Sayın Kahraman,
Sizi tebrik ederek satırlarıma başlayayım. Zekisiniz, şaşırtmayan bir hesapçılıkla, bir taşla iki kuş vurdunuz. Bravo doğrusu!
Hem kadın, hem sanat, nasibini aldı kısıtlamanızdan. Haklısınız ikisi de tehlikeli. Sınırlanamayacak yegâne gücün, kusursuz özgürlüğün yani sanatın bağrında, kadın bedeni, nasıl da tehlikeli! Yazık! Oysa, ferdî hikmetin ta kendi! Bireysel özgürlüğün nefes aldığı cennet bahçesi.
Siz, hiç, bir sanatçıyı eserini yaratırken izleme fırsatı buldunuz mu Sayın Kahraman? Hani, o özgürlüğün doruğunda, yaradanın nefesinden aldığı ilhamla eserini yarattığı anda. Sanatçının, görünmeyeni, görünür kılabildiğini anladığınızda, süzülmüş, mahcup bir damla var mıdır yanağınızın anılarında?
Kutsal kitabı ne yapacağız Sayın Kahraman? Hz. Davud’a, Rabbe dansla, çalgı ile müzikle hamd et denildi Mezmurlar’da. Mevlâna bu nedenle dans etmiş olabilir mi sizce? Yoksa yakında, o da mı yasaklanır aniden bir gece?
Mevlâna demişken, “Kadın, Hak nurudur, sevgili değil; sanki yaratandır, yaratılmış değil” diyen de oydu değil mi? Neredeyse bin sene geçti üzerinden Sayın Kahraman, tüm dünya tanıyor artık onu. Gavur diye tepeden bakılanlar, peşinden koşuyor öğretisinin, onlar anladı kıymetini kelâmındaki hikmetin, olamayacağını bir başka türlü tevhîdin.
Ben bilimden umutluyum, özellikle genetikten. Yakında, kadınlar için sokağa çıkınca görülmeyen bedenler yaratacaklar sanırım, bir katkıları olsun diye İslâm âlemine. Sen sağ, ben selâmet; böylece, anımsatmayacağız nefslerinin seviyesini erkeklere.
Sayın Kahraman, kadını, bir bedene indirgeyerek aşağılayanlarla, derdi emmâre düzeyini aşamayanlarla, Fecr Sûresi’nin 27-30 âyetlerini konuşmayı isterdim. Dilerdim ki, İslâm âlemi emmâre, levvâme, mülhime nefs seviyelerini geçtikten sonra, yukarıdaki âyetlerde sözü edilen mutmainne seviyesindeki insanı konu etsin bir kez de. Neden tekâmül edemediğini, sahiden kendine dert eden vaizler tanımış olmayı da dilerdim. Bu âyetlerde, öncekilerin değil ancak mutmainne nefs ehlinin, Rabbi’ne dönüp Allah’ın rızâsını kazananlar olduklarını anladığında, bağrı yangın yerine dönenleri örneğin. Benden iyi bilirsiniz, “fe udhulî”, “artık gir” demek değil midir? Artık yetmez mi, “bir dur” denilemez mi yasaklayan, kısıtlayanın kendi nefsimiz dışındaki her şeye yetişmesine? Başörtülü kızları sahneye çıkarmayanlarla aynı taraftan oldunuz desenize!
Hz. İbrahim ile aktarılan mesajı okuyamayan, anlamayan emmâre düzeyi, nefsini nasıl terbiye edebilsin? Hz. İbrahim dedik mâdem, tam da kendinden sâdır olabilecek bir sual de edelim: Boş tekrarlara başvurmadan, bilim, sanat, felsefe gibi her alanda geri olmamızı nasıl açıklardınız acaba, Sayın Kahraman? Din anlayışımızın aynen bu alanlardaki gibi nâkıs olma ihtimali yok mudur acaba? Ortaçağ karanlığını aşan Batı, dini değil din olarak dayatılanı alt ederek muzaffer çıkmadı mı zulmetten? Hemen ardından, sanatın, felsefenin, bilimin önünün açılması basit bir tesadüf müdür sizce?
Tiyatro tüm sanatların mâbedidir. Şarkı söylenir, şiir okunur, mitlerde, dinlerde anlatılan personalar üzerinden ilkeler anlatılır tiyatro sahnesinde. Görünmez olan, görünür kılınır. İzleyici ile bütünleştiği yerde arınmadan(katarsis) bile söz edilir. İnsanın kendi ile yüzleşmesine yardımcı olur. Epik tiyatro ise başlı başına ayrı bir şölen… Bu zenginlikte, göz nasıl olur da kadın bedeninden başka bir şey göremez Sayın Kahraman!?
Sizinle bir Tarkowski filmi izlemek isterdim. Tiyatroyu, böylece tüm sanatları mâbedinden dış mekâna çıkaran sinemanın, tartışmasız en iyi yönetmenlerindendir Tarkowski. Bu sanatçı, Tanrı’sız sanata inanmadığını söyler, bilir misiniz? Der ki, “Filmlerim, izleyicileri Tanrı’ya yönlendiriyorsa ne mutlu bana.” Onun, şu ünlü 1+1=1 sahnesini, Allah’ın Ahâdiyeti, Samedaniyeti, Vahdeti üzerinden konuşup zevk etsek sizinle Sayın Kahraman! Sonra, bizde niçin Recep İvedik filmlerinin gişe rekorları kırdığını irdelesek beraberce.
Bir bilgeden duymuştum: “Rahmet yağar, aynı yağmur yılanın ağzında zehir, istiridyenin içinde inci olur” Yoksa yağmur, her yere yağmıyor mu Sayın Kahraman? Kuruduk; zevksiz, kindar, asık suratlı, neşesiz olduk; köşeye sıkıştırıldık; din-i-dar olduk. İmdat Yâ Rabbi!
Sanatçılar, mülhime mertebesinin müdâvimlerindendir; sanatçı, yaratıcı dehâsıyla doğrudan ilişki içinde olduğu Rabbi ile yaratıma geçendir denilir. Sayın Kahraman, insanların Rableriyle aralarına girmeyiniz.
Hürmet, merhamet ve muhabbet dileklerimle.