Cizvit Rahip Roberto Busa, Katolik inancındaki yedi büyük günahı esas alarak, istatiksel bir çalışma yapar ve sonuç olarak, kadınların en çok kibir nedeniyle günah çıkardıklarını ortaya koyar.

Kibir, cinsiyet ayrımı yapmadan, kendini düşünce ve duygu düzeyinde gösterir ve “büyüklük taslamak, yüksekten bakmak,” anlamına gelir. “Kabr” mezar demektir. Hakikaten, kendini başkalarından büyük görmek ve gururlanmak insanda neşe, zevk, güzellik bırakır mı? Kibir ehlinin yürüyen bir mezar olması kaçınılmaz değil midir?

Şa’şaalı elbiseler giyerek göz önünde bulunduğunda adeta komik olan kibir, nefsin en gösterişsiz elbiselerini de giyebildiği için, talip yardıma muhtaçtır. Nefsin yalan, şehvet, gadap gibi sıfatları, ilk aşamalarda, dışarıdan gelecek bir şahitlik üzerine temellenir. Oysa kibrimiz sinsidir, başkalarınca ispatlanamaz. Büyüklük taslayan bir göz devirme nasıl ispat edilebilir?

Eski Ahit’te, Hz. Eyyûb nefsini alt etmek üzere yola çıkmış bir taliptir. Gösterişli yaşantısı, şeytan tarafından Rabb’in verdiği izinle elinden alınır. O güne kadar var saydığı her şeyi yitirmiştir. Sefil bir hâldedir; vücudunda açılan yaralardan kokular çıkmakta, etini kurtlar yemektedir. Sabır ve isyanla dolu iç çelişkileri içinde acı çeken Eyyûb, kendi gününe lânet eder, Rabbine isyan eder. Çaresizlik ve çatışkı içinde kıvranmaktadır. Üzerindeki kendi elbiseleri bile ondan iğrenmektedir.

Eyyûb’un isyanlarına, dostlarım dediği Temanlı Elifaz, Şuahlı Bildat ve Naamalı Tsofar cevap verir. Dostlarının uyarıları, hatırlatmaları Eyyûb’un derdine derman olmaz; isyanında kendini haklı görür. Durmaksızın yaptığı tüm iyilikleri ve yapmadığı tüm kötülükleri tekrarlar durur. Dostlarının sözleri onu ikna edememiş ve kendini yargılamaları da sıkıntısını arttırmıştır. Şöyle seslenir dostlarına: “Fakat sizin gibi benim de aklım var, ben sizden aşağı değilim ve bu gibi şeyleri kim bilmez?” (bap 12/3)  “Ruhum kırıldı günlerim söndü, beni kabir bekliyor. Gerçek müztehziler yanımdadır ve gözüm onların hakareti ile geceyi geçiriyor.” (bap 17/1-2)

“Ne vakte kadar canımı üzeceksiniz ve beni sözle ezeceksiniz? Bu on defadır beni azarlıyorsunuz. Bana sertlik etmenizden utanmıyorsunuz. Eğer gerçeklerden saptımsa, sapıklığım bende kalır. Eğer bana karşı kibirleniyorsanız ve utancımı yüzüme vuruyorsanız…” (bap 19/1-5)

Şikâyeti kibir, kendini bekleyen kabirdir!

Talip Eyyûb’un kibir yaralarıyla kaplanan bedenini, kibirin elbiseleri olan kurtlar yemeye devam etmektedir. “İç konuşmalarında” dost sıfatı giymiş kibir, içinde bulunduğu şirki derinleştirerek, kendinin, kendine bile kibirle bakmasına neden olmaktadır.

Rabbini görememekten, onu işitememekten dolayı isyana sürüklenmiş olan Eyyûb, Bir’liğe gelememenin ızdırabı ile devam eder: “İşte! İleri gidiyorum ve orada yok, arkaya da gidiyorum ve onu sezemiyorum.” (bap 23/8-9)

Mürşid henüz yoktur ve Eyyûb çaresizlik içinde çürümektedir. Üç dost onunla konuşmaya son verir. Cevap vermekten vazgeçme nedenleri yürek burkucudur: “Çünkü o kendi gözünde salihti.” (bap 32/1)

Elihu’nun kelamı ile irşad başlar, kibir yoktur konuşmalarında, aksine mütevazıdır. (bap 33/6-7)

Eyyûb’u, kendi iç âlemine dönüp tanık olması için yüreklendirir. (bap 33/8-12)

Eyyûb’a, aslında alaycı bir kişi olduğunu bildirir. (bap 34/7)

Elihu’nun işaret ettiği alaycılık, kibirin en aşağılayıcı yansıması olarak karşımıza çıkar. İsmail Emre, alayın talip için tehlikesini ve önemini çok düşündürücü bir netlikle ifade etmiştir: “ Alay edenin ümidi kesik olsun.” Elihu, “Eyyûb bilgisizliğinden söylüyor,” (bap 34/35) diyerek, kibir ile perdeli Eyyûb’un, aslında kendini bilme bilgisinden mahrum olduğuna dikkat çeker.

Bu kasırga içinde nihayet Eyyûb’un kulağı Rabbinin kendine seslendiğini işitir, gözü Rabbini görür. Sultan, artık Eyyûb’un vicdanıdır.

Hz. Eyyûb ilhamımız, “Adem’e secde etmekten yalnızca İblis kaçındı; kibirlendi ve kâfirlerden oldu” âyeti kılavuzumuz, kalbinin Allah’a bağlanmasına engel olan her şeyden uzak olan, kulların mütekebbiri İnsan-ı Kâmil dostumuz olsun, Amin.