Sokal olayı olarak bilinen bir fiyasko var bilim camiasında. Alain Sokal, 1996’da prestijli bir dergi olan Social Text dergisine “Aşılan Sınırlar: Kuantum Kütleçekiminin Dönüşümsel Bir Betimlemesine Doğru” başlıklı tamamen uydurma bir makale gönderir. Postmodern düşünürlere bolca gönderme yapar. Ünlü ve prestijli Sokal sorgulanmaz, makale tereddütsüz yayımlanır ve çeşitli postmodern yayınlardan da övgüler alır.
Sokal kısa bir süre sonra başka bir dergide deneyini açıklar böylece “Bilim Savaşları” denilen bir tartışma başlar.Sokal; Lacan, Derrida, Deleuze, Baudrillard, Irigaray gibi isimleri hedef almıştır aslında. Onların, yazılarının etkinliğini artırmak için, doğa bilimlerinden anlamsız alıntılar yaptığını ileri sürer. Burada, asıl olay, kimin haklı olduğundan çok, sıfır içerikli makalesinin yayımlanmasıdır elbette.
Hedeflediği yazarların mı yoksa kendinin mi haklı olduğunu belirleyecek tek ölçüt felsefedir. Bugünlerde Platon’un diyaloglarını 2. kez okuyorum. Aristoteles’i büyük ölçüde bitirdim, Metafiziğini iki kez okudum; Hegel ona keza. Epey fizik çalışmışlığım var ve doğa bilimciyim.
Fizik alanındaki tüm yazılarımı, pratik ve teorik fizikçilerin çalışmalarını çalışarak yazdım.
Özellikle felsefe kısmını ölmeden bitirir miyim bilmiyorum. Parmenides diyaloğunun, Sofist diyaloğu bağlamında çürütülmesi ve sonra Aristoteles’in, Parmenides’e geri dönerek hocasını çürütmesi ve sonra onların Hegel’de kapsanışı gibi ciddi felsefi bir dağ var aşılması gereken. Bu sorunlara gömülmeden, salt Derrida, Deleuze, Niçe pasajlarına atıfla yetinmek de bir tercih kuşkusuz. Bir tivitle metafizik aşılıyor artık!! Felsefe bir yaşam biçimidir; “sizden ölmenizi ister” Üç, dört kişilik bir gruba aidiyet bile nasıl bir eminlik veriyor insanlara! Kol hep kırık ve hep yen içinde. Dışarıdan belirlenebilirliğin yaygınlığı da tartışmalarda ne kadar kolay haktan vaz geçildiği ve sergilenen sözde ölçülü tarzın kokusunda. Fizik biliminin geldiği yer bakımından, Plato’ya dönmemiz ve onu tekrar çalışmamız gerektiğini yazmıştım birkaç yıl önce. Antikite ile hesaplaşmak da öyle tek başına oturup okumakla ya da biri sana anlatsınla olmuyor. Bu iş ciddi bir iş, ondan artık Twitter’da felsefe paylaşmıyorum. Hegel tohumdan, meyveye tam bir öykü anlatır; onunla boğuşmayan meyveyi tanımaz. Meyve, kendi üzerine dönmüş bilinçtir.
Sözde kontrollü tartışmalar bile psişeye bulaşık. Oysa, yetkin düşünürler var Twitter’da; kendi üzerine düşünmenin ıstırabından kaçmamalı.