Dec 31, 2020

Doğal olan, fiziksel güce; yapmacıksa, dolayımın doruğuna ulaşıp onu tasmayla gezdiren zihnine güvenir. Bu ortamlarda Batılı, Doğuluyla zarifçe dalga geçer.

“Monşer”ler, işte bu kurnazlığı karşısındaki Batılıya zarif bir gülümsemeyle süslenmiş bir cümleyle iade edebilen ekipti.

Doğallık, samimiyet değil, yersiz ve zamansızsa kabalıktır; şehirlilikse dolayım sanatı. Diplomasi, bunun dengesi tabii.

Ziyaret ettiğin ülkeyi sıkı çalışırsın. İşgalci ruhla uluslarası değil, abullabut olunur.

Karşındaki senin zaaflarına bile hakim. Obama olayını unutmamalı.

 

Dec 30, 2020

“Türkçe yazan bir Ermeni yazarını –elbette kişisel tercihini de gözden kaçırmadan– Ermeni Edebiyatı içinde değerlendirmek neden yanlış olsun?”

Bu satırlara inanamadım. Tam bir “ben yaptım oldu,” örneği.

 

Dec 26, 2020

“Türkiyeli” “Türkçe Edebiyat” gibi “ben yaptım oldu”cu saçmalıklara tepki veriyorsak, benzer hassasiyeti Kürtçe konusunda da göstermeliyiz. Diller insan tarihinin çok değerli kazanımları. Kendi dilinin değerini evrensel üzerinden kavrayan biri, başka dilleri aşağılamaz.

 

Nov 22, 2020

Felsefe düşünceye berraklık getirdiği için, artık felsefe ile hakiki anlamda angaje olmuş bir yaşamın huzur getirmesini talep etmeliyiz. Çünkü bilim düşüncelerin duyguları belirlediğini ispatladı.

Bu da Hegel’i haklı çıkarır, felsefe ile din ayrılamaz.

Her ikisi de dinginlik sunabilmeli.

Kendini bir sanat eseri gibi inşa etme çabasında olan kişi, ilişkilerinde sanatsal zarafetiyle vardır. Tasavvuf bu özeti anlatır.

Neden bu kadar öfkeliyiz? Neden suçlu hep başkası?

 

Jan 3, 2020

Ahlak bekçiliği, doğruyu yanlıştan ayırt edebilme yetisi, din sanılıyor. Anlayışından şüphe eden az.

Sanat bizde hep cılızdı, şimdi her yerde öyle.

Sanat ve din ortak kaynağı paylaşır: imgelem yetisini.

Yobazlar da emeksiz aydınlar da hoyrat bizde.

Sanat zarafet katar oysa.

 

Sep 27, 2020

Klasik müzik (Dede Efnd vb de )soyut anlatımdır, sezdirir.Bir nota, bir bölüm atlarsak anlatılanın bütünlüğü gider.Bu da eksik dinleme olur.

İmgelem dünyasına çeken müzik ile akıl gerektiren veya en azından göz/zihin koordinasyonu gerektiren okuma nasıl aynı anda gerçekleşebilir?

 

Sep 26, 2020

Ama müzik dinlemek başlıbaşına bir iş değil midir? Müzik dinlerken (kulak), kitap okunursa (göz) biri daima ön planda olmaz mı? Biri ötekini işlev düzeyine zorlamaz mı?

 

Sep 26, 2020

Söylemek istediğim şey şu: Müzik dinlerken, özellikle sözsüz müzik dinlerken kitap okunamaz, eğer gerçek dinlemeyse. Farklı bir konsantrayon gerektirir hakkını vererek müzik dinlemek.

 

Sep 26, 2020

Çalışırken, müzik dinlenemez; bu bir oksimorondur. Yine de benim gibi, hafif okumalar esnasında, kendini upuzun tüllerin uçuştuğu bir odadaymış gibi hissetmeyi sevenlere öneririm.

https://youtube.com/watch?v=75QNBORp_qc

 

Sep 7, 2020

En âlimini televizyonda seyrediyorum, bilim üzerine konuştukları zaman, bilmiyorlar; dini bilmiyorlar…”

“En âlimini” diyor, alanınında uzmanı eleştiriyor. Bir de Twitter uzmanlığımızı bir görse! Şimdi bir yazınız bile okuyamıyorsak sizin felsefi seviyenizi nasıl anlayacağız.

Neden itibar görmek istiyorsunuz? Oturun çalışın. Ameliyat olacağınız zaman cerrahın elinden bistüriyi de kapıyor musunuz yoksa? Din kulaktan dolma, sanat bilmiyoruz, fizik bilmiyoruz… Ne konuşacağız? Bir alet kutusu olarak felsefe mi?

 

Sep 6, 2020

Felsefe, tarihinde, belirli bir dönüm noktasından sonra sanat ve dinle bağını koparmıştır. Nispeten kolay okunan metinler özellikle analitik felsefeyle arttı. Kuru anlatımlardır bunlar.

Sanat ve din kapsam alanı dışında bırakılınca yazmak kolay ve yazılan daha anlaşılır oluyor.

Bütünsel kavrayışla yani bireşimle eş deyişle tevhid açısından yazılmış felsefi metin zorlar.

“Felsefe ülkesi, kapılarını kolay açmaz.”

Sanat&din konularında derin kavrayışı ve anlatımı olmayan ama felsefe anlatan biri felsefe tarihçisidir. Hatta magazinel felsefe bile var artık.

 

Sep 6, 2020

Sessizliğin bir hak olduğunu idrak etmeye ihtiyacımız var. Artık, kafe, bar, restoran gibi yerlerde müzik çalınmaması gündeme gelmeli. Müzik zevki öylesine öznel ki. Sabah dinlediğimiz müzik akşamki ruh halimize uymayabiliyorken başkasının tercihini dinlemek zorunda kalmamalı.

Ayrıca, dinlediğimiz ya da maruz kaldığımız müziğin ruh halimizi ne kadar derinden etkilediğini bilirsek, tıpkı sigara dumanına benzer bir tavır almayı konuşmaya başlayabiliriz.

Bir ara Bodrum, Gümüşlük esnafı sıfır müzik uygulaması başlatmıştı, çağın ötesinde bir uygulamaydı.

Fotodaki İzmir’in en nadide sokaklarından Dario Moreno. Şehrin ortasında, bol ağaçlı, eski tip binaların olduğu bir cennet.Her gidişimde, “Taş Ev” adlı işletmenin müziği, sessizliğin tadını çıkarmama engel olur. Müzik tercihleri de iyidir üstelik.Sokağa müzik yayını yasaklanmalı.

Levanten villalarının ağırlıkta olduğu kendi sokağımdaysa, bu villaların bahçelerinde işletme açılmasına, hatta düğün türü toplantıların yapılmasına izin verildi. Aziz Kocaoğlu bu evlerden birinde yaşıyordu. Onun bile engel olamadığını duyduk. Taşındı zaten.

 

Aug 1, 2020

RT Yorum – Güzel nokta. “Ancak, kendine dönen tin dini zevk eder” derler.

Düşüncenin doruğu kabul edilen Hegel’de din, saltık tin’de, yani dizgenin sondan ikinci basamağında. Öncesi sanat.

Sanatın yoksa din kemale eremiyor.

Ancak edimsel tin kendini bir sanat eseri olarak inşa edebiliyor.

ORİJİNAL – cuneytmusabak @Bacchus_craze

oysa kendinde ve kendi için saltık Varlık, Tinin özbilinci, bu biçimler içinde ortaya çıkmış değildir. “Diyor yani din bilincinde sonra da yolumuz var gibi.

 

Aug 1, 2020

İslam coğrafyasının sanatsal açıdan böylesine çorak olması tesadüf değil. Burada bile öyle nobran, kaba saba tavırlar. Türkiye’de sanat üretilemiyor. Dünya’da? Buna da “hayır” deniliyor. Nedensiz değil bu yalnızlık bunca ıssızlık.

Tasavvuf “Önce özeleştiri, ilham daha sonra” der.

 

Jul 12, 2020

İnsan kendine dost olmayı istemiyorsa ilişkiler yürümüyor. Çokça idare ediyoruz birbirimizi. Bu, insan olmanın onuruna aykırı bir şey.

Bir yandan da davranışı, yazdıkları, şiiri filan gibi konularda fikrinizi istediği ve siz de zarafetle yanıtladığınız halde küsebiliyor insanlar.

 

Apr 23, 2020

Olgu ve olaylara bakış açımızla müzik zevkimiz arasında benzerlik var. Aklına güvendiğim kişilerin bile, dinlediği müzikler beni şaşırtmıştır.

Kelimenin eşlik etmediği müziği dinlemek zordur. Çok sesli müziği dinlemek de.

Tartışmalarımızın kısır olmasının nedeni olmalı. İlk sürtüşmede birbirine düşman olan entelijensiyamız varken bizlerin debelenmesi normal.:)

Yaşamımızın neredeyse tamamına yayılmış tehlikeli bir tarz bu.
Zavallı ben, zavallı biz; zavallıyız, zavallı! Arabesk. Suçlu hep başkası.

Müzikte tevhidin senfoni demek olduğunu öğrendiğimde ne çok heyecanlanmış, ciddiyetle senfoni dinlemeye çalışmıştım. O mükemmel tını, orkestradaki farklı müzik aletleri farklı notalar çaldıkları, böylece çok sesli müziği icra etmek suretiyle tevhide geldikleri için çıkmıyor mu?

Çok sesliliğin yaygın olduğu ülkelerin demokrasilerinin güçlü olması bir tesadüf mü?

Itri, Dede Efendi dinleyebilen de az. Müzik dinlemek bir sanat ve öğrenilen bir şey.

Dinlediğimiz müzikten künye tahmini mümkün. Oysa bu incitici olmalı.

Bir ve aynı odada köşe kapıyoruz.

 

Apr 16, 2020

Hegel’e geldiğinizde, trenle seyahat etmediğinizi,  uçağa bindiğinizi anlarsınız; ya da, heykeltraş olarak ifade edebileceklerinizle sınırlıyken birden, gürül gürül şiir okumaya başlamak gibidir Hegel okumak.

Bolşoy da öyle.

Yetişilmesi, olanaksız görünen bir seviyede dans ediyorlar. Halihazırda, zarafetin doruğu olan bir sanatı, diğerlerini (Avrupa) çırak seviyesine mıhlayarak taçlandırmışlar.

Fındıkkıran’ı izlemek kolaydır. Öyküsünü okuyup, Paris, Londra, Viyana filan izleyin; sonra, Bolşoy’u.

Kavgayı, savaşı, ihaneti ve hatta kabalığı bile zarafet içinde anlatan bu sanat, Bolşoy’la farklı bir diyardan sesleniyor.

Marco Spada’yı izlerken hayran olmaktan yoruldum. Ertesi güne taşınan bir hafiflik bırakıyor.

 

Apr 23, 2020

Çok sesliliğin yaygın olduğu ülkelerin demokrasilerinin güçlü olması bir tesadüf mü?

Itri, Dede Efendi dinleyebilen de az. Müzik dinlemek bir sanat ve öğrenilen bir şey.

Dinlediğimiz müzikten künye tahmini mümkün. Oysa bu incitici olmalı.

Bir ve aynı odada köşe kapıyoruz.

 

Mar 28, 2020

1.Zenginlik aktarılabilir olmamalıdır. Fransa’da veraset vergisi çok ağır olsa da yetersiz. Buna ciddi bir sınır koyulmalı. Bu tür bir uygulama, zengin ailelerin çocuklarına da çok iyi gelir. Sırf, patron, babası diye, işyerinde ayrıcalıklı konum elde etmek, çok kasabalı bir tutum.

Zenginlik, derin bir kültürle içiçe değilse burnu büyüklüğü aşamıyor. Zengin Türkler henüz bu seviyede değil. Levanten aileler, yüzlerce yıllık varsıllıklarına rağmen, kültürsüzler. Sanat etkinliklerinde görünmek, evde kullanılmayan bir kütüphanenin olması yetmiyor.

 

Mar 11, 2020

Yazıda, ritüelin düşünceyle ilişkilendirilme biçimini yanlış buldum. Ritüel davranışa yöneliktir zaten, düşünceye değil. Zihnin biricik “bypass”lanma yöntemidir ritus; örneğin, müzik dinlemek bu bağlamda, ibadettir. Özellikle başka bir şey yapmadan sözsüz müzik dinleyebilmek.

 

Mar 7, 2020

En büyük ölçekli ve aleni kayırma Yahudilerde var. Ona rağmen bilim, sanat, felsefe, politika, ekonomi ve şimdi aklıma gelmeyen başka alanlarda dünyayı yönetiyor olmaları nasıl açıklanır? Dünyada akıl denildiğinde Yahudi uğrağını atlayamayız, o derece edimseldir. Neden?

 

Mar 5, 2020

Metin Bobaroğlu nefis anlatmış sanatı:

“ ‘Sanat, ideale özlem duyulan yerde ortaya çıkar ve gelişir,’ der A. Tarkovsky. Sonra da şunu ekler: ‘Sanat olgusu, faydacı bir pratiğin bizden gizlediği tinsel gerçekle iç içe bu dünyanın bir simgesidir.’

Bilgelik, yani sophia ile sanat birlikte var olurlar. Sophia; sıradan insanı “etik bir insana”, sanat ise “estetik bir insana” dönüştürür. Bilge var olur, sanatçı ise var kılar. Sanat görünmez bir ideayı ya da düşünceyi duyular önüne koyarak onu görünür kılar.

Bunu ünlü Türk bilgesi Yunus Emre, “Ete kemiğe büründüm, Yunus diye göründüm,” diye dile getirmiş. Bir başka bilge Niyaz-i Mısrî de, “Gökyüzünde nûr idim, yerde Niyazi göründüm,” demiştir.

İnsan, arzu nesnelerine, onu tüketmek ya da kendi için kılmak için yönelir. Buna karşın sanat ilgisi, sanat nesnesini özgür bırakır, kendi adına varlığını sürdürmesini ister.

Sanat yapıtının biricikliği ve dokunulmaz bütünlüğü, onu diğer her şeyden ayırır. Bu özgürlük onu tesirli ve çekici kılar.

Sanat, insan ruhuna seslenir ve insanın manevi yapısını şekillendirir.

Teknoloji dünyayı yararlı kılar, felsefe onu açıklar, sanatçıysa onu yeniden yaratır.Evrensel uygarlık evrensel bir ülküdür ve bir “insanlık mabedidir”.Bu mabedin sunağına her kültür, kendi tarihseldeneyiminden taşıdığı değerleri işleyerek oluşturduğu sanat eserlerini koymalıdır.

Günümüz dünyasında genel ve yaygın eğitim, insanları birbirine benzer kıldı ve sıradanlaştırdı ve sürü bilinci yarattı. Sanatçıdan beklenen ise fark yaratmaktır.

Estetik bir yapıt olarak sanatın kanaatimce başka bir açıklamaya gereksinimi yoktur.

Ancak, sanat eserinin izleyici üzerinde bıraktığı etkiden ve onun sanat tarihindeki yerinden söz etmek ise olanaklıdır.”

 

Feb 19, 2020

RT Yorum – Ne güzel bir soru.  Sezgi başlangıçta duyusal sezgi nihayetinde ussal sezgi olarak alınıyor felsefede.

Sanat ve din sezgide bulunuyor öncelikle, sezgide bulduğumuzu(sağ beyin) sol beyin aracılığıyla duyu algılarına sunmaya sanat deniliyor.

Bu sezgi “bak yeminle, geleceğini hissetmiştim” türü bir sezgi değil. Sonsuzun, Birliğin sezgisi gibi konular.

Bu olmadan geometri bile anlayamayız.

Platon akademinin kapısına “geometri bilmeyen giremez” yazdı. Tepeden baktığından değil, anlamı: buna eğitilmemiş olan anlayamaz.

Twitter’ın kapısı yok tabii. Belki de günümüze kadar evrimleşerek gelmiş insan bilincinin, özbilinçli insana bırakmak istediği özgürlüktür bu: özdenetim-özsaygı. Öyle bir çaba ki, kendi potansiyelini idrak ettiğinden, temaslarında henüz olmamışlığını sezmekten zevk alıyor olsun.

ORİJİNAL – @Obenkirnaesi

Sezgiyi nereye koyacağız? Bir düşünme eylemi değil, duygu da denilemez.

 

Feb 13, 2020

hegel neden öznel, nesnel tinin üstüne saltık tin bölgesine koydu dini ve neden sanatın üzerinde konumlandırdı? bu üzerinde düşünülmesi gereken bir konu. tefekkür-teoriya-temaşa’nın doruğa ulaştığı bir konu; kesintisiz doyum.

kendi adıma bu olmasa felsefeye katlanamazdım.

 

Feb 2, 2020

“Mimari donmuş müziktir, müzik akan mimari…”

Goethe

 

Feb 2, 2020

Kadının eksik olduğunu, erkeklerle eşit olamayacağını iddialarına cevap olarak Ahmed Edib Harabi, takma bir isimle bir şiir yazmıştır. Çok ses getiren bu şiirden minik bir alıntıyla bitireyim:

…Nâkıs deyen erler Hak’kı bulur mu?

Böyle kem söz er’den hiç umulur mu?

Kim doğurdu bunca evliyâ’ları?

Abes bir şey hâlk etmemiştir Hüdâ,

Nâkıslığı kabul etmeyiz asla,

Bacılar büyüttü işte esselâ,

Bu dünyaya gelen evliyâları…

 

…Gittiğiniz yolda hep beraberiz,

Etmeyiniz böyle boş davaları.

Gerçi kıyafette size uymayız,

Hakîkattte sizden geri kalmayız,

Ma’lûmunuz olsun er’den saymayız,

Bize nâkıs diyen budalaları.

 

Mutasavvıflar şakasını da yaparlar:

“Erkek aslan aslan da, dişi aslan aslan degül mü?”

 

Jan 16, 2020

Ressamlar için çok önemli olan perspektifin bulunmasının sıradan insan için önemi nedir? Perspektifin bulunmasının, Avrupa’da bireyselleşme sürecini başlattığından söz edilir.

Perspektif resim sanatına, derinliğin vurgulanması, görülenin, bakış açısına göre değişmesi, nesnel olana göre temanın ortaya çıkışı gibi yenilikler getirir. Sanat giderek kavramsallaşır, kavramsal özün, biçim olarak da başarıyla ortaya konulması önemsenir.

Gombrich’in “Sanatın Öyküsü” isimli kitabını henüz okumadıysanız mutlaka okuyun. Üstad o kitapta şöyle der:

“Brunelleschi, yalnızca Rönesans mimarisinin öncüsü değildir…

Gelecek yüzyılların sanatını egemenliğine alacak bir başka önemli bu bulguyu, perspektifi de ona borçlu olduğumuz sanılmaktadır. Perspektif kısaltımı kullanabilen Yunanlıların ve derinlik yanılsamasını yaratabilen Helenistik ustaların bile, nesnelerin bizden uzaklaştıkça küçülürgibi görünmelerini öngören matematik yasaları bilmediğini görmüştük. Klasik sanatçılardan hiçbirinin, ufukta kayboluncaya dek gözümüzden uzaklaşan ünlü “ağaçlı yol”’u çizmiş olabileceğini düşünemiyoruz. Sanatçılara bu sorunu çözme yollarını veren Brunelleschi’nin, ressam arkadaşlarında yarattığı coşku çok büyük olmalıdır.”

Daha sonra duvara, neredeyse içine girilebilecek denli sahici bir delik resmederek büyük bir şaşkınlık yaratan Masaccio, resim sanatında büyük bir kapı aralamıştır. Sanırım “perspektife aşığım” diyen de oydu.