Dec 29, 2020

Haklısınız, çocuk annesinin ilk tercihi olmadığını hisseder. “İçişlerinin” sağlıklı kurulumu için çok önemli ilk iki yıl. Fakat anne boğulduğunu, beceremediğini hissedebilir. Mutlaklaştırmak bu bakımdan sakıncalı. O durumda bebek başkasıyla olsa belki daha iyi.

 

Dec 29, 2020

İstediği halde çalışamayanlar var,

İstediği halde çalıştırılmayanlar var,

Tembelliğin derin okyanusunda boğulanlar var.

Kadın dayanışması şart.

 

Dec 29, 2020

RT Yorum – Bu tiviti böyle alıntılıyorum, çünkü kişiye değil oldukça yaygın bu görüşün aksayan tarafına vurgu yapmak istiyorum.

Kadınları, anneliğe/eve özgülemek amaçlı dinci bağnazlığın karşısındayım. Bir kadın eğer isterse anne olur, anne olmak zorunda değildir.

Bazı çalışan anneler var ki çocukları çok düzgün yetiştirilmiş.

Bazı çalışan anneler var ki çocukları çok ihmal edilmiş.

Bazı çalışmayan anneler var ki çocukları çok düzgün yetiştirilmiş.

Bazı çalışmayan anneler var ki çocukları çok ihmal edilmiş.

Babalar nerede?

Babalar yok resimde, bu bir sorun.

Kanımca bebek 1 hatta 2 yaşına kadar annesiyle olmalı, eğer olabiliyorsa. Bunun hayalini kuran onca tanıdığım, maddi durumları iyi olmasına rağmen işlerine geri döndüler. Bir bebekle evde olamadılar; son derece normal, hatta dürüst bir tutum.

Kadınların eğer istiyorlarsa işlerine dönebilmeleri, istemiyorlarsa da evde bebekleriyle kalabilmeleri için sırtımızı yaslayabileceğimiz bir sosyal devlet olmalı.

Kreşler, doğum öncesi pozisyonların sabitlenmesi vs.

Bu yük kadınların sırtında; toplum ne kadar bedel ödese az!

Çalışmak zorunda olan kadın bebeğini bıraktığı için zaten derin bir yarılma yaşayarak işine dönüyor. Suçluluk duygusu, çocuğun gelişimi için pek de faydalı olmuyor.

Evde olmak da, çocukla mutlaka ilgilenmek anlamına gelmiyor. Sosyal servisler alsa yeridir denilecek ihmaller var.

Henüz tartışma aşamasına gelemediğimiz ciddi bir sorun da eğitimli, çalışmak zorunda olmayan kadınların çocuklarını proje haline getirmeleri. Literatürde “Kaplan Anneler” sendromu olarak geçer.Bu kadınların özgüven sorunları derin; konu tam bir “jungle” haklı olarak tatminsizler.

Kapsamlı bir konunun ana başlıklarından bunlar. Kim kime nasihat edebilir! Kadın bireydir, öznedir. Fakat bu,  annelik kutsal değildir anlamına gelmez.

Kavramları anlamak önemli. Sizin kutsal tanımınızla kutsalın asıl anlamı aynı mı? Kutsalı, kendi dışımda aramaktan incinirim.

Şu andaki ve gelecekteki haklarından vaz geçmiş yani hem fedakarlık yapmış hem de feragat etmiş bir annenin yaptığı işi kutsal olmaktan sıyıracağız öyle mi? Daha kutsal ne gördünüz de kuzum, onca hoyratlıkla annelik kutsal değildir diyorsunuz?

Hiçbir kazancı olmadığı halde, muhtaç, biçare bir canın bakımını gece gündüz yapan bir kadının saçının teli kutsaldır yahu. Kendinden öylesine vaz geçebilmek, yaşamını ikinci plana atabilmek kolay iş mi?

“Kutsalım yok” “Kutsal yok” demek “henüz birey olma adımı atmadım” demektir.

Beden boyutunda konuşursak, onu ikame edecek ilişki bence yoktur. Aşık olduğumuzda benzer bir bütünlenme isteği yaşarız. Bütünlenince çocuk olur; müthiş bir şey!

Annelik, bir zamanlar bir bütün olduğun, içinde büyüyen canla, zamana yayılan zarif bir dolayım ilişkisi aynı zamanda.

Annelik, bir zamanki hücrene şimdi bağımsızlık yolunu açmak, bir adım geri adım atabilme onuruna sahip olmak ayrıcalığı getirir. Nerede duracağınızı, nerede geri çekileceğinizi bilmenin latif dengesi.

Annelik “ben”e çıkan en kestirme ilişki, özüne, kutsalına giden en kısa yoldur.

Herkesin “Bana göre kutsal…” deme hakkı vardır, fakat ahkam kesilecekse kavramın ne olduğu bilinse iyi olur. Mircae Eliade, kutsalın dışavurumunun, dünyayı varoluşsal açıdan kurduğunu söyler. Buyurun, cümleye bakar mısınız?

Her konuda fikir, tefekkür yoksa çekilmiyor.

Kutsalı, bir gazete köşe yazısında olabildiğince ele almıştım.

ORİJİNAL

 

Dec 16, 2020

Zeynep Hanım, dişil yanıyla küs bu toplumda “kadın düşünür” çoğunluğu rahatsız ediyor.  Neredeyse içgüdüsel saldırılar. Erkeğin norm olduğu bir tanımla bu açıklamayı yapmak bile yeterince sıkıntılı. Kimi erkek için bir tehdit kimi kadın için de “kara koyun” olmaktan çıkılamıyor.

 

Dec 12, 2020

Bunu din felsefesi bağlamında ele almıştım. Felsefe olunca okumuyorlar da rahat bırakıyorlar. Hz. Hatice’nin daha önceden evlenmiş olduğunu, yaşını, iş kadını kimliğini filan tartışmak histeriye neden olabiliyor.

Benzer biçimde feminist felsefecilerimiz de anlamıyor, hem de hiç.

 

Dec 12, 2020

RT Yorum – Cinsellikte çuvallamak ayrı bir konu ama. Akla yükselmenin göstergesi elbette libidonun evrilmesi. Keşke bunu hedeflese herkes. O bağlamda henüz mağara devrindeyiz.

Konu çok basit: Elini, bakışını, mesajını kısaca her türlü temasını kadın istemiyorsa olay biter.

ORİJİNAL 

İnsanın Hikâyesi @nsnnhkys

Hocam, başka ülkelerde de başka sorunlar var ama Bizim sorunumuz iki yüzlülüğümüz/terbiye şeklimiz. Kadınımız da, erkeğimiz de böyle. İnsan olma yolunda Raci’nin çuvalladığı cinsel arzuyu geçmemiz, karşımıza çıkan ne hâlde olursa olsun tepkiselliğe kapılmamayı öğrenmemiz gerek.

 

Dec 12, 2020

Taciz, tecavüz konuları elbette hepinize yönelik değil. Zarif, insan olma yolunda nice erkek var. Alınmayın, sitem etmeyin. Lütfen bugün şunu düşünmeye bir ya da iki dakikanızı ayırın:

Birçok uygar ülkede, 70’li yıllar öncesi, evlilikte kadına tecavüz suç değildi.

Ne dersiniz?

 

Dec 12, 2020

RT Yorum – Uygar ülkelerde cinsellik tabu değil kadınlar çok açık kıyafetlerle yürüyebiliyorlar. Eğer kadınla erkek cilveleşiyor, flörtleşiyorsa yakınlıkları sevişmeyle sonlanır. Konu ettiğim bakışlarsa tiksinti verici; maruz kalmayan anlayamaz. O erkeklerin sevişmekten haberi zaten yoktur.

Ben genç bir kadınken sokaktaki bakışlardan ağlayarak eve döndüğüm oluyordu, şimdi de kızım. Bu bir hak ihlalidir. Soyut olanı kolaylıkla kavrayamıyor toplumsal akıl düzeyimiz.

Yirmi dört yaşında, Londra’da ilk kez mini etekle yürüğüm halde kimsenin bakmadığını gördüğümde, o ünlü kırmızı kulübelerden birini bulup evi aramıştım. Öylesine coşmuştum ki mutluluktan: “Bakmıyorlar, burada kimse bakmadı!” Sokakta huzurla yürüme hakkımız yok hâlâ.

Tarikatlarda, vakıflarda istismar; hayvanlar, ensest… devasa bir problemimiz var.

Güzele, güzel bakarsan sorun yok. Onunla sevişmeyi arzu etmek de yadsınmaması gereken bir duygu. Bundan doğal ne olabilir! İnsan “hayır” diyebildiği için insandır. Bu türden bir istek bakışlarına yansımasın da, yanından geçen kadın rahatsız olmasın diye çaba gösteren insandır.

Sizin malınız mı sokakta soyarak, … baktığınız kadınlar.Örtük kod öylesine sinsi ki genç kadınlık dönemimden hatırlarım, böyle “hayvan gibi” bakanlara esnaf müdahale ederdi. Ne denilirdi biliyor musunuz?”Utanmıyor musun lan elalemin karısına, kızına bakmaya!” Kadın hep sahipli.

ORİJİNAL – murat ozler @murat_ozler

Diğer yandan “Emily in Paris” adında dizinin bir sahnesinde Fransızların kadına güzelliği takdir ettikleri için baktıklarını ve bunun kültürel olduğu anlatılıyordu.

Bize ayıp olarak öğretildiği için, epey ilginç gelmişti.

Lakin takdir ile yemek arasında tabi çok fark var.

 

Dec 11, 2020

Kadınların, yaz sıcağında iki adım öteye giderken, elbiseleri askılı diye üzerine hırka giyme ihtiyacı duyduğu bir ülke burası.

Şortluya, mini etekliye salya akıtırcasına, sokakta kadına hakkıymış gibi bakan erkekler, bakmayın!

Önden mememize arkadan popomuza bakmayın!

Yazı mı yazıyorum! Üçüncü cümleden sonrasını okumayan bir kesime tacizle ilgili felsefe mi yapayım? Bize her gün yaşatılan olay bu kadar çiğ. Sadece bakışlarla bile bir kadın terörize edilebiliyor. Sokakta insan gibi yürüme hakkı talep etmek uygar bir ülkede olmaz.

RT – Neredeyse hal hatır sorarken “aq” denilen ortamda “meme” sorun oldu.

Bu da “kadın” yerine “bayan” denilmesindeki kodlama gibi. Göğüs denilmeyince problem oluyor.

 

Oct 8, 2020

RT Yorum – İntikam duygusu cinsiyet gözetmez. Patriyarkal kodların dürtüsüyle kadına ceza kesilmesi farklı konular. İntikam duygusu haksızlığa uğradığına inanmayı gerektirir. Kadının özgürleşmesi hak olarak görülmüyor, tetikleyici unsur bir vatandaşlık hakkı yani. Bu nasıl göz ardı edilir?

ORİJİNAL – emre özdän @yenilenim

Bu intikam duygusuna kadınlar da kapılabiliyor. Olan çocuklara oluyor.

 

Oct 8, 2020

Bir tanıdığım, kendinden boşanan karısını cezalandırmak için 20 yıldır sorunsuz çalıştığı işinden ayrıldı. İşveren, çocuğunun eve her gün gelen özel öğretmen masrafını bile yıllardır ödüyordu. Çocuk üniyi bitirinceye kadar tüm eğitim masraflarını ödeyeceklerdi. Adam istemedi.

Eski eşine ödeme yapılmasın diye uyarmış işvereni. Amaç eski eşi cezalandırmak.“Artık maaş yok nafaka yok” diyor.

Çok iyi sosyal hakları vardı ve yüksek maaş alıyordu.

Öz çocuğunun geleceği pahasına  intikam alıyor.

Kadın, erkeğin otoritesine koşulsuz boyun eğsin istiyorlar.

 

Sep 27, 2020

RT Yorum – Seksin algınış biçimi bu maalesef: aktif-pasif. O kadarcık bir alanda. Toplumsallaşma biçimimiz nicel olanı öne çıkardı. Skor amaçlı sevişme mi olur!

İnsanlığın, daha ustalıklı sevişeceği zamanlar gelecektir,  inancımı kaybetmiyorum.

Dünyanın en büyük iki eksiğinden biri olarak görüyorum bunu,diğeri:samimiyet.

Hayvandan hallice sevişmekle yetinmemeliyiz.

Önce dilden kaldırabilsek;değil “amk” “aq”lu tivit atanlar bunları beğenenlere saygım azalıyor.

Bu da benim öznel görüşüm ama yazsak kavrama taşınır bak.(:

Benim gibi, insan olmanın ortak değerlerine “sol”un daha yakın durduğunu düşünenlerdenseniz, Tr’de devrimci hareketin, “önce-sonra” ilişkisinde bacı, devrimci yoldaş, sevgili kavramlarıyla nasıl boğuştuğunu da bilirsiniz.

Benzer bir biçimde Güneydoğu’da kadının özgürleşmesi ile seksin tanımı, niteliği, sınırları ve aralarındaki ilişkiler gibi bir alanı es geçemezsiniz. Demem o ki insan olmanın onuruna uygun sevişebilmek bizi tahminimizin çok ötesinde belirleyen, biçim veren bir konu.

ORİJİNAL – Çağlar YILMAZ @caglar_ylmz

Çok ilginç şekilde erkekler arası sohbetlerde genelev, pavyon v.b. muhabbetler anlatıcı için gurur kaynağı olur, toplumsal alanda kınamaya varacak bu davranış o ortamda bir imrenme şekline bürünür. Nedenini merak etmişimdir

 

Sep 26, 2020

RT Yorum – Yurt dışında yaşadım, epey de yabancı akrabam var. Tr’de tanıdığım, sevgili, dost, arkadaş olduğum, soframı paylaştığım erkekler arasında bunu bir utanç olarak görmeyen bir erkeğe denk gelmedim. Utançlarından gizlemiş olabilirler ama hepsi değil.

Samimi bir biçimde, kadının para için bedeni satmasının kabul edilemez olduğunu savunanlar da var. Rüyasında görse kâbus diyecek, o derece bir yabancılaşma eylemi  olarak görenler de.

Kadın erkek birlikteliğinden, cinselliğin, veba gibi dışlanarak ertelenmesi asıl sorun tabii.

ORİJİNAL – skocax @skocax1

Yılmaz Bey’in, Türkiye’nin “Don Juan” ı diyebileceğimiz “Otisabi” karakterinin yaratıcısı olduğunu biliyorsunuzdur diye tahmin ediyorum, o tivit sürpriz değil bence. Türkiye’de bekar bir erkek için geneleve gitmek utanılacak bir şey değil; en azından ben bundan utananı görmedim.

 

Sep 19, 2020

RT Yorum – Gerek kalmaz da ondan. Çocuklu kadınlar, evlendikleri çocuklu adamları “büyük bir aile” olduklarına inandırır; adam, kendi çocuklarını ihmal etme pahasına, üvey çocukları benimser. Oysa, kadın için kendi çocuklarının önüne asla başkaları geçemez, yeni koca dahil.

Erkeklerin, yalnız yaşama yeteneklerinin düşüklüğünden de kaynaklanıyor sanırım.Çarpıklık, adamın bencilliği ile kadının hemen her koşulda erkekten daha üstün olan sosyal zekasının uyumuyla ortaya çıkıyor.

İkinci evlilikte çocuklarının haklarını kaptıran varlıklı anne pek yoktur.

ORİJİNAL – Irmak Zileli@irmakzileli

10 yaşındaki kızım Çağla bu sabah şöyle bir soru sordu: “Neden masallarda hep üvey anne var ama hiç üvey baba yok?” Siz olsanız nasıl açıklardınız?

 

Sep 10, 2020

Çocuğu olmayanların boş vakitleriyle, bizimki karşılaştırılamaz. Ebeveyn-çocuk ilişkisinin potansiyeli çok değişti, uyum zorluyor.

Ağır bir sorumluluk, çocuk sahibi olmak, bu nedenle de dönüştürücü. Dönüşmenizi bu denli zorlayan başka bir gönüllü çalışma mümkün müdür bilemem…

Annelerin yükü daha ağır; anne-çocuk ilişkisinde çocuk, yuvaya geri dönüyor. Çocuk için fiziksel yabancılaşmanın olmadığı bir üretim süreci gebelik.

İşte bu dolayımlanmaya ihtiyaç olmayan beklenti (olmasın zaten) anne-çocuk ilişkisinin yükünü ağırlaştırıyor.

Çünkü fiziksel yabancılaşmanın içerilmediği bir oluşum sürecine (gebelik) daha sonra ruhsal yabancılaşma giriyor, ki o da özünde, her bireyin aşması gereken bir yabancılaşma. İşte, anne için fırsat burada başlıyor. Şehirli kadının tarumar olduğu yer de burası.

Şehirli kadın, çalışan, evi çeviren, çocukları üstlenen, kusursuz program yapabilen bir tür robota evrildi. Kafasında dokuz değil, doksan dokuz tilki gezdirir de kuyrukları birbirine değmez. Müthiş yetenekli. Kanımca, erkeklerde bu kapasite genellikle daha düşük.

Ter kokan koca memelerinin arasına başını yaslayıp huzur bulan çocuğuna “Oy anasının kuzusu” diye sarılan ve gelecekle ilgili kaygı taşıyamayan bir ana olabilmek şehirli kadın için özendirici olsa da geride bırakılmış bir basamak.

Kadın artık yabancı topraklarda, “kendi başkası”nı deneyimliyor.

Erkekler henüz daha geride olsa da Batılı ülkelerde,bebekli erkeklerin yasal haklarının yeniden düzenlenmesi;erkeklerin çocuk bakımı/yetiştirilmesi konusunda aktif katılımı bir olguyla başbaşa olduğumuzu gösteriyor.

Fiilde kendi başkasına geçen cinslerin, kadının dişil yanından, erkeğinse eril yanından “iç” düşüncede birlikteliğini koparmadan ilerlemesi gerçekleşiyor: Önce diyalektik, sonra ölçü.

Devletlerin kurulmasında bile bunun izleri var. Hegel ışığında ayrıntısıyla yazacağım bir ara.

“Türkiyeli” feminist felsefeciler, beden üzerinden anlatımlarda saplanıp kalmaktansa buralara kafa yorsalar iyi olur; bu, çağı yakalamak açısından önemli. Üstelik, “dinci” anlayış da karşıtından besleniyorken! Ben anlatmaya çalıştım; kanımca, çağı bu yönde okumalıyız.

Kaygı ve endişe, insanı tekamül yönünde tetikleyen duygu durumları; insan olmanın özünde geçerli değiller. Korku, örneğin, özsel. Korkma refleksi yaşam kurtarıcı olabiliyor.

Düşüncelerin duyguları belirlediği bilimsel olarak gösterilmişken neden kaygıda yaşayalım, öyle değil mi?

Kaygı, birikmiş korku bir nevi; geçmiş-gelecek dengesi ve zaman kavramı devreye giriyor. İnsana özgü bir soyutlama zaman (buralar daha kavramsal ele alınmalı).

Uygarlığın temelinde taşları bulunan kaygı, üzerinde çalışılması gereken bir duygu. Doğru düşünebilmeye ihtiyaç suya ihtiyaç gibi.

“Doğru düşünme” dizgeseldir, bu nedenle her düşünme hakiki anlamda düşünme değildir. Kaygın varsa düşüncelerinde virüs var demektir. Abartmıyorum.

Annelik, insan olmaya doğru tini tetikleyen bir dış etken. Kaygı, annelerin her anını kendine göre düzenleyen, onların neredeyse, yalnızca ölünce kurtuldukları bir hastalık. Anneler kendilerini tanımaya daha gönüllüler, bunun normal olmadığının farkındalar.

Şehirli annelerin çocuklarıyla yaşadıkları sorunlarsa, eskilerin yaşadıklarından epey farklı.

Özellikle, babaları gözlerinin önünde kastre edilmiş erkek çocukların, anneleriyle yaşadıkları derin sorunlar var.

Neden kastre edildiklerini, çocuğu olmayanlarla tartışmak yüzeysel kalsa da bu, tartışılamaz anlamına gelmiyor.

Oğlunun fiziksel şiddetine uğrayan anne sayısı yükseliyor. Bu konuda psikiyatristlerde bol data vardır diye tahmin ediyorum. Daha ötesi var, henüz konuşulmayan.

Kızımla, iç işlerimi okudum, oğlumla dış işlerimi. Onlarla olan sorunlarımda, kendimde düzeltilecek bir yan buldum hep. Yorucu olsa da sevgi dolu ve dönüştürücü bir süreç.

Okumaya kalan zaman daralıyor o kesin.

Bilgi biriktirip “isim yapmaya”mı “hâl toplamaya”mı geldik bilinmez(:

Hata yaptığını farketmek, sonsuzluğa açılan bir kapıdan geçmek duygusu yaratır bende. Hata yaptım, farkındayım ve böylece dönüşüm potansiyelimi artık aktifleştirdim.

Ruhsal ebeveynlik yapanların huzurları daim olsun.

 

Sep 5, 2020

Gereksiz Bilgiler:

*Hamilelik sırasında bazı kadınların ayakları büyüyor ve çoğununki bir daha eski numarasına dönmüyor. Benimki bir numara büyüdü.

*Erkek bebeğe hamile kalan kadınların, plasenta aracılığıyla kanlarına geçen Y kromozomu, kadın ölünceye dek sisteminde kalıyor.

 

Sep 1, 2020

Kaldırımdan yürürken karşıma aniden motorlu bir sürücü çıktı.Eziklik madalyasını hak edecek bir hızla özür diledim.Kaldırımda burun buruna kaldığım sürücü bana öyle kötü baktı ki anlatamam! “Rica ederim” diyemedi, salaklığım, istemsizce, onu bilerek çiğnediği kuralla yüzleştirdi.

Saliseler içinde ayıldım:“Özür dileyenin siz olması gerekmez miydi?” Kötü bakmaya devam etti. Kabahat bende, kaldırımda motor kullanan insandan özsaygı göstergesi olan özür dilemek beklenir mi?

“Hem suçlu hem güçlü” epidemi bu ülkede.

Canına yandığımın, özsaygı savar çocukluk travmaları.  Bizdeki çocuk yetiştirme metotlarına bakın, mesnetsiz/yasasız bir yüceltme (çocuktur yapar)otomatik bir değersizleştirme (ebeveynin bir uzantısıymışçasına) bir arada gider. Şizoid yarılma garantili yöntem.

Kendi, yetişkinliğe geçemediği için, özgürleşememiş, aşırı bağımlı ebeveyn çocuklarının birer insan olduğunu kabul etmekte zorlanır, hele kız çocukların. Bizde, anne ve babalar yaşlandıkça çocuklarından beklentileri yükselir. Hobileri yoktur, yalnız kalma becerileri çok düşüktür.

Hata yapılır. Yaptığı hatayı algılamayan sağlıklı kişi, uyarılınca üzülür. Bile bile hata yapan çocuktur, bütünü göremez; aklı eksiktir henüz. O nedenle çocuk denilir. Yöneticilerimizin çoğu yetişkin bedeninde ama tavırları ergen. Yetişkin, öteki “ben”leri eşit seviyeden onaylar.

Bütüne yönelmeyen akıl henüz zihindir. Parçalar, bireysel çıkarından başkasını gözü görmez. Yerinde kullanılmayan zihin ve ağır çocukluk travmaları diğerlerine de yaşamı zehir ediyor.

Milyonlar onaylasa o yine de öfkeli olur, gözü, itibarın maddi göstergelerine bir türlü doymaz.

Kendini onaylayamaz, özsaygı bilinçli bir farkındalık ve çaba gerektirir.

Ofisleri, yaşam alanları, sade olan yöneticilerin “birlikte iyi yaşamak” anlamına gelen şehirleşmede ileri, karşılıklı saygının daha kolay tesis edilebildiği ülkelerde olması tesadüf değil.

Bir ülkenin uygarlık düzeyi trafiğinden ve kaldırımlarının yüksekliğinden hemen anlaşılır. Arabaları neredeyse dik açıyla park etmeye zorlayan yüksek kaldırımlar da çözüm olmuyor işte.

 

Aug 23, 2020

Özel sanılan bir günde, altın üzerine pırlanta mücevher hediye edildiği için üzülen bir kadının yüzü suyu hürmetine dönüyordur belki de Dünya.

Anlaşılmadığı için değil, anlaşılma olasılığının olmadığına üzülen bir kadın.

RT – Alıntıdaki, abartılı bir anlatım da olsa kadınlara kendilerini özel hissettirmenin yolunun kuyumcudan geçmesi yaygın bir kabul. Kadına giydirilmiş bu kimlik.

Maddi olanağı olmayanların reddetmesindeki kolaylık örtük özenç kaynaklı olabilir.

Özel hissetme isteği büyük bir sorun.

 

Aug 22, 2020

Cânım Sebatizma, “yine” yoktur o kadın için; ne mutludur ne de mutsuz…

 

Aug 2, 2020

RT Yorum – Sapla samanı karıştırmış denilemez; sapla saman benzer birbirine. Sonra elmayla armut karışmış da denilemez. İkisi de meyve.

Bu nice kafa karışıklığıdır yahu. Kadın ve erkekten değil iki hayvandan söz ediyor mübarek. Dişil yanıyla teması olmayan erkek hiç çekilmiyor.

ORİJİNAL

 

Aug 1, 2020

RT Yorum – En kabasına bile gülümseyerek teşekkür etmeyi ihmal etmiyoruz tabii. :) Lâkin zarif bir jestle verilen yola teşekkür de içerikle biçim örtüşmesi gibi oluyor; izleyen on beş dakika kelebekli geçiyor.

Az bilinen bir şeye de değineyim burada. Şöyle:

Yol verdiğim erkek yayaların en az yarısı bana (araba) yol verir. Çok ilginç bir fenomendir bu. “Yok efendim, siz buyrun” dersiniz, bir bölümü kabul eder.Asla kabul etmeyenlere ben epey denk geldim. Kadının araç sürücüsü olması, doğuştan verili sandıkları üstünlüğü bozuyor sanki.

ORİJİNAL – Murat Önderman @muratonderman

Bazı yayalar da kendine yol veren sürücülere teşekkür ediyor, gülümseyerek bakıyor veya “Allah senden razı olsun” diyor.

Tahminim kendilerine özel olarak, şahsi sebeplerle yol verildiğini düşündükleri için böyle davrandıkları yönünde.

 

Jul 25, 2020

Yasadır: Anne eli yanmaz. :)

 

Jul 25, 2020

“Acaba?” ile başladığınızdan. Çünkü diğer tivit olan, deneyimlenen ve tam da bu nedenle baskılanabilen öfkeden söz ediyor. Sizin değindiğiniz durum bir gerçek ama iş yerinde sinmek zorunda kalan erkeğin hıncından/yansıtma mekanizmasından akşam payını alan onca çocuk ve kadın var.

 

Jul 22, 2020

Sizin söylediğiniz artikel konusu ayrı bir konu. Sorun artikellerin cinsiyetçi kullanımı. Sanırım cinsiyetçi kullanımı desteklemiyorsunuz. Fr bir ortamda 999 kadın ve bir erkek olsa o topluluk eril artikel alıyor.

 

Jul 12, 2020

Yeni bir insan, yeni bir etik anlayış dönemindeyiz. Ahlak yoksa etik olmaz, ahlak öngerek. Kendindeki dişil yana yönelmeyen erkeklerin oluşturduğu  uygarlık topallıyor. Oradan devam etmek, yeni bir yön almak gerek. Kadınlar da buna dahil kanımca, herkes, hepimiz aşırı eriliz.

Terf, trans tartışmaları bile bu anlamda tıkanıp kalıyor. Kendini eleştirmenin toplumu dönüştürme gücü de yadsınmamalı. İdeolojilerin değerlendirilişi de eril! Tek yanlı. Bunlar ciddi sorunlar yaratıyor. Diyalektik/Cedel varsa yıkım var. Yıkım yoksa yapım nasıl olacak?

Jung’un Freud’a bakışı, Freud’un hastalarıyla kendi rüyalarını tartışmama nedeni olarak “Otoritemi kaybederim.” bahanesini ileri sürmesinden sonra  değişir. “Kendi psikanalizden geçmemiş psikiyatrist psikanaliz yapamaz” denilir. Dostluk da ona benzer kanımca.

İnsan kendine dost olmayı istemiyorsa ilişkiler yürümüyor. Çokça idare ediyoruz birbirimizi. Bu, insan olmanın onuruna aykırı bir şey.

Bir yandan da davranışı, yazdıkları, şiiri filan gibi konularda fikrinizi istediği ve siz de zarafetle yanıtladığınız halde küsebiliyor insanlar.

Çok egosantrik, hastalıklı bir dönemdeyiz. Örneğin Twitter’da beğenmediğimiz biri iyi bir fikir ortaya attıysa onu layklayabiliyor muyuz? Bir insanın olumsuz yanlarını, iyi düşüncelerinden ayırabilmek demek, kendine de merhamet etmektir. Total ret total kabulü de getirir yanında.

Buysa takım tutmak gibi bir şey. Partileri, ideolojileri, kişileri bu tutumla sağlıklı irdeleyemeyiz.

Ana-dolu topraklarında öylesine eril bir tahakküm var ki. Bunun, beden cinsiyetiyle sınırlı olduğuna inanmak sorunlu. Kadınlar eril tahakküme gizli değil gizil onay veriyorlar.

Çocukluk dönemi kodlarından kurtulmak kolay değil elbette. Çoğu kadının, kadın bilgeliğine bile tahammülü yoktur. Erkekler için zaten bir kabus. Bunun akılla, rasyoyla tartışılabilir bir şey olmadığını anlamak asıl mesele. Bilge arketipi bizde beyaz saçlı, yaşlı erkektir.

Bir yandan da “mitoljide mi takılısın hâlâ” söyleminin her gece gördüğü kabuslarda, en kral mite rahmet okutacak kadar mitik ögelerle boğuşması gibi bir gerçek var. Dişil yanın tanınmak için yarattığı basınçtır bu. Sonra kalkıp işe filan gidiyoruz. Naber? İyilik, senden naber?…

Bu sahtelikle nasıl yaşanır? Ruhsal anlamda plastiğe, betona gömülmek benzeri bir durum.

“Bir kadın ve bir erkek dostluğu” demek ayrımı cinselliğe yüklemektir. Cinsellik dostluğa engel midir? Duyusal algı düzeyinde, açlık gibi bir şey.

Yaz yaz bitmez bir konu ama yoruldum.

 

Jul 11, 2020

bir sürücü, yolu geçen hayvana yol verecek letafette de olabilir yaya geçidinde insanı ezebilecek kesafette de. siyasal islam kasabalı abullabut ergen, ruj sürmekten daha çok ağzını boyamış taşralı genç bir kadın gibi.hep ilk basamakta yaşayan bir anlayışsızlık bir özdeşlik hali.

 

Mar 30, 2020

İsmail Emre, her eren gibi Atatürk’ün, aklın, milletin sinesinde vicdana dönüşerek edimsellik kazanması yolunda gözüpek bir devrimci olduğunu biliyordu.

Kadınları sohbetine alan, onların süslenmelerini bir güzelliğin yansıması olarak gören, aklen ve manen aydın bir kişiydi.

BBC onunla söyleşi yapmış, yurt dışından profesörler gelip onunla tanışmıştır.

İsmail Emre, “İslam nedir”i açıklar; geleceğe tohum atar gibidir; bugün de anlayanı pek azdır.

Şu yanıtların güzelliğine bakın, özellikle en sondaki çıkarıma:

– Sizin buluşunuz en güzel tefsîr.

Emre – Buluş değil; ben gördüm. İslâm dinindeki tasavvuf; hiçbir dinde yoktur. Çünki İslâm tasavvufu aşka dayanır. Fakat biz dinin dış tarafıyla uğraşıyoruz. Tutturmuşuz bir sevap-günah… Halbuki sevabın, günahın ne olduğundan haberimiz yok.

Günah mı bu hanım kardeşlerimizle bir arada oturup bu Allah kelâmlarını konuşmak, dinlemek? En çok bunu hazmedemiyorlar. Halbuki Kur’ân’da (el-mû’mînûn)un yanında (el-mû’mînât) sözü de var. Yâni bu ilmi ehlinden dinleyip öğrenmek, onların da hakkıdır.

Hz.Muhammed devrinde va’zları, sohbetleri dinlemeğe kadınlar da geliyordu.

*Râbîa Adviye ile Hasan Basri’nin, aynı kâmilin meclisine berâber gittikleri mâlûm. O zaman öyle olursa, bu zaman böyle olmaz mı? Kalbimizi muhafaza ettikten sonra ne olabilir?

Vicdân ve namus mefhûmu olmazsa, kapalılığın veya ayrı oturmanın ne ehemmiyeti olabilir?

Birisi, (Kadınların dudak boyamaları fena.) diyordu. Ona dedim ki:

— Bu boyalar, mükemmel bir sünnettir.

— Ciddi mi söylüyorsun? dedi.

— Evet, dedim, rastık, sürme Peygamberimiz zamanında sünnetti. Yâni o, kadınların süslenmesini kabûl etmiş oluyor. Kadınların bugünkü süsü de oje ile ruj.

Hem o zaman kaç göç bile yoktu.

– Bu peçe nerden çıktı?

Emre – İhanetten. Biz, kadınlarımızı siyah bir torba içine ve kafes arkasına koyduğumuz için bu hâle geldik. Çocuğu ancak kadın terbiye edebilir. Kadın bilmeli ki çocuğuna bildirsin. Gazi’nin  bu iyilikleri ödeşilemez. İdare, mutaassıpların eline geçse, bizi tekrar çarşafa şalvara sokarlar; bir de sakal bıraktırırlar, tamam!

 

Mar 20, 2020

mesela “asıl sorun” denilerek kadının ağzının bantlandığı bir karikatür olsa. elbette, yine yavan ve seviyesiz bulurdum.

eleştirirdim. sorun bu değil, sorun dava açılmasında.

 

Mar 4, 2020

Kafasına Göre Dergi’nin Kadın sayısı için yazdım.

Yazımda, mitler ve dinlerdeki kadın anlatımına simge çözerek yaklaşmayı denedim.

Mitler ve dinler simgesel anlatımlardır. Simge çözmeye koyulmak, kendi kitabımızı okumaya başlamak demektir.

Tanrılar yalnızca erkekleri, Tanrıçalar yalnızca kadınları simgelemez. Hades’in, zorbalıkla yer altına kaçırdığı Persephone hepimizde içkin dişil yanımız değil midir?  Simgeselliği çözerek, dişil yanımızla teması nasıl sağlayabiliriz?

Bedende üreme potansiyelini deneyimlediğimiz kadın-erkek dikotomisi, ruhumuzda bizi bekleyen dişil yanımıza doğru bizi yönlendiren, ruhsal döllenmeyi olanaklı kılan bir araç olabilir mi? Yer altının karanlığına dalacak gözüpek bir kahramana ihtiyaç var.

Epiphanius’ta geçer:

“İsa, Mecdelli Meryem’i bir dağa götürür. Burada İsa’nın bedeninin bir yarısı kadın hâline gelir, onunla sevişir.”

Amoritli bir adam karısına şöyle seslenir:

“Sen erkek, ben de kadın olacağım…

Erkek oldum…

Dişil…

Eril…”

 

Mar 2, 2020

RT Yorum – Bilimsel kriterlere uygun kuşkusuz.

Önceden şu biliniyordu: Her bebek annesinden kendi gelişimi ve ihtiyaçlarıyla birebir örtüşen süt emer. Bebekte azalan vitamin anne sütünde artışa geçer ve ara kapatılır. Belgeselde bebek hastaysa anne sütünde antikor yapıldığı anlatılıyor.

Emziren kadınlar, evin diğer köşesinde uyuyan bebeğin uykusunda, uyanma evresine girdiğini bilirler. Süt adeta “hareketlenir” Bunu deneyim ve gözlem temelli söylüyorum yalnız, bilimsel çalışma var mıdır bu konuda bilemem.

ORİJİNAL – Borremeo @Echinea1

Cok ilginc bir bilgi, oysa anne sutunun annenin beslenme aliskanlarindan , yasadigi ortamdan etkilendigini ve bazi annelerin sutlerinin hemen hic besleyici degeri olmadigi biliniyor Acaba arastirmada denek sayisi kacti? Homojenmiydi? Cok ilginc, tesekkurler

 

Mar 2, 2020

Evet o da var. İsmail Emre ahlakın anne sütüyle çocuğa geçtiğinden söz eder.

 

Mar 2, 2020

anne sütü oğlan bebek için üretiliyorsa daha zengin ve enerji yoğun, kız bebek için üretiliyorsa potasyum ve kalsiyumca daha zengin oluyormuş. ilginç.

netflix’te yeni başlayan “babies” isimli belgeseli öneririm.

https://www.scientificamerican.com/article/boys-and-girls-may-get-different-breast-milk/

RT – şöyle ilginç bir bilgi okudum scientific american’da: anne varlıklıysa, oğlan için üretilen süt daha yağlı ama fakirse kız bebek için üretilen süt daha yağlı oluyormuş. zor zamanlarda dişi cins tercih ediliyor diye yorumlanmış.

 

Feb 25, 2020

Cinsel hayatları büyük olasılıkla bir hayvanla ya da bir genelevde başlayan bireylerden oluşan bir sürü. Soyut varlıklarını temellendirdikleri futbol ortaklığının, yegane somut varlıkları olan et parçasıyla örtüştüğünü keşfettikleri anın hayvani coşkusu.

Bizde erken boşalma oranları yüksektir. Kanımca pek çoğu için cinsellik, istatistik dahi alınamayacak denli kısadır.

Memelerin, dudakların, kulakların erojen bölge haline gelişindeki evrimsel sıçrama bu türde yoktur.

Soğan ekmeğin ağza  tıkıştırılmasını takip eden, kocaman geğirmenin hazzından ötesi değildir onlar için orgazm. “Boşalmak” sözcüğü nasıl bir kültürün ürünü olabilir ki?

Bu anlamda, hayvana benzetmelere “hayvana ayıp” uyarısı burada geçersiz kalır; alsine tamuygun bir benzetme olur; çünkü, belli ki bu tür için seks çiftleşmek demek.

Pervasızca küfreden kadın ya da erkek, hiç hazzetmem, anlamakta zorluk çekerim. Bir tek sözcük veya bu hayvanların uzun şarkısı, farketmiyor, fiziksel şiddetin yuvalandığı ilk alan dil.

 

Feb 6, 2020

“Cenneti ateşe vereceğim ve cehennemi söndüreceğim. Allah’ın kulları, korku ve ümit olmadan O’nu görebilsinler.”

Kadın evliya Râbia-tül Adeviyye

 

Feb 2, 2020

Harvard Üniversitesinde kürsü sahibi olan Anne Marie Schimmel, 1165-1239 yılları arasında yaşamış ünlü mutasavvıf, İslâm düşünürü ve şair, İbnu’l Arabî’nin kadınlar ile ilgili tavrının bilhassa kayda değer olduğundan söz eder:

“İbnu’l Arabî, dişil unsurun âlemdeki merkezi rolünü o denli vurgulamıştır ki, modern Müslüman eleştirmenler onu ‘paraseksüel sembolizm’e meyletmekle suçlamıştırlar.”

“Arabî, Fütühatı’ında, sadece nefs kelimesinin değil, Zât isminin de dişil olduğuna işaret edip, kadınların, kutupluk gibi en yüksek mertebelere gelebileceklerini söylemiştir.”

Schimmel, Arabi’nin, gençliğinde rastladığı, İşbiliyeli zahidelerle ilgili hatıralarını anlatır:

“İşbiliyeli zahidelerden birisi olan, Fatıma binti el-Müsenna, hakkında ‘O yeryüzü sakinleri için rahmetti, Kur’ân’ın ilk bölümü, El-Fatiha Suresi onun hizmetindeydi ve onun her arzusunu yerine getiriyordu’ der.”

“Mükerrem Sûfi, fukara anası Şems’e İşbiliye’de rastlamış ve onu derin sezgi gücü ile mümeyyiz olarak vasıflandırmıştır. Lakin, fukara anası Şems yüksek manevi mertebesini umumiyetle gizlemiştir.”

Schimmel, kadın bir mürşide de mürit olan Arabî ile ilgili şu açıklamaları yapar:

“Şefâatine nail kıldığı ilk insanların istinasız tümü kadınlardı (…) İbnu’l Arabî’nin hırka, yani tarikat esvabı giydirdiği onbeş şahıstan, on dördü kadındı. Arabi, kadınların, ‘kutup’ veya ‘eksen’ gibi, velâyet silsilesinin en ulvi derecelerine yükselebileceklerinden emindi.”

İbnu’l Arabî, kadının İslâm’daki konumunun algılanışı ile ilgili açıklamalarına her yönden devam eder. Gramer açısından bir üstünlüğü kullanarak bir hadis ile nâkıslık atfedilen kadının pozisyonunu şöyle eşitler:

“Arapçada, bir kelimede ne kadar çok harf ve ses varsa onun anlamı o kadar fazladır; erkeğe ‘el-mer’u’ kadına ‘el-mer’etu’ denir. Bu husus, kadının lehine bir fazlalığın, bir faziletin, bir üstünlüğün var olduğunu gösterir; o hâlde kadın bu mertebede erkekten bir derece üstündür.

‘İşte bu fazlalık, kadınlara karşı erkeklerin bir derece üstünlüğü vardır’ mealindeki ayette sözü edilen üstünlüğe karşılıktır. Kadınların oradaki eksiklerini buradaki üstünlük kapatır.” Din felsefesi gerek derinlikli bir anlayış için.

“Biri kadına biri erkeğe ait iki cenaze namazı birlikte kılınacak olsa kadının cenazesi kıble, erkeğinki cemaat tarafına konur. Zira kadında yaratma eylemi gerçekleşir. Bu yüzden o yaradana daha yakındır.”