Sayın Cumhurbaşkanım,

Affınıza sığınarak, size sorular sormak istiyorum: Siz de, İslâm’ın içine çekildiği düşük seviyeden; sanki, ibâdetlerin yegâne hedefinin, cinsel dürtülerin kontrol altına alınması olduğu yönündeki açıklamalardan usandınız mı? “Şüphesiz, müminler, kardeşlerdir” âyeti ile işaret edilen müminliğin, “ben müminim” diyen herkese nasip olmadığını bilenlerdensiniz. Önceki gece, siz de benim gibi çok az mı uyuyabildiniz? Kültürün Tanrısı’nı değil de Allah’ı, Emevî dinini değil de İslâm’ı anlatan İhsan Eliaçık’a verilen cezâ, sizin de uykunuzu kaçırdı mı?

İhsan Bey, size naçizane bir öneride bulunabilir miyim? “Onlar ne yaptıklarını bilmiyorlardı” demek için hesap gününü beklemeyin lütfen, hemen söyleyin: “Allah’ım onları affet n’olur, onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar.” Îsa da, tezgâhlarına tekme atmıştı değil mi Sayın Eliaçık? Hele hele, bazılarının, bizzat tekme atarak devirdikleri tezgâhlarda, şimdi kendi ürünlerini satmaya çalışması ne büyük bir cezâ! Çarmıha gerilecek birileri bulunuyor nasıl olsa…

Sanırım siz, “dilleri, elleri ve ayaklarının yaptıklarına şahitlik edecekleri gün” onların içine düştükleri duruma şahitlik etmekten dolayı, hicap duyanlardan olacaksınız Sayın Eliaçık. Sizin, İslâm’ın özünü anlatmaya çalışmaktan gayrı bir derdinizin olmadığına; fakirin, ezilmişin yanında yer aldığınıza; nefsânî bir hesabınızın olmadığına da, iki cihanda ben şahitlik ediyorum, edeceğim İhsan Bey.

Bilenlerden olduk, Sayın Cumhurbaşkanım, “incitmemekle bu yola başlanır, incinmemekle yol bitirilir” diyen, “bu yolda yaptığın kötülükleri ve sana yapılan iyilikleri unutmayacak; sana yapılan kötülükleri ve yaptığın iyilikleri unutacaksın” telkinini eylemlerinde gösteren erenleri tanıma şerefine nâil olduk bir kere. Onları bağrında yeşerten, güzeller güzelinin, Hz. Muhammed’in dinine, hânif dine mensup olduk bir kez! Niçin geri dönelim?

Sayın Cumhurbaşkanım, din denilen, bir vasıta, bir araç değil midir ulaşmak için Allah’a? Siz, bu yollarda benden daha deneyimlisiniz, lütfedin; bir açıklaması olmalı. Ortalık, yarı yolda kalmışlarla, yola hiç çıkmadığı halde yolu bitirmiş edasıyla nutuk çekenlerle, günahkârlarla dolu değil mi? Siz ne buyurursunuz? Yıllar önce, bir güzel, bana şöyle demişti: “Herkes hata yapabilir çocuk, Allah affedicidir, merhametlidir. Unutma, tövbe bir kez edilir, tekrarlarsan bilinçli tercihtir; işte, günah ona, günahkâr da sana denilirr.” Tevhîd bu değil mi Efendiler! İç bütünlüğünün olmadığı yerde tevhîd ne gezer!

Kusuru, hatayı, eksik olanı, kişi ve olaylar üzerinden değil de olgular üzerinden değerlendirmemiz gerekirken, sürekli kişilerle uğraşmak yakışmıyor bize. Zanlarına kapılmamak konusunda, pür dikkat kesilerek yaşamı yaşamak ile bile isteye haksız yere hapis cezâsı vermek arasındaki uçurum ne derin! Eminim, siz aradaki farkı çok iyi biliyorsunuzdur Sayın Cumhurbaşkanım; yoksa, niçin “severim yaradılanı, yaradandan ötürü” diyesiniz? Ne büyük bir hâl tevhîdi! Bırakın dillendirmeyi, işittiğinde tüyleri ürpermeyen var mıdır bu kelâm-ı kibarı?

Sayın Cumhurbaşkanım, İhsan Hocam,
Modern bireylerin, uyku sorunlarıyla boğuşuyor olması çok üzücü değil mi? Her şeye tahammül eden ama kendi ile baş başa kalmaya katlanamayan insan! Nasıl uyusun zavallı, bir kendi değil ki yatağa giren; gün boyunca, yaşamı boyunca yarattığı binlerce karakter; birini uyutsa öbürü uyanıyor, ne zor! Hangi biriyle baş etmeli? Kişilik bölünmesi, çetin dert; bir yanının onayladığına “Hayır!” diyen öbür yan. Hani müşriklerden olmayacaktık!

Müşriklerden olmayan Hz. İbrahim idi değil mi? Allah’a şirk koşmayan. Şimdi dürüst olalım Allah aşkına! Allah’ı nerede bulduk da şirk koşmayalım? Kim gördü onu? Kolay değil buraları dürüstçe kabul etmek. Oysa, Hz. İbrahim ile anlatılmak istenilen tam da buydu. “Şah damarından da yakın” olana, ruhunda şahitlik etmiş olan var mı? Sevgi ile dolan demek istiyorum…

Müşriklerden olmayan, Allah’a şirk koşmayandır deniliyor. Bu yetiyor mu? Bakıyorum da herkesin Rabbi, Allah’ı yukarılarda bir yerlerde. Musa’nın Rabbi ona görünmedi, Îsa’nın Rabbi, göklerin melekutunda idi. Buraları geçmedik mi, hiç akletmiyor muyuz? Allah’ın, dışarıda bir yerde olduğunu düşünmektir şirk olan. “Dilleri, elleri ve ayaklarının yaptıklarına şahitlik edecekleri gün” muhteşem bir uyarı, bir öze dönüş çağrısı değil midir? Düşüncelerimize, tenhalarda yaptıklarımıza şahitlik eden, yine kendimiz değil miyiz?

Türkiye’nin bağırsaklarının temizlendiğinden söz etmişti birileri. Zarafetten yoksun bir mecaz olsa da doğruydu. Kendimizle hesaplaşmak, hesaplaşanlarla âdil olmak için iyi bir fırsattı ama şimdilik kaçırdık. Hesaplaşma sırası, müslüman gençlerde bugünlerde. Bir videoda gördüm sizi Sayın Cumhurbaşkanım, “olmaz böyle bir şey” diyordunuz. Oluyor vallahi, çocuklar bıktı; hakikati istiyorlar; içi boş tekrarlarla dolu bir yaşam istemiyorlar. Söz aramızda, ben onların Deist olduklarını düşünmüyorum. Deist, Tanrı ile Evren bağlantısını bir türlü tesis edemediğinden, kenarda soluklanan kişidir. Tanrısı emekli bir Tanrı’dır. Demem o ki, doğa yasalarında, yaşamda mükemmel bir işleyiş görür Deist. Bizim çocuklar, Ateistim demeye cesaret edemiyorlar sanırım; hoş, diyenler de varmış onu da duyduk.

Bu, çok iyi Sayın Cumhurbaşkanım, olmaz demeyin, korkmayın. Hz. Muhammed’e, Hz. İbrahim’in dininden olduğu bildirilmemiş miydi? Hânif din. Yüzümüzü bu dine çevirecektik ve bu fıtrattı! Gençler fıtratlarına uyuyorlar Sayın Cumhurbaşkanım, Kem ülkesine, karanlığa gitmek zorundalar. Kendileri ile hesaplaşacaklar. Atalarının, babalarının dinine “Hayır!” diyecekler. “Lâ” diyecek, kendilerine yabancılaşacak, karanlık bilinçaltlarına yolculuk edecek ve bir gün özlerine dönecekler. Niçin mi böylesi eminim? Çünkü, “Allah’ın yaratışında değişme olmaz, dosdoğru sabit din odur.” Daha ne densin, bakınız: “Fakat kişilerin çoğu bilmez.”

Mesele şu: İhsan Eliaçık bilenlerden olduğu kadar yürekli de biri; bilenlerden, yâni bir avuç dolusu azınlıktan. Hendek Savaşı’nı anlatmakla, “terör örgütü propagandası yaptı” diyerek, birini, altı yıl hapse nasıl mahkum edebildiniz? Aklım almıyor!

Uykuda olanın âhireti, ölünce; uyanmaya çalışanın âhireti, her gece, uyanmış olanın âhireti ise her ândır. Hesap gününden kaçabilen yok, hesaba çeken ile çekilenin; mağdur ile sanığın;  yargıç ile avukatın bir ve tek kişi olduğunu anlamak demek olan, cehennem azabını, geciktirmeden yaşamak hepimize nasip olur umarım. Hep yalan konuşmamız, demem o ki, şirk içinde olmamız, kendimizden kaçmamız bu yüzden…

Sayın Cumhurbaşkanım, sanırım, hürmet, merhamet ve muhabbetin kalmayacağı konusunda uyarıldığımız günlere geldik. Lâtif, zârif ve ölçülü olanın izine zor rastlandığı günlerden bir gün olan bugün, yazdığım satırları sabırla okuyarak teveccüh ettiniz; minnettarım.