyut olduklarından pek umursamıyoruz.

Hareket için, hareket eden (A), hareket edilecek nokta (B) zorunludur. Aristoteles B noktasındaki eksik olma halinin hareketi olanaklı kılan şey olduğunu söyler. O eksiklik olmasaydı hareket hiç başlamayacaktı. İnsan önünde duvar varsa arabayı durdurur. Ahlak, erdem de böyledir.

Bizde olmadığını kabul etmeden, erdemli, ahlaklı olmanın hayalini kuramayız. Bunu kabul etmeden erdemli birine hayranlık duyamayız, onu karalamaya bile kalkarız!

Aristoteles “bilim hayret olmadan başlamaz” dedi.

Akılla kalp arasında otoyol inşa etmeli. Kalp aklı yalanlamaz.

Kendimizi ele almak bilimsel titizlik gerektirir. Neden? Ahlakı olmayan kendi tarafını tutar da ondan. Diseksiyondansa otoviviseksiyon şart! Yazılarımda buna hep değindim.Ahlaklı olmayı istemek bir tutkudur. Tutkuyu kalplere nasıl yerleştireceksiniz? “Erdemli ben” başta hayaldir.

ORİJİNAL –  HAKan Peçel @hakanpecel

“DİN insanların iyi ahlâklı olması için gelmiştir” anlayışı ve amacı kesin yanlıştır! Bu anlayışın sonu, “Ben zaten iyi ahlâklıyım; öyleyse benim dine ve peygambere ihtiyacım yok” kabulüne çıkar!

https://ahmedhulusi.org/tr/kitap/yenilen/muhtesem-irsal

 

Oct 4, 2020

RT Yorum – “Bozuk din algısı” dediydim özellikle. Din ile ahlakı nasıl ayıracağız?

Alman idealizmi ve TC’nin ilk 15 yılındaki kültür seferberliğine bakın lütfen.

Hilmi Ziya Ülken’in “Aşk Ahlakı” adlı müthiş kitabını okuyun, öneririm. Batı eleştirisi de vardır içinde.

Tutku olmadan nasıl olacak bu işler! O ekip bugünkü vaziyeti görse ağlamaktan helak olur vallahi. Tutkuyu kalplere nasıl yerleştireceksiniz? Bir hocanın “din, ahlak olmadan toplumu yapılandırma hayali” temalı bir tivit de gördüm bugün. Çok üzücü, çok.

Anlaşılmadan öleceğiz gibi.

ORİJİNAL – Memo Sapiens @sapiensmemo

Dinlerin yarattığı problemleri artık görmezden gelmeyi bırakıp, gerçekten ahlaklı bir toplum için bir şeyler yapmaya başlamak gerek.

Bu açıdan trajediyi asırlardır yaşıyoruz aslında.

 

Oct 2, 2020

Sorun hep aynı çünkü: Emmare nefsini din edinen münafıklar.

 

Sep 4, 2020

RT Yorum – Ergün Bey, tarikatlar kapatıldı: Keyfilikle, din düşmanlığıyla değil, bu bir tezahürdü. Tarikat devri bitti: Rengârenk kostümlerle, parası ödenmiş semazen gösterileri düzenleyen Mevlevilik bile riyakarlık artık.

Devir “ferdi hikmet” devri olabilir mi? Bu müthiş bir sorumluluk.

ORİJİNAL – Ergün Yıldırım @ErgunYildirimTr

İftiralar gırla! Tasavvufu savunmak, şeyhlik kisvesine bürünmüş sahtekârları savunmak diye gösteriliyor. Bunlar iflah olmaz kör bilinçler. Samimi söylüyorum en fanatik tarikat müridinden daha doğmatikler. Üstelik bir şeyh de sapabilir. Saptı diye tüm tarikatlar kötü mü olacak?

 

Sep 4, 2020

RT Yorum – İfşa ederek eleştirmeyi sevmesem de bu tiviti alıntılamakta mahsur görmüyorum. Sinema ile dinin bu türden bir karşılaştırılması mantıken sorunlu. Nefs terbiyesi,  dinin olmazsa olmazı ve henüz ilk basamağıdır. Son basamağındaymış gibi rol yapan adam, din adına bunu yapıyor.

Bu insanlar kim evliya olmak kim?Henüz emreden nefsine iradesi yetmezken, ellerini öptürecekmiş! Sen o elleri ölünceye dek yıka artık!

“İnsan”, etrafındakileri değil kendini yönetebilen, kendi koyduğu yasaya(nomos) öncelikle kendi uyandır. Namus sözcüğünün etimolojisine bakınız.

Firavun kendi koyduğu yasaya uymuyordu. Siyasal İslam firavunculuk oynamaya tapıyor. Dört kitabı bir bilmeyenlersiniz. Tevrat’ta anlatılan Firavunluk seviyesinin nefsteki tezahürünü tanımıyorsunuz, bir de Musevi ve İsevi basamakları hâkir görüyorsunuz.

Namuslu olmak, işine geleni değil yasayı uygulamaktır. Aklı henüz cinsellikten yükselememiş sıradan adamlar, riyakar adamlar bunlar. Ergün Yıldırım sistemi koruyor bu tivitle; bir kez de bu seviyeden nefsi korumayın, özdeşlik yaşamayın.

İyi ki Hakk korumanıza muhtaç değil.

Beni her dem şaşırtan şey, gerek dindar olmaya çalışıp ilerleyemeyen gerekse de dini gereksiz görenlerin belli bir seviyede pişirdikleri temcit pilavının bıkkınlık yaratmamış olmasıdır. Kendine, örneğin Fecr Sûresinin 27-30 ayetlerini dert etmiş biri dürüstse nasıl huzuru bulmuş gibi davranabilir? Libidinal enerjinin tamamı cinsel organda biriktiyse kişi henüz akla yükselememiş demektir. Dilerdim ki, bu gibi adamları yüceltenler, koruyanlar emmare, levvame, mülhime nefs seviyelerini geçtikten sonra, yukarıdaki ayetlerde sözü edilen mutmainne seviyesindeki insanı konu etsin bir kez de. Niçin tekâmül edemediğini kendine dert edinmiş dindarlar tanımış olmayı da dilerdim. Bu ayetlerde, öncekilerin değil, ancak mutmainne nefs ehlinin Rabbi’ne dönüp Allah’ın rızasını kazananlar olduklarını anladığında, bağrı yangın yerine dönenleri örneğin. Benden iyi bilirsiniz “fe udhulî” “artık gir” demek değil midir? Neden “artık” diyor? Üstlenin bunu. Hesaplaşın şu seviyenizle, ilk kez hakiki anlamda bir “lâ” deyin yahu. Bacak arasına hapsettiğiniz dininizden bıktık, bezdik.

Atatürk’ün tarikatları kapatmasını kişisel tercih gibi görenler var. Bu türden bir okuma hem din hem de felsefe adına cehalettir. Zamanın ruhu bunu gerektiriyordu. Atatürk’ün tezahürü akıl boyutunda hesaplaşılması gereken bir basamak. Cesaretle; ne överek ne de yererek.

ORİJİNAL – Ergün Yıldırım @ErgunYildirimTr

Kimse bu sahtekârı bize gösterip de cemaat, tarikat, şeyh, hizmet ve din konusunda genel yargılarda bulunmasın. Nasıl ki ünlü bir yönetmen tecavüzcü olunca(ki Batı da oldu bu) sinema üzerine genelleme yapılamıyorsa…

 

Aug 30, 2020

RT Yorum – Enis Bey’e getirilen eleştiri müslüman coğrafyanın temel sorununun özeti gibi. Kendilerini yalnızca bedensel varlıklar olarak kavrıyorlar. Hayvan zaten canlı demek.

Maneviyat/Tinsellik yüksek düzeyde soyutlamayı gerektiriyor. Bu din yalnızca beden seviyesinden yaşantılanıyor.

ORİJİNAL –  Enis Doko @enis_doko

İnsan, taksonomik adıyla Homo Sapiens Animalia (Hayvan) Alemi, Kordalılar Şubesi, Memeliler Sınıfı, Primatlar takımı, Hominidae Familyası, Homo cinsine aittir. Bu taksonomi biyolojide standarttır ve evrim teorisinden önce yapılmıştır. (Linnaeus, 1758). Tavsiyem bir doz biyoloji.

 

Aug 29, 2020

RT Yorum – Bu o kadar önemli bir vurgu ki! Analitik felsefe yöntemleriyle düşünenler bunu kavramakta zorlanıyorlar.

Prensip olarak felsefe konuşulacaksa Hegel, din konuşulacaksa İhlas Suresi (dizgesi içinde/4 kitabın sonu) yorumuna bakılıp tartışma sürdürülmeli belki de. Yoksa yorucu…

ORİJİNAL – Enis Doko @enis_doko

“Inanmak değil bilmek istiyorum” diye klişe ama yanlış bir cümle var. Bilgi bir inanç türüdür, gerekçelendirilmiş doğru inançtır. Inanmadiğin şeyi bilemezsin. Dünyanın yuvarlak olduğuna inanmıyorum ama biliyorum demek mantıksal çelişkidir. Okulda felsefe öğretmek şart…

 

Aug 2, 2020

Sevildiğimizde sevgiyi deneyimlemeyiz. Sevgiyi deneyimlemenin şartı, sevmektir; sevginin edimselleşmesidir bu. Sevgiye atfedilen niteliklerin bendeki idraki ancak seversem tamamlanır. Sevgiye dair bilgimin üstünlüğü, derinliği onun gerçekte ne olduğunu, hakikatini bana vermez.

Tanrı deneyimi de böyledir. Varlığı ya da yokluğuyla ilgili milyon delil sayılsın kimin umrunda? Anne olarak sevgi yok denilse benim çocuklarıma karşı deneyimlediğim sevgi değişmez hatta beni ilgilendirmez. Anne olarak sevdiğime inanmam; bilirim, çünkü deneyimliyorumdur.

Şikâyet ahlâkından muzdarip, sorumluluk almaktan kaçan, çokça korkak, kaygı içinde, diğerlerini durmaksızın eleştiren yaşamlara gömülüyken, kalan boş vakit Tanrı’ya ayrılıyor!

Salt akılla kavranılamaz bir deneyim hakkında, hiç olmazsa deneyimlemediğimizi bilsek fena mı olur?

Naçizane tavsiyem, bu uğurda kâvi nefsinden dolayı yarı yolda kalmış kişilerin bilgisine değer verin ama hakikati fiillerinden çıkarsayın. Zira, bu kişiler (entelektüel, dinci vb) yola (Hakka) uyamadıklarından son çareyi yolu yaşamlarına uydurmakta buluyorlar.Uyanık durmak gerek.

Bunu anlamanın en etkili yolu dengeye işaret edip etmediklerine bakmak. Sürekli aklı mı övüyor? İmanı küçümsüyor mu? Kavramı, olguyu, tamirden artan parçaymış gibi bir kenara atıveriyor mu?

Düşüncesinde galip gelenle fiilinde galip gelen uyumlu mu?

Kibir, horgörü, kurnazlık gibi sıfatlarda Tanrı yok/tur; eş deyişle, yokluğuyla vardır. İşte o da Hak. Saltıkta olumsuz yoktur bu demek. Anahtarımı arıyorsam aradığım sürede o yokluğuyla vardır ki bu eksiklik bana onu aratır.

Kime ne! Hiç karışmamalı.

RT Yorum – Çok güzel soru.

Tenzihi, teşbih olmaksızın değerlendir-e-memek denilebilir. Saltıkta olumsuzun olmaması, sürece ve sürecin kıpılarına bir işarettir.

Örneğin, bir elma fidanı, nihayetinde elma olacaktır ama henüz değildir.

Bodur, faydasız bir çubuk olması ancak elmayı tanımayanlar için bir olumsuzluktur.Elmayı bilen içinse ara basamak; ki bu olumsuzluk değil zorunluluktur.Kışın elma fidanına boş çubuk demek olay seviyesinden bakış, bu çubuk üç seneye elma ağacı olacak demek olgunun kavranılışıdır.

Tanrı’yı inkâr etmeyi, tohumda elma ağacına ait bir şey göremediğinden dolayı elmayı reddetmek; tohumda içkin elma meyvesi olma potansiyelini ayrımlarıyla gösteremediği halde onun elma ağacı olacağına iman etmeyi de Tanrı’nın onaylanması gibi düşünebiliriz.

Oysa bu ayrımlı birlik ancak elmanın kemale gelmesiyle bilinir yani meyvenin tohum vermesiyle.

Şimdi biz, kendi elleriyle yetiştirdiği elmalardan yaptığı turtayı bize elma çayı eşliğinde sunan birine elmanın varlığı ya da yokluğuyla ilgili kütüphane dolusu bilgi sunabiliriz.

Elmayı tanımayız! Yetiştirdiği elmalardan elma likörü sunana da “Elmasız, şerefsiz, kafir” diye söyleniriz. Kafir/küfr örtülü olmaktır. Örtüsünü fark edip ondan kurtulmuş olan başkasına kafir diyebilir mi hiç!

Hegel’de edimsellik, bizdeki bilmek yapabilmektir bilgeliğidir.

ORİJİNAL –  Mutlu Karavelioglu @Darkwali

Saltıkta olumsuz yoktur söylemi için ‘münezzeh’ ya da tenzihci bir düşünce denilebilir mi ?

 

Aug 1, 2020

RT Yorum – Güzel nokta. “Ancak, kendine dönen tin dini zevk eder” derler.

Düşüncenin doruğu kabul edilen Hegel’de din, saltık tin’de, yani dizgenin sondan ikinci basamağında. Öncesi sanat.

Sanatın yoksa din kemale eremiyor.

Ancak edimsel tin kendini bir sanat eseri olarak inşa edebiliyor.

İslam coğrafyasının sanatsal açıdan böylesine çorak olması tesadüf değil. Burada bile öyle nobran, kaba saba tavırlar. Türkiye’de sanat üretilemiyor. Dünya’da?Buna da “hayır” deniliyor. Nedensiz değil bu yalnızlık bunca ıssızlık.

Tasavvuf “Önce özeleştiri, ilham daha sonra” der.

ORİJİNAL –  cuneytmusabak @Bacchus_craze

oysa kendinde ve kendi için saltık Varlık, Tinin özbilinci, bu biçimler içinde ortaya çıkmış değildir. “Diyor yani din bilincinde sonra da yolumuz var gibi.

 

Aug 1, 2020

RT Yorum – Din tektir, bir süreçtir.

Dini bütün kişi din ile yalnızca kendini eğitebileceğini bilir, illa bir görev yüklenecekse zarafeti ve bütünsel anlayışı ile bir örnektir. Asla dışlayıcı değildir.

“Din bir nasihattır” “Senin dinin sana benimki de bana” unutulunca “kılıç” fukaralığı…

ORİJİNAL – sezaiişıkgöz @sezaiikgz

Hanımefendi ,” dinci” den kastınız nedir ? Müslüman?,hıristiyan?,yahudi?….lütfen buna bir açıklama getiriniz

ateist ,kendi uzmanlık alanında sadece “dinci” leri değil herkesi eğitebilir ama din konusunda nasıl eğitecek?

 

Aug 1, 2020

RT Yorum – Bu soru bana sıkça soruluyor. Nasıl reddedebilirim? Bir olgu ben reddedince yok olmuyor. Dine ihtiyacın olmadığını düşünmek olgudan ziyade olay seviyesinde düşünmektir. Bütünsel insanı baltalamaktır dinin reddi, ama önce kültürün dini acımaksızın baltalanmalıdır.

İbrahim/put/balta

Felsefi düzeyde tartışmak isteyen “dinci” bilincin, dinin neden olay değil de olgu olduğunun hesabını verebilmesi gerekir. Yoksa argümanlar seviyesiz kalıyor.

Ateist bilincin de dinin olay değil olgu olduğuyla hesaplaşması iyi olur.

İki görüşü de üreten, olumsal, “tikel iç”tir.

Dinci eğer“ateist iflah olmaz bir ahlaksızdır” diyorsa dinden nasibini aldığı söylenemez.O zanlarıyla yaşıyordur.

Ateist de dinciyi eğitilebilir, “yanlıştan” döndürülebilir ahmak olarak görüyorsa henüz “doxa”da demektir.

Hiç abartmadan: Felsefe umut ışığımız ama edimsel olanı.

ORİJİNAL –  Aştiyan @mirovski0

Gülgün hanım dini red etmeme gereğinizi öğrenebilir miyim?

 

Aug 1, 2020

RT Yorum – Şu anlaşılsa keşke! Din yüksek bir bilinç seviyesi gerektirir.

ORİJİNAL – Mustafa İslamoğlu @mustafaislamogl

Bu dinin giriş kapısını açan ilk parola itaat değil isyan, “evet” değil “HAYIR”dır: LÂ / لا

 

Jul 25, 2020

Bireysel olamaz. Huzur kişinin kendiyle barış içinde yaşadığına bu da Hakk’a teslim olabilmişliğe işaret etmez mi? İslam başka nedir ki! Rabden alemlerin rabbine nasıl yükseleceğiz?

Dinin anlamı basit, yola uymadıkları için yolu bitiremeyenler yolu kendilerine uyduruyorlar!

 

Jul 25, 2020

Sirkte gösteri gibi din uygulamaları, duygulanmaları… Yahu bu iş kişinin kendinden kendine bir şey değil midir?

 

Jul 25, 2020

Taraflar haklıyım der normaldir, kısır çekişmeye varır:) Oysa sağlaması basit:Din huzur getirmiyorsa nedir? Allah’a ulaştırmıyorsa!

Dini-dar yobazların yüzlerinde, konuşmalarında, tivitlerinde hiç rastlanılmayan bir şey değil mi huzur? İçte olan yansıyor:Bakışlar tilkioğlu tilki.

 

Jul 24, 2020

Dinde ruhbanlık yoktur. Allah’la kul arasına girenlerden korkarım. Günün sonunda din barış içinde yaşamaktan fazlası mıdır? Kendimizle barış içinde değilsek kimseye akıl veremeyiz.

Ölçüsü var bunun.

Ben çok emek harcadım, çok. Ama siz gülün yine de. Neşeniz bol olsun.

 

Jul 24, 2020

İman anlatılarak elde edilen bir şey değil ama. Kendimizde huzuru dinginliği buldukça gelişir.Kimsenin imanını ölçemem, ne haddime! Bira içildiğinde korteks baskısı kalktığında ortaya çıkan kişi beni çok ilgilendiriyor.Gerçek iman alkolden etkilenmez.Önce yasak değildi bu önemli.

 

Jul 15, 2020

Dinler değil tek din var denilir. Felsefe de bu sonuca varır. Tek dinin farklı basamakları. Tevhid kapsayarak aşar. Dışlayarak tevhid nerede görülmüş. Hoşgörü, huzur gelemiyor topraklara.

 

Jul 14, 2020

Usun, nihai olarak dorukta anlattığı/felsefe kendi sezgisinde bulduğudur. Felsefeci başkalarının bulduklarını anlatıyor. Filozoflar bu nedenle dinleri dışlamadılar, olanaklı değil çünkü. Dindarlar da sezgide bir türlü bulamadıklarını önümüze sürüyorlar. Din, saltık tinde taçlı.

 

Jul 14, 2020

İsmailağa Cemaati’ne  @ismailaganet Sorumdur:

“İstanbul Sözleşmesi’ne Dair Açıklama” yaptınız. Yayımladığınız metinde ecdad ve fıtrat kavramlarını ön plana çıkardınız. Hz. Muhammed’e, Hz. İbrahim’in dininden olduğu ve o dinin de İslam olduğu bildirilmiştir.

Hz. İbrahim, ecdadının uygulamalarını reddeden peygamberdir. İnsanlık tarihinde bu, insanoğlunun aklını kullanmaya başlama aşamasıdır, ki ancak bu türden akıl, faal akıl niteliğindedir. Hz. İbrahim, Kur’an’da haniflerden olması bakımından bolca övülmüştür.

Haniflik, bu sıradışı sorgulamaya bir atıftır ve sözcüğün etimolojisi her ne kadar açık olsa da, belirli odaklar hanif sözcüğünü her anmalarında, parantez içinde “muvahhid” yazmadan geçemezler. Hanif olmadan muvahhid olmaya nasıl atlanılır? (Önce Lâ sonra İllallah)

Allah , Hz. Muhammed’e “Sen yüzünü hanîf olarak dine, Allah insanları hangi fıtrat üzere yaratmış ise ona çevir. Allah’ın yaratışında değişme yoktur. İşte dosdoğru din budur; fakat insanların çoğu bilmezler.” dedi.

Açıklamanızda, fıtratı cinsiyet farklılığından hareketle yapılandırıyorsunuz.Karşımızda duran bir insanın gözümüze çarpan ilk özelliği cinsiyetidir.Çocukların bile bildiği bir şeyi “insanların çoğu bilmiyor” olabilir mi? Aklını kullanan her yetişkin bu indirgemeye isyan etmez mi?

İNSANın yaratıldığı fıtrat dinine uyum öğüdünden, hangi hakla kadınları ayırıp, tahakküm altına almaya çalışıyorsunuz?İnsan fıtratı öncelikle aklın kullanımı açısından hayvandan bir ayrıma işaret etmez mi?”İnsanların çoğunun bilmediği” konu faal akla davettir; ilkin, put kırmaya.

Fıtratı cinsiyette demirleyen bu anlayış zulümdür. İslâm dini, kişisel Rab’den (Rabbim), evrensel olana (Rabbülalemin); cüzî akıldan Külli akla bir yükseliştir. Ecdad ve fıtrat kavramlarını çarpıtarak, kadınları, emmare nefs anlayışına alet ediyorsunuz.

Bunun İslâm dininin müjdelediği aydınlıkla bir ilgisi yoktur. Zulme karşı çıkmayı öğütleyen bir dinden zulmedenlere hizmet edecek anlamlar devşirmeyiniz.

 

Apr 27, 2020

Bilinçli tutumun yanısıra bir de dinin ne olduğunu, özünü cidden artık bilmeyen, düşünmeyen ama  kendini mutlak bir biçimde dindar kabul eden insanlar var.

 

Apr 15, 2020

“Zaman … her şeyin bir defada verilmesine engel olan şeydir.”Bergson

Belki de bir defada verileni deneyimlemek için zorunlu bileşendir. Ekrana yansıyan görüntüleri izler gibi. Hologram Evren… Veren de alan da “Biz”sek?

İlim önce sonra irade?

“Şah damarından yakınım” diyor.

Allah’ın subuti sıfatlarının sırasının neden öyle olduğunu anlamadan din üzerine konuşmak kuru gürültü tadı bırakıyor. Bu da felsefe olmadan olanaksız. Yoksa inançla yetinmek zorunda kalırız; ama, amaç emin olmak değil mi?

Schrödinger’in denklemi, dalga işlevini determinist bir yaklaşımla betimliyor, öte yandan dalga işlevinin nasıl kullanılacağını bize bildiren ilkeler bütünü… Ölçülerimizle evrensel determinizmden kurtulan şeyin sorumlusu muyuz?

Hawking salt kozmolojinin uzaysal yorumunu yapar; zaman açısından yetersiz olduğunu bilir ve antropik ilkeye yönelir. Birdenbire ortaya çıkış! Sonra Einstein&Spinoza’yla doğanın birliği adına otomat haline getirilen birey. Descartes’in res cogitans’nın res extensa’sına yabancılığı.

Son iki tivit Prigogine’in görüşleri. Din üzerine konuşacaksak bunları irdeleyebilmeliyiz.

“Elhamdulillah müslümanız” ile “Dinlere gerek yok” özsüz içerik olmaya devam eder. Ortak nokta: İlkinin koşulsuz kabul ettiğiyle ikincinin gereksiz bulduğu din aynı. Oysa din farklı.

 

Mar 30, 2020

İsmail Emre, her eren gibi Atatürk’ün, aklın, milletin sinesinde vicdana dönüşerek edimsellik kazanması yolunda gözüpek bir devrimci olduğunu biliyordu.

Kadınları sohbetine alan, onların süslenmelerini bir güzelliğin yansıması olarak gören, aklen ve manen aydın bir kişiydi.

BBC onunla söyleşi yapmış, yurt dışından profesörler gelip onunla tanışmıştır.

İsmail Emre, “İslam nedir”i açıklar; geleceğe tohum atar gibidir; bugün de anlayanı pek azdır.

Şu yanıtların güzelliğine bakın, özellikle en sondaki çıkarıma:

S.– Sizin buluşunuz en güzel tefsîr.

Emre – Buluş değil; ben gördüm. İslâm dinindeki tasavvuf; hiçbir dinde yoktur. Çünki İslâm tasavvufu aşka dayanır. Fakat biz dinin dış tarafıyla uğraşıyoruz. Tutturmuşuz bir sevap-günah… Halbuki sevabın, günahın ne olduğundan haberimiz yok.

Günah mı bu hanım kardeşlerimizle bir arada oturup bu Allah kelâmlarını konuşmak, dinlemek? En çok bunu hazmedemiyorlar. Halbuki Kur’ân’da (el-mû’mînûn)un yanında (el-mû’mînât) sözü de var. Yâni bu ilmi ehlinden dinleyip öğrenmek, onların da hakkıdır.

Hz.Muhammed devrinde va’zları, sohbetleri dinlemeğe kadınlar da geliyordu.

*Râbîa Adviye ile Hasan Basri’nin, aynı kâmilin meclisine berâber gittikleri mâlûm. O zaman öyle olursa, bu zaman böyle olmaz mı? Kalbimizi muhafaza ettikten sonra ne olabilir?

Vicdân ve namus mefhûmu olmazsa, kapalılığın veya ayrı oturmanın ne ehemmiyeti olabilir?

Birisi, (Kadınların dudak boyamaları fena.) diyordu. Ona dedim ki:

— Bu boyalar, mükemmel bir sünnettir.

— Ciddi mi söylüyorsun? dedi.

— Evet, dedim, rastık, sürme Peygamberimiz zamanında sünnetti. Yâni o, kadınla

rın süslenmesini kabûl etmiş oluyor. Kadınların bugünkü süsü de oje ile ruj.

Hem o zaman kaç göç bile yoktu.

S.– Bu peçe nerden çıktı?

Emre – İhanetten. Biz, kadınlarımızı siyah bir torba içine ve kafes arkasına koyduğumuz için bu hâle geldik. Çocuğu ancak kadın terbiye edebilir. Kadın bilmeli ki çocuğuna bildirsin. Gazi’nin  bu iyilikleri ödeşilemez. İdare, mutaassıpların eline geçse, bizi tekrar çarşafa şalvara sokarlar; bir de sakal bıraktırırlar, tamam!

 

Mar 28, 2020

İklim krizi ve korona salgını, eğer insan olarak kalmak istiyorsak yeni sistemlere su gibi ihtiyacımızın olduğunu ortaya koydu.

Ben okumadım ama güvendiğim bir dostum Marx’ın dehasının, Fransız Devrimi’ni değerlendirirken parladığını söylemişti.

Eşitlik, Özgürlük ve Kardeşlik bu devrimin sloganı. Marx, “Eşitlik, zenginlerin varlıkları dağıtılarak herkesin maddi olarak eşit olduğu seviyeden başlarsa eşitliktir” diyor.

Kardeşlik, evet: Ben çocuğuma süt alamazken, sen 100 milyon dolar mirasın üzerine oturuyorsun.

  1. Zenginlik aktarılabilr olmamalıdır.Fransa’da veraset vergisi çok ağır olsa da yetersiz. Buna ciddi bir sınır koyulmalı. Bu tür bir uygulama, zengin ailelerin çocuklarına da çok iyi gelir. Sırf, patron, babası diye, işyerinde ayrıcalıklı konum elde etmek, çok kasabalı bir tutum.

Zenginlik, derin bir kültürle içiçe değilse burnu büyüklüğü aşamıyor. Zengin Türkler henüz bu seviyede değil. Levanten aileler, yüzlerce yıllık varsıllıklarına rağmen, kültürsüzler. Sanat etkinliklerinde görünmek, evde kullanılmayan bir kütüphanenin olması yetmiyor.

Veraset kanunları iyileştirilmeden dünyaya huzur gelmez diye düşünüyorum.

Corona salgınında, yeni bir şey öğrenmedik: Kafamızı öbür tarafa çevirdiğimiz sorunlarla yüzleşmek zorunda kalıyoruz. İşçiler, emekçiler insanlık dışı koşullarda çalışıyorlardı; fatura yine onlara çıktı.

  1. Gerek dinler gerekse ideolojiler, doğasına yenilen insanı tanımak için çabalamalı. Bu uyduruk bir ayrıntı gibi görünmesin, aksine hayati önem taşıyor. Gücü eline geçirenin içine düştüğü çukur, endişe verici.

Yeni dönemin payandası dürüstlük olacak.

Sorunun temelinde aklı ve gönlü bir olmamış insan çıkar yine karşımıza. Solun da, siyasal islâm’ın da tıkandığı yerdir burası. Eylemlerini, düşüncelerini bir merkez etrafında örgütleyebilen insanlar çoğaldıkça, sistemler daha iyi işleyecektir.

  1. Batılı ülkelerin ulaştığı uygarlık düzeyi, aklın doruğuna da işaret ediyor. Bu kazanımı insanlığın kazanımı olarak görüp, onlar ve bizler ayrımının sığ sularında yüzmemeliyiz. Bu kazanımı ortak miras olarak görüp, nerelerde tıkandığını çok iyi incelemeliyiz.

Nasıl marxizm, burjuva sınıfı olmaksızın anlam yitimine uğruyorsa, artık üzerinde yükseleceğimiz ulus kavramını yadsıyarak da ilerleyemeyiz.

Batılı ulusların başarısını hor gören, evrenseli kavramamış islâm, islâm değil. Kültürün dini ve kültürün tanrısına “hayır” demeliyiz.

Ulus, dünya devletine geçişte kenara atamayacağımız bir uğrak. Benzer biçimde, uygarlık da farklı kültürleri dışlayamaz.

Anlayışlı, kapsayıcı, sevgi dolu, fedakar olmayı öğretemeyen her öneri, sistem, din, ideoloji, bir dogma olarak dışlanmalı, reddedilmelidir.

Bunun bireydeki yansıması, devrimcilik ve dindarlığın elele yürütülmesi olur.

Alışageldiği, kanıksadığı kendini; sürekli aynı çıkarımlara varan zihnini devirecek denli güçlüdür insan. Bu hedefe, kendi doğasına uyan ritüellerle sarılmak herkesin hakkıdır.

Felsefe olmadan bunlar başarılamaz elbette, bu çok açık. Kadınların güçlendiği, örgütlendiği ölçüde çıkacağız bu delikten.

Kadına saygı duymayan toplum kasabalı toplumdur. Saygı da lafla değil fiilen olmalı. Her dem ayağına servis bekleyen adam ilelebet kasabalıdır.

 

Mar 27, 2020

Bir bütün olarak anlatılan din (musa, isa, muhammed) son uğrağında “Lâ ilahe illallah” diyor. Hakkla bağını yitirmiş her direnç ilahımız olmuştur ve bizi yönetir.

Tevhid anlaşılmayınca, önceki basamakları yadsımış yavan bir anlayışa varıyor. En büyük ilah da bu oysa. Lâ ister.

 

Mar 23, 2020

İçi boşaltıldıkça ne hale geldi din!

 

Mar 22, 2020

Ödev ahlakını bile başaramamış bir toplum, aşk ahlakı potansiyelini barındıran varlığıyla rafları yağmalıyor. Bunun bedelini hepimiz öderiz.

Topluma ödev ahlakı, bireye aşk ahlakı gerek der Tasavvuf.

Ödev ahlakı Avrupa’da fiilen uygulanabildi. Bu ahlak, uygarlık çıtasını yukarı taşıdıysa da hak ettiği yüksekliğe çıkarmakta yetersiz kaldı. Avrupa ülkelerinin, AngloSaxon-JudoKrist sınırlarını genişletmekte başarılı oldu.

Topluluk ruhu, sınırın ötesindeki başkalarını asla kendi-başkası olarak göremedi. Hatta, Naziler hedefin gizlenerek, segmente edilmiş emir uygulamasını bu ahlakı payanda yaparak işlettiler.

Aşk ahlakı ise bedensel aşkın çok ötesinde bir tanımdır.

Tinsel/Manevi bir varlık olan insanın özüne duyduğu şiddetli iştiyaktır.

Ödev ahlakı insanı değiştirir değiştirmesine; ama, aşk ahlakı dönüştürür. Sürünen canlının kelebeğe dönüşmesi gibi bir tinsel sıçramayı getirir.

Sosyalist bir doktorun dindar bir hastasıyla çok uzun soluklu tedavi sürecini dinledim. Hastanın, din denilen şeyin, hakikatinde, işte bu adanmışlığı yaratan şevk olduğunu keşfetmesini; bunun nasıl da tüm insanlığa açık manevi bir alan olduğunu anlamasını…

Kendini feda ederek başkasına yani insana yani kendi-başkana adanmış bir yaşam, uygulama sırasında feragat ahlakını da beraberinde getirir. Din, bizi buraya taşımaktan başka ne işe yarar?

Ayakları üstünde duranı baş aşağı duruyor diyerek, baş aşağı çevirmek binlerce kez denense de başarısız olacaktır.

Din alanında olduğu gibi ideolojik olarak da beşer unsuru hep problem olacaktır.

İnsan, nesnel tinsel, toplumsal üretimin kökünü kendi bağrında bulabilmelidir.

Ölmekten korktuğumuz şu günlerde bence sorulması gereken soru: “Yaşıyor muyduk?” olmalıdır. Hakikaten ne yapıyorduk? Hep aynı günü yaşamıyor muyduk?

Tasavvufla bitireyim: “Hayvan varolanı ister, insansa olmayanı isteme gücüne sahiptir.”

“Kendi suretimde yarattım” ciddi bir mesele, sorumluluk yüklüyor zira.

 

Mar 22, 2020

Burada “öz” hegel ve tasavvufun kavramsallığına atıf olarak türlülük anlamında. Ayrımda özdeşlikten kaynaklı bir zemin üstünde yükselerek…

 

Mar 20, 2020

e işte, müslüman da artık bunun öyle olmadığını davranışlarında göstersin. zamanı gelmedi mi? şeklen müslümanlığın doğurduğu anlayış bezdirdi.

 

Mar 20, 2020

dediklerinize katılıyorum, bunları çok yazdım köşem varken. ama biz zihin okuyarak ilerlememeliyiz. iman insanın nezaketinden, merhametinden, hoşgörüsünden tezahür eder. islam sadece laflara kısılıp kaldı. kafası çalışan neden inansın? görünür, hissedilir olan dinden soğuttu.

 

Mar 20, 2020

siyasal islam’ın islam’ı boğduğu bu günlerde, kanımca yapılacak en hayırlı şey, toplumun her kesiminde eksikliği hissedileni, giderek azalanı, temel değerleri davranışlarımızda göstermek: hürmeti, sakinliği, nezaketi, merhameti. iman, başka nasıl tezahür eder ki!

 

Mar 20, 2020

“sembol” olarak atıf yaptığım o işte. orada imam yok. dini, kendi için kılan bir anlayışın evrensel olana direnişinin sembolik ifadesi var.

e.a. ise, düşüncenin uzağında bulduğum, “emeksiz aydın” dediğim kişilerden. alaycılık ve kibirden muzdaripler.

 

Mar 17, 2020

Siz kendi ezberinizi yazmak ve konuşmak istiyorsunuz. Benim kişilerin görüşlerini değiştirmek gibi bir misyonum yok.

Dinde bulunan hakikat evrensel olan zaten; aksine, kültürünü uygarlığa taşır hakiki dindar. Evrensel olanı içinde bulduğu için, uygarlığı görünce tanır, yadsımaz.

 

Mar 16, 2020

Kültürü üreten insanın tinselliğidir. Oysa, insan dine katılır onu üretmez. Sorun burada.

 

Mar 16, 2020

Sorun ayrımın nerede konulduğunda? Sizin söyleminiz kültürü yüceltir ve kültürün tanrısını sorun olarak üretir; ki kısmen sorun budur.

Niteleyici farkı “Rabbül alemin” olarak koyan bir dini Evrensel olandan ayırmaya çalışmak doğru değildir. Zaten olmuyor işte uygulama ortada.

 

Mar 16, 2020

Dinin teklifi insan olmaya yönelmektir. İnsanın kendiyle kurduğu ilişkidir. Gerisi boş iş.

 

Mar 16, 2020

Hac ritüelinin hakikati nedir? Her aydının okuması gerekir dediğim iki kitapta alıntılanan bir yorum.

“Şey”lerin içi, önyargılarımızla doluysa mutlaka önyargılarımız kadar da boş oluyor.

“Hac fariziyesi dendiğinde, insanların inanca bağlı olarak yaptığı bir deneyim anlaşılır.

Dolayısıyla inanırlar için hac fariziyesi, üzerinde herhangi bir yorumlayış veya eleştiri kabul etmeyen bir ibadettir. Bu kitap, dinsel bir fenomen olarak hac fariziyesini tartışıyor, yorumluyor, yargılıyor değildir.

Bu kitap, dini bir fenomen olarak ortada olan hac konusunu, tasavvufi açıdan ritüelik olarak değerlendirmektedir. Bu da hac ritüeli üzerinde birtakım canlandırılması, uyandırılması gereken anlamların olduğunu işaret eder.

Hac ritüeli, yaradılış felsefesinin sembolik göstergesi, bu felsefenin içeriğinin somuta dökülmesidir. Tek kelime ile hac, yaratılış tiyatrosudur.”

https://aavdukkan.com/urun/simgesel-dusunme

 

Mar 16, 2020

Whitehead “Din, tek başınalığımızda ne yaptığımızdır.” demiş.

İsterse on kez hacca gitsin, gelinen aşama buysa ne gerek var? Bunca yoksul varken zaten ne gerek var!

Şeklen dindarlığı, dinleri yadsıyarak değil olumsuzlayarak aşabiliriz ancak. Dinin hakikati olumsuzlamadır: Lâ.

 

Mar 11, 2020

Kur’an “İbrahim’in dinindensin” diyor Hz Muhammed ‘e. Ne yapacağız? Elçileri birbirinden üstün kılmadığını söylüyor.  Ne yapacağız? Hem onları dışlarsak tevhid nasıl olacak?

Harvard Üniversitesi’nde kürsü sahibi, iki doktoralı Ann Marie Schimmel’in kendi ağzından, bir varidatın doğuşuna tanıklığının anlatıldığı makale aşağıda:

“…15 Aralık l 955 ‘te ısıtılmamış bir otomobille Konya yolundaydık. Dışarıdaki sıcaklık aşağı yukarı eksi üç dereceydi.

Şoförün yanında oturan Emre, doğuşları birdenbire besteyle okumaya başladı. Birlikte seyahat eden beş yolcudan biri mısraları yazdı. Yirmi dakika zarfında, halk şiiri tarzında hece vezniyle, İsmail Emre’nin tercihen kullandığı “aaxa” kafiye şemalı iki uzun şiir meydana geldi.

Ve aynı zamanda olayın manevi heyecanıyla arabanın içi öyle ısındı ki pencereler kalın bir buğu tabakasıyla örtüldü. Biz geri kalan doksan kilometreyi Konya’ya kadar hiç üşümeden aldık. Emre ne söylediğini hiç hatırlamıyordu.”

https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/441755

“Tevhidde ne din farkı vardır, ne de mezhep.Din Allah’a giden bir yol değil midir?O halde, gerek Musevilik, gerek Hıristiyanlık,gerekse Müslümanlık bu yolun birer merhalesidir; sonu, yani gayesi değildir. Madem yol dinden öteye gitmektedir, o halde yolun sonunu bulmaya çalışalım”

Etimolojisi, örtmek, gizlemek olduğu için kalbi ve anlayışı örtülü herkes. Bir Hristiyan ya da Yahudi asla kafir değildir benim nezdimde.

 

Mar 8, 2020

RT Yorum İzole yaşamları, dışlanmışlıklar vs neden değil, sonuçlardır diye düşünüyorum. Benzer koşulları deneyimleyen nice topluluk geldi geçti ama tutunamadı. Bir topluluğun dile kolay iki bin yıl boyunca dünyanın dört bir yanına savrulmuş olsalar da birliklerini unutmamış olmalarının

nedeni izolasyondan kaynaklanan dışlanmışlık olamaz: Bu duygudur sonuçta.Hatta,çoğu durumda bu acıya neden olan koşulların giderilmesi hamlesini bile çağırabilir.Bu durumda ilk terk edilecek şey “aidiyet” duygusu olabilir. Zamanla içinde yaşadığı topluma uyum isteği getirebilir.

Savımızı bir ilkeye dayandırmamız gerekir.

Tevrat’a bakarsak, Musa’nın bir ilke üzerine yoğunlaştığını görüyoruz: yasa. Musa aklın peygamberi olarak geçer. Karşıt ilkesi Firavun’dur: keyfilik.

Firavun kullarının yaşamalarına, ölmelerine bile karar verir. Yasa vardır ülkesinde. Dışarıda korkuyla, baskıyla tesis ettiği yasalılık içeride yoktur. Çünkü, bu yasalara uymayan tek kişi Firavun’un bizzat kendisidir.

Bizim, iç ve dış benzerlik olarak düşünecek çok şeyimiz var.

Tasavvufta akıl mertebeli anlatılır, insan egosunu/nefsini kontrol ettikçe aklı gelişir. Her nefs basamağına bir akıl basamağı denk gelir. Dorukta akıl, kendi koyduğu yasaya önce kendi uyar.

İslam coğrafyasında neyin eksik olduğu yeterince açık. Yeliz sonuç yani :)

Konu ontolojik. Batılı filozoflar dini bu nedenle dışarıda bırakmadan ilerlerler. Bizde aydınlanma dine saldırı gibi anlaşıldı. Haysiyetsiz yani akılsız bir tutum. Hegel Hz İbrahim’in her şeyi reddetmesi, kendi aklını kullanmaya başlamasıyla ilgili çok önemli bir şeyden söz eder.

“O sevgiyi de reddetti” der. Bu, psikologlar, psikiyatristler tarafından bile incelenmesi gereken bir şey. Sevilme ihtiyacı, beklentiler…. Bir okyanus var burada değinilecek.

Bu peygamberlerin her biri bilincimizin bir aşamasına denk gelir. “Muhammed’e giden yol uzun” diyorum.

Musa yasanın, aklın peygamberi. Yasası olmayan yerde sevgi olmaz. O nedenle İsa mecburen Musa’dan sonra gelir. Bir şehrin alt yapısı düzgün, olması gerektiği gibi değilse şehirde kaos hakim olur. Yurttaşlar birbirine saygı duy-a-maz. Ortak alanda sevgi, saygıdan sonra gelir.

Şehirlerimiz neden büyük kasabalar gibi neden böyle yorucu düşünmek gerek.

Öznel bir örnek de şu olabilir: Yasalılığı tesis edilmemiş her ilişkide hakkımız yenir, sevgimiz suistimal edilir, çarmıha geriliriz. İşte, İsa yaşayamaz. Onun yaşaması nasıl sağlanır?

Batı felsefesi geldiği doruklarda bunlarla boğuştu. Bu soruları irdeledi. Hegel bu alanda yaptığı yorumlarla Hristiyanlığı aşmıştır, ne olmuştur? İşte bu bizim İlahiyatçılar tarafından takip edilmeli kanımca. Eğer fırsat bulursam bu konuda yazacağım.

Törel olandan yazılı olana geçiş vs… Mesele yasalılık ile başlıyor, sonunda Adalet çatısı altında toplanıyor.

Duyusal algıdan yasalı alana geçişte geometri çok önemli. Çünkü geometri bu ilkelere imge elbisesinin giydirilmesi gibi. Aklı ve yasayı bulduğumuz ilk alan.

Atatürk’ün dehası burada parlar; onca iş, savaş, ülke yaratma arasında “Geometri” kitabını boşuna yazmadı.

Bütün bunlar yasalı düşünmeye adanmış bir kişide anlam bulacaktır. Ne yazık ki kavramı eyleminde bulmayan, aklen kavrayamıyor bu soyut konuları.

Bu bakımdan dünya akıl aşamasını başarıyla tesis etti sanırım. Şimdi İsa çağrılıyor. Avrupa şaşkın. Yarattığı onca kültür, zenginlik, bilim, yasalılık sınırlara hapsedilemiyor. İnsanlığın ortak emeğidir bu. Paylaşım, sevgi, hakların tesis edilmesi…Bu başarılacak ama ne zaman?

El, aldığını, kalp temizlediği kanı, vücudun diğer organlarıyla paylaşmaktan imtina etmiyor. Eh! Bilgeliğin sorusu da basit: “Neyi paylaşamıyoruz?”

Kalp aklın emrine girerse, sonunda akıl da sabote olur. Denge şart. Bu ikili birliğin idraki ve idamesi için Us filan deniliyor…

Anlamayan, uygulamalarının katılığıyla yavan yavan dalga geçiyor ama bir düşünmeli: Yahudiler ortak sınır, dil, hatta ülke bile yokken ritüellerini aksatmadılar ve halen de öyle. İsrail’in bulunduğu coğrafyadaki gelişimi inanılmaz bir başarı. O bir dışa vurum.

İslam için de böyle olması gerektiğini düşünmek doğru olabilir mi? Yanıt açık. Yoksa neden ilk kez “rabbülalemin” denilmiş olsun ki!

İlk tivitimde yönetmek dedim, bu özellikle dıştan içe bir gönderme: Kendini yönetemeyen başkasını yönetemez; korkutur, baskılar vs.

Ekonomi, politika alanında Yahudilerin, ABD üzerinden dünyayı yönettiği yadsınabilir mi?

Yüzeysel bir biçimde değindiğim bu konu, diyalektiğin; kişide, kişiler arasında ve toplumsal ilişkilerde dinamiğinin farklı olmasıyla devam eder. Burada “boş öznenin” egosunu güçlendirmek için, egosunu besleme arayaışlarından söz edilmiyor.

Bizzat dinamik bir süreç.

Konunun Avrupa’da taşındığı felsefi boyutta irdelenmesine, ben, yalnızca Metin Bobaroğlu’nda rastladım.

Kadim olan, aşkın olan, ilkesel olan, idea, gerek yatay, gerekse dikey tarihte hazır duruyor. Bu nedenle hem beden, hem ruh hem de akıl ona eşlik edebiliyor.

ORİJİNAL –  Murat Önderman @muratonderman

Yahudilerin tüm Dünyayı yönettiğini sanmıyorum ama özellikle entelektüel sahalarda (profesyonel meslekler dahil) çok ve gerçekten başarılı oldukları şüphesiz.

Neden/niye?

 

Mar 8, 2020

Hatice’nin, Muhammed’den yaşça daha büyük, daha saygın, daha zengin ve daha tecrübeli olması ile sembolize edilen anlatım dişil olanın kaynağına bir atıftır.

Bugün genetik biliminin, erkekliği temsil eden XY kromozomundaki Y’nin, evrim sonucu küçülen bir X kromozomu olduğunu gösterdiği gibi.

Hatice’nin önceden evli olması, dişil formun geçmişteki bağlarına, Tevrat’taki aşamalarına bir işarettir.

Hatice, Muhammed’e ilk biat eden ve dolayısı ile ilk İslâm olan kişi değildir, aksine Muhammed’in peygamberliğini teyit edendir.

 

Mar 8, 2020

RT Yorum – YNÖ’ten güzel bir saptama; ama, çok önemli bir faktör olsa da ıstırap tek başına açıklamak için yeterli değil.

Bu konuda hem aklımı hem de gönlümü doyuran açıklamayı Metin Bobaroğlu yapmıştır. Ontolojik bir gerçeklik olmalı ki onu kendimde de bulayım, uğraşayım.

Bu bağlamda Hz. Muhammed’e yeni bir din getirmediğinin açıklanması ve onun İbrahim’in dininden olduğunun hatırlatılmasının Kur’an’da geçtiğini de unutmamak gerek.

Bizde bu konular felsefi bir bağlamda ele alınmaktan henüz çok uzak; hep duygusal.

Bu konuya yüzeysel de olsa şu yazımda değinmiştim:

ORİJİNAL – kubilay selçuk @refleks123456

https://youtu.be/2jqSwqvWtes

 

Mar 4, 2020

aklını kullanan, sorgulayan birini görüyorum. bir soru:peygamberle arı bir midir? “arıya vahyettik” diyor. ya da nereye dönersen allah’ın yüzü(vech)diyor. nasıl olacak bu iş?din tartışmasının dışında şunu not etmek gerek: her sözcük ve harf sembol, dil de bir semboller bütünüdür.

 

Feb 20, 2020

anlayamadım sorunun nerede olduğunu. jung arketiplerin dolu içerikler olarak bulunmadığını önemle vurgular.

önemli bir ayrıntı çünkü din ve ideolojilerde iradenin nerede konutlandırılacağı sorunsalını da beraberinde getiriyor.

 

Feb 19, 2020

“Tanrı kendini insana açıyorsa kendini onun düşünen yanına açıyordur. Kendini insana duygu yoluyla açsaydı onu düşüngeme yetisi olmayan hayvan düzeyine indirmiş olurdu-hayvanlara din yüklemiyoruz ki! İnsanın dini varsa bu hayvan olduğu için değil, düşünen varlık olduğu içindir”

“Tanrı…öncesiz sonrasız varlıktır. Kendinde ve kendi için genel-olan şey duygunun değil, düşünmenin konusudur.Her türlü tinsellik,bilinç içeriği, düşünmenin ürünü konusu olan her şey,en başta da din ve tözsellik,duygu biçiminde de insanda olmalıdır ve önce duygu olarak oradadır”

Ama duygu, insanın bu içeriği kendisinde bulduğu kaynak değildir; fakat bulma tarzıdır, en kötü formdur, insanlann yanı sıra hayvanlann da sahip olduğu bir form.Tözsel olan şey, duygu formunda ortaya çıkmalıdır…”

yukarıdaki alıntı dinin neden öncelikle duyguda açığa çıktığına kısa bir giriş. mitler ve din anlatımı olmadan din içeriksiz kalır. insanın kendiyle kurduğu ilişkinin, özgürlüğe giden biricik yolun ketlenmesidir bu içeriğin sökülüp atılma çabası.

ve devamı:

“Tözsel olan şey, duygu formunda ortaya çıkmalıdır; ama onun daha yüksek, daha vakarlı biçimi de vardır. Ahlaksal-olan, yani doğru-olan, tinsel içerik, öyle gerekiyor diye duygu derecesine indirilir, genellikle orada tutulmak istenirse, o zaman temelde bu içeriğe hayvanın formu veriliyor demektir; ama hayvanın böyle bir şeye yeteneği yoktur. Duygu, bir içeriğin girebileceği en aşağı biçimdir; bu biçim onu sanki varmış gibi bir duruma getirir.

Duygu aşamasında kaldığı sürece tinsel içerik hala örtülüdür ve bütünüyle belirsizdir. İnsanın duygu yoluyla sezdiği bir şey hala bütünüyle özneldir ve öznel bir biçimde vardır. Öyle duyuyorum, dersek, kendimizi kapatmışız demektir.”

 

Feb 18, 2020

izmir arkeoloji müzesi’nin halka açık alanlarında, sadece iki adet ayaklı tabela var: biri örtünmenin erdemi diğeri çıplaklıkla ilgili!

yeni konulmuş olduklarını düşünüp sordum, kimsenin haberi yoktu. şaşırdılar. onların şaşırmasına da ben şaşırdım: iki ay olmuş oysa.

onca önemli eser ve konu varken, çıplaklık ve örtünmenin konu edilmesi günah çıkarma gibi.

arkeoloji müzesine din, en ham ve itici biçimde ancak böyle girebilirdi.

siyasal islamcıların dinle ilişkisi pornografik: özsüz içerik.

müze köhneliği, zamanın dışına terk edilmişliğiyle, köklerinden kopmuş bir toplumun üzücü bir yansıması.

heredot’a, thales’e, heraklitos’a, anaxagoras’a ve nice uygarlığa ev sahipliği yapmış hey gidinin ege’si.

 

Feb 16, 2020

toplumsal tinimiz henüz ya-ya da aşamasında. bilgi, inanç tartışmasında da ikiye ayrıldık; üçüncü bakış, hem hem de bakışı önemsenmedi. aşağıdaki metin, engels’in “doğanın diyalektiği” yazmalarından alıntı. düşüncede bunu yapamıyorsak felsefe boş iş.

“Kutupluluk. Ortadan kesilen bir mıknatıs, nötr olan ortayı kutuplaştırır, ama eski kutuplar gene yerinde kalır. öte yandan, ikiye kesilen bir solucan, pozitif kutupta ağzını muhafaza eder ve öteki ucunda dışkı çıkışı ile birlikte yeni bir negatif kutup meydana getirir.

Ama eski negatif kutup (dışkı çıkışı) bu kez pozitif olur, ağız olur ve kesilen uçta yeni bir dışkı çıkışı ya da negatif kutup meydana gelir. Voila, pozitifin negatife dönüşmesi.”

mevlana  da “küfür iman, iman küfür olunca” demiş. düşünmek çileli bir iş.

 

Feb 15, 2020

RT Yorum – Buradaki tehlikeye dikkat çekiyorsunuz, haklısınız. Gerçeği, boşinanç sahiplerinin itkiselliği çerçevesinde düşünmemeliyiz derim. Tekil bilinç devinirken karşısına çıkan yabancılaşma uğrağında acısını çekip mutsuz olmalı.

Yoksa içgörü yerine yüceltmeye yöneliyor: İnanan boş bir sözcüğü, inanmayan kendi egosunu yüceltiyor.

Biz insan doğasının bu özsel eğilimini yadsıyamayız ama boşinanç uğrağında ne yapabileceğimizi konuşabilmeliyiz.

İnancın dışsal duraklatılması onu biçim ve özün bir ve aynı şey olduğu yönüne iteklenmesidir. Bu hem inanç deneyimini yaşadığının farkında olmayanların hem de boşinanç sahiplerinin sıkça yaptığı bir şey. Oysa öz biçimle zenginleşecek kendini özgür ve özgün olarak bulacaktır.

Amacı özgürlüktür çünkü. İnanç edimsel dünyadan kaçış olduğu ölçide inançtır ve bu günümüzün soliptik benliğinin de başat bir problemidir. Tanrı ve din söz konusu olduğunda bu boşinaçtan ayırt edilmedlidir kanımca.

Özün, henüz dolayımlayamadığı kendi varlığına yabancılaşmasının getirdiği mutsuzluk hepimizin ve hatta çağın bir problemi.

Sadık Bey’in dikkat çektiği tehlikeyi boşinanç sahiplerini anlayarak, kendimizi anlayarak aşabiliriz. Hepimizin boşinaçları var çünkü.

ORİJİNAL – Sadik Usta @sadik0707

Kuşkusuz inançla-bilim, bilme ile inanma ortak düşünsel kökten gelir fakat “inanma” bilgi kuramında felsefe diye öğretilirse sadece hurafelere inanma teşvik edilmiş olur. Bilme, bilimsel temelde; inanma ise inanç temelinde varlık gösterir. Bu karışırsa Gazali’nin dönemine gideriz.

 

Feb 13, 2020

hegel’in hristiyanlığı neden ve nasıl yorumladığını anlamak gerek. bunlar çok yoğun içerikler. islam “henüz” bu değil. tarihin sonuna gelmedik.

tr solu tevrat zebur ve incili avrupalı filozofların kavradığı gibi kavradıkları zannıyla yorum yapıyorlar.

 

Feb 13, 2020

onlar kilise ile mücadele ederken dinin özünü kavramaktan uzak değillerdi. din nedir hiç anlaşılmıyor bizde. ayrıca realiteden kopuk bir idealite olabilir mi? hegel bunun olanaksızlığını anlatır. bunu anlamayan idealizmin amaçsız düşünme olduğınu sanıyor.

 

Feb 13, 2020

öyle düşünmedim, rahat olun. sanırım burada sorun “din” kavramına verdiğimiz farklı içerikten. örneğin islam denildiğinde ben henüz varılmamış bir durağı anlıyorum. sözde islam toplumlarında yurttaşın, estetiğin olmaması tesadüf değil, ve bu hegel’in dizgesinde kendini ispatlar.

 

Feb 13, 2020

RT Yorum – hegel’in bu tespiti müthiştir gerçekten. yanlış hatırlamıyorsam inananların, isa için canlarını verdiğinden ama sokrates’in takipçilerinin bunu yapmayacağından da söz eder. böyle de olmuştur.

işte bu din felsefe “sözde karşıtlığı”nı anlamak için iyi bir zemin. şöyle ki:

ORİJİNAL –  Die nagende Kritik @kritisch_kritik

“Hıristiyan Dininin Pozitifliği” isimli erken dönem makalesinde, İsa ile Sokrates’i kıyaslayan Hegel şöyle der: “İsa’nın takipçilerinin tüm ilgileri kişi olarak İsa’yla sınırlanmıştır. Ama Sokrates’in takipçileri, Sokrates’i erdemi ve felsefesi için severler, erdemi ve felsefeyi onun yüzünden seviyor değillerdir.” Bilme versus inanma, bilgi versus inanç dikatomisine dair üstaddan inci gibi satırlar. Filozoflarımızı söylediklerinden dolayı seviyoruz, yoksa onları sevdiğimizden, söylediklerini ezber ediyor değiliz. İyi geceler bilme ve yapma sevdalıları..

 

Feb 12, 2020

inanç edimselleşmemiş sezgidir.

bilgi ile “data” karıştırılıyor. duyusal algılarımızla (okuduğumuz, işittiğimiz) içeri giren data “iç işlemci” ile bilgiye dönüşür.

faal akıl budur. bilgi dışarıdan gelmez.

inanç ve akıl, karşıt yani tamlayıcı olarak ele alınır diyalektikte.

örneğin evrim teorisini oturup çalışıp, ayrıntılarına hakim olarak sezginizden (inanıyorum, inanmıyorum) aklınıza yükseltinceye dek, size ulaşan “ham” dataya inanır ya da inanmazsınız.

“evrime inanıyorum” demek sizi akla yükseltmez; tıpkı inanmayanları dindar yapmadığı gibi.

evrim bilgisini aktaran mercilere güvendir, evrime inanmak; bilgisine sahip olmaksa başka bir şeydir. bu tarz “inanıyorum”, kendinle özdeşliğin daha güvenilir olan tarafına doğru aşılmasıdır.

inanmıyorum diyerek, “data”ya kapanana ise ilk etaptaki özdeşliği aşamayandır.

aktif ateist ile pasif ateist arasındaki fark; felsefeci ile filozof arasındaki fark; ömrünü ibadete adadığı halde giderek acılaşmış dinci ile kendine yönelmesi neticesinde ermiş kişi arasındaki fark da böyledir.

 

Feb 8, 2020

Analitik psikolojinin kurucusu, kolektif bilinç ve arketip kavramlarının babası Carl Gustav Jung, mitlerin, arketiplerin temsilcileri olduklarını ve arketiplerin de kolektif bilinçdışının asıl içeriklerini oluşturduğunu söyler.

Arketipal motifler, tüm mitolojilerde, masallarda, dini geleneklerde ve gizemlerde tekrarlanır. Arketipi psişik bir organ olarak nitelendiren Jung onları Platon’un İdealarına benzetir, bir farkla, Jung’un arketipleri aydınlık kadar karanlık tarafı da içeren iki kutba sahiptir.

Arketipler bilinçli yönelişimizi değiştirip, onu karşıtına bile çevirebilir.Dolayısıyla arketip varoluşunu yalnızca statik bir biçimde, örneğin ilksel bir imge olarak değil, aynı zamanda dinamik bir süreç olarak, örneğin bilinç fonksiyonunun ayrıştırılması şeklinde de ifade eder.

Evrensel insan varoluşları arketipal bir yapı üzerinde durur. Mitlerin dirimliliğiyle ilgili olarak Jung şu örneği verir: Antikçağda, kumsalda yürürken topuğunu kum yılanı ısırmış bir kişinin sağaltımı için, aynı zamanda rahip olan bir Mısırlı hekim değişik bir tedavi yolu izler.

Kutsal kitaba başvurup, Güneş Tanrısı’nın kendiyolunda giderken, Ana Tanrıçanın nasıl da gizlice, kumlar arasına zehirli bir yılan saldığını anlatarak basit olayı mitik bir düzleme çıkarmaya çalışırdı. Tanrı ayağını üstüne basınca yılan tarafından ısırılır ve acıyla bağırırdı.

Diğer Tanrılar ona acır ve zehirli yılanı yaratan Ana Tanrıçadan etkili bir panzehir dilerlerdi o da bunu kabul eder ve acı çeken Tanrıyı iyileştirirdi. Öykünün imgeleri hastayı öylesine güçlü bir şekilde sarıyordu ki, damar örgüsü ve sinirler gerekli dengeyi kurabiliyordu.

 

Feb 2, 2020

Harvard Üniversitesinde kürsü sahibi olan Anne Marie Schimmel, 1165-1239 yılları arasında yaşamış ünlü mutasavvıf, İslâm düşünürü ve şair, İbnu’l Arabî’nin kadınlar ile ilgili tavrının bilhassa kayda değer olduğundan söz eder:

“İbnu’l Arabî, dişil unsurun âlemdeki merkezi rolünü o denli vurgulamıştır ki, modern Müslüman eleştirmenler onu ‘paraseksüel sembolizm’e meyletmekle suçlamıştırlar.”

“Arabî, Fütühatı’ında, sadece nefs kelimesinin değil, Zât isminin de dişil olduğuna işaret edip, kadınların, kutupluk gibi en yüksek mertebelere gelebileceklerini söylemiştir.”

Schimmel, Arabi’nin, gençliğinde rastladığı, İşbiliyeli zahidelerle ilgili hatıralarını anlatır:

“İşbiliyeli zahidelerden birisi olan, Fatıma binti el-Müsenna, hakkında ‘O yeryüzü sakinleri için rahmetti, Kur’ân’ın ilk bölümü, El-Fatiha Suresi onun hizmetindeydi ve onun her arzusunu yerine getiriyordu’ der.”

“Mükerrem Sûfi, fukara anası Şems’e İşbiliye’de rastlamış ve onu derin sezgi gücü ile mümeyyiz olarak vasıflandırmıştır. Lakin, fukara anası Şems yüksek manevi mertebesini umumiyetle gizlemiştir.”

Schimmel, kadın bir mürşide de mürit olan Arabî ile ilgili şu açıklamaları yapar:

“Şefâatine nail kıldığı ilk insanların istinasız tümü kadınlardı (…) İbnu’l Arabî’nin hırka, yani tarikat esvabı giydirdiği onbeş şahıstan, on dördü kadındı. Arabi, kadınların, ‘kutup’ veya ‘eksen’ gibi, velâyet silsilesinin en ulvi derecelerine yükselebileceklerinden emindi.”

İbnu’l Arabî, kadının İslâm’daki konumunun algılanışı ile ilgili açıklamalarına her yönden devam eder. Gramer açısından bir üstünlüğü kullanarak bir hadis ile nâkıslık atfedilen kadının pozisyonunu şöyle eşitler:

“Arapçada, bir kelimede ne kadar çok harf ve ses varsa onun anlamı o kadar fazladır; erkeğe ‘el-mer’u’ kadına ‘el-mer’etu’ denir. Bu husus, kadının lehine bir fazlalığın, bir faziletin, bir üstünlüğün var olduğunu gösterir; o hâlde kadın bu mertebede erkekten bir derece üstündür.

‘İşte bu fazlalık, kadınlara karşı erkeklerin bir derece üstünlüğü vardır’ mealindeki ayette sözü edilen üstünlüğe karşılıktır. Kadınların oradaki eksiklerini buradaki üstünlük kapatır.” Din felsefesi gerek derinlikli bir anlayış için.

“Biri kadına biri erkeğe ait iki cenaze namazı birlikte kılınacak olsa kadının cenazesi kıble, erkeğinki cemaat tarafına konur. Zira kadında yaratma eylemi gerçekleşir. Bu yüzden o yaradana daha yakındır.”

 

Jan 31, 2020

Evet derin bağlar var. Dinler değil din var derler.

 

Jan 31, 2020

Size katılıyorum. Dinler değil tek bir din var İslam’da kapsanan Yahudilik ve Hristiyanlık. Bu durumda bilinç ve hal yükselmesinin beklenmesi gerekir.

 

Jan 31, 2020

Nereye takıldığınızı tam olarak anlayamadım.

Kur’an Hz Muhammed’in arınma sürecinde yok. Yedi yıl Hira’da geçen zaman, içe dönüş. Hangi ritüel ya da ibadeti zorunlu olarak yaptı? Bu soruları sormuyor insanlar.

 

Jan 31, 2020

  1. muhammed kur’an olmadan islâm düşüncesine yükseldi. dinin etrafında bilgi duvarı oluşturmak ve bunu aşılması güç bir bariyer haline getirmek dine uygun bir çaba olabilir mi?

allah’la kul arasına girmeye çalışmayın artık!

din de ispat ister elbette! onca yıl ibadet et, değil düşüncelerine hakim olmayı, belden aşağısına bile hükmedeme; endişe, kuşku, negatiflik yumağı olarak dolaş, nereye gitti bu din denilmez mi?

bilgi, kendini bilmeyene, çabası bu yönde olmayana yük!

felsefe de kendini bilme çabasından ayrı değil. onlara da söylenecek laf çok :))

 

Jan 19, 2020

RT Yorum – Birbirinin karşıtı değiller. Tanrı’nın varoluşunun tanıtlarında Hegel akıl ve imanı karşıt olarak alır ama Tanrı’nın olmadığı savının da bir inanç olduğunu dile geitrerek aklın karşısına koyar

ORİJİNAL – Krc @ahmetkaraca9586

”Dindarlık ve dinsizlik”gibi iki zıt düşünce birbirine temas ettiğinde nasıl bir fikri gerçek doğurur?

 

Jan 18, 2020

Bilim, evrenden insana açılan bir kapı; din ise, insanın kendinden evrene açılan bir kapıdır.

İçsel sürecinde insan kendini bilmeyi bilim haline getirdiğinde, aslında girilecek tek bir kapı olduğunu deneyimler: çıkılacak olan.

Kişisel bir deneyim olan dinin, evrensel geçerliliği olan ve temeli ispata dayanan bilim ile örtüşmesi mümkün müdür? Peygamberlerin vahiy aldığı kaynak ile özgün buluş aşamasına gelen bilim insanlarının beslendiği kaynak farklı mıdır?

Marie Curie gün boyunca durmaksızın çalışır, gün içinde uğraştığı soruların yanıtlarına rüyalarında ulaşır ve onları hemen kalkıp not ederdi. Dimitri Mendeleyev, periyodik tablonun mantıksal sıralamasını bir türlü beceremiyordu. Nasıl başardığını anılarını okuyarak öğreniyoruz:

Masasında uyuyakaldığı sırada gördüğü bir rüyada. August Kekulé, buz gibi odasında çalışmaktan yorgun düşmüş, ateşe biraz yaklaştığı gibi uyuyakaldığı esnada gördüğü rüya ile yapısını bir türlü çözemediği benzen halkasını bulmuştur.

Ne güzel bir rüyadır onunki! “Atomlar” der “dans ediyorlardı ve kuyruğunu yutan yılan…” Bilim dünyasında böyle çok anı var. Rüya, vâhiy, sezgi bir zerre şaşmadan emeğin bolca sarf edildiği noktayı teşrif ediyor.

Hakiki şiir de ve aslında sanat da bu alandan besleniyor.

 

Jan 17, 2020

RT Yorum – ne güzel bir soru.

sanat ve din alanındaki deneyimin, deneyim sonrası, felsefede ifade bulduğunu düşünen ve deneyimleyenlerdenim. “sanat ve din yoksa felsefe boştur, laf salatasıdır” yerinde bir tespit. evet, hemen sonra rasyonalistler ve özneyi merkeze alan descartes geliyor.

ORİJİNAL – Ayhan Eralp @ayhaneralp

Rönesans sanatı, felsefede de özneye yeniden dönmenin öncüsü olmuştur diyebilir miyiz hocam.

 

Jan 4, 2020

aşk nedir?siz hiç bir kaynakçının, marangozun işini aşkla yaptığına şahit olmadınız mı? anne bebeğine aşkla bakar.

hem aşk, mecazi bile olsa neden ürkütsün?

müslüman coğrafyasının bu denli selametten, barıştan uzak olması anlayışlarımızla ilgili olabilir mi diye sorgulayın artık.

 

Jan 4, 2020

RT Yorum – aşk denilince, 2 beden geliyorsa aklınıza söylenecek 1 şey yok!

sorun belki de burada. sizin için söylemiyorum, yanlış anlamayın;ama dincilerin, yobazların derdi islam’da mevcut soyutlamalara ilgisiz olmaları, anlamamaları.

olur ya insanlık hali her şeyi anlayamayabiliriz; ama, kendimizi de mi anlamıyoruz?

artık islam denilince artık akla ilk olarak, asık surat, hoşgörüsüzlük, öfke, yalan dolan geliyor. bu iş böyle olmaz!

seviye buyken dini, kur’an’ı taçlandırmış adamı karalayalım, öyle mi?

hoş, onu okuyup anladıktan sonra bu olanaksız ya. eleştirenler okumuş olsalar canım yanmayacak.

ORİJİNAL – Jxlhš Star and crescentFlag of Turkey @jxlhs

Aşkı çok yücelten bir arkadaşım vardı.Günün birinde yanıma geldi. Karısı kendisine başkasını sevdiğini ve yeniden birine aşık olduğunu söyleyip ayrılmak istemiş.Yani arkadaş, yuvamı aşk yıktı diyordu. Aşk öyle yüce bir duygu değil hanımefendi. Aldatıcı ve yanıltıcı yönü de vardır

 

Jan 4, 2020

RT Yorum – devir kendi emeğimizin ürününü yeme devri.siz ne düşünüyorsunuz?eleştirinizin temeli nedir?hatta öz deneyimimiz ne söylüyor?

yüzlerce eser yazmış bir adamı okumadan karalamak kolay.islam dünyası da binlerce yıldır şikayet ettiği batılıya yanıt versin o zaman: bilim?sanat?felsefe?

ORİJİNAL –  Xiuhtecuhtli @aylakmakrofaj

Skolastik (Selefi) düşüncenin bugün İslam dünyasını ele geçirmesi büyük bir sorun ve hastalıktır. Lakin bunun panzehiri tasavvuf değildir. Hoşgörü ve sevgi tasavvufun tek elinde olan duygular da değildir zaten. Önemli olan bunlara odaklanmak diye düşünüyorum sayın hocam.

 

Jan 3, 2020

RT Yorum – Ahlak bekçiliği, doğruyu yanlıştan ayırt edebilme yetisi, din sanılıyor. Anlayışından şüphe eden az.

Sanat bizde hep cılızdı, şimdi her yerde öyle.

Sanat ve din ortak kaynağı paylaşır: imgelem yetisini.

Yobazlar da emeksiz aydınlar da hoyrat bizde.

Sanat zarafet katar oysa.

ORİJİNAL – Umut TAHTAKILIÇ @UmutTheSailor

Batı bunu yaptığında daha antibiotik keşfedilmemişti.

Ne güzel işte batının sentezinden devam edelim.

Din görevini tamamlamıştır. Ahlak zabıtalarına gerek yok artık, çöpe gitmesi gerek. Hem de bir an önce.

 

Jan 3, 2020

Çalışıp okumak gerek, zor konular Basri Bey. İRaDe için, Allah’ın mürşid ismi yok ama MüRiD ismi var der ve 99 isme dikkat çekerler. Oluşturulan Allah imajının tam tersi! Bu çok şey anlatır. Cüz’ün Külle katılması filan epey kapsamlı konular. Hem felsefe hem din açısından.

 

Jan 3, 2020

Etkisi giderek ağırlaşan Vahhabilik’ten kurtulmak için, dinle ilgili önyargılarımızdan kurtulmak gerek. Cinsel fantazyaları üzerine kurdukları bu din reddedilmelidir; ama, bu, “dine zaten ihtiyaç yok” denilerek yapılmaz. Yapılırsa, akıl, kültür ve bilgi eksikliğini gösterir.

Akıl, kültür ve bilgiyi gelişigüzel yazmadım. Zeki olmak akıllı olmak demek değil. Kendi kültürünü küçümseyenin kültürü olmaz; kültür olmadan uygarlığa yükselemeyiz. Bilgi, işlemden geçerse bilgidir; yoksa, okuduğumuz, işittiğimiz, görsel malzeme “data” dır.

Data, “ben” filtresinde renk ve şekil alır. Bilgi her zaman işlemcisine işaret eder. Zincirin ilk tivitindeki çıkarımız haksızca yapmadım. Hepsi birbirine bağlı.

Dinle ilgili paylaşımlarım felsefi yaklaşımla anlaşılabilecek şeyler; aceleci çözümlemeler yapmayın.

Din felsefesini kapsamlı olarak bilmeyen felsefe profesörünün bile, felsefesi hep eksik kalacaktır. Batı bunu yaptı. Müthiş okumaları var dinle ilgili. Eğer biz uygarlığa varmak istiyorsak, kendi kültürümüzde mayalanmalı ve İslam dini için sağlam 1 felsefi zemin oluşturmalıyız.

 

Jan 2, 2020

Duanın ne olduğunu öğrenmek için Arabi’nin Füsus/Şis(Şit) Fassını okumanızı öneririm.

Sorun şu: Evladının savaşta ölmesini arzu etmeyen bir annenin duası kabul olunmalı mıdır? Evetse, bir başkasının çocuğu ölecektir.

Felsefi anlayış,tasavvufi zevk olmadan din dışsal kalıyor.

 

Jan 2, 2020

İslam’da öyle, tasavvuf’ta şöyle, felsefe’de böyleyi boşverip “bende nasıl?” demedikçe sışsal kalır bunlar. İnsan akıl, ruh ve beden arasında yarışma yapar mı hiç! Bir ve aynı şeyi değişik biçimlerde yaşantılar.